Temiz enerjinin önlenemeyen yükselişi

Temiz enerjinin önlenemeyen yükselişi

Dünyanın artan enerji ihtiyacı ve klasik enerji kaynaklarının yarattığı çevre sorunları arasında sıkışan enerji sektörünün imdadına yenilenebilir enerji kaynakları yetişti. 2004 yılında dünya elektriğinin yüzde 4'ü temiz enerji kaynaklarından üretildi, toplam yatırımlar 30 milyar doları buldu.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi /Kasım 2005

"Yenilenebilir enerji artık büyük bir sektör" diyor Worldwatch Enstitüsü'nün hazırladığı "Yenilenebilir Enerji 2005, Küresel Durum Raporu"nun baş yazarı Eric Martinot. Raporun bulduğu rakamlar da öyle. 2004 yılında tam 30 milyar dolarlık yatırım yapılan sektör 2004 yılında üretilen toplam elektriğinin yüzde 4'ünü üretti. Kömür, doğal gaz ve nükleer gibi santral gibi konvansiyonel kaynaklara yapılan yatırımın 150 milyar dolar civarında olduğu düşünülürse temiz kaynakların büyüme hızı daha da iyi anlaşılabilir. 2004 yılında rüzgar, küçük hidroelektrik(1), güneş, jeotermal ve biyokütle gibi kaynaklar 160 Gigavat'lık (GW) elektrik üretme kapasitesine ulaşmış durumda.

Bu kaynakların her geçen gün daha çok kullanılması büyük firmaların da ilgisini çekiyor. General Electric, Siemens, Sharp ve Shell gibi firmalar da bu kaynaklara yatırım yapmaya başladılar. 20 ülkeden 100 araştırmacının hazırladığı rapor, yenilenebilir kaynakların hızla büyüdüğüne dikkat çekiyor. Örneğin güneş toplaçlarıyla sularını ısıtan ev sayısı 40 milyona yaklaşıyor ve bu sistemlerin birçoğu son 5 yıl içerisinde kuruldu. Toplam kurulu panellerin yüzde 60'ı Çin, yüzde 11'i Avrupa Birliği ve yüzde 9'u da Türkiye'de. Güneş enerjisinden elektrik üreten ve bunu enterkonnekte şebekeye aktaran fotovoltaik sistemler ise yüzde 60'lık büyüme hızıyla en hızlı büyüyen enerji kaynağı. Japonya, Almanya ve ABD'nin başını çektiği ülkelerin çatılarında artık 400 bine yakın güneş paneli var ve kurulu güç 1.1GW'tan 1.8GW'a ulaştı. İkinci en hızlı büyüyen temiz enerji kaynağı ise rüzgar enerjisi. Yıllık yüzde 28 büyüme hızına sahip sektörün en çok kurulu güce sahip ülkesi 17 bin Megavat (MW) civarındaki güçle Almanya. Biyodizel'de büyüme oranı yüzde 25, şebeke dışı fotovoltaik panellerde 17, jeotermal ısıtmada 13 ve ethanol kullanımında yüzde 11 oranında gerçekleşti. Petrol fiyatlarının artmasıyla daha çok gündeme gelmeye başlayan ethanol ve biyodizel gibi biyoyakıtların üretiminin 33 milyar litreyi aştığı görülüyor. Dünyada kullanılan yüzde 3'lük benzinin yerine bugün biyoyakıtlar kullanılıyor kısacası. Bu konuda başı çeken Brezilya'da, dizel araçlar dışında kullanılan toplam yakıtın artık yüzde 44'ü ethanol.

Bütün bu büyüme rakamlarının arkasında hükümetlerin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik giderek artan destekleri yer alıyor. Bugün, dünyada 48 ülkenin yenilenebilir enerjileri destekleyen hükümet politikaları var ve bunların 14'ü gelişmekte olan ülkelerde. Birçok ülke, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin gelecek 10 yıl içinde toplam elektriklerinin belli bir bölümünü sağlamasını hedefliyor ve bu oran ülkeden ülkeye, yüzde 5-30 arasında değişiyor. Dünya Bankası, Almanya Kalkınma Kredileri Kuruluşu gibi fon sağlayıcılardan gelişmekte olan ülkelere giden yardımlar bu büyümenin arkasındaki nedenlerden ve yılda 500 milyon doları buluyor. Bir başka etken de, Avrupa, ABD, Kanada, Avustralya ve Japonya'da sayıları 4.5 milyonu bulan ve elektriğini temiz enerji kaynaklarından almayı tercih eden tüketiciler. Tüm bunların sonucunda artık 1 milyon 700 bin kalifiye ve iyi ücret alan kişinin çalıştığı bir sektör var dünyada. 2004 yılı için bu büyük pazarın liderleri de, biyoyakıtlarda Brezilya, fotovoltaik'te Almanya, güneşten su ısıtma sistemlerinde Çin ve rüzgarda İspanya.

Türkiye "güneş enerjisi" diye de adlandırdığımız su toplaçlarında Dünya'da ülke olarak Çin'den sonra ikinci sırada yer alsa da, 80 bin MW'larda tahmin edilen büyük rüzgar potansiyeline ve Almanya'dan çok daha iyi olan güneş ortalamasına rağmen fotovoltaik paneller ve rüzgarda oldukça gerilerde yer alıyor. Türkiye'nin rapora da yansıyan ve kayda değer gelişme gösterdiği bir başka sektör ise jeotermal. 2000 yılından günümüze, ev ısıtmasında jeotermal enerjiyi kullanma oranı yüzde 50 arttı ve yaklaşık 70 bin ev jeotermal enerjiyle ısıtılıyor. Dünya lideri İzlanda'da bu oran yüzde 85.

Türkiye'nin raporda eksikliği fark edilen bir başka konu da yerel yönetim düzeyinde temiz enerji planlarının olmayışı. Barselona, Oxford, San Fransisko ve Toronto gibi kentler, kendilerine karbondioksit indirimleri için hedef belirliyor, çatılardaki güneş panellerinin sayısını arttırmak için politikalar oluşturuyor. Örneğin, Oregon, Santa Monika, Kaliforniya belediyeleri kendi binaları için gereken elektriğin tamamını "yeşil" enerji kaynaklarından alacaklar. Bu listede henüz Türkiye'den bir kent yok.

Bazı AB dışı ülkelerin yenilenebilir enerjiden elektrik üretim hedefleri

ÜLKE HEDEF YIL TOPLAM ELEKTRİĞİN %

İsrail 2016 5
Çin 2010 10
Mısır 2020 14
Güney Kore 2010 7
Malezya 2005 5



Şebekeye bağlı yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretim maliyetleri

TÜRÜ KİLOVAT/SAAT MALİYETİ (US sent) ANALİZ

Büyük Hidro* 3-4 İstikrarlı fiyat
Küçük Hidro** 4-7 İstikrarlı fiyat
Rüzgar 4-6 1990'a göre maliyetler yarıya düştü Rüzgar Açıkdeniz 6-10 Pazar büyüdükçe fiyatlar düşecek
Biyokütle 5-12 İstikrarlı fiyat
Jeotermal 4-7 1970'e göre maliyetler düştü daha da düşmesi bekleniyor
Güneş Çatı fotovoltaik paneller 20-40 Fotovoltaik modüllerdeki fiyatların
düşmesiyle maliyetler azalıyor
Güneş Termal 12-18 1980'de 44 olan fiyat 12 cent'lerde

SU ISITMADA
Biyokütle 1-6 İstikrarlı fiyat
Güneş Enerjisi 2-25 İstikrarlı fiyat ve az oranda düşüş bekleniyor
Jeotermal 0,5-5 Maliyetler düştü ve düşüyor

BİYOYAKITLAR BENZİN EŞDEĞERİ LİTRE FİYATI
Ethanol 25-30 sent Benzin eşdeğeri litresi İstikrarlı fiyat ve az oranda düşüş bekleniyor
Biyodizel 40-80 sent Benzin eşdeğeri litresi İstikrarlı fiyat ve az oranda düşüş bekleniyor

* 10 MW'dan büyük
** 10 MW'dan küçük

(1) Çin'de 50MW, Brezilya'da 30MW ve diğer yerlerde 10MW'ın aşağısında kurulu güce sahip hidroelektrik santraller küçük hidro kapsamında değerlendirilmiştir.


Cargill'in kapatılması büyük haksızlık olur hükümet arkamızda

ABD'li gıda devi Cargill'in Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü'nün aldığı, Orhangazi Kaymakamlığı'nın 11 Ekim'de uygulayacağını duyurduğu kapatma kararında gözler valilikten gelecek cevaba çevrildi.

