Zenginler kirletiyor, fakirler bedelini ödüyor

Almanya’da faaliyet gösteren sivil toplum örgütü "Germanwatch" tarafından hazırlanan İklim Değişikliği Performans Endeksi’ne göre küresel ısınmaya neden olan birçok zengin ülke, küresel ısınmayı durdurmak için en az çabayı harcayanların başında geliyor. En çok çaba harcayanlar listesinin son sıralarında ABD, Kanada ve Çin gibi ülkeler yer alırken en başında Brezilya var.

Özgür Gürbüz-Gzt. Haberturk / 3 Ocak 2009

Özellikle Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki eşitsizliklere dikkat çeken çalışmalar yürüten “Germanwatch” adlı sivil toplum örgütü, 2006 yılından beri düzenli yayınladığı “İklim Değişikliği Performans Endeksi”nin 2010 yılı sonuçlarını açıkladı. Endeks hazırlanırken ülkelerin iklim politikaları, seragazı emisyonlarındaki artış ya da azalış gibi birçok kriter değerlendiriliyor. Değerlendirme sonucu yapılan sıralama ise küresel ısınmayı durdurmak için en çok çaba harcayan ülkeleri sıralıyor. 2010 endeksinde de daha önce olduğu gibi ilk üçe girebilen bir ülke olmadı. En iyi dereceyi listede 4. sırada yer alan Brezilya yaptı, onu geçen yılın en başarılı ülkesi İsveç izledi.

İsveç’i, İngiltere, Almanya, Fransa ve Hindistan izledi. 10. sırada Norveç, 11. sırada ise Meksika yer aldı. Avrupa ülkeleri özellikle kuvvetli iklim politikalarından puan topladı. Buna karşın, atmosfere en çok seragazı salan Çin 52. sırada, onu izleyen ABD ise 53. sırada yer aldı. Bilindiği gibi Çin ve ABD atmosfere salınan seragazlarının yaklaşık yüzde 40'ından sorumlu. 60 ülkenin yer aldığı listenin son sıralarında ise sırasıyla yine petrol ve kömür üreticisi ülkeler olan Avustralya, Kazakistan, Kanada ve Suudi Arabistan yer alıyor.

Türkiye politikasızlıktan kaybetti
Geçen yılki listenin 36. sırasındaki Türkiye ise 2010 sıralamasında 39. sıraya geriledi. Türkiye kişi başına düşen enerji tüketiminin az olmasından dolayı puan toplarken, iklim ve yenilenebilir enerji politikalarının zayıflığından dolayı oldukça fazla puan kaybediyor. Evlerde enerjinin verimsiz kullanılması, artan uluslararası havacılık faaliyetleri de karneye eksi puan olarak yazılıyor.

Zarar görenler gelişmekte olan ülkeler
Germanwatch tarafından yapılan, “İklim Değişikliği Risk Endeksi” ise bir başka gerçeği gözler önüne koyuyor. 1990 ile 2008 yılları arasında meydana gelen aşırı iklim olaylarından en çok etkilenen ülkelerin bir sıralamasının yapıldığı bu endekste ise ilk sırayı Bangladeş alıyor. Bangladeş’te iklim kaynaklı felaketlerin her yıl 8 bin 241 can aldığı tahmin ediliyor. Onu Myanmar, Honduras, Vietnam ve Nikaragua izliyor. Seragazı emisyonlarını indirmek için en başarılı politikaları izleyen ülkeler arasında 7. sırada yer alan Hindistan, en çok zarar görenler sıralamasında da aynı sırada yer alıyor. Felaketlerden en çok zarar gören ülkeler arasında Kopenhag’daki görüşmelerde ABD’ye göre daha iyi bir hedef almayı öneren Çin de var. Çin, en çok zarar gören 10. ülke.

***
Aşırı iklim olaylarından en çok zarar gören 10 ülke:
  1. Bangladeş
  2. Myanmar
  3. Honduras
  4. Vietnam
  5. Nikaragua
  6. Haiti
  7. Hindistan
  8. Dominik Cumhuriyeti
  9. Philipinler
  10. Çin

***
En çok CO2 salan 10 ülkenin küresel ısınmayı durdurma performansı

Ülke -- Küresel CO2 payı(%)* -- 2009 sıralaması

İngiltere 1,81 -- 6
Almanya 2,76 -- 7
Hindistan 4,57 -- 9
Japonya 4,27 -- 35
İran 1,61 -- 38
Güney Kore 1,69 -- 41
Rusya 5,48 -- 45
Çin 20,96 -- 52
ABD 19,92 -- 53
Kanada 1,98 -- 59

* Enerji kökenli

İyi yıllar dünya!

Ağaca, kuşa, börtü böcek, çiçek, bitki ve insana, hepimizi omuzlarında taşıyan dünyamıza; sakin, yavaş ve barış dolu bir yıl geçirmeleri için yardım etme sözü veriyorum.

Özgür

Balinalar intihar mı ediyor?

Yeni Zelanda'da kıyıya vuran 63 balinadan sadece 43 tanesi kurtarılabildi. Doç. Dr. Muzaffer Çetingüç, balinalarının kıyıya vurmasının intihar olarak nitelendirilmesini doğru bulmuyor ve gerçek nedenin dört farklı tez içinde aranması gerektiğini söylüyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Haberturk / 30 Aralık 2009

Yeni Zelanda'da 63 balinanın kıyıya vurması, balinaların intiharı olarak adlandırılan bu eylemin nedenleri konusunda farklı yorumlara yol açtı. Konunun gizemini koruduğunu öne sürenler olduğu kadar Havacılık Tıbbı Derneği Başkanı Doç. Dr. Muzaffer Çetingüç gibi bilimsel araştırmaların sonuca çok yaklaştığına inananlar da var. Çetingüç, "Balina ve yunusların bu davranışlarının intihar olarak yorumlanması yanlıştır" diyerek kıyıya vurma konusunda 4 farklı nedenin üzerinde durulduğunu belirtiyor.

Dr. Çetingüç, balinaların kıyıya vurmalarının dört olası nedenini şöyle sıralıyor:

  • Lider balinanın dalga, tsunami, bazı patlama veya katil balinalardan korkup kaçarken yönünü kaybetmesiyle sığ sulara girmesi sonucu diğerlerinin de onu takip etmesi. Balinaların sevdikleri mürekkep balıkları sahile yakın sıcak sulara geldikçe, balinaların da onları takip ederek sığ sulara vurma olasılığı üzerinde de duruluyor.
  • Denizaltı depremleri ve tektonik hareketlerle karaların çöküp denize, deniz diplerinin yükselip karalara dönüşmesinin, on binlerce yıl öncesinden balina beyinlerine işlenmiş göç yönü kodlarıyla çeliştiği de ileri sürülüyor. Bu iddiaya göre, içgüdüsel şifrelerine göre açık deniz, boğaz veya geçit olması gereken yerlerde kara parçalarıyla karşılaşan balinalar bunu kabullenemeyip ısrarlı biçimde kıyılara hamle yapmaya devam ediyor.
  • Askeri denizaltıların, deniz dibi haritalarını çıkaran veya petrol arayan sismik gemilerin güçlü sonar cihazlarının yaydığı ultrasonik dalgalar balina ve yunusların içsel pusulalarını (vestibülü) bozmakta, akustik travma yaratmakta veya damarlarında gaz habbecikleri ortaya çıkarmaktadır (dekompresyon hastalığı). Böylece beyin damarlarının tıkanması bilinçlerini bulandırmakta, konfüzyon ve oryantasyon bozukluğu yaratmaktadır. Bu şekilde şaşkınlaşarak sahile vuran balinalardan daha fazlası, muhtemelen derin denizlerde bizim gözlemlerimiz dışında, sessizce ölmektedir.
  • Çok hafif meyilli kumsalları olan denizlerde yüzen balinaların sonarları sahilden yansımadığı için, o bölgenin kara olduğu algılanamamaktadır. Avustralya Quinnstone açıklarında "Ocean Beach"te sahile yakın sularda derinlik açısı 0,5 derecedir. Balinaları şaşkınlığa uğratan bu eko yanılgısı, benzer sularda seyreden Amerikan denizaltıları için de geçerlidir.
***
M.Ö. 350 yılında bile Aristoteles kıyıya vuran deniz hayvanlarından söz ediyor, Romalılar ise balinaların Deniz Tanrısı Neptün'ü kızdırdıkları için bu şekilde cezalandırıldıklarına inanıyorlardı.

Bakanlığın GDO broşürüne 'bilgi kirliliği' suçlaması

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın GDO konusunda halkı bilgilendirmek için hazırlattığı ve 5 milyon kişiye e-posta yoluyla iletmeye başladığı broşür yeni bir tartışma yarattı. GDO'ya Hayır Platformu, broşürün 'bilgi kirliliği' yarattığını söyleyerek bir yanıt hazırladı ve bu sabahtan itibaren onlar da 5 milyon kişiye e-posta ile yanıtlarını göndermeye başladı.

Özgür Gürbüz-Gzt. Haberturk /29 Aralık 2009

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ı (GDO) içeren ürünlerle ilgili düzenlemelerin yapılması için Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Meclis gündemine geldi ancak tartışmalar bitmedi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın GDO konusunda halkı bilgilendirmek için bir broşür hazırladı ve bunu e-posta yoluyla 5 milyon kişiye ulaştıracağını söyledi. Ancak halkı bilgilendirme amacıyla hazırlanan bu broşüre GDO karşıtları, içerdiği bilgilerde hata olduğu gerekçesiyle itiraz ediyor. GDO’ya Hayır Platformu, itiraz ettikleri noktaları içeren bir açıklama hazırladı. Hazırlanan açıklamayı Tarım Bakanlığı gibi e-posta zinciriyle kamuoyuna iletmeye de başladı.

Yanlış bilgiler var
GDO’ya Hayır Platformu, öncelikle broşürlerde yer alan, “İspanya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Portekiz, Polonya, Almanya ve Slovakya’da GDO’lu mısır üretilmektedir” açıklamasına itiraz ediyor. GDO karşıtları, Almanya’da Nisan 2009 itibarıyla GDO’lu mısır üretimini yasaklandığını bu nedenle yanlış bilgilendirme yapıldığını öne sürüyor. Platform, tüm Avrupa’da 2005 yılında 165 bin hektar olan GDO ekim alanının 2008 yılında 107 bin hektara gerilediğine de dikkat çekerek üretim alanının birkaç ülkede ve dar bir alanla kısıtlı olduğunu söylüyor.

Hayvansal GDO’lu ürünlerde etiket olacak mı?
Yapılan yazılı açıklamada, Bakanlığın yapılan tüm itirazları değerlendirerek, yasayı geç de olsa gündeme getirmesi, antibiyotik direnç genli GDO’ların yasaklanması olumlu adımlar olarak değerlendiriliyor. Yazılı açıklamada hayvansal GDO’lu ürünlerin etiketlenmesiyle ilgili olarak da şu itiraza yer veriliyor: “Bakanlık broşüründe GDO’ların yemler vasıtasıyla hayvanların etine, sütüne ve yumurtasına geçmediği, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) bilimsel araştırma sonuçlarının da bu doğrultuda çıktığı için bu tür hayvansal ürünlere GDO etiketi konmadığı belirtilmektedir. EFSA’nın güvenilirliği ve doğruluğu bizzat AB ülkelerinin birçoğunda tartışılırken, bu kurumun görüşlerinin ve yeterince araştırma yapılmamış olan bu yaşamsal konunun doğru kabul edilip bu broşüre eklenmesini Bakanlığın büyük bir sorumluluk altına girmesi şeklinde yorumluyoruz”.