Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel Dergisi / 30 Ağustos-5 Eylül 2007
Fotoğraflar: Cenk Ertekin
"Nasılsınız" soruma "Hiç iyi değilim, sen iyi misin" diye yanıt verdiğinde bu söyleşinin zor geçeceğini anlamıştım. 81 yaşındaki Hayrettin Karaca iyi olmadığını söylüyor ama sağlık sorunu değil bahsettiği. "Sümerbank hafızalardan silinecek diyorlar, sen iyi olur musun" diyor. Belli ki gelişmeler "Toprak Dede" diye anılan Karaca'yı çok kızdırmış.
Brezilya'daki futbol sahasından çim getirmiş
Karaca'nın Yalova'daki evi kitap ve slaylarla dolu. Birçok yabancı ve yerli doğa dergisine abone. En sevdiği yazar Metin Aydoğan, şair ise Kaacaoğlan. Attila İlhan kitapları da her odada gözümüze çarpıyor. Ama özenle sakladığı kırmızı not defteri belki de kendisi için her şeyden önemli. Bu defterde bahçesine dünyanın dört bir yanından getirip ektiği 2 bin 376 tohumun listesi var. Bahçesini gezdirirken sık sık Brezilya'dan getirdiği ve giderek tüm bahçeye yayılan çimlerden bahsediyor. Brezilya'da Botafogo-Flamengo maçından sonra sahaya inip aldığı numuneler tutmuş. Garip bir çim; adeta halı sahada yürüyormuşsunuz hissi veriyor. Bahçedeki bu kısa turumuz bile dünyanın zenginliği hakkında bize bilgi veriyor. İşin başlangıcı da burası zaten. Karaca'nın yaşam felsefesi "Önce bilgileneceksin, sonra ilgileneceksin ve ardından da tepkisiz kalmayacaksın".
“Ekonomi çökerse çöksün”
Çalan zil sesiyle söyleşimize yemek arası veriyoruz ama Hayrettin Karaca'nın bizi yemeğe davet etmeden önce bir şartı var. “Az yeme sözü vereceksiniz” diyor. Hep beraber masaya oturuyoruz. Yanımızda Hayrettin Karaca'nın hayatını kaleme alan Şengün Kılıç Hristidis de var. Kendisi bir yıldır Karaca'yla beraber birkaç ay sonra çıkacak olan bu kitap üzerinde çalışıyor. Bu kitap Karaca'nın geride bırakacağı en büyük eserlerinde biri olacağa benziyor. Yemekte etsiz bir türlü yanında pilav ve ardından meyve tabağı ile haşlanmış mısır yiyoruz. İçecek olarak sadece su var, kola gibi içecekleri içmiyor ve kimseye önermiyor. Bir o kadar da reklamlara ve tüketim toplumuna karşı. Karaca'ya bazıları çıkışıyormuş, “O dediğin kadar tüketirsen ekonomi çöker” diye. Çöksün diyor Karaca. “Ben ekonomiyi büyütmeye, birilerini zengin etmeye ve bana hakim bir sınıf yaratmaya gelmedim. Ben yaşamaya geldim. İhtiyacımız kadar tüketirsek yaşanabilir dünyayı oluştururuz. Küresel ısınmayı da herşeyi de hallederiz” diyor. “Paramın olması bana tüketme hakkı vermez” diyen Karaca, “Küresel ısınma, iklim değişikliği ve kuraklık gibi sorunlar 1965'ten beri söyleniyor ama topluma yansımıyor. Son yıllarda sayfalar dolusu resimler var gazetelerde. Bugüne kadar neredeydiniz? Bugünden tedbir alınması lazım. Alınması gereken tedbiri hükümetlerden beklemeyin. Onlar tüketim toplumunun, sermayenin savunucuları oldu” diyor. Peki, çözüm nasıl olacak diye sorunca “Şarlo'yu (Charlie Chaplin) kovmuşlar” diyerek anlatıyor. Hikaye şöyle: Komunist diye Amerika'dan kovulan Şarlo yıllar sonra geri döner ve Teksas'ın bir köyünde karşılaştığı kadının elini Avrupa'da aldığı kültür sonucu öper. Kadın şaşırır ve sorar, “Neden benim elimi öptün?” Chaplin cevap verir: “Bir yerden başlamak lazımdı”. Karaca kızgın ama umutsuz değil, bu kadar yılın ardından hala yeni başlangıçlar peşinde.
Yemekle beraber İngilizce yazılar olan tişörtlerimiz yüzünden ufak bir azar da yiyip yemekten kalkıyoruz. Sohbetimiz ekonomiyle devam ediyor. Karaca, “Japonya'da kriz varmış, ekonomisi büyümüyormuş. Büyümesin, ekonominin büyümesi için üretmesi lazım. Üretirken daha fazla enerji tüketmesi lazım. Yani bizim sermayemizden biraz daha alması lazım. Nereye kadar? Bugünkü küresel ekonomi kanser hücresi gibi, büyümek zorunda duramaz. Büyürken de bizi öldürüyor. Çare Özgür, Hayrettin ve Cenk'in bu işe sahip çıkması. Ben yaşamak benim hakkımdır diyorum, Cenk'in de hakkı. Yaşamak için yaşat diyorum. Ahmet ve Fatma'dan bahsetmiyorum. Kimi, bana hayat verenleri yaşatmak zorundayım. Toplumsal bir tepkiye ihtiyacımız var. Siyasi kuruluşlar üzerinde bir baskı oluşamadı. Siyasilere pek güvenini olmadığını da şu sözleriyle açıklıyoruz: “Parti başkanı delegeleri delegeler de onu seçiyor. Ben oyumu atıyorum, maaşını veriyorum o hizmetini parti başkanına yapıyor. Böyle bir şey olabilir mi? İlk dört Meclis'in tutanaklarını okuyun, bir milletvekilinin ne kadar özgür olduğunu görürsünüz. Demokrasi oydu, gençler o tutanakları okusun. Türkiye'nin kurtuluşu için partiler yasası, seçim yasası ve dokunulmazlık yasası kalkmalı”.
“Hiç yabancı mal almıyorum”
Karaca hiç pes etmiyor. Yeni bir kampanya başlatmak istiyor. Fotoğraf makinası gibi bulamadığı ürünler dışında hiç yabancı mal almadığını söylüyor. Evindeki ahşap mobilyaların hepsinin dizaynını kendi yapmış, IKEA alınmasın ama taş çıkartacak cinsten buluşlar var. Parça parça sökülen sandalyelerden, kitap koymak için gizli rafları olan okuma koltuklarına kadar. Yabancı mallara karşı kampanya düşünse de yabancı kaynakları çok yakından takip ediyor. Al Gore ve Clinton'la ilgili onlarca kitap okuyor. All Gore'un samimi olduğuna inanmıyor. Clinton ve All Gore'un başkan yardımcılığı sırasında ABD'nin Kyoto'ya kayıtsız kaldığını silah harcamalarını da arttırdığını söylüyor. All Gore'un, “Kyoto konusunda çabaladım ama şirketler izin vermedi” şeklindeki sözlerini hatırlatarak “Dünyayı 17 şirket idare ediyor” diyor. Karaca için tüm çevre sorunlarının temelinde yaşam ahlakı var.
Mera satılır mı?
Hükümetler çiftçiye verilen mali desteği arttırmalı ama yetmez. Bu tarım denen yer neyin üzerinde oluyor? Aşırı gübreleme, aşırı sulamayla toprağın değeri kaybolmaya devam etmiyor mu? Yılda 1 milyar 400 milyon ton toprak kaybediyoruz. Devletin sana verdiği ödenekle mazot fiyatlarını indirmekle bu iş çözülmez. Sen toprağın gücünü arttır. TEMA'nın yaptığı kırsal kalkınma projelerinden biliyorum. 3-4 yıl içinde devlete muhtaç köylü vergi vermeye başlıyor, kentten köye gelin geliyor. Samsun'da bir köyde şalvarlı ninelere tenis oynamaya başladı. 1946'dan bu yana hükümetlerin hepsi Türkiye'nin topraklarına, ormanlarına, doğasına hizmet ederek değil yok ederek iktidar olmayı amaçladılar ve başardılar. Bugün 500 bin hektar merayı satıyoruz. Mera satılır mı? Mera yasası toplumun tepkisi olmadan çıkıverdi. Bir toplumsal tepkiye ihtiyacımız var. Kıyameti koparmak lazım. Anayasa Mahkemesi tarım alanlarının satışını iptal etmiş. Hemen arkasından yasayı yeniliyorlar, miktarları değiştiriyorlar. 300 dönümdü 25 oluyor ama Bakanlar Kurulu kararıyla 300 olabilecekmiş. Bir şey fark eder mi?
Karaca'dan notlar
* Teknoloji işsizlik üretir.