Türkiye’de herkesin gündemine bir anlamda zorla giren 5. Dünya Su Forumu toplantıları Haliç’in kıyılarında yapıldı ve bitti. Geride kocaman bir soru işareti bırakarak. Ne oldu bu bir haftada, neler olmadı...
Özgür Gürbüz-Karga Mecmua / Nisan 2009
İstanbul, resmi rakamlar ciddiye alınırsa, yerli yabancı 35 bin kişinin katıldığı bir büyük organizasyona ev sahipliği yaptı. Sudan değil ama suyla ilgili meseleler tartışıldı. Forum başladığı ilk gün protestolara sahne oldu. 30 kişi yaralandı, 17 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan “Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu” üyeleri, gözaltında oldukları 30 saat boyunca, İstanbul Vatan Caddesi’ndeki emniyet binasındaki nezarethanelerde planladıkları forumlara devam ettiler. Su havzalarına yapılan ve yapılması düşünülen baraj projelerini tartıştılar. Gözaltındaki forumdan, Tunceli’nin Munzur Nehri’ne yapılan 8 baraja, Hasankeyf’i sular altında bırakacak Ilısu Barajı’na, tarihi antik kent Allionai’yi adeta arkeologlara boşuna kazdınız der gibi tarihe gömecek olan Yortanlı Barajı’na ve Karadeniz’in azgın nehirlerine “gem” vurmaya çalışan onlarca baraj projesine hayır kararı çıktı.
Hangi kararlar alındı?
Peki, 35 bin küsur kişinin katıldığı resmi forumdan hangi kararlar çıktı? Yapılan basın açıklamalarından, İstanbul Su Mutabakatı adlı belgeden, bakanların, dünya liderlerinin (5 Cumhurbaşkanı ve birkaç Prens) açıklamalarından geriye ne kaldı? Su kaynaklarının yönetimi konusunda acil eylem çağrısı, suyun yaşamsal öneminin vurgulanması, özellikle tarımsal sulamanın nasıl da savurganca su kullandığının girdiğim her toplantıda tekrar tekrar anlatılması ilk aklıma gelenler. Aslında herhangi bir bağlayıcı yaptırımı olmayan tavsiye kararlarının alındığı bir toplantıdan başka bir şey beklemek de pek doğru olmazdı zaten. Toplantının, dışarıdaki izleyicilere su konusunda bilinçlenme, tasarrufa önem verme gibi etkilerinin olduğu muhakkak. İçeridekiler ise Hamidiye sebillerinden akan su, çorum leblebisi, akşamları verilen kokteyllerden nasiplerine düşenlerle yetindiler. Toplantının organizasyonundaki eksi ve artıları bir kenara bırakıp, asıl toplantıdan ne çıkmadığına ve basın bülteni olarak bizim elimize ulaşmayanlara bakarsak sanırım daha faydalı bir iş yapmış oluruz.
Mutabakat yok
5. Dünya Su Forumu Bakanlar Süreci Başkanı Sumru Noyan, “Forumda su hakkı, insan hakkı ve sınırı aşan sular konusunda geçmişte ya da günümüzde yürürlükte olmayan hususlarda tam mutabakata varamadık” diyor Milliyet Gazetesi’nde 22 Mart tarihinde yayımlanan haberde. Forum öncesi ve içerideki tartışmaları bildiğimiz için burada bir kelimenin ardına dair okuma yapabiliriz sanıyorum. Anlaşılan o ki, toplantıya katılan bakanlar ve onların temsilcileri suyun bir insan hakkı olup olmadığı konusunda pek anlaşamamışlar. Halbuki, Bakanlar Toplantısı’ndan önce açıklanan “İstanbul Su Mutabakatı”nda böyle bir madde var. Temiz suya ve temel sağlık standartlarına (hijyenik özel bir tuvalet gibi) erişimin bir insan hakkı olduğu orada kabul ediliyor. Bakanlar Toplantısı’nda ise böyle bir karar çıkmıyor. Noyan bu kouyu da şöyle açıklıyor: “Bütün ülkelerin katılımı ve görüşleri alınarak bazı konularda, örneğin su hakkı, insan hakkı, sınır aşırı sular konusunda geçmişte ve hâlâ yürürlükte olmayan sözleşmelere atıfta bulunmak gibi hususlarda mutabakat tam sağlanamadı. Sağlanamayan hususları belge dışı bıraktık. Burası Birleşmiş Milletler (BM) forumu değil”.
Patronlar finansör
Evet, burası iklim toplantılarının yapıldığı, Kyoto gibi bağlayıcı hedeflerin çıktığı bir BM toplantısı değil. Peki, neyin toplantısı ya da kim organize ediyor suyun forumunu? Yanıtı basit; Dünya Su Konseyi (DSK). Kim bu Dünya Su Konseyi? Noyan’ın da belirttiği gibi bu BM’ye ait bir oluşum değil. Üyelerinin ödediği aidatlar, hükümetlerden alınan hibeler ve içinde yer alan sarı sendikalara benzeyen, “resmi” sivil toplum örgütlerinden gelen parayla ayakta duruyor. Bir de Konsey merkezinin yer aldığı Marsilya Belediyesi’nin desteği var. Amaç, farkındalık yaratmak, su ile ilgili önemli kararların alınması için gerekli kuruluşları ve tabi ki hükümetleri harekete geçirmek. Kısacası içerisinde şirketler var, suyla uğraşan, sudan para kazanan şirketler. Fransızların bu konuda ne kadar iyi olduğunu söylemeye gerek yok herhalde. Marsilya bir rastlantı değil demek istiyorum. Şu andaki başkanı Loic Fauchon aynı zamanda “Société des Eaux de Marseille” in (Marsilya Su Şirketi) de başkanı. Fransızların suyla haşır neşir olan iki dev firması Veolia ve Suez’in ortak şirketinin.
Durum böyle olunca bu forumdan, suyun insan hakkı olduğuna dair bir karar çıkmasını beklemek hayal olur. Temiz, içilebilir suya erişim insan hakkı olarak kabul edilirse DSK’nin içinde yer alan firmaların ne yapacağını düşündünüz mü hiç? Özellikle de sudan gelen tatlı karın en çok şişelenmiş içme suyu satışında elde edildiğini düşünürsek. İnsan hakkını şişeleyip satamazsınız. Üstünden para kazanamazsınız. Türkiye’de planlandığı gibi, herkesin hakkı bulunan nehirleri 49 yıllığına özel şirkete satamazsınız. İşte bu nedenle özel şirketlerin kontrolünde olan bazı hükümet yetkililerinin, İstanbul’daki forumda böyle bir karara imza atması olasılık dışıydı ve çıkan sonuç sürpriz olmadı denebilir. Su Forumu’ndan dışarıya yansımayan, bu buluşmanın halklar ile devletler arasında bir kavuşmadan çok şirketler ile hükümetler ve şirketler ile şirketler arasında bir buluşma olduğudur. Kapalı kapılar ardında birçok toplantının forum boyunca gerçekleştirildiğini biliyoruz.
Suyun ticaretleşmesine hayır
Bu koskoca Su Forumu’nda insanları umutlandıracak kararlar çıkmamış olabilir. Ancak, eş zamanlı olarak yapılan, Suyun Ticarileştirilmesine Hayır platformunun yaptığı forumda, dünya üzerinde adil dağılmayan suyun eşit paylaşılmasını isteyen onlarca insanın olması yüreklere su serpti. Türkiye’de, parasız da olsa temizlik ve temel ihtiyaçlarını karşılamak isteyen hemşehrilerine 10 tona kadar suyu bedava veren Dikili gibi bir belediyenin olması da bir başka umut kaynağı oldu. Dünyada, devletin su dağıtım şebekelerini kamuya ait ama özerk bir kuruma verip, ülkenin yüzde 90’ından fazlasına musluktan akan suyu içme şansını verdiği Kosta Rika gibi bir ülke olması da bir başka neşe kaynağı oldu. Bolivya’da halka su getiriyorum diye yola çıkan Suez firmasının, fahiş fiyatlarla su satmaya başlaması ile halkın yağmur suyu toplamaya başlaması ve firmanın buna müdahalesiyle başlayan isyanın hükümet devirmeye kadar gidip Eva Morales’i işbaşına getirmesini Bolivya’dan gelen konuklardan dinlemek de ayrı bir zevkti.
Dünya Su Forumu olmasa belki de su üzerine bu kadar düşünmeyecek, suyun sadece tarımda israf edildiğini, sanayide kaçak kullanıldığını hiç öğrenmeyecek, çiftçiye kızıp sanayiciye melek gözüyle bakacaktık. Kosta Rika’da, Bolivya’da mücadele edenlerin nelere kadir olduklarını hiç öğrenemeyecektik. Sudan umut yaratıp içemeyecektik. Su gibi aziz ol Dünya Su Forumu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder