Özgür Gürbüz-BirGün/9 Kasım 2014
Soma’nın Yırca
köyünde kesilen 6 bin civarındaki zeytin ağacı için ne yazsak boş. Hiçbiri
Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın’ın CNN Türk canlı yayınındaki gözyaşları kadar
etkili olmayacak ama yazmak, hatırlatmak, sorgulamak ve Yırcalıların hakkını
aramak zorundayız.
Danıştay’ın
kararını beklemeden zeytin ağaçlarını keserek aslında bu ülkede hukuku ağlattılar.
Kararmayı
bekleyen zeytini, ağacın dalına konan kuşu
ağlattılar.
Zeytinlerine
güvenerek gelecek yıl evde pişirecek aşı olacağını düşünen kadınları ağlattılar.
İş ve aş
bulamayacakları için göç etmek zorunda kalacak çocukları ağlattılar.
Yokluk içinde
vara şükreden köylüyü ağlattılar.
Birkaç yıl
sonra, aynı Soma’da, Ermenek’te olduğu gibi, tarım toprakları işgal edildiği
için can yoldaşlarını madenlere yollamak zorunda kalacak eşleri ağlatacaklar.
Babalarını kömür ocağına veren çocukları, yer altında kuru ekmeği paylaştıkları
işçi arkadaşını ve tüm Türkiye’yi ağlatacaklar.
40-50 yıl
çalışacak, çalışırken de toprağı, havayı, iklimi karartacak bir termik santral
için yüzlerce yıl hayatta kalan ve tüm yaşamı boyunca zeytin veren ağaçları
feda etmekten çekinmediler. Daha zengin olmak için kömür madenlerinde,
inşaatlarda onlarca işçinin hayatını riske atmaktan da çekinmeyecekler. Dur
demek, doğrunun bu olmadığını anlatmak zorundayız. Televizyonlarda, gazetelerde
her gün ağlayan insanlar görmek içinizi acıtmıyor mu? Mayıs’ta Soma’da madenci
yakınları, Eylül’de İstanbul’da asansör kazasında ölen işçilerin yakınları, Ekim’de
Ermenek’te yine madenci yakınları, Isparta’da tarım işçilerinin yakınları
gözyaşlarıyla acılarını dindirmeye çalışıyordu. Liste uzayıp gidiyor.
Yapılan ne
basit bir ağaç kıyımı ne de zorunlu bir kalkınma hamlesi. Elektrik ve termik
santral da bahane. Türkiye’nin elektrik talebi, ekonominin de yavaşlamasıyla
umulduğu gibi artmıyor. TEİAŞ’ın 2012’de yaptığı en düşük tahminde elektrik
talebinin her yıl en az yüzde 6,5 oranında artacağı söyleniyordu. 2012’de artış
yüzde 5,1’de kaldı. 2013’te ise sadece yüzde 1,3 oldu. İşin garibi, aynı
raporda artacağı beklenen talebi karşılanması için ülkedeki santrallerin kurulu
gücünün 2014 sonunda 64 bin megavatı bulması gerektiği belirtiliyordu. Şu anda
bu hedefin çok üzerindeyiz, 69 bine yaklaştık. Santral çok, talep yok.
Türkiye’de elektrik açığı da yok. Buna rağmen santral yapımı hız kesmiyor.
Demem o ki,
Soma’da Danıştay’ın kararı bile beklenmeden ağaç kesiliyorsa bilin ki bunun
ülke menfaatiyle, elektrik talebiyle bir ilgisi yok. Zeytinler Kolin Şirketler
Grubu’nun kâr hırsına kurban gitti. Talep önümüzdeki yıllarda beklenmedik bir
şekilde artsa bile, o santralin üreteceği elektriği daha ucuza ve temize
üretecek onlarca seçenek var. Türkiye’nin
resmi belgelerde belirtilen elektrik tasarruf potansiyelinin yüzde 4’ü
değerlendirilse o santrale gerek kalmaz. Yazın bunu bir kenara. Dengesizin
biri çıkar da, “elektrik lazım, büyümemiz lazım” derse tek tek okursunuz.
Ağaçlar
kesildi ama toprak orada. Şimdi, o topraklara yeniden fidan dikmeliyiz. Kömür
tozunun, külün toprağı işgaline izin vermeden harekete geçmeliyiz. Zeytin ağacı
beş, bilemedin 10 yılda ürün verir. O zamana kadar köylülerin ihtiyacını da, bu
yasadışı kesime izin veren devlet karşılamalı. Para var, Cumhurbaşkanı’na yeni
alınan uçağı satar köylülere maaş bağlarız. Olmadı, kaçak sarayın bin odasından
yüzünü kiraya veririz. Milletin malı bu kara günler için var. Köylüsü, üreteni
açıkta yatarken, “devletin büyüğü” zaten sarayda yatmaz. Ben umudumu kaybetmedim.
Ne bu ülkeden, ne de AKP’ye oy veren dostların yüzünü bir gün saraya değil, o
sarayı inşa eden emekçiye çevireceğinden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder