Böğürtlenli güneş paneli, su borusundan rüzgar türbini

Sabancı Üniversitesi Enerji Kulübü öğrencileri, eski su borusundan rüzgar türbini yaptı. Şimdiki projeleri olan prototip güneş hücresinde ise kimyasal boya yerine böğürtlen kullanacaklar.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/29 Haziran 2009 *

Sabancı Üniversitesi Enerji Kulübü üyeleri, teoride olduğu kadar pratikte de kendilerini geliştirmeye çalışıyor. Projeleri arasında küçük bir rüzgar türbini imalatı, güneş hücresi yapımı, enerjinin verimli kullanılmasına örnek teşkil etmesi için, “Kampüste Yeşil Bina” uygulaması gibi birçok örnekler var. Rüzgar türbini tamamlanmış durumda ve yaklaşık 20 adet “Led” ampulü yakacak kadar elektrik üretiyor. Türbinin kanatlarını, hazır olan kıvrımlarından faydalanmak için, kampüste buldukları su borusundan yapmışlar. Şimdi üzerlerinde çalıştıkları güneşten elektrik üreten ev yapımı fotovoltaik hücrede ise kimyasal boya yerine böğürtlen suyu kullanılacak. Böğürtlen, içinde güneş ışığını soğuran organik bir molekül olduğu için seçilmiş. Suyu sıkılacak 1 kg. böğürtlen buzluğa atılmış kullanılmayı bekliyor. Yarısını kullanıp, yarısını pasta yapacaklar. Kulüp öğrenciler bu projeyi, “Hem yenilenebilir hem de yenebilir enerji” olarak tanımlıyor.

‘Göster Enerjini’ fotoğraf yarışması
Projeler, prototip olsa da, birçoğu daha bölümünü bile seçmemiş genç öğrenciler için teoriden pratiğe geçmek için iyi bir fırsat yaratıyor. “Amacımız da bu” diyorlar, hep bir ağızdan. Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümü, 4. sınıf öğrencisi Cem Akatay, “Üniversite, bireylerin kendini yetiştirdiği ve hayata hazırladığı bir yer. Enerji de önemi giderek artan bir konu. Biz bu konuya eğilmezsek kim eğilecekti? Amacımız aynı zamanda üniversitedeki arkadaşların ilgisini konuya çekebilmek ve bilgilendirmek” diyor. Yerleşkenin orta yerine konacak olan rüzgar türbini tam da bu amaca hizmet ediyor. Ürettiği elektrik enerjisiyle ampullerini yakarak, gece gündüz diğer öğrencileri, “Göster Enerjini” adlı fotoğraf yarışmasına katılmaya çağırıyor. Türkiye’deki tüm üniversite öğrencilerine açık olan ve GEO dergisi editörlerinin jüride yer alacağı bu yarışmada amaç, enerji krizi ve yenilenebilir enerji konularını anlatan en iyi fotoğrafı çekmek.

Yurtlarda 100 bin lira tasarruf potansiyeli
Çalıştıkları projeler sadece teknik konular değil. Bir yıllık geçmişi olan kulüp, okulda enerji tüketimine dikkat çekmek için 500 kişinin katıldığı bir anket yapmışlar. Öğrencilerin yüzde 75’i kampüste yapılacak bir enerji verimliliği kampanyasına katılmaya gönüllü olduğunu söylemiş. Kalan yüzde 25’i ise bunun zaman kaybı olduğunu. Malzeme Bilimi ve Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Ece Gülşen, “Yaptığımız hesaba göre, 2008 yılında 2 milyon 800 bin TL elektrik faturası ödeyen üniversitenin, yılda ortalama 100 bin lira tasarruf potansiyeli olduğunu hesapladık” diyor. Bu rakam daha çok öğrencilerin yurtlarda açık bıraktığı lambalar, şarjda bırakılan cep telefonu ve dizüstü bilgisayarlardan kaynaklanıyor. Mühendislik bölümüne yeni adımını atmış Emre Özfatura buradan, “Enerji üretmeye çalışıyoruz ama harcamalarımızı da kısmaya çalışmalıyız” sonucunun çıktığını söylüyor. Enerji Kulübü, aynı zamanda Üniversitelerarası Enerji Birliği (Collegiate Energy Association) adlı oluşumun da Türkiye’deki tek üyesi. Oxford, Cambridge ve Yale gibi tanınmış üniversitelerdeki diğer öğrencilerle ortak etkinlik ve bilgi alışverişinde bulunuyorlar. Sponsor bulabilirlerse uluslararası bir sempozyum da düzenlemek istiyorlar.

