Çocuk istiyorsan cebinde telefon taşıma

Avustralya’da cep telefonları üzerine yapılan yeni bir araştırma, pantolon cebinde taşınan cep telefonlarının spermlerin canlılık ve hareket kabiliyetinde ciddi olumsuz etki yarattığını ortaya koydu.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 5 Eylül 2009*

Avustralya’daki Newcastle Üniversitesi’nde doğurganlık üzerine yaptığı tanışmalarla tanınmış Prof. John Aitken tarafından yapılan son araştırmalar, çocuk sahibi olmak isteyen babalara cep telefonu konusunda ciddi uyarılar içeriyor. Cep telefonlarından kaynaklanan elektromanyetik dalga frekanslarının spermler üzerindeki etkilerini inceleyen araştırmalarda, cep telefonu radyasyonuna (1.8 GHz) 16 saat boyunca maruz bırakılan spermlerin, doğurganlıkta iki önemli etken olan sperm canlılığı ve hareket kabiliyetinde kayıplara uğradığını gösterdi. Araştırmayı yürüten Aitken, çocuk sahibi olmak isteyen erkeklerin açık konumdaki cep telefonlarını vücudun belden aşağı kısımlarında taşımamalarını öneriyor.

Yüksek değerde DNA hasarı görülüyor
Aitken tarafından yapılan deneylerde, cep telefonlarının kilogram doku başına emilen elektromanyetik enerji miktarını gösteren SAR değerlerinin de doğurganlık üzerindeki etkileri saptandı. Sperm canlılığı ve hareket kabiliyetindeki değişiklik SAR değerinin 1 w/kg. olduğu deneylerde belirgin hale geldi. 2,8 w/kg SAR değerinde ise daha da ürkütücü olan DNA hasarı tespit edildi. SAR değeri yükseldikçe olumsuz etkilerin arttığı da gözlemlendi.

Cep telefonlarının zararlı veya zararsız olduğunu gösteren birçok çalışma olduğuna dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Çağatay Güler, cep telefonların kullanım süresinin henüz bazı çalışmaların sonucunu almaya yeterli olmadığını söylüyor. Güler, “Zararlı olduğunu kanıtlayamadığımızda zararsız olduğuna dair çalışmalar yaparız. Telefonların zararsız olduğunu gösterecek çalışma gösteremediğimiz için, bilimin ihtiyatlılık ilkesi gereği bu etkileri yaptığını varsayıyoruz” diyor. Güler’in masum istekler olarak adlandırdığı öneriler arasında cep telefonlarının çocuklara özendirilmemesi, yatarken yanı başınızda cep telefonu bulundurulmaması ve okul gibi nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde baz istasyonu yapılmaması yer alıyor.

***
Ne kadar çok özellik o kadar büyük risk
Yaptığımız araştırmalar, Türkiye’de satılan 3G uyumlu birçok cep telefonun SAR değerlerinin 1 w/kg’dan yüksek olduğunu buna karşın, AB’nin sınır değeri olan 2 w/kg’ın üstüne de çıkmadığını gösteriyor. Kanada ise sınır değeri 1,6 w/kg olarak kabul ediyor. 3G ve bilgisayar özelliği olmayan telefonlarda bu değerler çok daha düşük.

Türkiye’de cep telefonu satışı yapılan sitelerin hemen hemen hiçbirinde SAR değerleri belirtilmiyor. Üretici firmaların internet sayfalarında da bu bilgiye rastlamak oldukça zor. Araştırma şirketi Gartner’a göre pazarın lideri olan Nokia, sizi uluslararası sitesine yönlendirerek bu bilgiye ulaştırıyor. Takipçisi Samsung’un internet sayfasında ise cep telefonlarının özellikleri arasında SAR değeri ve yönlendirme yer almıyor. Pazarın üçüncüsü Sony Ericsson ise sitesinden yönlendirme yapıyor ama onun sizi ulaştırdığı metin de İngilizce. Aşağıdaki listede yer almayan birçok marka ve modelin SAR değeri uluslararası internet sayfalarında da ne yazık ki belirtilmemiş.

Modeller ve SAR değerleri (Kulakta - w/kg)

Nokia E71 (1,53)
Nokia 5800 (1,00)
Nokia E 63 (1,03 – 1,10)
Sony W 890i (1,38)
Sony T700 (1,55)
Sony C 510 (1,18)
Sony C 902 (1,34)
Sony G 705 (1,05)
Blackberry Pearl (1,26)
Blackberry Bold (1,51)
LG KS20 (1,24)
Apple iphone (0,974)

*Tam metin

Köln’deki çocuklara kitaplarla “Merhaba” denecek

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk /31 Ağustos 2009

Köln Kültür Vakfı tarafından 14.’sü düzenlenen “Uluslararası Çocuk ve Gençlik Kitapları Günleri” 6 Eylül tarihinde başlıyor. Her yıl farklı bir ülkenin onur konuğu olduğu kitap şenliğinde bu yılın onur konuğu Türkiye oldu. Etkinliğin amacı, Köln’de yaşayan edebiyat meraklılarına, diğer ülkelerden örnekler sunmak ve çocuk ve genç kitaplarını tanıtmak. Etkinliğin başlığı da, “Merhaba – Türk Çocuk ve Gençlik Kitapları Haftası” olarak belirlendi.

Aralarında Behiç Ak, Yalvaç Ural, Mavisel Yener, Aytül Akal ve Fatih Erdoğan’ın da bulunduğu 12 çocuk kitabı yazarı, etkinlik boyunca Köln’deki çocuklara kitaplarını okuyacak. Kitaplar ayrıca Almanca olarak da çocuklara okunacak. Etkinlikler boyunca film gösterileri, panel ve sergilerde gerçekleştirilecek. Boyalıkuş İllüstratörler Grubu da kitap günleri süresince bir sergi açacak. Boyalıkuş İlüstratör Grubu’ndan Hatice Akbıçak Günel, “Çalışmalarımızla Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında yaşayan çocuklara da ulaşarak, onların hayal dünyalarına seslenme fırsatını bulacağız. Köln’de düzenlenen “Türk Çocukları Kitap Günleri”, kuşkusuz bizler açısından özel bir anlam taşıyor. Etkinlik kapsamında ağırlıklı olarak Türk Çocuk Kültürü’nden esinlenerek oluşturacağımız illüstrasyonlardan oluşan bir sergi açıyoruz” diyor.

Kazdağları’ndaki yangında sabotaj şüphesi

Kazdağları’ndaki yangında sabotaj şüphesi Çarşamba gecesi başlayan ve dün öğleden sonra kontrol altına alınan Kazdağları’ndaki yangının çıktığı noktada geçen hafta üç farklı yangının daha çıktığı ancak büyümeden söndürüldüğü belirlendi.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 28 Ağustos 2009*

Balıkesir’in Edremit ilçesinde Çarşamba gecesi başlayan ve 160 hektar ormanlık alanın kül olmasına neden olan yangının çıkışıyla ilgili soru işaretleri sabotaj olasılığını güçlendiriyor. Dünyanın oksijeni en bol bölgelerinden Kazdağları’nda çıkan yangın ile ilgili olarak konuştuğumuz Mehmetalan köyü muhtarı Metin Aktaş, aynı noktada son bir hafta içinde başlayan ve büyümeden söndürülen diğer üç yangına dikkat çekiyor.

Bir haftada dört yangın
Bölgedeki ilk yangın geçtiğimiz perşembe günü Ortaoba ile Mehmetalan köyleri arasındaki zeytinliklerde, son büyük yangının çıktığı noktaya 500 metre uzaklıkta başlamış. Yakındaki ormana sıçramadan söndürülmüş. Ertesi gün aynı yerin 500 metre yukarısında ikinci kez yangın çıkmış, arazörler ve köylülerin yardımıyla bu yangında zeytinliklerden ormana sıçramadan söndürülmüş. Cumartesiyi yangınsız atlattık diyen Aktaş, pazar günü ise ilk yangının 1000 metre üzerinde yangın çıktığını bunu da söndürmeyi başardıklarını belirtiyor. Üç gün sonra çıkan ve 160 hektar ormanlık alanı etkileyen yangın ise ilk yangın yerinin 500 metre aşağısında başlamış. Gece olması nedeniyle hava ekiplerinin desteği olmadan yapılan çalışmalar bu defa yangının büyümesini engelleyememiş. Aktaş, son yangına ilk müdahale eden görgü tanıklarının, yangının üç ayrı noktadan başladığını söylediklerini belirtiyor.

“Köylülerin ormanla bağı koptu”
Balıkesir Valisi Yılmaz Arslan da, yangının çıkış nedenini araştırdıklarını ve sabotaj da dahil olmak üzere her ihtimali araştırdıklarını belirtiyor. Güre Belediye Başkanı Kamil Saka, altın aramak isteyen firmalardan, teröristlere kadar birçok şeyin konuşulduğunu söylüyor ve “Her şey olabilir” diyor. Yangın çıkan Pınarbaşı mevkiinde altın aramak için izin alındığı, altın arama çalışmalarında Milli Park alanı içerisinde kalan ve zeytinliklere yakın olan bölgelerin arama çalışmalarının önündeki en büyük engeller olduğu biliniyor. Saka, ormandan bağı koparılan köylülerin ilgisizliğinden de yakınıyor. “Binlerce yıldır bu ormanlar ayaktaysa bu insanlar sayesinde ayakta. Eskiden sahiplenirlerdi, şimdi kahvede oturuyorlar. Buna bir çözüm bulmak zorundayız. Ormanla iç içe yaşayan insanları ormandan kopardılar. Ekmeğini buradan çıkaran insan buna müsade etmez” diyor. Başka bir ayrıntıya da dikkat çeken Saka, her yıl Ağustos ayında Kazdağları’nda düzenlenen Sarıkız Şenliği’ne bu yıl sınırlı sayıda köylünün katılımına izin verildiğini, diğer girişlerin ise para karşı yapıldığını, bu nedenle de halkın kızgın olduğuna dikkat çekiyor. Sarıkız şenliklerinin binlerce yıllık Alevi-Bektaşi geleneği olduğunu söylüyor.
*tam metin

Desa'da sendikayla anlaşma sağlandı.

Desa'da sendikayla anlaşma sağlandı. Yaklaşık iki yıldır, Deri-İş'e bağlı işçilerle DESA arasında süren anlaşmazlıkta çözüm sağlandı. DESA grevi, türbanlı Emine Arslan adlı işçinin tek başına fabrika kapısında yaptığı grevle kamuoyunun gündemine gelmişti.

Özgür Gürbüz - Gzt. Habertürk Ekonomi /27 Ağustos 2009*

Dünyaca ünlü firmalara tedarikçi olarak çalışan ve aynı zamanda kendi adıyla da satış yapan DESA’yla Deri-İş sendikası arasında iki yıldan sonra anlaşma sağlandı. DESA grevi, kamuoyunda özellikle Sefaköy’deki fabrikanın kapısında tek başına greve çıkan türbanlı işçi Emine Arslan ile gündeme gelmişti. Firma ve sendika arasında anlaşma sağlanamaması yüzünden, Düzce’de 15 ay, Sefaköy’de ise Emine Arslan tek başına 11 ay süren greve çıkmışlardı. Deri-İş’in Avrupa çapında DESA ürün ve ürünleri satan “Marks and Spencer” gibi mağazalara karşı yaptığı kampanya ise işe uluslararası bir boyut kazandırmıştı.

İşveren ve sendika işçilerle toplantı yapacak
DESA ve Deri-İş arasında yapılan protokolle Uluslararası Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF), Avrupa Tekstil Hazır Giyim ve Deri İşçileri Konfederasyonu ve Temiz Giysi Kampanyası adlı sivil toplum örgütünün uluslararası boyutta yürüttüğü kampanya bitmiş oluyor. Protokol uyarınca Desa, işçilere sendika haklarının güvence altına alındığına dair yazılı bir belge dağıtmayı, işten çıkarılan altı sendika üyesiyle birlikte altı üyenin daha işe dönmesini, kesilen siparişlerin geri dönmesiyle bu sayının arttırılmasını garanti ediyor. Deri-İş ile uluslararası kampanyaya destek veren sendika temsilcileri, Sefaköy ve Düzce fabrikalarında işvereninin de katılacağı ortak toplantı yapmayı da kabul etti.

36 yıllık imaj 12 ayda zedelendi
Önümüzdeki günlerde Suudi Arabistan’da mağaza açacak olan DESA Yönetim Kurulu Başkanı Melih Çelet varılan son noktayı, “Mahkeme kararları şirket aleyhine sonuçlanmış tazminat ödenmesiyle konu kapanmıştı. Biz, görüşmelere devam ettik. Sonuçta çalışanların lehine olan bir durum ortaya çıktı” şeklinde özetliyor. Yönetim olarak işçilerin sendikaya girmelerini engelledikleri iddialarını da reddeden Çelet, yapılan protokol gereği işlerin açılması halinde Nisan 2008’deki kadroyu tekrar işe alacaklarını söylüyor. Sendikaya girip girmeme konusunda kararı bundan sonra bin 700 işçinin vereceğini söyleyen Çelet, “36 yıldır yaptığımız her şeyin 12 ay içinde nasıl yok olduğunu gördük. Bunların herkesin yaşadığı tecrübe olmamasını istiyoruz. DESA bir dünya markası. Ülkenin imajını zedeleyecek konuma taşımak yanlış” diyor.

*Orjinal metin

Masadaki balyoz davasında beraat

Kaçak inşaatı protesto etmek için Bodrum eski belediye Başkanı’nın masasına balyoz bırakan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Bilge Contepe beraat etti. Mahkeme, Ceza Kanunu’nda makam odasındaki masaya balyoz bırakmanın suç olarak tanımlanmadığına hükmetti.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/22 Ağustos 2009*

Türkiye’nin çevre hareketi siciline “Balyoz Davası” olarak geçecek olan, Bodrum’daki kaçak inşaat protestosuyla ilgili davadan beraat kararı çıktı. Dava, 2004 yılında dönemin belediye başkanı Mazlum Ağan tarafından, adını sık sık çevresel değerleri korumak için yaptığı protestolarla gündeme getiren Bilge Contepe’ye karşı açılmıştı. Bugün, Yeşiller Partisi’nin eş sözcülüğünü de yapan Contepe, “Diamond of Bodrum” adlı otel hakkında çıkan yıkım kararını, yıkacak alet bulamadığı için uygulayamadığını söyleyen Ağan’ın masasına yıkımda kullanması için balyoz bırakmıştı. O sırada yerinde olmayan eski belediye başkanı daha sonra Contepe’ye dava açmıştı.

Ceza Kanunu’nda tanımı yok
Beş yıl sonra sonuçlanan davada, Contepe’nin suçlu olmadığına karar verdi. Mahkemenin aldığı kararda, makam odasına balyoz bırakmanın Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak tanımlanmadığına dikkat çekmesi de benzer protestolar için ilginç bir emsal dava olma şansı verdi. Mahkeme masraflarının karşılanması da Hazine’ye bırakıldı. Davaya konu olan otelin inşaatı 2002 yılının ortalarında başlamış, Bodrum’daki çevreciler ve Mimarlar Odası’nın tepkilerine neden olmuştu.

Otelin imar planlarına aykırı olarak iki değil sekiz kat yükseklikte ve bahçe payı bırakılmadan inşa edilmeye başlanmasına yönelik iddialar mahkemeye taşınmış, çevrecileri haklı bulan yerel mahkemeden yıkım kararı çıkmıştı. Bodrum’un Kumbahçe Mahallesi’nde yapılan otel hakkındaki yıkım kararının uygulanmamasına kızan çevrecilerle birlikte otelin maketini belediye önünde temsili olarak yıktıklarını belirten Contepe balyoz hadisesini, “Biz davalarla uğraşırken otelin kabası bitti. Belediye yazılar yazdık ama gelen cevaplar bizi oyalamaya yönelikti. İki yılda iki dava açtık ve kazandık. Bu arada otel bitmeye başladı. Başkan, ‘ihale ettim, ihaleye yanıt veren firma, alet edevat bulunamadı’ dedi. Ben de yıkım için ana malzeme olan balyozu kendisine vermeye gittim ama yerinde olmadığı için masasına bıraktım” sözleriyle anlatıyor.

*tam metin

Dünyanın durumu parlak değil

Her yıl Worldwatch Enstitüsü tarafından yayımlanan “Dünyanın Durumu” raporu TEMA Vakfı ve Türkiye İş Bankası Kültür yayınları tarafından Türkçeye çevrildi. Hayrettin Karaca’nın tanıtımını yaptığı kitap, küresel ısınmanın durdurulması için fazla zaman kalmadığına işaret ediyor.

Özgür Gürbüz /19 Ağustos 2009

Dünyanın ortalama sıcaklığında meydana gelecek 1,5 ila 2 derecelik bir artış, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da yüz milyonlarca insanın su sıkıntısı çekmesine neden olacak. Yetersiz beslenme, ishal, enfeksiyon, kalp damar hastalıkları artacak, sıcak dalgaları, seller ve kuraklıklar ölüm oranlarını arttıracak. Dünyanın ortalama sıcaklığının sanayi devriminden bu yana 0,78 derece arttığı göz önüne alınırsa felaket senaryosunun yukarıdaki tek parçası bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyor ama insanları harekete geçirmeye de pek yetmiyor. TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, bu kayıtsızlığı görmüş olacak ki, “Dünyanın Durumu 2009” kitabının tanıtımını bizzat kendi yaptı. Karaca'nın çağrısına Melike Tol adlı İlköğretim öğrencisi de küçük bir konuşmayla destek verdi.

Ucuz otomobil sorunu büyütüyor
“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ni (IPCC) dinlemedik, dinlemeye de niyetimiz yok” diye söze başlayann Karaca, “Geleceğimiz için bu kitabın tanıtılmasında yarar var. Küresel ısınmayı durdurmak için ulusal ve yerel olarak çözeceğimiz sorunlar var. Çözümezsek başımıza geleceği bir Allah biliyor” diyerek durumu özetliyor. IPCC, ortalama sıcaklıktaki artışın 2 dereceyi geçmemesi gerektiğini söylüyor. Küresel ısınmaya yol açan petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıt tüketimine devam edilmesi küresel ısınmayı durdrumayı zorlaştırıyor. Raporda, Hindistan tarafından üretilmeye başlanan ve 2 bin 500 dolardan satılacak Tata marka otomobillerin getireceği ek tüketime, Çin’deki ucuz ürün üretimi sonucu artan seragazı emisyonlarına dikkat çekiliyor.

Dünyanın Durumu 2009’da küresel ısınmayla mücadelede tarımın rolüne de özel bir bölüm ayrılmış. Gübreleme, büyükbaş hayvan yetiştirme ve diğer birçok tarımsal faaliyet alanında kullanılacak değişik tekniklerle seragazı azaltımı konusunda ipuçları verilen bölüm doğal ormanlardaki karbon rezervini korumanın önemine de değiniyor. Tarım konusunda Türkiye’de TEMA Vakfı tarafından yapılan 50’ye yakın kırsal kalkınma çalışmalarını örnek gösteren Karaca, bu projelerin örnek olarak kalmaması ve devlet politikası olması gerektiğini de söylüyor.

****
Nestle’ye boykot kitabı
Konuşması sırasında özellikle aşırı tüketim konusunda uyarılarda bulunan Karaca, çevreci yaşam biçimini gerektiğinden fazla tüketmemek olarak niteliyor. 7 yıldır vejetaryen olduğunu söyleyen Karaca, bebek mamalarını alışkanlaık yapacak şekilde imal eden Nestle’ye karşı boykot çağrısı yapan bir kitabı gazetecilere tavsiye etti. “Çocuk öldürmek istiyorsan kola iç” diyen Karaca, kolaya verilen paraların Afganistan ve Irak’ta silaha dönüştüğünü söyledi.

Temiz Enerji Kaynakları - 5

DEPONU PANCARLA DOLDUR

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk/19 Ağustos 2009

Türkiye’de biyoyakıtla çalışan ilk araçlar Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’ndeki traktörler oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün ‘petrolde dışa bağımlılık kritik zamanlarda sorun yaratır’ düşüncesiyle harekete geçirdiği proje sonucu, 1934 yılında bitkisel yağdan elde edilen ilk biyoyakıt başarıyla kullanıldı. Daha sonra unutulan biyoyakıt üretimi 73’deki büyük petrol krizine rağmen, 2000’li yıllara kadar pek akla gelmedi. Halbuki, petrol kriziyle birlikte biyoyakıtlara yaptığı yatırımı arttıran Brezilya, bugün akaryakıt ihtiyacının yüzde 40’ından fazlasını biyoetanolden karşılar hale geldi.

Tesisler atıl vaziyette
Brezilya’da etanol üretimi için ağırlıklı olarak şeker kamışının kullanılması, işçi maliyetlerinin ucuzluğu bir avantaj. Benzinle harmanlanarak kullanılan biyoetanol üretimi mısır, buğday ve patates gibi nişastalı ve şekerli bitkilerden yapılıyor. Pankobirlik tarafından kurulan yılda 84 milyon litre üretim kapasiteli tesis ise şeker pancarından yakıt üretebiliyor. Türkiye’de yıllık benzin tüketiminin yüzde 5’ine denk düşen 190 milyon litrelik biyoetanol üretim kapasitesi mevcut. Kanola, aspir, ayçiçeği ve soya gibi bitkilerden elde edilen, hem saf hem de harmanlanarak kullanılan biyodizel kapasitesi de yılda 1,5 milyon tonluk üretim yapabiliyor. Tüm bu yatırımlara rağmen hem biyodizel hem de biyoetanol üreticilerinin yüzü gülmüyor. Sektör temsilcileri, biyoyakıtların kullanım zorunluluğunun olmaması ve sadece yüzde 2’lik harmanlama oranın ÖTV’den (özel tüketim vergisi) muaf tutulmasının yeterli olmadığından şikayetçi. Hammadde olarak kullanılan ürünlerin temel gıda maddeleri olması da ayrı bir tartışma konusu. 2008 yılında çıkan gıda krizinde, mısır, buğday gibi temel gıda bitkilerini üreten çiftçilerin karlı biyoyakıt üretimini tercih etmesinin rolü olduğu iddia edilmiş ve biyoyakıt üretiminin gıda fiyatlarını arttırmasından yakınılmıştı. Bu nedenle biyoyakıt üretiminin devlet eliyle iyi planlanması şart.

Petrol fiyatı arttıkça akla geliyor
Biyoyakıtların sorunları sadece ÖTV’den ibaret değil. Ekonomik olarak kullanılabilmeleri için desteklenmeleri ya da petrol fiyatlarının yükselmesi gerekiyor. Tarımda kullanılan ilaç ve gübrelerdeki yüksek KDV oranları maliyetleri arttırıyor. Petrolün varil fiyatları 90 doları geçtiğinde biyoyakıt kullanmak daha ekonomik hale geliyor. Geçtiğimiz yıl fiyatlar 100 doları geçtiğinde Türkiye’de birçok lisansız biyodizel tesisi kurulmuştu.

***
ÇÖPTEN ELEKTRİK
Biyoyakıt sınıfında sayabileceğimiz bir başka enerji kaynağı da biyogaz. Biyogazın en büyük avantajı organik atıklardan elde edilebilmesi ve doğalgazın kullanıldığı her yerde kullanılabilmesi. Dolayısıyla biyogazdan elektrik üretmek de mümkün. Kent çöplerinden, hayvan gübresi ve tarımsal atıklara kadar birçok organik ürün hammadde olabiliyor. Sadece Almanya’da 4 bin biyogaz tesisi var. Birçok yenilenebilir enerji kaynağı gibi biyogaz da Türkiye’de yaygınlaşmak için Meclis’teki yasayı bekliyor. Yasa değişikliği, biyogazdan üretilen elektriğin ilk 10 yıl için kilovatsaat başına 14, sonraki 10 yıl içinse 8 avro cent’ten alınmasını öngörüyor. örnek

***
İNEK GÜCÜYLE GİDEN TREN
İsveç’te et üretimi için kesilen ineklerin kullanılmayan iç organları, kompostlanarak biyogaz elde ediliyor. Aynı doğalgaz gibi kullanılabilen biyogaz, İsveç’te Vastervik ve Linkoping kentleri arasında yolcu taşıyan trenin yakıtını oluşturuyor. Biyogaz kullanımı sayesinde küresel ısınmaya katkı da azaltılmış oluyor. Linkoping’de sadece trenler değil belediyedeki 60 otobüs de biyogazla çalışıyor.

***
UZMAN GÖRÜŞÜ

Petrol tüketiminin yüzde 6’sı ‘çotanaktan’ sağlanabilir
Tamer Afacan Albiyobir Yön. Kur. Başkanı

- Türkiye’nin biyoyakıt potansiyeli nedir?
İşin gerçeği, ciddi bir araştırma yapılmış değil. Türkiye petrol zengini bir ülke gibi bu araştırmaları yapmıyor. 2005 yılında ABD Tarım Bakanlığı’nın davetiyle gittiğimiz gezide azgın çim denen bir bitkiden etanol üretildiğini gördük. Bir de baktık ki bizde “dallı darı” denen bitki bu. Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dilek Kazan, fındığın yeşil kabuğundan (çotanak) petrol tüketiminin yüzde 6’sı kadar biyoetanol üretileceğini söyledi ama gerisi gelmedi.

- Biyoyakıtların avantajları nedir?
Yerli kaynak oldukları için enerjide arz güvenliğinin sağlanmasına katkı sağlar. Küresel ısınmaya yol açan fosil yakıt kaynaklı karbondioksit salımını azaltır ve sözleşmeli tarıma geçmek için fırsat yaratır. Yalnız bunun için tarımda ciddi bir planlama yapılmalı. - Gıda krizine yol açmaz mı? Gıda krizinin asıl nedeni iklim değişikliği ve Hindistan ile Çin’deki refah artışı. Her bir Çinlinin ikişer yedek çamaşır alması halinde dünya pamuk piyasasını düşünebiliyor musunuz?

- Biyogazı doğalgaz şebekesine vermek mümkün mü?
Metan sayısını yoğunlaştırarak şebekeye vermek mümkün. Bunun örnekleri var. Uzak yerleşim yerlerine küçük sistemler kurmak da iletim maliyetlerinden kurtulmak açısından faydalı. 2023’de yüzde 23 sloganımız var. Akaryakıtta karışım oranının yüzde 23 yapmak istiyoruz ama petrol lobisi Türkiye’nin yüzde 2 oranında bile bağımsızlığını kazanmasını istemiyor.

***
YANLIŞ BİLGİ
Birçok yenilenebilir enerji kaynağının aksine biyoyakıtlar aynı biyokütle gibi depolanabiliyor, ihtiyaç olan yerlere nakledilebiliyor. Biyogaz gibi kaynaklar ise, bulundukları yerlere yakın kullanıldıklarında iletim maliyetlerinden kazanç sağlıyor. Bir köyün tarımsal atıklarla kendi yakıt veya enerji ihtiyacını sağlması, pahalı görünen biyoyakıtları iletim maliyetinden kurtardığı için daha ekonomik yapabiliyor.

***
RAKAMLARLA TEMİZ ENERJİ

Rüzgar istihdam yaratıyor
Avrupa Birliği’nde rüzgar enerjisi sektörü ciddi bir istihdam kaynağı haline geldi. Sadece imalat, kurulum ve mühendislik hizmetlerinde çalışan sayısı 2008 yılında 108 bini geçti.

ÜLKE SAYI
Almanya 38000
Danimarka 23500
İspanya 20500
Fransa 7000
İngiltere 4000
İtalya 2500
Belçika 2000
Hollanda 2000
İsveç 2000
Yunanistan 1800
Diğer 5300
TOPLAM 108600
Kaynak: EWEA

Güneşle ısıtma Türkiye'de yaygın
Güneş enerjisiyle çalışan su ısıtma ve ısınma sistemleri en çok Çin’de kullanılıyor. Çin’i, dünyadaki güneş kollektörlerinin yüzde 5,8’ine sahip Türkiye izliyor. Ülkeler ve kurulu güç oranları:
ÜLKE ORAN (%)
Çin 66,7
AB 12,3
Türkiye 5,8
Japonya 4,1
İsrail 2,8
Brezilya 2
ABD 1,3
Avustralya 1
Hindistan 1,2
Ürdün 0,5
Diğer 2,4

Kaynak: REN 21

* Yenilenebilir enerji giderek ucuzluyor
Temiz enerji kaynaklarının maliyeti bulunduğu yere göre değişse de 2007 yılında yapılan bir araştırma dünyadaki yaygın sistemlerin kilovatsaat elektrik üretimi için fikir veriyor.

KAYNAK Kilovatsaat maliyeti (Dolar cent)
Küçük hidro 4-7
Rüzgar (kara) 5-8
Rüzgar (açık deniz) 8-12
Biyokütle santrali 5-12
Jeotermal 4-7
Güneş fotovoltaik (çatıda) 30-50
*
Güneş termal CSP (yoğunlaştırılmış) 12-18
Biyogaz (şebeke bağlantısız) 8-12
Küçük rüzgar türbini (ev tipi) 15-35

SICAK SU / ISITMA
Biyokütle 1-6
Güneş kollektörü (su ısıtma) 2-20
Jeotermal ısıtma/soğutma (ısı pompası vb.) 0,5-2

BİYOYAKITLAR
Etanol (Şeker kamışı- pancar-mısır) 25-30 cent/litre
Etanol (Tatlı sorgum – buğday) 40-50 cent/litre
Biyodizel 40-80 cent/litre

Kaynak: REN21 Global Status Report

-BİTTİ-

Temiz Enerji Kaynakları - 4

DOĞALGAZIN EN CİDDİ RAKİBİ: JEOTERMAL

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 18 Ağustos 2009

Enerji deyince akla çoğu zaman elektrik enerjisi geliyor. Oysa, ısınmadan ulaşıma kadar birçok alanda elektrik enerjisi dışında başka kaynaklar kullanıyoruz. Neredeyse tamamı ithal edilen doğalgazın sadece yarısı elektrik üretmek için kullanılırken yüzde 22,5’i evlerde ısınma amaçlı, yüzde 27,5’i ise sanayide kullanılıyor. Elektrik üretiminde doğalgazdan vazgeçsek bile evlerde kullanmak zorundayız çünkü elektrikle ısınmak çok daha pahalı.

5 milyon konut ısıtılabilir
Dünyanın en büyük yedinci jeotermal enerji potansiyeline sahip Türkiye’de bugün jeotermal enerjiyle ısınan konut sayısı 150 bin. İzmir Balçova 30 bin konutla başı çekiyor. Onu Afyon, Balıkesir gibi iller izliyor. Türkiye Jeotermal Enerji Derneği Başkanı Orhan Mertoğlu, mevcut potansiyelin, Ankara’nın iklim şartlarına sahip 100 metrekarelik beş milyon konutu ısıtabileceğini söylüyor. Üstelik en yüzde 50 daha az ödeyerek. Belediyelerin maddi sorunlar yüzünden yeterli ilgi gösteremediği jeotermalle ısınma konusuna devletin İller Bankası aracılığıyla destek vermesini de istiyor. 1973 yılında Türkiye’de jeotermalle ısıtılan sera miktarının iki dönüm olduğunu belirten Mertoğlu, şimdi bu rakamın iki bin dönüme çıktığını söylüyor. Elektrik üretiminin ucuzluğuna değinen Mertoğlu, santrallerin 7-8 yılda ilk yatırım maliyetini geri ödediğini, en eski santral olan Kızıldere’de kilovatsaati 2 avro cent’e üretim yapılabildiğini söylüyor.

Elektriğin yüzde 5’i yeraltından gelebilir
Yeraltı suyu sıcaklığının 150 dereceyi geçtiği yerlerde üretim kuyusundan alınan buhar, türbin ve jeneratör vasıtasıyla elektrik enerjisine çevrilebiliyor. Kaliforniya eyaletinin elektriğinin yüzde 5’i, İzlanda’da ise ülkenin elektrik ihtiyacının yüzde 20’si jeotermalden karşılanıyor. Türkiye ise altı ana sahanın özel sektöre verilmesi ile kurulu güç kapasitesini 100 MW’a çıkarmayı başardı. Mertoğlu, yıl sonunda 110 MW’ı bulması beklenen kurulu gücün 2 bin MW’a kadar çıkabileceğini ve şu andaki elektrik talebinin yüzde 5’ini karşılamaya yeteceğini belirtiyor.

***
DÖRT MİLYON TON KÖMÜRE DENK ODUN VAR
Türkiye’nin birincil enerji tüketiminin yüzde 3’ü odun, yüzde 2’si de hayvan ve bitki artıklarından karşılanıyor. Planlı bir çalışma, çalı çırpı diye küçümsenen ormanlarımızın aslında yüzde üçlük enerji tüketiminden daha fazlasını karşılamasına olanak sağlayabilir. Orman Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde ortalama 6 milyon ton orman emvalinin biyoenerji kaynağı olarak kullanılabileceğini, 22 milyon ton olan ithal kömürün 4 milyon tonunun odunsu biyokütle kaynaklarıyla ikame edilebileceğini belirtiyor. 2015’e kadar Türkiye’nin tükettiği elektriğin yüzde 1’ini karşılamak da hedefler arasında.

Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Dekan Yrd. Prof. Dr. Nedim Saraçoğlu, birincil enerji üretiminde biyokütlenin payının yüzde 10’ları bulduğuna dikkat çekiyor ve enerji ormancılığıyla bu oranın daha da artacağını söylüyor. Saraçoğlu, “Enerji ormancılığı için çoktan deneme alanları kurulmuş olmalıydı. Geç kalındı, ilerisi görülmedi, biyoenerjinin önemi fark edilmedi” dese de gelecek için umutlu. Her ülkede farklı ağaç türlerinin yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Saraçoğlu, bölgeden bölgeye ağaçların büyüme hızının değiştiğine dikkat çekiyor. Karadeniz’de kızılağaç, Akdeniz’de okaliptus iyi sonuç veriyor. Enerji ormancılığı için hızlı büyüyen ve kalorisi yüksek olan ağaçlar ekiliyor, belli bir olgunluğa gelince ağaçlar kesilip yakılarak ya ısınma ya da elektrik üretiminde kullanılıyor. ‘Ne yapılmalı’ sorumuzu Saraçoğlu, “Odun ve tarımsal atıkları yakacak tesisler kurulmalı. Enerji üretimi amaçlı ağaç yetiştirmek isteyen şirketlere 49 yıllığına arazi tahsis edilmeli. Şirketlere ‘oto-prodüktör’ kapsamında enerji ormanı kurmaları için izin verilebilir. Enerji ormanları kurulursa köylüler de kazançlı çıkar” şeklinde yanıtlıyor.

Yılda 2 bin kazan üretiyor
Malatya’da 28 yıldır kazan imalatı yapan Mimsan firması son beş yıldır biyokütle kazanları da üretiyor. Endüstriyel tesislerin atıkları ve evler için yılda farklı tipte 2 bin kazan ürettiklerini belirten Genel Müdür Ahmet İlhan, çöp atıklarından pamuk şiftine, meyve çekirdeklerinden çay artıklarına kadar her türlü ürünü yakabilen kazanlar sayesinde ısı ve elektrik üretilebilir diyor. “Çevre ve Enerji Bakanlığı’na proje verdik. Türkiye’de biyokütle potansiyelini sadece orman varlığı olarak algılamak yanlış. Tarımsal atıklar, her yıl yakılan anızlar, ve seralardaki atıklar kullanılabilir. Endüstriyel uygulamalar daha karlı” diyen İlhan, “Atığı olan firmalar için biyokütle büyük avantaj” diyor.

***
UZMAN GÖRÜŞÜ

“Türkiye’nin tüm enerji talebini karşılayabilir”
Prof. Dr. Halim Gürgenci Queensland Üniversitesi (Avustralya) Jeotermal Enerji Merkezi Müdürü

- Türkiye jeotermal kaynaklarını iyi kullanıyor mu?
Türkiye’de vizyon çok sınırlı jeotermal konusunda. Kanun bile mineralli sular ve jeotermal kaynaklar diye çıktı, ikisini aynı kefeye koymuşlar. Türkiye’de altı tane havza var ve altısı da ihaleyle verildi. O zaman neyi konuşuyoruz diyorlar. Kendi kendine, suyun basıncıyla çıkan kaynaklar bunlar. Yakın yüzey jeotermal kaynağı olup da kullanmayan ülke yok. Bizde geç de olsa başladı.

- Avustralya’da başka bir yöntem üzerinde çalışıyorsunuz...
Avustralya’da 4-5 bin metre derinlikte neredeyse sınırsız bir kaynak var. 270-280 derecede sınırsız bir ısı var. Elektrik üretimi için çok ideal. Klasik teknikten farklı olarak iki farklı kuyu kazıp, birinden su basarak aşağıdaki kayalar arasına gönderiyorsunuz. 280 derecelerde ısınan su diğer kuyudan geri geliyor. Petrol kuyularında kullanılan tekniğe benziyor. Maliyet artıyor ama Türkiye’de bu yöntemle elde edilebilecek çok ciddi bir kaynak var.

-Diğer yenilenebilir kaynaklara göre jeotermalin avantajı nedir?
Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ekonomik olarak baş edecek bir kaynağın 150 derece olması gerekli. Jeotermalin maliyet dışında en büyük avantajı ise baz yük santrali gibi çalışması. Sürekli bir kaynak olduğu için diğer kaynakları tamamlayabiliyor. Türkiye’deki jeotermal potansiyeli, Türkiye’nin tüm enerji talebini karşılayacak düzeyde, bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum ancak bunun nasıl kullanılacağı konusunda çalışmalar yapılmalı.

***
4 milyona mal oldu, 4 ayda geri ödedi
OYKA’nın Çaycuma Kağıt Fabrikası’ndaki biyokütle kazanı Temmuz 2008’den beri selülöz ve kağıt üretimi sırasında kullanılan kazanla beraber kullanılıyor. İki kazandan elde edilen buharın türbinden geçirilmesiyle elektrik üretiliyor ve fabrikanın ihtiyacının yüzde 40’ı karşılanıyor. Son bir yılda 30 milyon kilovatsaat elektrik üreten ve 4 milyon TL’ye mal olan biyokütle tesisi, kendisini 4 ayda amorti etmiş.

***
Yanlış Bilgi
Biyokütle kaynaklarından olan odunun yakılmasıyla atmosfere verilen karbondioksitin (CO2) küresel ısınmaya yol açtığı temiz enerji kaynakları konusundaki yanlış bilgilerden. Bitkiler, büyümeleri sırasında karbondioksit alıp oksijen verdikleri için yakıldıklarında çıkardıkları CO2 miktarını sıfırlar ve bu yüzden temiz enerji sınıfında yer alırlar.

***
Biyokütle Kaynakları
1. Odun ve orman artıkları,
2. Geleneksel tarım ürünleri
3. Enerji ormanları
4. Hayvan atıkları
5. Çöplük gazı
6. Belediye katı atıkları
7. Tarımsal ve endüstriyel atıklar
8. Kauçuk atıklar.

YARIN (GÜN 5 ): Atatürk'ün önderlik ettiği temiz enerji hangisi / Biyodizel hayal mi oldu? / Rakamlarla yenilenebilir enerji