Özgür
Gürbüz-BirGün/31 Aralık 2017
Foto: alakirinsesi.org |
Türkiye’nin doğası 2017 yılına Kanun Hükmünde
Kararname”lerin (KHK) gölgesinde girdi. OHAL’i fırsata çeviren şirketler,
hükümetten aldıkları destekle kritik ekosistemlere zarar veren projelerini
hızlandırdı. Artvin’den Istranca Dağları’na, Antalya’dan İstanbul’a kadar her
yerde doğa dostları hem çevreyi hiçe sayan politikalar hem de insanların
seslerini çıkarmasını zorlaştıran OHAL koşullarıyla baş etmek zorunda kaldı.
İşte 2017’inin öne çıkan çevre mücadelelerinden bazı başlıklar.
Büyüknohutçu
çifti öldürüldü
Antalya’nın Finike İlçesi’nde taş ve mermer
ocaklarına karşı yürüttükleri mücadeleyle tanınan Ali Ulvi ve Aysin
Büyüknohutçu çifti 9 Mayıs 2017 tarihinde evlerinde öldürüldü. Katil zanlısı 31
yaşındaki Ali Yamuç ise kapatılan bir mermer ocağında çalışan Çirkin lakaplı
kişinin cinayet için 50 bin TL teklif ettiğini söylemesinden kısa bir süre
sonra cezaevinde ölü bulundu. Ali Yamuç’un eşinin ağırlaştırılmış müebbet
hapisle yargılanmasına 11 Ocak 2018 tarihinde başlanacak. Büyüknohutçu çiftinin
öldürülmesi büyük tepki topladı ve Türkiye’nin birçok yerinde anma etkinlikleri
düzenlendi. Antalya Muratpaşa Belediyesi’nde adlarına bir park açıldı.
Cerattepe’de
direnişi kırmak için OHAL bahane oldu
Artvin’in Cerattepe mevkinde açılmak istenilen
bakır madenine karşı yaklaşık 25 yıldır yürütülen mücadele 2017’de ağır bir
darbe aldı. 1996 yılında Kanadalı şirketi vazgeçirmeyi başaran Artvinlilerin
kaderi, madenin yeni sahibiyle birlikte değişti. Hükümete yakınlığıyla bilinen
Cengiz Holding 2013’te Etibakır A.Ş’yi devraldı. Yeni bir hukuk mücadelesi
başlatan Yeşil Artvin Derneği, madenin “ÇED olumlu” kararını 2014’te iptal
ettirmeyi başardı. Şirket ise 2015’te yeni bir ÇED süreci başlattı. Bunun
üzerine Artvinliler de 751 kişi ve 61 avukat ile açılan Türkiye’nin en büyük
çevre davası açtı. Dava sürerken iş makinelerinin sahaya girmesi ise hukuki
sürece gölge düşürdü, Artvin günlerce süren protestolara sahne oldu. 15
Temmuz’dan sonra ise protestolar ve tüm etkinlikler OHAL gerekçe gösterilerek
yasaklandı. Valilik 14 aydır her türlü etkinliği yasaklıyor. “Endemik bitkiler
taşınabilir” diyen bilirkişi raporunun da etkisiyle Danıştay 7 Temmuz’da Artvinlilerin
aleyhine karar verdi. Maden çalışmaları şimdiden ciddi tahribata yol açtı.
Alakır’ın
Sesi’nin suyunu kestiler
Alakır’da belki de Türkiye tarihinin en ilginç
doğa koruma mücadelelerinden biri yaşanıyor. Antalya’nın Kumluca ilçesinde
kurulmak istenen HES’lere karşı mücadele eden Tuğba Günal ve Birhan Erkutlu
şirket çalışanlarının tehditlerine rağmen mücadelelerini sürdürüyor. HES
karşıtı doğaseverleri tehdit eden bekçinin 5 ay hapis cezası almasının ardından
13 Ekim 2017 tarihinde Alakır’daki mücadele tekrar gündeme geldi. Bu defa da Günal
ve Erkutlu’nun suyu kesildi. Günal ve Erkutlu, Metamar/Dedegöl Enerji’ye ait Kürce HES’in
şantiye şefi Ali Süzen’in evlerinin arkasındaki araziyi satın alarak evlerine
gelen kaynak suyunu kestiğini iddia ederek olayı mahkemeye taşıdı. Yaklaşık 80
gündür taşıma suyla hayatlarını devam ettiren çift, bir süre önce de evlerinin
etrafına konulan kameralarla izlenmeye başlandı.
Zeytinlikler
kurtuldu
Haziran ayında bir torba yasayla gündeme gelen
ve zeytinliklerde sanayi tesisleri kurulmasına olanak sağlayacak yasa
tasarısındaki ilgili maddeler kamuoyu baskısıyla geri çekildi.
Tekirdağ’a
termik santral
22 Şubat 2017’de Resmi Gazete’de yayımlanan
acele kamulaştırma kararıyla Vize’den sonra Çerkezköy’e termik santral yapılmak
istendiği ortaya çıktı. Açılan kamulaştırma davalarının da etkisiyle santral
sahası kamunun elindeki ormanlık araziye taşındı. Bölgede yaşayanlar imza
kampanyaları ve eylemlerle kömürlü termik santrala karşı çıkıyor.
Koruma
statülerini korumak için kampanya
Muğla Çevre Platformu (MUÇEP), ülke genelinde
22 ili kapsayan, koruma altında bulunan doğal alanların koruma derecelerini
düşürerek imara açmayı öngören koruma statüleri değişiklik önerisine karşı bir
mücadele başlattı. Kampanyada şu ana kadar 20 bine yakın imza toplandı.
Siyasetin
gölgesinde nükleerin ÇED davası
Mersin Akkuyu’da kurulmak istenen nükleer
santralın ÇED raporunun iptali için açılan dava 22 Kasım 2017 tarihinde
Danıştay’da görüldü. Dava, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gün önce söylediği,
“Rahatsız olsanız da olmasanız da biz nükleer enerjiyi yapacağız” sözlerinin
gölgesinde başladı. "Danıştay’ın istediği bilirkişi raporunun bazı
bölümlerinin Wikipedia’dan kopyalanan yanlış bilgiler olması, işten çıkarılan
Rus uzmanın imzasını ÇED raporunda bulunması ve nükleer santraldan üretilecek
elektriğe verilen alım garantisinin diğer kaynakların 2-3 katı fazla olması
nedeniyle tepki toplayan projenin akıbeti önümüzdeki günlerde belli olacak.
27 Aralık gününde ise Anadolu Ajansı, Sinop’ta
kurulmak istenen nükleer santral için ÇED sürecinin başladığını belirten bir
haber yaptı.
Karaburun’da
RES kapasite artışına izin yok
Karaburun Kent Konseyi’nin de girişimleriyle,
Mordoğan’daki rüzgar enerjisi santralının kapasite artırma isteği İzmir İdari
Mahkemesi’nce 10 Kasım 2017 tarihinde ikinci kez reddedildi.
Türkiye’nin
iklim için maddi kaynak talebine red
6-17 Kasım tarihlerinde Almanya’nın Bonn
kentinde düzenlenen iklim müzakerelerinde Türkiye yine istediğini alamadı.
Paris Anlaşması’nı onaylamak için daha fazla maddi kaynaktan yararlanmak
isteyen Türkiye’nin bu talebine diğer ülkeler olumsuz yanıt verdi. Seragazı emisyonlarını 2030’a kadar iki
katından fazla artırma gibi zayıf bir taahhüde rağmen maddi destek isteyen
Türkiye böylece bir iklim zirvesinden daha eli boş döndü.
Belgrad
Ormanı’nda trene geçit yok
İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin Belgrad Ormanı’ndan geçirmek istediği tren hattı projesi nin
ihalesi, bir başka proje ile çakışması bahane edilerek 9 Ekim 2017’de iptal
edildi. “Haliç-Kemerburgaz Dekovil Hattı”nın iptali için kampanya yürüten Kuzey
Ormanları Savunması, sadece tren projesinin değil, Kuzey Ormanları’nın içinde
ve çeperindeki tüm yeni ulaşım hatları ile yeni imar alanı projelerinin de iptal
edilmesini istiyor.
Eskişehir’de
termik santrala karşı seferberlik
Eskişehir’in Alpu Ovası’na kurulmak istenen
kömürlü termik santral projesinin netleşmesiyle 2017’inin son ayı Eskişehir’de
çevrecilerin protestolarına sahne oldu. Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz
Büyükerşen’in, “cinayet” dediği 1080 MW gücündeki santral projesi hem kentte
hem de tüm Türkiye’de büyük tepki topladı.
Bartın’da
zeytin kıyımı
Amasra’da termik santral kurmak için birçok
usulsüzlük yapan Hattat Holding 25 Aralık günü 187 zeytin ağacını keserek büyük
tepki topladı. Zeytinliklere 3 km mesafede bir sanayi tesisi kurulmayacağını
bilen şirket, zeytin ağacı sayısı olması gerekenden az denilerek zeytinlik diye
tescil edilmeyen alanı satın alıp, bütün ağaçları kesti. Gömü köyündeki zeytin
ağaçlarının kesilmesine Gömü ve Tarlaağzı köylüleri isyan etti.
Amasya/Merzifon
Yılın son günlerinde Merzifon’dan iyi bir
haber geldi. Amasya’nın Merzifon ve Suluova ilçeleri sınırına yapılmak istenen
450 megavat gücündeki kömürlü termik santral projesi ÇED sürecinin
sonlandırılmasıyla rafa kalktı. Türkiye’nin en çok can kaybıyla sonuçlanan, 301
madencinin öldüğü Soma’daki maden kazasının sorumlusu Soma Holding’e bağlı
Gürmin Enerji Madencilik tarafından kurulmak istenen santralın ÇED süreci sonlandırıldı.
İstanbul
doluya teslim oldu
27 Temmuz 2017 tarihinde İstanbul’u etkisi
altına alan dolu yağışı büyük maddi hasara ve kentte kaosa yol açtı.
Uzmanların, iklim değişikliğinin sonuçlarından biri olarak gördüğü şiddetli
yağışın bir benzeri de 10 gün önce kenti etkisine almıştı.
Gökçeada ‘sakin’ kaldı
Gökçeada'da maden arama ruhsatı alan Merih Madencilik şirketi 14 Aralık’ta tepkiler üzerine başvuruyu geri çekti. Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada ÇED sürecinin sonlandırıldığı açıklandı. Bir ‘cıtta slow’ yani yavaş şehir olan Gökçeada için ada halkı mücadele edeceğini kesin bir dille ifade etmiş, çalışmalara başlamıştı.
Gökçeada'da maden arama ruhsatı alan Merih Madencilik şirketi 14 Aralık’ta tepkiler üzerine başvuruyu geri çekti. Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada ÇED sürecinin sonlandırıldığı açıklandı. Bir ‘cıtta slow’ yani yavaş şehir olan Gökçeada için ada halkı mücadele edeceğini kesin bir dille ifade etmiş, çalışmalara başlamıştı.