Metin Can - Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / 7 Ekim 2006

Türkiye'de yaklaşık 8 yıldır faaliyette olan ve bugüne kadar hakkında 6 dava açılan Cargill'in başı bu sefer de kapatma kararı veren Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ve Orhangazi Kaymakamlığı ile dertte. Türkiye'nin nişasta bazlı şeker üretiminin yüzde 56'sını gerçekleştiren ABD'li gıda devi Cargill'in Murahhas Azası Mustafa Sayınataç, "Kaymakamlığın elinde bulunan kapatma kararı bugüne kadar karşılaştığımız en ciddi sorunlardan biri. Fabrikanın kapatılması büyük bir haksızlık olur. Çünkü ortada büyük bir yanlış anlama var. Bugüne kadar bütün hükümetler arkamızda durdu. Bugünkü hükümet de arkamızda. Çünkü bizim her şeyimiz yasal ve çevreye en küçük bir zararımız yok" dedi.
Bursa Orhangazi Kaymakamlığı'nın aldığı kapatma kararı, Cargill hakkında daha önce açılan davalara dayanıyor. 1998 yılında tarım arazisi üzerinde kurulduğu gerekçesi ile hakkında dava açılan firma, bugüne kadar birçok benzeri dava ile de mücadele etti ve mahkemeden birçok kez kapatma kararı çıktı. Ancak bugüne kadar alınan kapatma kararları uygulanmadı. Son olarak Bakanlar Kurulu Cargill sorununa çözüm bulmak için çevresinde bulunan 20'nin üzerinde fabrikayı da içine alan araziyi endüstri bölgesi ilan etti. Ancak Bakanlar Kurulu'nun bu kararı Bursa Barosu'nun Danıştay'a yaptığı itiraz üzerine bozuldu. Bu da Cargill'in kapatılmasını yeniden gündeme getirdi. Danıştay'dan çıkan son karar üzerine Bursa Orhangazi Kaymakamlığı devreye girerek 11 Ekim saat 10.00'da gerçekleştirilecek kapama işlemini "gizli" ibareli yazıyla valiliğe bildirdi ve yetkililerin görevlendirilmesini istedi. Şimdi gözler Bursa Valisi'nden gelecek yanıta çevrildi.

Burayı biz değil hükümet endüstri bölgesi ilan etti
"Gelinen nokta son derece üzücü" diyen Cargill Murahhas Azası Mustafa Sayınataç, yanlış yorumlamalar nedeniyle kapatma kararı alındığını söyledi. Sayınataç, şöyle devam etti: "Valilik 11 Ekim günü şirketi kapayabilir. Bize de bir tebligat yapıldı. Biz gerekli itirazlarımızı yaptık. 21 Eylül tarihinde Bursa Valiliği'ne yazdığımız yazıda yürütmeyi durdurma kararının Çevre ve Orman Bakanlığı Hukuk Müşavirliği'nin sunduğu hatalı hukuki görüş doğrultusunda alındığını ve valiliğin de kararı yanlış istikamette uyguladığını belirttik. Bu itirazı, 13 Eylül tarihinde valiliğe de yazılı olarak ilettik. Burayı hükümet endüstri bölgesi ilan etti. Biz etmedik!"
Cargill fabrikasının çevresinde 24 adet fabrika bulunduğunu, Türkiye'nin yüzde 90'ının tarım arazisi üzerinde sanayicilik yaptığını öne süren Sayınataç, "Danıştay'ın endüstri bölgesini iptal etmesi bizim kapanmamız anlamına gelmiyor. Ancak durum gerçekten üzücü. Sonuçta itirazımız kabul edilmeyebilir ve valilik şirketimizi kapayabilir. Şu an 3.1 milyon YTL'lik yatırım yapmış durumdayız. Bizim firmamızdan çıkan atık suyu çiftçiler sulama amaçlı kullanıyorlar" diye konuştu. "Kapatma kararı alınırsa Orhangazi halkı ayaklanır" diyen Sayınataç, "Burada tüm halk şirketimizi çok seviyor. Sadece birkaç kişi ve kurum yüzünden bugün bu noktaya geldik. Bu da gerçekten çok acı ve üzücü bir durum. 2006 yılında Orhangazi'ye 1.7 milyon YTL'ye ilköğretim okulu yaptık. Şimdi sağlık ocağı yapıyoruz. Türkiye'de üretilen mısırın yüzde 10'unu karşılıyoruz" dedi. İznik Gölü'nü kuruttukları yönündeki iddiaların doğru olmadığını, bu konuda DSİ'nin raporları bulunduğunu belirten Sayınataç, Cargill'in üzerine bu kadar gidilmesine bir anlam veremediklerini kaydetti.

Cargill'in geçmişi davalarla dolu
09.12.1997 Cargill Tarım San. ve Tic. A.Ş.’nin kurulmasına izin verildi.
17.06.1998 Bursa Valiliği İl İdare Kurulu, 1/1000 ölçekli hazırlattığı Mevzi İmar Planı'na istinaden inşaat ruhsatı verdi.
01.07.1998 Bursa 2. İdare Mahkemesi'ne hazırlanan Mevzi İmar Planı'nın İznik Nazım Planına uymadığı için dava açıldı.
14.08.1998 Bayındırlık ve İskan Bakanlığı plan değişikliğini onayladı ve ilk dava düştü.
27.06.2000 Bursa 2. İdare Mahkemesi imar planı ve yapı ruhsatının iptaline karar verdi.
24.07.2002 Bakanlar Kurulu faaliyetine devam etmesini uygun buldu.
26.12.2002 Danıştay 6. Dairesi, 1/25.000 Nazım İmar Planında yapılan plan değişikliğini iptal etti.
08.11.2004 Bursa 2. İdare Mahkemesi inşaat ve yapı ruhsatını iptal etti.
05.07.2005 Cargill’in bulunduğu alan Bakanlar Kurulu kararı ile “Özel Endüstri Bölgesi” ilan edildi.
20.03.2006 “Özel Endüstri Bölgesi” kararı hakkında Danıştay yürütmeyi durdurdu.
26.06.2006 Danıştay, "Özel Endüstri Bölgesi" kararının yürütmesinin durdurulmasına yapılan itirazı reddetti.
29.09.2006 Orhangazi Kaymakamlığı, Cargill'in 11 Ekim'de kapatılacağını bildirdi.

Validen savunma istenmişti
Cargill'le ilgili kapatma kararının uygulanıp uygulanmaması konusunda gözler Bursa Valiliği'nde. Cargill olayı 2005 yılında gündeme geldiğinde, o zamanın Bursa Valisi Kaan Oğuz Köksal hakkında Cargill'le ilgili kararları uygulamadığı gerekçesiyle soruşturma açılması için izin istenmişti. Hürriyet gazetesi yazarı Emin Çölaşan, Kaan Oğuz Köksal hakkında soruşturma açılması için istenen iznin Bakan Abdülkadir Aksu imzasıyla reddedildiğini yazmıştı. 3 Nisan 2006 tarihinde Yargıtay devreye girmiş ve Köksal'dan yazılı savunma istemişti.

Atıkları bize bırakmayacaklar

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler önceki gün yaptığı açıklamada* daha önce "satacağız" dediği nükleer atıkların başka ülkelere verilmesinin planlandığı sinyalini verdi. Güler, "Dünyadaki gelişmeleri yakından izliyoruz. Atıkları da bize bırakmayacaklar. Atığın kendisi de bir değer. Aynı zamanda yakıt özelliği olan ve başka amaçlarla kullanılabilecek maddeler" diyor. AK Parti'nin tabanındaki büyük bir kitle de dahil olmak üzere Türkiye'de hiç azımsanamayacak sayıda kişi nükleer enerjiye bölgede yaşanan gelişmelerden dolayı nükleer silah yapımına olanak sağlayacağından dolayı "şartlı" evet diyor. Bunun bir örneği de nükleer karşıtı hareketin ilk imzacılarından olan Doğu Perinçek'in İşçi Partisi. Bakanın açıklamaları ise zaten nükleer silahsızlanma anlaşmasına imza atmış Türkiye'nin nükleer atıklarla "haşır neşir" olmasına pek müsade edilmeyeceğinin sinyallerini veriyor. Güler, "Atıkları da bize bırakmayacaklar" diyor ve yakıtın yeniden değerlendirilmesi (reprocessing) dışındaki "başka amaçlar" kelimesiyle de bu konunun altını çiziyor.

Bilindiği gibi nükleer silah yapmak için ya İran gibi zenginleştirme tesisi kurarak ya da nükleer atıklar içinde yer alan Plutonyum'u kullanarak nükleer bomba yapabiliyorsunuz. AKP hükümetinin İsrail ve ABD ile yaşadığı gerginlik uluslararası arenada nükleer enerji uzmanlarına ister istemez Türkiye bir başka İran olur mu sorusunu sorduruyor. Geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren "Nükleer Enerjinin Barışçıl Kullanımına İlişkin İşbirliği Anlaşması" ve Hilmi Güler'in Amerika'da yaptığı gezide bu konu gündeme gelmiş olmalı. Güler'in dün gazetecilere yaptığı açıklama bu konunun mutabakata varan çözümü olabilir. Bu bir zamanlar, "Nükleer silah yapalım, Yahudinin kafasına atalım" diyen kesimler tarafından nasıl karşılanacak, o ise soru işareti. Çünkü bu kesimlerin çoğu silah söz konusu olmadığında yerli enerjiden yana net tavır koyuyor.

Özgür Gürbüz - Yorum / Ekim 2006

* Bakan Hilmi Güler'in açıklaması için:
http://www.emdistanbul.org/?hn=156