*Orjinal metin

Gay Hakemden "Sarı Kart"

Eşcinsel olduğu öğrenilince hakemlik yapılmasına izin verilmeyen Halil İbrahim Dinçdağ, hakkını sonuna kadar arayacağını ve gerekirse AİHM ve UEFA’ya başvuracağını söylüyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 26 Haziran 2009

Trabzon bölgesi hakemi olarak 14 yıl görev yaptıktan sonra eşcinsel olduğu ortaya çıkan ve hakemlik vizesi alamayan Halil İbrahim Dinçdağ, hukuk mücadelesine hazırlanıyor. İstanbul’da düzenlenen Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Onur Haftası kapsamında, "Yeşil Sahalarda Görmek İstemediğimiz Hareketler" adlı panele katılan Dinçdağ, Futbol Federasyonu ve Tahkim Kurulu'na yaptığı başvuruların sonucuna göre gerekirse konuyu mahkemeye ve UEFA'ya taşıyacağını söylüyor. Dinçdağ, Türkiye'deki mahkemelerde sonuç alamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne de başvuracak.

UEFA’ya şikayet edecek
Trabzon bölgesinde 14 yıl il hakemliği yapan Dinçdağ, profesyonel liglerde hakemlik yapmak için başvurmuş, askerlikle ilişkisi yoktur belgesi istenince, “askerlik yapamaz” raporunu İl Hakem Kurulu’na göndermişti. Merkez Hakem Kurulu’nun, “askerlikten muaf olanlar hakemlik yapamaz” kararına eşcinselliği sağlık sorunlarıyla aynı değerlendiriyorsunuz diyerek itiraz eden 33 yaşındaki hakem, Futbol Federasyonu ile yaptıkları yazışmaların medyaya sızmasıyla kamuoyunun gündemine gelmişti. Federasyonu, özel hayatını basına sızdırmakla suçlayan ve hukuki mücadeleye hazırlanan Dinçdağ, Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nu da hakemlik hakkını elinden almakla suçluyor ve başvurusuna yanıt verilmezse UEFA’ya gitmeye hazırlanıyor.

Dindar Ailem sahip çıktı
Panelde konuşan Dinçdağ, medyada yer alan haberlerden sonra kimliğini açıklamak zorunda kaldığını ve o an 32 yılını mezara gömdüğünü söylüyor. Dindar ve muhafazakar bir aileden geldiğini, iki kardeşinin de ilahiyat fakültesi mezunu, bir abisinin ise imam olduğunu anlatan Dinçdağ, “Şimdi daha güçlü bir şekilde direnmeye çalışıyorum. Ailemin vereceği tepki benim için çok önemliydi. Annemin televizyon programından sonra ağlayarak, ‘Yavrum, kim ne söylerse söylesin sen bizim evladımızsın. Biz seni biliyor, tanıyoruz’ demesi beni çok mutlu etti” dedi. Amacının bir insanın cinsel tercihinden dolayı işinden olmasını engellemek olduğunu söyleyen Dinçdağ, futbol hakemi değil de başka bir meslek sahibi olsaydı bu olayın gündeme dahi gelmeyeceğini söyledi.

***
Panelde destek: "Futbol Homofobik"
Halil İbrahim Dinçdağ ile aynı panelde konuşan spor yazarı Bağış Erten, “Futbolda homofobik bir dalga var. Futbolun kullandığı dil son derece hoyrat, son derece şoven ögeler içeriyor. Dünyanın her yerinde suç olabilecek sözleri stadlarda söyleyebiliyorsunuz. Eşcinselleri bırakın kadınları bile reddebiliyor. Futbol maçodur, bunu nasıl kırabileceğimizi tartışmalıyız” dedi. Futbolun hayata dair söylediği şeyler olduğundan bahseden Erten, “İşçiler sendika kursun derseniz, size solcu derler. Futbolcular sendika kursun derseniz, herkes olsun der” diyerek günlük hayatta tabu olan bazı konuların futbol söz konusu olduğunda kabul edilir olduğunu söyledi. Dinçdağ’ın mücadelesini hayranlıkla izlediğini de sözlerine ekledi.

Avrupa’nın meydanı “güneş”i arkasına aldı

İstanbul Merter’de kurulacak olan Meydan alışveriş merkezi ısıtma ve soğutmasını güneş enerjisiyle yapacak. Üstü açık olan meydanın yarı şeffaf çatısı yağmurlu ve soğuk havalarda kapanabilecek.

Özgür Gürbüz / 23 Haziran 2009

Artan enerji maliyetleri ve çevre kaygısı alışveriş merkezlerini de değiştiriyor. Metro Grup, tarafından Merter’de yapımı sürdürülen alışveriş merkezinin ısıtma ve soğutması güneş enerjisinden sağlanacak. “Meydan” projelerinin ikincisi olan İstanbul'un Avrupa yakasındaki Merter’deki proje, çatıda kurulan güneş panelleri, suyu güneş enerjisiyle ısıtarak kış aylarında ısınma, yazın ise ısınan suyu soğutma makinelerine göndererek mağazaların serinlemesini sağlayacak. Bu sayede 50 mağaza ve retoranın bulunduğu merkez yılda 770 bin kilovatsaate eşdeğer enerji üretecek, 308 ton karbondioksitin atmosfere bırakılmasını engelleyerek küresel ısınmaya katkısını azaltacak. Metro Grup Emlak Yönetim Şirlketi Genel Müdürü Gündüz Bayer, güneş enerjisi sayesinde yapılan tasarrufun mağaza sahiplerine yansıtılacağını ve enerji maliyetlerinde azalma sağlanacağını dikkat çekiyor.

Antalya’daki mağazalarında da güneş enerjisiyle soğutma gerçekleştirdiklerini belirten Bayer, projenin sosyal sorumluluk projesinden öte ekonomik olduğuna dikkat çekiyor ve “Güneş enerjisi ucuz olmasa yapmazdık” diyor. Meydan Merter Alışveriş Merkezi, Güngören-Bağcılar tramvay hattı ile Güven mahallesi arasında kalıyor. Alışveriş Merkezi’nin mahalleye açılan kapısının 24 saat açık olacağını ve tramvay hattına bağlantı sağlayacağını belirten yetkililer, Meydan’ın planını bölge halkının isteklerine göre hazırladıklarını söylüyor. Merter Meydanı’n önündeki geniş bir alan da yine içinde ufak bir göleti olan, kaykay pisti bulunan bir parka ev sahipliği yapacak. 6 Ağustos’ta açılması planlanan, 50 milyon avroya mal olan alışveriş merkezinde 1320 araç kapasiteli bir otopark da bulunuyor. Daha önceki Meydan projesi olan Meydan Ümraniye de ısınma ve soğutma için ısı pompalarından yararlanıyor.

***
“Mahallenin bir parçası olmasını istiyoruz”
Gündüz Bayer
Metro Grup Emlak Yönetim Şirketi Genel Müdürü


Meydan Merter, çevreyle daha çok entegre olmuş bir yer. Buranın, mahallenin bir parçası olmasını, insanların buluşabilecekleri bir mekan haline gelmesini istiyoruz. Yaptırdığımız anketlerde hep böyle bir sonuç çıkıyor. Alışveriş merkezine gelen insanlar daha ferah, gürültüsüz mekan tercih ettiklerini söylüyor. Yapay ışık sevmiyorlar. Ziyaretçiler sadece alışveriş merkezine gelmek istemiyor. Geldiklerinde bir takım başka sosyal faaliyetler bulup yanında alışveriş yapmak istiyor. Son 2-3 yılda yaşanan en büyük değişiklik bu. Bundan sonraki alışveriş merkezlerinin de böyle olması gerekiyor. Elimde bu konuda yapılmış bir çalışma yok ama bence Ümraniye’nin açık alan olması oraya gelen insan sayısını arttırdı. Bir gün geliyor sadece yemek yiyor, bir gün sinemaya gidiyorlar. Bir başka gün de alışveriş yapıyorlar. Diğer alışveriş merkezlerinde ise sadece alışveriş seçeneği var.

Yenilenebilir Enerji Kanunu kime takıldı?

Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda değişiklikler yapılması için Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy tarafından verilen teklif apar topar geri çekildi. Kulislerde, 2004 yılında ilk kez gündeme gelen Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun bir yıl gecikmesine neden olan Ali Babacan’ın bu değişiklik teklifini de engellediği konuşuluyor. Aksoy ise kızgınlığını, “Hayret ediyorum” diyerek dile getiriyor.

Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009*

Yaklaşık 6 aydır üzerinde çalışılan ve 18 Haziran 2009 tarihinde TBMM’nin gündeminde 3. sırada yer alan Yenilenebilir Enerji kaynaklarıyla ilgili kanun aniden geri çekildi. TBMM, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Kütahya Milletvekili Soner Aksoy tarafından bizzat hazırlanan kanun teklifi, rüzgar, güneş, jeotermal ve biyokütle gibi enerji kaynaklarına uzun dönemli alım garantileri getiriyordu. Kulislerde, kanun teklifinin bizzat Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından engellendiği konuşuluyor. Teklifte bazı enerji kaynaklarına yüksek fiyat verildiği için Babacan’ın itiraz ettiği ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile konuşarak kanunun Meclis gündemine gelmesini engellediği söyleniyor. 2004 yılında ilk kez Türkiye’nin gündemine gelen Yenilenebilir Enerji ile ilgili kanuna da, o dönem Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Ali Babacan itiraz etmiş, kanun yaklaşık 1 yıl gecikmeyle daha zayıf olarak çıkmıştı. Babacan’ın işadamlarıyla yaptığı bir konuşmada kendilerine, “Amerika'da Shell ve BP gibi şirketlerin ve Amerikan Enerji Ajansı'nın başkanları ile görüştüm; yenilenebilir enerji gereksizdir, dediler” sözleri de uzun süre konuşulmuştu.

"Hayret ediyorum"
2005 yılında yasalaşan kanunla ilgili değişiklik önerisi veren Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy, kanunun neden geri çekildiğini bilmediğini ancak hayretler içerisinde olduğunu söylüyor. Aksoy, “Hayret ediyorum. Hiçbir bilgim yok. Neden geri çekildiğini bilmiyorum. ABD’de, Çin’de herkes yenilenebilir enerjinin peşinde koşuyor” açıklamasını yapıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen alım garantilerinin yüksek olmadığını söyleyen Aksoy, aylardır üzerinde çalıştıklarını, fizibilite çalışmalarını bizzat kendisinin de içerisinde bulunduğu bir grup tarafından yapıldığını belirtiyor. Değişiklik teklifine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yanısıra muhalefet partilerinin de sıcak baktığı biliniyordu. Bazı eleştirileri olmakla birlikte, CHP ve MHP milletvekillerinin de Genel Kurul’da kanun değişikliğine evet oyu vermeye hazırlandıkları biliniyordu.

***
Değişiklik neler getiriyordu?
Söz konusu değişiklik tasarısı yasalaşsaydı, güneş, rüzgar, biyokütle ve jeotermal gibi yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına 10 ila 20 yıl arasında alım garantisi getirecekti. 2005 yılında kanunlaşan metinde fazla destek göremeyen güneş, biyokütle, dalga, jeotermal ve denizde kurulacak rüzgar santrallerinin bu değişiklikten en çok yararlanacak kaynaklar olması bekleniyordu. Değişiklik teklifinde, güneş panellerinden üretilecek elektrik için ilk 10 yıl boyunca kilovatsaat başına 25 avro cent, ikinci 10 yılda da 20 avro cent ödenmesi planlanıyordu.
Verilen alım garantileri ve süreleri şöyle:

Enerji Türü - İlk 10 yıl için alım garantisi / İkinci 10 yıl için (Avro cent/kWs) Hidroelektrik 7 -
Karada rüzgar 8 -
Denizde rüzgar 12 -
Jeotermal 9 -
Güneş (fotovoltaik) 25 20
Güneş (yoğunlaştırılmış) 20 18
Biyokütle (çöp gazı dahil) 14 8
Dalga, akıntı, gel-git 16 -

*Bu haber 19 Haziran'da kaleme alındı, yayımlanmayınca e-gunluge 22 Haziran'da eklendi.

“İsrail’de kuşlar, radarla tespit ediliyor”

Diyarbakır’a inmek istediği sırada kanadına çarpan bir kuş sonucu kumanda sistemi arızalanan ve ancak dördüncü denemesinde piste inebilen uçak, havaalanlarında kuşlara karşı ne gibi önlemler alındığı sorusunu da gündeme getirdi.

Özgür Gürbüz- Gazete Habertürk / 22 Haziran 2009

İstanbul’dan Diyarbakır’a giden Onur Air Havayolları’na ait Boeing 737-400 tipi uçağı, 14 Haziran akşamı kanadına kuş çarpması sonucu tehlike atlatmış ve piste dördüncü denemesinde inebilmişti. Yaşanan kaza, kuşlarla ilgili güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığı sorusunu akıllara getirdi. Kuş Araştırmaları Derneği (KAD) Tür Koruma ve İzleme Programı Sorumlusu İlker Özbahar, birçok kuşa ev sahipliği yapan Anadolu’da benzer bir olayın tekrar görülebileceğine değiniyor ve göç yolları üzerinde kalan havaalanlarında özel radarların kullanılması gerektiğini söylüyor. Ülkenin tamamı ana kuş göç yolları üzerinde yer alan İsrail’de kullanılan radarların beraber uçan 10-11 kuşu bile algılayabildiğini söyleyen Özbahar, İstanbul ve Hatay için özellikle bu radarların kullanılmasını öneriyor.

Hatay Riskli
Dernek olarak Hatay Havaalanı yapılırken çok uğraştıklarını, 10 yıllık süreç içerisinde halkla da karşı karşıya kaldıklarını belirten Özbahar, “İstanbul ve Artvin üzerinden gelen iki ana kuş göç yolu Hatay’da birleşiyor. Havaalanı bu güzergahta kurulu. Motorlarla kuşlar karşı karşıya” diyor. Özbahar, havaalanlarından kuşları kaçırmak için kullanılan ses, yırtcı kuş barındırma gibi yöntemlerinde işe yaramadığına dikkat çekiyor.

Askeri uçuşlara Flamingo ayarı
Kuşlar üzerine araştırmaları olan bir başka dernek olan Doğa Derneği’nin Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu da, Hatay başta olmak üzere İstanbul Atatürk, Isparta verotanın biraz dışında kalsa da Adana havaalanlarını riskli görüyor. Özellikle göç dönemlerinde düzenli kuş gözlemi yapılması gerektiğini belirten Akarsu, gerekirse uçuş saatlerinin bu döenmlerde yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Çiğli Askeri Üssü’nde yapılan çalışmalarda, flamingoların hassas oldukları üreme dönemlerinde askeri uçuşların bölgeden kaydırıldığını belirten Akarsu, “Bu konuda ulusal bir politika geliştirilmeli. Deprem gibi olduktan sonra değil, olmadan harekete geçilmeli” diyor. Kuşların, 10 bin yıldır aynı rotayı kullanarak göç ettiği düşünülürse, uzmanların uçak seferleri ve rotalarıyla ilgili önerilerine kulak asmakta fayda var.

Çevre Oskar’ı Bangladeş’li avukatın oldu

Çevre Oskar’ı Bangladeş’li avukatın oldu Bangladeş’te, sağlıksız koşullar ve denetimden yoksun yapılan gemi sökümüne karşı mücadele eden Avukat Rizwana Hasan, “Çevre Oskarı” olarak da adlandırılan Goldman Çevre Ödülü’ne layık görüldü.

Özgür Gürbüz

Dünyadaki eski gemilerin yarısı Bangladeş’te sökülüyor. Aralarında 14 yaşında işçilerin de olduğu tam 20 bin kişi her gün asbestosdan arseniğe kadar birçok toksik maddeyle karşı karşıya kalıyor. Çoğunun ne bu iş için uygun kıyafetleri ne de bir sağlık güvencesi var. 24 yaşında hukuk alanındaki yüksek lisansını bitirir bitirmez Bangladeş Çevreci Avukatlar Birliği’ne (BELA) kaydolan Rizwana Hasan, kısa sürede çevre sorunları denince akla gelen ilk isim oldu. Rizwana Hasan şimdi 40 yaşında ve ülke çapında 6 ofisi ve 60 çalışanı olan BELA’nın bir numaralı yöneticisi.

Zehirli Gemiler Sınırdışı
Hasan’a Asya bölgesinde Goldman Çevre Ödülü’nün kazandıran mücadelesi ise dünyadaki eski gemilerin yaklaşık üçte birinin söküldüğü Bangladeş’te, tehlikeli gemi sökümüne karşı sürdürdüğü uzun soluklu mücadele oldu. Hasan, gemi söküm işinde çalışan işçilerin koşullarının ve tersanelerden kaynaklı çevre sorunlarının önlenmesi için 2003 yılında hukuki bir mücadele başlattı. Bangladeş’e Uluslararası Basel Konvansiyonu’nda belirtildiği üzere, asbestos gibi toksik atıklarından arındırıldığını belirten sertifikası olmayan gemilerin girişinin yasaklanmasını istedi. 2006 Ocak ayında, bu kriterlere uymayan, “SS Norway” ve “Alfaship” adlı gemilerin girişinin engellenmesini istedi. Çevre Bakanlığı bu talebi kabul etti ve Rizwana Hasan önemli bir başarıya imza attı. Mart 2009’da ise Bangladeş Yüksek Mahkemesi, Rizwana’nın şikayetlerini dikkate alarak 36 gemi sökümü tersanesini koşullar iyileştirilmezse kapatacağı mesajını verdi. Bu karar, Bangladeş’in tarihinde tersanelerde çalışan işçiler lehine alınmış en ciddi karar olarak yorumlanıyor.

Sahilde Söküme Yasak İsteniyor
Uluslararası Gemi Sökümü STK Platformu sözcüsü Erdem Vardar, platformun yönetim kurulunda bulunan Hasan'ın çalışmalarının ödüllendirilmesinin, gemilerin çevreye duyarlı ve insan sağlığını gözetir şekilde sökülmesi için yaptığımız çalışmalarda kendilerine güç katacağını söylüyor. Vardar, “Rizwana Hasan, Bangladeş'te gemilerin sahillerde parçalanmasını ve ülkeye temizlenmeden girişini yasaklatmayı başardı. Dünyadaki gemilerin neredeyse tamamının sahillerde ilkel şekilde parçalanması ve bu şekilde çevrenin en tehlikeli maddelerle kirletilmesi ve işçilerin yok pahasına ölmesi kabul edilemez bir durum” diyor. Platform, “Uluslararası Denizcilik Örgütü’nden Mayıs ayında, Hong Kong'ta yapacağı toplantıda tüm dünyada gemilerin sahillerde parçalanmasını yasaklamasını umuyor.

***
Sökülen gemi sayısında artış var 2009'un ilk üç ayında dünyada 272 gemi söküme yollandı. 2007 yılının tümünde bu rakam sadece 288’di. Ekonomik kriz nedeniyle azalan ticaret hacmi, eski gemilerin boş bekletilmek yerine sökülmeye gönderilmesine neden oluyor.
***
2009'da gemilerin yüzde 51'i Hindistan'da, yüzde 29'u Bangladeş'te söküldü. Bu ülkeleri sırasıyla Pakistan, Çin ve yüzde 2’yle Türkiye izledi.
***
Bangladeş'te sadece 2009 yılında 7 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bu ölümler Bangladeş'te de, Tuzla tersanelerindeki ölümlere duyulan kamuoyu tepkisine benzer bir tepkiyle karşılanıyor.

2009 Goldman Çevre Ödülleri’ni kazana diğer çevreciler
Marc Ona Essangui – Gabon Kongo yağmur ormanlarında orman katliamlarını engellediği ve madenlere karşı mücadele ettiği için. Olga Speranskaya – Rusya Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde kalan toksik atıkları bulma ve yoketme konusundaki çabalarından ötürü. Yuyun Ismawati – Endenozya Fakir kent halkına sürdürülebilir atık yönetimini çözümleri ürettiği için. Maria Gunnoe – Amerika Appalachia’daki yüzey madenlerine karşı verdiği mücadele nedeniyle. Wanze Eduards ve Hugo Jabini – Surinam Yerli kabilelerin geleneksel topraklarını koruma haklarını kazanmaları için çalıştılar.

Atık yağları denize döken mavi bayraklı oteller var

2001 yılından bu yana atık yağları toplayarak biyodizel üreten Mustafa Ezici, Meclis’te bekleyen yenilenebilir enerjiyle ilgili yasa kabul edilirse atık yağlardan elektrik üretmeye de hazırlanıyor. Biyodizelcilerin en büyük sorunu ise denetim yetersizliği yüzünden atık yağları toplayamamak.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 19 Haziran 2009

Türkiye’de yılda 1,5 milyon ton bitkisel yağ tüketiliyor. Her yıl 350 bin ton atık yağ çıkıyor. Yasal düzenlemelere rağmen 350 bin ton atığın sadece 6 bin 300 tonu geri toplanabiliyor. Geri kalan 340 bin tonun üzerindeki kullanılmış yağlar, lavabolardan kanalizasyona ve dolayısıyla denize dökülüyor. Türkiye çapında dokuz firma, atık yağları toplamak için bakanlıktan lisans almış ve yatırım yapmış durumda ancak çevre bilincinin zayıf olması ve denetim eksikliği yatırımcıları kara kara düşündürüyor. Sektörün öncülerinden Ezici Biyodizel’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici, 14 milyon TL’lik yatırım yaptığını ancak 60 araç ve 90 kişiden oluşan filoya rağmen ayda toplayabildikleri atık miktarının 350 tonda kaldığından yakınıyor. Ayda 5 bin ton atık toplayabilecek kapasiteye sahip olduklarını söyleyen Ezici, “Denizler kirlendiğinde milyonlar harcasanız da temizleyemezsiniz. Antalya’da mavi bayraklı oteller gece atık yağları denize bırakıyor. Sadece İstanbul’da bizle anlaşması olan 6 bin 600 işletme var ama 1800’ünden yağ toplayamıyoruz. Yasal düzenleme var ama denetimler yetersiz kalıyor” diyor.

250 yataklı otelden 50 kilogram yağ
Antalya’da 250 yataklı iki otelin birinden haftada 1 ton diğerinden 50 kilogram atık yağ topladıklarını anlatan Ezici, aradaki farkın denize gittiğine ve bunun da büyük çevre sorunları yarattığına dikkat çekiyor. Atık yağ toplayan firmalar, topladıkları yağ için ücret almıyor ancak denetim olmayınca herkes yağları lavaboya dökmeyi tercih ediyor. Mustafa Ezici, “Türkiye’de 17,5 milyon hane var. Buralardaki yağlar da toplanmıyor. Halbuki, 444 28 45 numaralı “Alo Atık” hattını kurduk. Özellikle İstanbul’da evinde 5 litre atık yağ biriktirenlerin kapısına kadar gelip alıyoruz ama bu rakam günde 10 evi geçmiyor” diye yakınıyor.

Atık yağdan elektrik
TBMM’de gündemde olan Yenilenebilir Enerji Kanunu geçerse atık yağları yakarak elektrik elde edecek bir tesis de kurmaya hazırlanan Ezici, 3,8 megavat kurulu gücündeki santral sayesinde 20 bin kişinin elektriğini karşılamayı, çıkan buharla da Dilovası Organize Sanayi’deki işyerlerinin ısıtmasını sağlamayı planlıyor. Tüm bu planların gerçekleşmesi, denetimlerin arttırılmasına ve insanların çevre için evlerinde kullandıkları yağları bir şişede toplamasına bağlı.

***
Yıllara göre Türkiye’de toplanan atık yağ miktarı (Ton)

YIL Miktar
2005 1858
2006 1700
2007 2852
2008 6300

Çevre için biraz fedakarlık yapın!
Evinizde kullandığınız yağları herhangi bir şişede toplamanız ve 5 litre olunca “Alo Atık” hattı, 444 28 45’i aramanız yeterli.

Domuz çiftliğinde ruhsat tartışması

Antalya’nın Manavgat İlçesi’ndeki domuz çiftliğine gelen, ‘domuzları kesin tebligatı’, işyeri sahipleriyle Manavgat Kaymakamlığı’nı davalık etti. Tropical Domuz Çiftliği’nin sahipleri, domuz ürettikleri için kendilerine izin verilmediğini belirtirken, Tarım Bakanlığı işletmeye diğer hayvan üreticilerinden farklı bir muamele yapılmadığını, işletmenin ruhsat sorunu olduğunu söylüyor.

Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009

Türkiye’de sayıları çok olmasa da bazı marketlerde domuz eti satışı yapılıyor. Domuz eti ayrıca Türkiye’ye konaklamaya gelen turistler tarafından da tercih ediliyor. Ancak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ülkede ruhsat verilmiş bir domuz üretim çiftliği yok. Bir ara sayıları 80’i bulan domuz çiftliklerinin sayısı 3’e düşmüş durumda. Hiçbiri ruhsatlı değil. Antalya’nın Manavgat ilçesindeki Tropical Turizm’e ait çiftlik bunlardan biri ve Manavgat Kaymakamlığı’nca yapılan tebligatla çiftlikteki 501 domuzun kesilmesi isteniyor.

Kesim kararı askıda
Tropical Domuz Çiftliği’nin sahibi Mustafa Kaya, 2001 yılından beri faaliyette olan çiftlikleri için mezbaha ve Gayri Sıhhi Müessese (GSM) ruhsatları aldıklarını, 2006 yılında yönetmelik değişmesi sonucu işletme ruhsatı için yeniden başvurduklarını ancak bu sırada kesim tebligatının kendilerine geldiğini söylüyor. Tarım Bakanlığı yetkilileriyse, söz konusu çiftliğin işletme ruhsatı için başvurusunun, çiftliğin bulunduğu yerin alternatif turizm bölgesi olması nedeniyle onay alamadığını belirtiyor ve 155 erkek, 296 dişi ve 50 yavrudan oluşan domuzların günde 30 kesim yapılarak öldürülmesi gerektiğini söylüyor. Karara itiraz eden işletme olayı mahkemeye götürmüş. Antalya 2. İdare Mahkemesi ise dava görülene kadar kesim kararını askıya almış.

“Maliyeti 3, ithal edersem 75 lira”
Domuz çiftliği’nin yanında bir lokantası olan ve kesilen etleri Side’deki 5 otelindeki yabancı turistlere sunan Mustafa Kaya, “Türkiye yılda 17-18 milyon dolarlık domuz eti ithal ediyor. Rodos’tan, Bulgaristan’dan kaçak getirildiğini bile duyuyoruz. Biz, ruhsatlıi, kontrollü olarak yetiştirelim istiyoruz ama izin alamıyoruz” diyor. Çiftlik kurulduğunda Oymapınar Belediyesi’nden GSM ruhsatı aldıklarını, daha sonra kendilerinden GSM ruhsatını Özel İdare’den almaları istendiğini ve bunu da yaptıklarını belirten Kaya, bu ruhsat içerisinde yetiştirme izninin de yer aldığını belirtiyor. “2006’daki değişiklikten sonra yetiştirme izni almak için Tarım İlçe Müdürlüğü’ne başvurmamız istendi. Kesimhane olmazsa izin veremeyiz dediler. Biz de kesimhane kurup 10 Şubat’ta onun ruhsatını da aldık. Tüm belgeleri tamamladık bu sefer de domuz gribi çıktı ve bize kesim tebligatı geldi” diyen Kaya, dışarıdan alınan domuz pastırmasına 70-75 lira ödenirken, kendi imalatlarında maliyetin 3 liraya kadar düştüğünü söylüyor. Çiftlikteki domuzlar, otellerdeki artık yemeklerle beslendiği için maliyet düşük kalıyor.

Domuz gribiyle ilgisi yok
Tarım Bakanlığı yetkilileri ilgili tesiste tetkiklerin yapıldığını, domuz gribi ya da başka bir hastalık görülmediğini teyid ediyor. Kapatma kararının ruhsatla ilgili olduğunu, çiftliğin yeriyle ilgili sorun yaşandığını belirtiyor. Adını vermek istemeyen bir yetkili, “Domuz, at, büyükbaş çiftliği olsun, işletme ruhsatı almanız lazım. Bu işletmenin ruhsatı yok” diyor. İşletme ruhsatı almak için de önce hayvanların nerede kesileceğine dair mezbaha ruhsatı almak gerekiyor. İlgililer, domuzların normal mezbahalarda kesilmesine izin verilmediği için mezbaha kurma şartı arandığını, bunun da özel bir durum olmadığını belirtiyor. Gerekli uyarıların 25 Kasım 2008’de yapıldığını ve sorumluluğun işletmede olduğunu öne sürüyor.