Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Petrole bulanmış kuş yoksa çevre felaketi de yok!
Önce kuş petrole bulanır, elde kalan petrol de tertemiz kumsallara yayılır. Daha sonra petrole bulanmış kuş, kumsal ve birazcık da deniz aynı kare içerisine alınır. İşte, bizim bildiğimiz, anladığımız çevre felaketimiz hazır!
Çevre felaketinin, yemek tarifi gibi tanımını yapmak nereden mi çıktı? Bugün önce “CNN Uluslararası” adlı kanalda, ABD'deki petrol platformundan günde 1000 varil petrolün denize sızdığı haberini izledim. Meksika Körfezi'ndeki platformda geçen hafta bir patlama meydana gelmiş, patlamanın iki gün ardından da platform sulara gömülmüştü. Kanalda, bir uzmana çevre tehlikesi olup olmadığı, sızan petrolün kıyıdan ne kadar uzakta olup olmadığı soruldu. Uzman, rüzgarın yönünden, kıyıdan uzaklığından ve sızıntının nasıl kesileceğinden bahsetti. Haberde, deniz yüzeyindeki petrolün temizlenme çalışmalarının kötü hava koşulları yüzünden yapılamadığı da yer aldı. Sinirlendim ve televizyonu kapattım. Neden sinirlendiğimi yazının sonunda anlatacağım.
Bilgisayarımı açıp, internetteki haberlere bakmaya başladım. Bu defa da, bizim yerli bir haber sitemizde, NTV'nin Yeşil Haber bölümünde, aynı haberi gördüm. BBC Türkçe Servisi'nden alınan haber, “ABD'de çevre felaketi korkusu” başlığıyla siteye konmuş. Yeşil haber bölümü hemen hemen her gün göz attığım bir yer. Çevre haberleri uzmanlık alanı olan bu bölümün bile haberi bu başlık ve içerikle yayımlaması açıkçası beni bu defa sinirlendirmedi ama üzdü. CNN, BBC ve sonra da NTV.
O petrolün çıkarılması bile çevre felaketidir diyecek onlarca kişinin olduğu günümüzde, her gün denize akan 1000 varil petrolün bir çevre felaketi olarak adlandırılması için sizce başka ne gibi kriterlere ihtiyacımız var?
Petrole bulanmış bir martı fotoğrafı mı eksik? Kumsallardaki petrolü temizlemeye çalışan çevreciler olmazsa felakette olmuyor mu? Kumsaldan, insandan yani bizden ırak olunca deniz kirlenmiyor, içindeki canlılar bu kirlilikten etkilenmiyor mu?
İnsanın doğaya zarar verdiğini anlaması için illa petrolün kar(f)aya vurması mı gerekiyor?
Gözünüz doysun!
Memlekette kıyı, dere, ova, tarla, orman bırakmadılar. Ağaçların ederini kocaman hesap makinalarıyla hesapladılar, derelerle çarpıp, ovalara böldüler. Bizim yaptığımız hesaba göre elde avuçta bir şey kalmadı, ama onların yaptığı hesaba göre elleri avuçları parayla doldu taştı. Ağaç ne işe yarar, dere ne yapar, ovada ne yetişir malum zatlar için hiç mi hiç önemli değildi. Onlar bu dünyaya 40-50 yıllığına gelmişlerdi ve ağacın da, derenin de, ovanın da kaç para ettiği önemliydi; gerisi lafügüzaf.
Yalan söylediler, yalanlarına ortak buldular ve yalanlarını yaymak için çalmadık kapı bırakmadılar. Politikacıları, gazetecileri ya işlerine ortak ettiler ya da yalanlarına. Madenler yer altında yatıyor yalanıyla, toprağı alt üst ettiler. Ülke zenginliğinden oluyor diye bir türkü tutturdular. Ne toprağın topraklığı, ne köylünün köylülüğü kaldı. Maden sahipleri zengin oldu, memleket ise yerinde saymaya devam ediyor. Pamuğu, buğdayı ekecek toprak kalmadı. Ne elde bir baş hayvan, ne de onları otlacak otlak kaldı.
Bu da doyurmadı onları, ne karınlarını, ne de gözlerini; ovalara indiler. Her boş ovaya bir termik santral, çimento fabrikası kondurdular.Kirletmesi bedava olan memleketin havasını kirletip, ucuza (!) mal etikleri çimentoyu havası kıymetli olduğu için çimento fabrikası kurulmayan memleketlere ihraç ettiler. Bunun adına ansiklopedilerde ticaret ettikleri halta da "kar" dendi. Çimento fabrikalarına elektrik gerekti, bu sefer de kömür ithal edip yakmak için ovalara, kıyılara termik santral kurdular.
Dağların yükseklerinde birkaç küçük dere kalmıştı. Enerjiye ihtiyacımız var diye bildik masallarını anlatmaya başladılar. Bu memleketin enerjiye ihtiyacı vardı da, hiç mi akarsuya, ormana, ovaya, tarlaya, kıyıya, bir gram temiz havaya ihtiyacı yoktu? Hesapsız kitapsız yalanlar söylediler. Memleketin tüm akarsularını parselleyip, aralarında bölüştüler. Hayatlarında görmedikleri nehirleri türlü pazarlıklarla sahiplendiler. Tüm hayatını o nehir ve nehrin kıyısında geçirenler ise öksüz kaldılar.
40 yıldır, nükleer olmazsa elektriksiz kalırız diye, bağırıp inlediler, 40 yıldır ne nükleer oldu, ne de elektriksiz kaldı memleket ama yüzsüzler aynı yalan dolanla yine meydanlara doluştular. Milyar dolarların konuştuğu ihalede memleket sevdasının lafı mı olurmuş, parsellediler yine Kara ve Akdeniz'i. İki oraya, üç buraya kondurma peşindeler yeni Çernobilleri. Ortada hesap kitap yok ama masal çok. 7-8 sente elektrik üreten rüzgar enerjisine pahalı diyenler, ihalede gelen 21 sentlik teklif üzerinden “ucuz” nükleer pazarlığına giriştiler.
Herkes bu olan bitene seyirci değil tabi. Bergama'dan, Karadeniz'den, Akkuyu'dan, Sinop'tan, Tunceli'den, Yuvarlakçay'dan, Efemçukuru'ndan, Hasankeyf'ten ve boynuna para hırsının hançeri saplanmış memleketin onlarca toprağından binlerce insan, 25 Nisan Pazar günü İstanbul Kadıköy meydanına doluşuyor.
Sen de orada ol, derene, ovana, ormanına sahip çık.
Memlekete, bu dünyaya sahip çık!
Buluşma yeri ve saati:
25 Nisan Pazar, saat:12.00
Kadiköy- Tepe Nautilus
Çağrıcılar:
EGEÇEP - Allianoi Girişimi
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi
Karadeniz İsyandadır Platformu
Cide - Loç Vadisi Koruma Platformu
Munzur Koruma Kurulu (DEDEF)
Rio Tinto'nun yöneticisine 10 yıl hapis
Stern Hu, rüşvet verdiği için 7, devlete ait çelik şirketinden ticari sırları çaldığı için de 5 yıl yıl olmak üzere 12 yıl ceza aldı. Hu'nun cezası indirimlerden sonra 10 yıla düşürüldü. Suçlu olduğunu kabul
eden Stern Hu, savcıların iddia ettiği 1 milyon doları bulan rüşvet miktarına ise itiraz etti.
Görüldüğü gibi bazı maden şirketleri ticari amaçlarına ulaşmak için her yolu deneyebiliyor. Türkiye'de durum nasıl sizce?
Arap Zirvesi'nin bu yıl kaçıncısı yapıldı?
Özgür Gürbüz / 29 Mart 2010
Sizlere 10 puanlık uzman sorusu sorduğumun farkındayım. Libya'da gerçekleştirilen Arap Zirvesi'nin, bu yıl 32. toplantısını yaptığını düşünüyorsanız siz de yanılıyorsunuz. Gazetelerde "32" rakamını okuduğunuza hiç şüphem yok. Zaten, hatanız sizin hala o gazeteleri okuyor olmanızda ya, neyse... Görebildiğim kadarıyla İHA, TRT, Mynet gibi birçok kanal okuyucularına yanlış bilgi vermiş. Kontrol etmek isterseniz, bağlantılar aşağıda.
http://haber.mynet.com/detay/dunya/32-arap-ligi-zirvesi-basliyor/502586
http://www.haberfx.net/32-arap-ligi-zirvesi-libyanin-sirte-sehrinde-basliyor-haberi-173406/
http://www.trt.net.tr/haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=32ae91f3-19f4-45fd-aede-9a8cb6e5e3e6
Uzman sorumuzun doğru yanıtı ise "22". Haberlerin birçoğunun mahreçinin Libya olması ise bir başka soruna işaret ediyor. Toplantıyı yerinde izleyen gazeteciler yazıyor bu haberleri, dünyadan bir haber İstanbul ve Ankara'daki editörler kontrol ediyor ve onların işlerinden sorumlu yayın yönetmenleri de onay veriyor. Bu sadece medyamızın içinde bulunduğu durumu göstermek için basit bir örnek. Haberlerin dilinden, yapısına kadar onlarca sorun daha var. Ne yazmış diye değil de, nasıl yazmış diye okursanız, eminim siz de fark edeceksiniz.
Nükleer saldırı
Türkiye'ye yönelik nükleer saldırı planı ortaya çıktı. Güneyden Ruslar, kuzeyden Koreliler taarruza geçtiler. Arkalarında destek aldıkları, çok bilinmeyenli nükleer anlaşmalarla geliyorlar. Memleket, 1986 yılında meydana gelen tarihin en büyük endüstriyel kazası Çernobil'den sonra bir kez daha radyasyon kuşatması altında.
Turizm nükleer tehdit altında
Haberturk'ten Çin'e doğru
Su boşa akmaz!
Türkiye’de uygulanan su politikalarının mağdur ettiği insanlar 16-17 Ocak 2010’da Rize İkizdere’de düzenledikleri ilk genel kurul toplantısında Türkiye Su Meclisi’ni kurdu. Türkiye’nin 81 ilinden gelen katılımcılarla gerçekleştirilen Türkiye Su Meclisi’nin Genel Kurulu’nda Yürütme Kurulu Üyeliği’ne Artvin’den Bedrettin Kalın, Muğla’dan Berna Babaoğlu Ulutaş, Çanakkale’den Güneşin Oya Aydemir, İstanbul’dan Güven Eken, Antalya’dan Hediye Gündüz, Rize’den Kadem Ekşi, İstanbul’dan Ümit Gürses, Konya’dan Pervin Çoban ve Zonguldak’tan Yakup Okumuşoğlu seçildi.
Suyla ilgili yanlış uygulamaları engelleyerek suyun akılcı kullanımını sağlamak amacı ile çalışacak Türkiye Su Meclisi, bilimsellik ve gerçeklikten uzak “su boşa akar” düşüncesine karşın doğada tek damla suyun bir boşa akmadığı gerçeğinin savunucusu olacak.
Türkiye’nin dört bir yanında yürütülen mücadeleleri ulusal ve uluslar arası ölçeğe taşıyacak olan Türkiye Su Meclisi, yeni bir su çerçeve yasasının hazırlanması, Elektrik Piyasası Kanunu’nda tadilat yapılması, DSİ Teşkilat ve Vazifeleri Kanunu’nun değiştirilmesi ve suyun ekolojik etki ve katkısını esas alan entegre havza planlaması yapılmadan uygulamaya sokulmuş tüm projelerin durdurulması için çalışacak.
Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu adına açıklama yapan Güven Eken, “Şu anda şirketler yaşamın kaynağı, can damarı olan dere ve nehirlerimize hiçbir planlama yapmadan ve kural tanımadan dilediği gibi inşaat yapıyor. Bunun adı kelimenin tam anlamıyla dere soykırımdır. Türkiye Su Meclisi bu soykırımın ve suyun doğadaki döngüsünü parçalayan her türlü müdahalenin önüne geçmek için kuruldu” dedi.
Genel Kurul sonucunda bir manifesto açıklayan Türkiye Su Meclisi’nin manifestosunda şu görüşlere yer verildi:
- Doğa kendi başına vardır ve insan doğanın sadece bir parçasıdır.
- Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda, değerli bir işleyişe sahiptir.
- Doğa ticari bir mal haline getirilemez.
- Su yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır.
- Su bulunduğu havzaya aittir. Doğal bir varlıktır, kaynak değildir.
- Su kendini ancak akarak var edebilir ve doğada tek bir damla su bile boşa akmaz. -Suyun özelleştirilmesi ve suya efendi atanması kabul edilemez.
- Sürdürülebilir kalkınma, koruma, kullanma dengesi gibi ilkeler doğanın sömürülmesi için gerekçe gösterilemez.
- Yaşamın yegane kaynağı olan doğanın “Çevre” diye tanımlanarak hayatın dışına çıkarılması kabul edilemez.
Türkiye Su Meclisi kuruluyor
Özgür Gürbüz / 15 Ocak 2009
HES sorunun yerel değil ülkenin enerji politikalarıyla birebir bağlantılı olduğunu gören sivil toplum kuruluşları ve duyarlı bireyler, kökten bir çözüm ve güçlerini birleşitrmek için 16-17 Ocak tarihleri arasında Rize İkizdere'de bir "Su Meclisi"inin kurulmasını için biraraya geliyor. İlk genel kurul toplantısı, Türkiye'nin su politikalarından dertli olan herkese açık. Toplantı çağrısı yapan Geçici Yürütme Kurulu*, Türkiye Su Meclisi’nin çalışmalarını yürütürken gözeteceği ilkeleri ise şöyle belirledi:
- Suyun döngüsünün bozulmasına neden olan tüm yanlış faaliyetler, insanlık için bir tehdittir.
- Su, doğanın kendisine aittir, ticari amaçla alınıp satılamaz, mülkiyete konu edilemez, bulunduğu alandan başka bir yere taşınamaz, fiziksel karakteri, doğal yatağı değiştirilemez.
- Suyun yönetiminde çevresel, ekonomik, kültürel ve sosyal sürdürülebilirlik dikkate alınmalıdır.
- Suyun yönetimi, yaşamları doğrudan su döngüsüne bağlı olan insanların da temsil edildiği, kanunla yetkilendirilmiş ulusal bir komisyon ile sağlanır.
*Geçici Yürütme Kurulu, yalnızca meclisin kuruluş çağrısını yapmak üzere bir araya gelmiştir ve aşağıdaki kişi ve kurumlardan oluşmaktadır: Av. Yakup Okumuşoğlu, Doğa Derneği, Doğal ve Kültürel Çevre İçin Yaşam Girişimi, İkizdere Derneği, Macahel Vakfı, TEMA Vakfı