Çıldırt bizi Tayyibim

Özgür Gürbüz-BirGün / 29 Mayıs 2011

Beşiktaş'ın ünlü taraftar topluluğu Çarşı, “Çıldırt bizi Kartalım, bu stadı başlarına yıkalım” diye bağırmaya görsün, tarihi İnönü Stadı'nda yer yerinden oynar. Eski kaptan “Deli” lakaplı İbrahim dışında tüm oyuncular ve seyirciler çıldırır, stad yıkılacak gibi sallanır. Beşiktaşlılar iyi bilir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan birkaç gün önce de Ankara'nın “çılgın projesi”ni açıkladı. Yine inşat, yine hafriyat. Bilgisayar desteğiyle birkaç günde yapıldığı belli olan sinevizyon gösterisinde, bir tünel animasyonu özellikle ilgimi çekti. Bildiğiniz üç şeritli bir tünel işte. Sağa dönüyor, sola dönüyor, 20 yıl öncesinin Atari oyunlarındaki araba yarışlarına benzer bir şey. Başbakan, “Tünel nasıl, tünel” diye soruyor, AKP'liler çıldırıyor. Başbakan biraz daha bastırsa salonu başlarına yıkacaklar. Gerçek hayatta pek olmaz ama animasyondaki yolun şerit çizgileri bile var. Bravo!

Dekolte giyen kadın görünce olmayan aklını yitirenlere, şimdi de tünel görünce “çıldıranlar” eklendi. Parti toplantısı değil taraftar buluşması sanki.

-Bak bu tünel.
-Heyooo!
-Bak bu köprü.
-Yaşa, varol!
Bak bu kanal, su geçiyor içinden.
-Vay beee!

Bu çıldırmış taraftar kitlesine, bu hengame içinde bir şey anlatmak, sesimizi duyurmak mümkün mü? Pek emin değilim ama yine de ezber bozma adına yazmakta fayda var. Tünel, köprü trafik sorununu çözmez. Ne kadar yol, o kadar yeni araç demektir. İstanbul ve Ankara'nın en büyük dertleri büyüklükleri, nüfus artışıdır. Sınırsız ve hedefsiz olmalarıdır. Küçük kentler güzeldir, kolay idare edilir. Yeni yerleşim yerleri açarak bir kentin küçüldüğü, nüfusunun azaldığı nerede görülmüş? Deprem tehditi altındaki yerleşim bölgeleri yeni iki kente taşınacakmış da, falan da filan. Boşaltılan yerler yeşil alan mı olacak? Haşa! Oradaki insanlar yukarıya (kalan son yeşil alanlar) taşınacak, gittikleri yerlerdeki evler ucuza kapatılacak ve yerine yeni konutlar yapılacak. Kanalından, yeni yol ve kentlerine, tüm bu inşaat işleri için İstanbul ve Ankara'ya gelenler de bu kentlerin yeni yerlisi olacak. Nüfus daha da artacak. Su sorunu, trafik sorunu ve beraberinde gelen çeşitli sosyal sorunlar da çığ gibi büyüyecek. İstanbul gibi tarihi bir kentin merkezini değiştirebilir misiniz? Bahçeşir, Esenler gibi yerlere kurulan yeni ve modern(!) kentlerle bu denenmedi mi? Denendi. Sonuç ise hüsran. Aksaray yine Aksaray, Taksim yine Taksim. Tıklım tıklım.

Yapılması gereken kentin doğal sınırlarını belirlemek ve bunun ötesinde yeni yapılaşmaya izin vermemek. Ancak bu takdirde imara yeni açılan alanlarda bina yapılmasını önler, konut yapımı için ayrılmış mevcut sermayeyi de deprem tehlikesi altındaki eski binalara aktarırsınız. Bunu yaparken de sosyal devleti ortaya çıkarır, orada yaşayanlara, doğup büyüdükleri semtte yaşama hakkını verirsiniz (parayla satarsınız demiyorum). Toki, moki dediğiniz kurumlar bu sosyal dayanışma için var, yoksa memlekette müteahhit mi yok?

Bu çılgınlıkla ilgili çok şey yazılabilir ama gözden kaçan başka bir noktaya da değinmek lazım. Başbakan Ankara'da yaptığı konuşmada, “Ankara'nın nüfusunun çok hızlı artarken şehrin buna hazırlıklı planlanmadığını” söyledi. Kızılay'da yenileme çalışması yaplacak, Ankara'ya lunapark kurulacak gibi daha bir çok şey vaadetti. Kim? Başbakan. İnsan, “Ankara'nın belediye başkanı Melih Gökçek'in eli armut mu topluyor diye” sormadan edemiyor. İstanbul'da da aynı manzara söz konusuydu. Başbakan aynı zamanda 81 ilin belediye başkanı oldu da bizim mi haberimiz yok? Kızılay'da meydan düzenlenmesinden Başbakan'a ne? İstanbul'a Ankara'ya lunapark kurma projelerinin genel seçimle ne ilgisi var? Kürt sorunu hakkında konuşan yok, işsizlik hakkında konuşan yok. Enerji politikalarında nükleerden, HES'lere, dağıtımdan enerji güvenliğine bin tane sorun var; konuşan yok.

-Ankara'ya lunapark geliyor.
-Heyooo, çıldırt bizi başbakanım!
-Köşeye de simit sarayı koyacağız, bakın animasyonda var, gevrek simit şeklinde...
-Helal olsun, çıldırt bizi Tayyip başkan.

“Her bir şeyin başkanı” diye bir mevki var mı demokrasilerde acep? Başkanlık sisteminin de ötesinde bir şey Erdoğan'ın istediği ama elim varmıyor yazmaya. Sibel Üresin'i bilmem ama Sayın Emine Erdoğan'ın “harem” meselesi nedeniyle itiraz edeceğini düşünüyorum; o iş zor biraz. Bu seçimlerde ülkenin “çılgınlığa” değil “normalleşmeye” ihtiyacı olduğunu başta AKP seçmeni olmak üzere herkesin Başbakan'a anlatması gerek. Birilerinin çıkıp, “bak, bu ağaç”, “kanal yapacağın yer orman, su havzası” demesi gerekiyor. Yoksa Tayyip bizi çıldırtacak, bu ülkeyi de hepimizin başına yıkacak. 75 milyon hafriyat altında kalmak üzere.

Hiç yorum yok: