Özgür Gürbüz-BirGün/4 Eylül 2015
Adana-Akyatan-Foto: O. Gurbuz |
Çevre-ekoloji
konularının, fidan dikmek ve dikilen fidanları korumanın ötesinde bir politik
duruş, sistem talebi olduğunu kabul edenler şunu çok iyi bilir. Diktatörlükten
ve savaşlardan doğa da nasibini alır. Afrika’daki diktatörlerin ve dostlarının,
kıtanın tüm doğal varlıklarını yabancı şirketlere satarak servetlerine servet
katması bunun en güzel örneklerinden biridir. Bugün Afrika’da 160 binden fazla
dolar milyoneri var. Günde 1,25 dolardan daha az gelire sahip Afrikalıların
sayısıysa 415 milyon.
Doğa
paylaşımcıdır, kimi zaman zalim görünse de her türe yaşama şansı tanır. Ormanlar
kralı aslanın biraz ilerisinde zıplayan antiloba baktığı, saldırmadığı zamanlar
vardır. Aslan karnı toksa zevk için avlanmaz. Krallığını ormana ilan etmek için
başka bir türün tümden yok olmasını istemez. Çevre sorunlarını çözmenin esası
da doğanın bu bilgeliğinde yatar. Kendine yetme ve fazlasını istememe. Sorunları
çözümde kullanacağımız ilk kural bu.
Türkiye’deki
elektrik sorununu ele alalım. Birçoğumuz bugün HES’lerden nükleerden, termikten
ve hatta rüzgar enerjisinden şikayetçi. Bu şikayetlerin çoğu haklı nedenlere
dayanıyor ancak çözümü nasıl bulacağımız konusunda fazla kelam eden yok.
Halbuki basit bir prensiple çözüme ulaşabiliriz. Önce gerçek talebimizi bulalım daha sonra bu talebi hangi kaynaklardan
ve hangi koşullarda üretime izin vererek yapacağımızı belirleyelim. Petrolü
bir treni yürütmek için mi üretiyoruz yoksa bir tank için mi? HES’ler bir
okulun ışıklandırılması için mi çalışıyor yoksa bir alışveriş merkezi için mi?
Uçağa bir hastanızı görmek için mi biniyorsunuz yoksa hafta sonu 1,5 günlük
tatil yapıp gelmek için mi? Üç örnekte de gerçek talep cümlelerin ilk bölümünde
yazılı.
Gerçek talebi
belirledikten sonra ne yapacağız? Ufak bir zihin jimnastiği yapalım. Varsayalım
ki bu dünyadaki tek kişi sizsiniz ve kendinize bir ev inşa ederek işe
başlayacaksınız. Evinizi hangi malzemeyle yapacaksınız onu düşünün. Kerpiçten
mi, taştan mı, ahşaptan mı yoksa betondan mı? Beton derseniz size çimento
fabrikası lazım. Çimento fabrikası için de enerji. Gerekli enerjiyi hangi
kaynaktan sağlayacaksınız? Kömürden mi, sudan mı yoksa rüzgar veya güneşten mi?
Daha sonra ikinci soruyu sorabilirsiniz. Evinizde elektrik olacak mı? Bulaşık
makinası istiyor musunuz ya da televizyon? Her birinin tükettiği elektrik
belli. İstekleriniz sonucu oluşan toplam elektrik talebini hesaplayınca bir
önceki soruyu tekrar sorabilirsiniz; gerekli enerjiyi hangi kaynaktan
sağlayacaksınız?
Doğada
elektriksiz, enerjisiz ya da fabrikadan çıkmış ürünler olmadan yaşamak da
mümkün. Bu da bir seçenek ama unutmayın dünyada yalnız değiliz. 7 milyar insanı
da sizin gibi yaşamaya ikna etmeniz gerekiyor. İmkansız olduğunu düşünmüyorum
ama zor. İlk adımda çalışma saatlerinin düşürülmesini istemek mantıklı
olabilir. İnsanı daha az çalıştırmak adına üretilen tüm makineler bugün insanı
daha çok çalıştırıyor ve kar maksimizasyonunu öne çıkarıyor. Elinizdeki cep
telefonunuzla plajda bile iş epostalarına bakıyor, telefonlara yanıt
veriyorsunuz. Yeme, içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için
haftada 5 gün çalışmamıza gerek yok. Ne kadar az çalışırsak o kadar az
tüketiriz. Ne kadar az tüketirsek de o kadar az çevre sorununa neden oluruz.
Televizyon ve
ütüyü hemen bırakırım ama bulaşık ve çamaşır makinama dokunmayın diyenlerdenseniz,
muhtemelen eldeki en temiz elektrik üretim kaynaklarından bir ya da ikisine
evet demek zorundasınız; her şeye karşı çıkamazsınız. O zaman da rüzgarın,
güneşin nerelerde kurulacağını, nasıl denetleneceğini belirlemek için uğraşın. Kaynakları ve nasıl kullanılacağını
belirlemek, çözümün
ikinci kuralı da kabul edilebilir.
Üçüncü ve son kural
mülkiyetin değişmesiyle ilgili. Dev şirketlerin, bireylerin doğal varlıklara
tek başına sahip olmalarını önlersek, talep ve fiyat manipülasyonlarının da önüne
geçeriz. Güneş santrallerinden, tarım üretim kooperatiflerine kadar her alanda
üretimi sahiplenmeliyiz. Bu hem koyduğumuz çevreci kıstasları kontrol etmemizi
sağlayacak hem de bizi kartellerden, devletlerden bağımsızlaştıracak,
sermayenin tek elde toplanmasının da önüne geçecek. Üç kural işlerse bugün
konuştuğumuz çevre sorunlarını ciddi ölçüde hafifletebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder