Büyükşehir neden pet şişede su satıyor?

Özgür Gürbüz-BirGün / 9 Eylül 2012

İnsanlar, kendi sonunu getireceğini bilmesine rağmen dünyadaki diğer canlı türlerini ve doğal kaynakları sınır tanımadan yok eden tek canlı olmalı. Belki de Matrix filmindeki Ajan Smith'in insan ırkı için söyledikleri doğruydu. Smith, insanları sınıflandırmaya çalışırken bizim aslında memeli olmadığımızı fark ettiğini söylemişti. Memelilerin çevreleriyle uyum içinde yaşadığını ama insanların çevresindekileri yok ettiğini, bu yüzden de insanların memeli değil virüs olarak sınıflandırılması gerektiğini öne sürmüştü. Bunu, insanoğlunun diğer canlılara oranla daha zeki olduğuna bağlamaya çalışanlar olabilir. Onlarla tartışmaya hiç niyetim yok. Hayal dünyasının kapıları herkese açık. Ne yazık ki dünyanın durumu insanların “zeki” olduğu savını çürütecek örneklerle dolu. Rakamlar, insanların bu “üstün” zekaları sayesinde dünyayı nasıl yok ettiklerini açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Doğanın Korunması İçin Uluslararası Birlik (IUCN) tarafından açıklanan rakamlara göre değerlendirilmiş 52 bin 490 memeli türünün bin 142 tanesinin soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya, yani yüzde 21’i. Balıklarda bu oran yüzde 32, bilinen 4 bin 443 balık türünün bin 414’ü yok olma tehlikesi altında. Çiçek veren bitkilerde ise soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olanların oranı yüzde 73’ü buluyor. İnsanların fosil yakıt tüketimi (petrol, gaz, kömür) nedeniyle meydana gelen küresel iklim değişikliği, aşırı tüketim ve daha birçok nedenden ötürü binlerce bitki ve hayvan türü yok oluyor. “Zeki” olduğu öne sürülen insanlar ise arıların yok olması halinde yiyecek bulmakta zorlanacaklarını, ağaçlar olmadığında temiz hava soluyamayacaklarını veya denizlerde balıklar kalmayınca aç kalabileceklerini düşünmek bile istemiyor. Dilediği kadar balık avlamak, canlıların yaşam alanlarına binalar dikmek, denizleri betonla doldurmak, çayırlardan otoyollar geçirmek, kısaca keyfini bozmadan yaşamak istiyor. Öte yandan doğanın bozulmamasını, denizlerin kirlenmemesini, balıkların bitmemesini, etlerini yediği hayvanların sağlıklı olmasını talep ediyor. Öyle bir zekâ var ki şu insanoğlunda, kirlenmemiş denizlerde yüzmek istiyor ama o denize çöplerini boşaltıp, sahilde pet şişelerini bırakmanın bu isteğiyle çeliştiğini fark etmiyor. Pet şişe demişken…

DEPOZİTO ŞART
Türkiye’de damacana suların ne kadar temiz olduğu tartışmaları medyada saman alevi gibi parladı ve söndü. Aslında damacanalarla ilgili sorulacak soru çok. Öncelikle bu kadar suyun nereden geldiğini merak etmeliyiz. Zeki bir insan bence böyle yapar. Suyun geldiği yerde ne kadar daha su olduğunu, kaynak suyu çıkarma izni verilen firmaların çıkardığı kaynak suyu miktarının verilen izinlerdeki rakamlarla örtüşüp örtüşmediğini de sormalıyız. Ve bu kaynak sularının ne kadar süre boyunca bize yeteceğini sorgulamalıyız. Öyle ya, 40 yıl sonra bu sular bitecekse şimdiden önlem almak zorundayız. Sorulacak soru çok ama bir de şu damacana su-pet şişe meselesine değinmek lazım. Worldwatch Enstitüsü’nün “Önemli İşaretler” (Vital Signs) adlı raporunda dünyada yaklaşık 200 milyar litre şişe suyu tüketildiği belirtiliyor. En çok şişelenmiş su tüketen ülkeler ABD, Meksika ve Çin. Dünyadaki şişelenmiş su tüketimin yüzde 30’una sahip Avrupa’da ise Almanya, İtalya, İspanya ve Fransa başı çekiyor. Şişelenmiş su kullanımı, insanın çevre bilincinin “zekadan” çok siyaset ve eğitimle farklılaştığını gösteren iyi bir örnek çünkü her ülkede farklılıklar gösteriyor. ABD’de tek kullanımlık pet şişeler toplam şişelenmiş su tüketiminin yüzde 60’ını oluştururken, Almanya’da neredeyse tüm şişelenmiş su geri dönüştürülebilir cam şişelerde satılıyor. Bunun tek nedeni Almanya’da teneke kutu ve geri dönüştürülemeyen şişelere konulan yüksek depozito oranları. Smith haklı olsa bile hâlâ umut var. İnsan memeliden çok bir virüse benziyor ama bu virüsün kontrol altında tutulabilme şansı var; belki de tek umudumuz bu.

Plastik meşrubat şişelerinin depozitolu olduğu günleri anımsıyorum. Kimse erinmiyor, o şişeleri bakkala geri götürüyordu. Depozito kalktı, çevre kaygısı yok denecek kadar azaldı ve şimdi her yerde pet şişeler var. Plajlar, ormanlar, sokaklar pet şişelerle doldu. İşte bu yüzden damacana tartışması gibi birçok tartışma Türkiye'de hep eksik kalıyor. Damacanaların ne kadar temiz olduğunu sorgulamak tabi ki kötü değil ama her gün sokağa atılan binlerce plastik şişeyi bir gün olsun gündeme getirmemek en basitinden kötü gazetecilik örneği. ABD'de 2008'de yapılan bir araştırmada benzer sonuçlar elde edilmiş, şişelenmiş sularda dezenfeksiyon sırasında çıkan yan ürünlere, ilaç ve gübre kalıntılarına rastlanmıştı.

BÜYÜKŞEHİR MUSLUK SUYU SATSIN
Aslında çözüm herkesin bildiği gibi musluk suyu kullanmakta. İngiltere’de, İsveç’te insanlar nasıl musluktan su içebiliyorsa biz de gönül rahatlığıyla içebilmeliyiz. Sadece sağlık yönünden değil enerji kullanımı açısından da musluk suyu kullanmak önemli. ABD’de musluk suyu yerine şişe suyu tercih etmek 2 bin kat daha fazla enerji tüketimine neden oluyor. Musluk suyunu filtrelemek de enerji tüketimi açısından daha çevreci. San Francisco ve New York'ta bazı lüks restaurantlar filtre kullanmaya başlamış, Seattle ve San Francisco belediyeleri ise kendi adlarına şişe suyu almayı bırakmışlar. Hedef bu olmalı. Ben İstanbul'da musluk sularının temiz olduğunu düşünenlerdenim. Yemek ve çay suyunu musluktan kullanıyorum. Büyükşehir Belediyesi de böyle düşünüyor, suyun apartmanlara ulaştığında kirlendiğini söylüyor. Öyleyse harekete geçmesi ve belediyeye ait tüm tesislerde şişe suyu satışını yasaklaması güzel bir girişim olmaz mı? Yoksa belediyenin halka açık tesislerine gelen su da mı kirli? Bakalım Büyükşehir musluk suyu kullanımında halka öncülük edecek mi yoksa sadece “suyumuz temiz” deyip duracak mı?

Hiç yorum yok: