Özgür Gürbüz-BirGün / 1 Eylül 2023
Japonya Başbakanı
Fumio Kişida, Fukuşima Nükleer Santralı’ndan bırakılan radyoaktif suların
Foto: UAEA
kirlettiği denizden getirilen balık ve deniz ürünlerini yiyerek dünyaya ‘tehlike
yok’ mesajı verdi. Bu video bize, Çernobil sonrası radyasyon yağmuruna
maruz kalan Karadeniz’deki çayı aklamaya çalışan eski Sanayi Bakanı Cahit
Aral’ı hatırlattı. Aral da kameraların karşısında çay içmiş, radyasyon
olduğunu gizlemeye çalışmıştı. Ne zaman başları sıkışsa bu numaraya
başvuruyorlar. Su içeni, altın madenindeki siyanür havuzunda ördek yüzdüreni
eksik olmuyor.
Kirlilik büyük
bir alana dağılmışsa elbette bir parça yemekle, bir bardak suyla hasta olup
ölme şansınız az. Mesele bir balık meselesi değil. Fukuşima Nükleer
Santralı’ndaki kazadan sonra, 12 yıldır depolarda biriktirilen 1 milyon 335 bin
ton radyoaktif sudan bahsediyoruz. Radyoaktif su üretimi de devam ediyor. Çekirdek
erimesi nedeniyle kontrolden çıkan üç reaktörün kontrol altında tutulması için
sürekli soğuk su sıkılıyor. TEPCO bir yandan okyanusa radyoaktif su bırakırken,
bir yandan da yenisini üretiyor. Zaten okyanusa boşaltma kararının ardında,
santral sahasındaki tankların hepsinin dolması ve yeni tank koyacak yerin de
kalmaması yatıyor. Olası bir depremde tankların içindeki suyun sızmasından da
korkuluyor. Radyasyonun, nükleer atıkların yok edilemediğini biz söyleyince
anlamayanlar, görerek öğrenebilirler. Atomspor bunu biliyor elbette, “azar
azar okyanusa verip kurtulalım” diyor.
Okyanusa bırakılan bu suda haberlerde bahsedildiği gibi sadece trityum yok.
Greenpeace’in de altını çizdiği gibi, atık suyun içinde Nazım Hikmet’in
dizelerinden bildiğimiz Stronsium-90 bile var. Stronsiyum-90’un yarılanma ömrü
(radyoaktif maddenin miktarının yarıya inmesi) 28,9 yıl. Etkisinin çok
azaldığını kabul etmek için bunu 10’la çarpmamız gerekir ki bu da bize 289 yıl
radyoaktif kalacak bir elementle karşı karşıya olduğumuzu gösterir. Okyanusa
bırakılan elementlerin her biri Stronsiyum gibi yıllarca suyu kirletecek.
Uzun süre radyoaktiviteye maruz kalacak canlıların nasıl etkileneceğini
kestirmek zor. İşi nükleer endüstriyi çaktırmadan savunmak olan Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı Japonya’nın planını uygun bulsa da ABD Ulusal Deniz
Laboratuvarları Birliği gibi mevcut planı yeterli bulmayan çok sayıda kurum ve uzman
var. Özetle, nükleer endüstri bir kez daha hayatımızla kumar oynuyor.
Radyoaktif suyu boşaltma sürecinin en az 30 yıl süreceği belirtiliyor. Tüpgaz
gibi patlamıyormuş bu meret; görüyoruz.
Pasifik Okyanusu’ndan Akdeniz’e gelelim. Günlerdir bizim malum medyadaki Fukuşima haberlerini okuyorum. Çin’in Japonya’dan gelen deniz ürünlerini boykotunu yazıyorlar, ülkeler arası gerginliği yazıyorlar, radyasyonun okyanusa bırakıldığını yazıyorlar ama bir türlü akıllarına Mersin’de yapımı süren Akkuyu Nükleer Santralı gelmiyor! Kimse, bizdeki santral da kaza yaparsa, benzer bir durumla karşılaşırsak Akdeniz’e bırakılacak radyoaktif su nelere yol açar diye sormuyor. İlginç.
Türkiye’nin
turizm geliri 2022’de 46,3 milyar dolardı. Aynı yıl Türkiye’ye gelen 44 milyon
turistin 12 milyonu Antalya’ya gitti. Muğla’yı da eklersek iki ile giden
yabancı turist sayısı 15 milyonu buluyor. Kabaca, turizm gelirinin üçte birinin
doğrudan Akdeniz kıyılarıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Bu demektir ki olası
bir nükleer kaza veya sızıntıda, 15 milyar doları unutabilirsiniz. Sonra da
bunu 30 yılla çarpın. Yerli turizm kaynaklı kayıpları ekleyin. Fatura iyice
kabardı öyle değil mi?
Nükleer santral kazasının diğer maliyetlerini hesaba katmasanız bile, can
çekişen Türkiye ekonomisinin hayat damarı turizmi gereksiz bir riske atmaktan
bahsediyoruz. Türkiye’nin elektriksiz kalma durumu olmadığını, nükleer santral
yerine güneş ve rüzgar gibi kaynaklardan aynı miktarda elektriği 4-5 kat ucuza
üretebileceğini defalarca yazdığım için tekrar etmeyeceğim, arşivdeki yazılarda
tüm teknik veriler var. Binlerce insanın göç etme hatta ölme olasılığını,
bölgedeki tarımsal üretimin duracağını, on binlerce canlının etkileneceğini
hesaba katmasak bile sadece Akdeniz’e bırakılacak radyasyonun Türkiye
ekonomisini ne hale getireceğini görmek için ‘ekonomist’ olmaya gerek
yok. Belki de olmamak gerekiyor.
Japonya’da
olanlar, bu çağda nükleeri savunan, başını kuma gömmüş devekuşlarına belki de
son çağrı. Nükleer maceradan vazgeçin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder