Özgür Gürbüz-www.farklihaber8.com / 8 Nisan 2011
Enerji Bakanı Taner Yıldız hükümetin nükleer enerji konusundaki tavrını bugünlerde sık sık yineliyor, yinelemek zorunda kalıyor. Japonya'daki nükleer kaza, tüm dünyada, “nükleer rönesans” adında yürütülen halkla ilişkiler kampanyasının bir anlamda sonu oldu. Çernobil'in üzerinden 25 yıl geçmesiyle unutulmaya başlayan nükleer kaza tehlikesi şimdi Fukuşima'dan gelen görüntülerle hafızalarımıza yeniden kazındı. Almanya, İsviçre, İtalya, ABD ve hatta enerji açı Çin bile nükleer enerji konusunda tutum değiştirdi.
Fukuşima santralindeki kaza, nükleer santral kurmaya, hatta temel atmaya hazırlanan Türkiye'de de nükleer enerjiyi tekrar masaya yatırttı. Yıllardır nükleer enerjiye yeşil ışık yakan birçok yazar, çizer ve bilim insanı fikir değiştirdi. Başbakan ve Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın açıklamaları da insanları ikna etmek yerine daha fazla endişelendirdi. Çernobil kazasından sonra çay içen politikacılar akla geldi. Dünyanın saygın gazeteleri, Türkiye'de tüpgaz patlamasıyla nükleer kazanın eş tutulduğunu, biraz da alaycı bir dille kaleme aldı.
Taner Yıldız'ın son demeçleri, riskin oranı ile büyüklüğünü birbirine karıştırmayı amaçlayan bu halkla ilişkiler yönteminden vazgeçilmediğini gösteriyor. Mutfak tüpü patlarsa ya da uçak düşerse can ve mal kaybı uçakla veya tüpün patladığı mutfakla sınırlıdır. Nükleer santralde bir sızıntı, kaza olursa radyasyon bulutları o bölgeyi, ülkeyi ve hatta ülkeleri tehdit eder. Siz Çernobil benzeri bir kaza sonucunda yok olacak tarım alanlarını, yaralıların tedavisini, kanser hastalarının kemoterapi ücretlerini karşılayacak bir sigorta poliçesi yapabilir misiniz? Çernobil kazası sonrası tasfiye çalşmalarında 800 bin kişi çalışmış, 400 bin kişi bölgeden tahliye edilmiştir. Tasfiyeci adı verilen ve çoğu asker olan bu 800 bin kişiden, 25 bininin öldüğü, 70 bininin sakat kaldığı Sovyetler Birliği dağılmadan önce elimize ulaşan tek resmi bilgi. Bazı bağımsız kaynaklar ise ölü sayısının toplam 60 bin ve sakat kalanların ise 165 bin olduğunu söylüyor. 100 yıl, 1000 yıl kullanılamayacak toprakların, ölecek insanların sigorta primini hesaplayacak sigortacı bulabilir misiniz? Ben evimi tüp patlamasına karşı sigortalar, primini her yıl öderim. Nükleer kazaya karşı gerçekçi bir sigorta poliçesinin primini bu ülkenin hazinesi ödeyebilir mi? Ödeyemez, zaten hiçbir sigorta şirketi de böyle bir poliçe düzenlemez, düzenleyemez.
Bu nedenle, “zaten her an ölebilirsiniz” diyen benzetmelerle insaoğlunun tarihinde yüzleştiği en ciddi endüstriyel kazaları küçümsemek yerine, mutfak tüpleri neden bizim ülkemizde bir batı ülkesinden daha sık patlıyor sorusunu sormak daha faydalı olacaktır.
Enerji bakanımızdan küçük bir ricam var. Bütün dünyanın gördüğü nükleer kazayı aklama çalışmalarının ne kadar başarılı olduğunu görmek adına, önümüzdeki seçimde kendisinin Sinop'tan aday olmasını öneriyorum. Amacım kendisini Meclis dışında bırakmak değil, Sinop'ta 2007 yılındaki son genel seçimde AKP yüzde 46 oy almış, en yakın rakibi CHP yüzde 20. Bu seçimde Sinop'tan iki milletvekili Ankara'ya gidecek. Yıldız aday gösterilirse milletvekilliğinin tehlikeye gireceğini hiç sanmam. Sadece Yıldız'ın, nükleer sanral kurmayı planladığı kente gidip orada yaşayan insanlarla yüzleşmesini istiyorum. Bekarlar evlilere göre daha az yaşıyora kadar varan bilimsel açıklamalarını Ankara'dan değil, Sinop'tan yapmasının daha anlamlı olacağına inanıyorum. Yıldız, Sinop'ta seçim kampanyası yürütürse, depreme dayanıklı santral savının Sinopluların içini ne kadar rahatlattığını bizzat yerinde gözlemleyecektir. AKP'nin oyu düşer mi düşmez mi, o da küçük bir güvenoyu yoklaması olur. Ben olsam bir dakika bile beklemez, Sinop'tan aday olurdum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder