Atık yağları toplamayanın peşine belediyeler düşecek

Özgür Gürbüz - Sabah / 11 Ocak 2008

Türkiye'de kullanılan 1 milyon 650 bin ton bitkisel yağın her yıl 350 bin tonu atık yağ olarak lavabolardan, kanalizasyona oradan da su kaynaklarına gidiyor ve büyük bir çevre sorunu teşkil ediyor. Tarım Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Artık, 350 bin tonu bulan atık yağların sadece yüzde birinin geri toplanabildiğini söylüyor. Atık yağların toplanması için 19 Nisan 2005’te çıkan yönetmeliğe ek olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve 9 ilçe belediyesine denetleme ve ceza kesme yetkisi verdi. Bağcılar, Bayrampaşa, Silivri, Şişli, Eminönü, Fatih, Sarıyer ve Eyüp belediyeleri, bitkisel atık yağ üreten otel, lokanta, yemek fabrikaları gibi yerleri artık denetleyebilecek. Belediyeler ayrıca evlerden kızartmalık yağları toplamak için gerekli sistemi kurmak ve halkı bilgilendirmekle de yükümlü olacak.

İstanbul’da gerçekleşen “Bitkisel Atık Yağların İnsan Sağlığı ve Çevreye Etkileri, Biyodizelin Önemi” başlıklı sempozyumda biraya gelen bürokratlar ve sektör temsilcileri atık yağ konusundaki sorunları ve fırsatları tartıştı. ALBİYOBİR (Alternatif Enerji ve Biyodizel Üreticileri Birliği) Başkanı Tamer Afacan atık yağlardan biyodizel elde edilmesi halinde çevresel bir problemin çevresel bir avantaja dönüştürüleceğini söylüyor. Afacan, “Ülkemizde tahmini rakamları bir kenera bırakırsak ve 100 bin ton kullanılmış yağın toplandığını varsayarsak bundan 75 milyon dolarlık petrol eşdeğeri akaryakıt elde edebileceğiz” diyor. İstanbul İl Çevre ve Orman Müdürü Mehmet Emin Birpınar ise, yüzde birlik oranın azlığından yakınıyor ve denetimleri sıklaştırılması gerektiğini belirtti. Birpınar, “2007 yılında sadece 2 bin 500 ton atık yağ toplanmış. 350 bin tondan biyodizel yapılsa 750 milyon dolarlık bir akaryakıtın dünyadan satın alınması önlenir” diyor ve ekliyor: “Toplanan atık yağlardan sabun yapılıyor Kaçak olarak yeniden yağ olarak kullanılıyorsa çok kötü”.

Gıda denetimleri sıklaştı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Artık ise Türkiye’de gıda güvenliğine Avrupa ülkelerinden daha çok önem verildiğini söyledi ve 2007 yılında yapılan denetimler hakkında bilgi verdi. 2007 yılında tüm Türkiye’de 5 bin 400 gıda denetçisi tarafından 81 ilde 66 bin 158 denetim yapıldı. Toplu gıda tüketimi yapılan yerlerden 298 tanesine idari para cezası kesilirken, 92 tanesi savcılığa sevk edilmiş. Denetlenen 2638 yemek fabrikasından da 179’una idari para cezası kesildi, 42 tanesi savcılığa sevk edildi.

Nükleer karşıtı bir megastar!

Doğa Derneği'nin yeni yüzü olan ve üç yıl derneğe gönüllü hizmet edecek olan Tarkan sıkı çevreci çıktı! Megastar, 1993'te de nükleer santral karşıtlarına destek olup konser vermiş ve gelirini bağışlamış.

Özgür Gürbüz - Günaydın / 8 Ocak 2007

Metamorfoz' albümü ile günlerdir gündemden düşmeyen Tarkan şimdi de Doğa Derneği ile beraber çalışarak çevrenin korunmasına yardımcı olacak.

Konser vermişti
Boz ayılardan telli turnalara, Silifke Kirpifaresi'nden Toros Kurbağası'na kadar birçok soyu tükenmekte olan hayvan ve bitki türünü korumak için mücadele eden derneğin yeni yüzü olan Tarkan, bundan yıllar önce de 'nükleer' karşıtlarına destek olmuştu. Tarkan; Mersin Akkuyu'da kurulması düşünülen nükleer santrale karşı mücadele eden çevrecilere destek olmak amacıyla, 9 Ekim 1993 tarihinde Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir konser vermişti. Konserin gelirini nükleer karşıtlarına bağışlayan Tarkan, bu hareketiyle çevrecilerin gönlünde taht kurmuştu. Tarkan konserinden elde edilen gelir, 12-15 Ekim 1993 tarihinde Ankara Altınpark'ta düzenlenen 'Türk Rock Müzik Sanatçıları Atom Santraline Karşı' adlı konserin masraflarına harcandı. 'Nükleer Enerji Sonun Başlangıcı' yazılı tişörtüyle de kameralara poz veren Tarkan, tam 15 yıl sonra yine nükleer karşıtı fotoğraflarla ortaya çıktı. Tarkan yeni albümünün tanıtımını çevrecilerin nükleer santral yerine kurulmasını tercih ettikleri rüzgar türbinlerinin önünde gerçekleştirdi.

Doğanın yeni yüzü oldu
"Tarkan Doğa Derneği'nin yeni yüzü olacak" diyen Doğa Derneği Genel Müdürü Güven Eken, bu birlikteliğin uzun soluklu olacağını söylüyor. Bu ayın sonunda Tarkan ile birlikte bir basın açıklaması yapacak olan Doğa Derneği, bir yıllık detaylı bir plan hazırladıklarını ve misyonlarının üç yıllık bir birliktelik olduğunu belirtiyor.

Altın madeni çevreci, içme suyu barajı değil!

Özgür Gürbüz / 6 Ocak 2008

İzmir’in Menderes İlçesi Efemçukuru yöresinde açılmak istenilen altın madeni alanı için Bakanlar Kurulu’ndan kamulaştırma kararı çıkması ve altın madenine olumlu ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu verilmesi ortalığı karıştırdı. Kanadalı Eldorado Gold firmasının Türkiye’deki şirketi olan Tüprag tarafından işletilecek maden, aynı zamanda İzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılamak için yapılması düşünülen Çamlı Barajı’nın su toplama alanı içerisinde kalıyor. Baraj yapılırsa altın madeni, altın madeni açılırsa da barajın yapılması mümkün değil.

Çamlı Çayı üzerine kurulması planlanan barajın yıllık kapasitesi 21,5 milyon metreküp. Tüm büyük kentler gibi su sorunu yaşayan İzmir için bu yaklaşık 300 bin kişinin içme suyu anlamına geliyor. Baraj alanı için gerekli olan kamulaştırma dahil 80 milyon YTL’ye mal olacak barajın tamamlandığında yıllık 25 milyon YTL gelir getireceği öne sürülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de barajın yapılmasını istiyor ancak daha önce barajdan yana olan DSİ’nin karar değiştirmesi ve 29 Aralık 2007 tarihinde baraj inşaatının çevreye uygun olmadığına dair verilen ÇED raporu baraj inşaatına adeta taş koydu. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Stratejik Planı’na göre, Çamlı Barajı’nın yapımı 2007 yılı programına alınmış, ihalesinin 2007 yılında yapılarak aynı yıl inşaatının yüzde 9'luk kısmının bitirilmesi planlanmıştı. Önceki gün Resmi Gazete’de yayınlanan kamulaştırma kararı da umutları iyiden iyiye azalttı. Altın madeni için hızlı bir şekilde kamulaştırma çıkarılması ve kamulaştırma kararının Kamulaştırma Yasası’nın 27’nci maddesine yani yurt savunması ihtiyacına dayatılması da ayrı bir tartışma konusu oldu.

Ege Çevre ve Kültür Platformu Dönem Sözcüsü Avukat Arif Ali Cangı, DSİ’nin 2002 nisan ayına kadar barajdan yana olduğunu daha sonra ise altıncıların baskısıyla görüş değiştirdiğini öne sürüyor. Cangı, “2002’den sonra Tüprag her duruşmada baraj zaten yapılmayacak savunması yaptı ve bugün geldiğimiz noktada şirketin dediği doğru çıktı” diyor. Cangı, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin su sorununu çözmek için Çamlı Barajı’nın zorunlu olduğunu söylediğine de dikkat çekiyor.

Ankara'da tarantula Urfa'da zehirli kobra

Özgür Gürbüz - Sabah / 5 Ocak 2008

İklim değişikliği birçok hayvan türünü göçe zorluyor. Sıcak bölgelerde yaşamaya alışmış olan hayvanlar, kuzeydeki bölgelerinin ısınmasıyla kendileri için uygun yaşam koşulları buluyor ve göç ediyor. Türkiye’de izine ikinci defa rastlanan Mısır Kobrası ve normalde Akdeniz’in sıcak ikliminde yaşayan “Doğu Akdeniz Tarantulası”nın Ankara’da bulunması iklim değişikliğinin etkilerini gösteren güncel ipuçları olarak kabul ediliyor.

Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Abdullah Bayram, iklim değişikliklerinin bazı türlerin ortadan kalkmasına neden olacağını bazı türleri de göçe zorlayacağını söylüyor. Bayram, “Mezopotamya’da, Arap Yarımadası’nda yaşayan bazı türler sıcakların bastırmasıyla kuzeye gitme eğilimi gösterecek. Örneğin Mısır Kobrası uzun yıllar burada hiç gözükmezken; Mısır’da Kuzey Afrika’da yaygınken, Şanlıurfa’da ortaya çıktı. Ürdün, Lübnan, Filistin üzerinden sıcakların artışına bağlı olarak bize kayışlar olmuş” açıklamasını yapıyor. Bayram’ın sözünü ettiği Mısır Kobrası ilk olarak Uludağ Üniversitesi’nden Doç Dr. İsmail Hakkı Uğurtaş tarafından 2001 yılında Şanlıurfa’da bulunuyor. Kobra’nın bir başka örneğine ise ikinci kez 2005 yılında Viranşehir’de bir mağara girişinde bulunması göç olasılığını kuvvetlendiriyor. Bayram’a göre Türkiye’nin Suriye ve Irak üzerinden Kuzey Afrika ve Arap yarımadasına ait elementlerinin, İran ve Afganistan üzerinden de Güney Asya’ya ait canlıların göçüne uğraması olası.

Ankara’da Tarantula

Birkaç ay önce kurulan Araknoloji Derneği’nin başkanlığını da yapan Bayram, küresel ısınmanın göçe zorladığı türler için bir başka ipucunun da “Doğu Akdeniz Tarantulası” olarak bilinen örümcek türü olduğunu söylüyor. Tarantula’nın Ankara’da bulunuşunu Bayram şöyle özetliyor: “Botanik Profesörü Ahmet Çetin Bey bana Ankara’da Etlik’te evinin bahçesinde rastladığı bu türü gönderdi. Oğlu bahçede bulmuş. Güneydoğu karakterli bir ürün ama Ankara’ya kadar çıkmış” diyor. “Ortadoğu Tarantulası” olarak da adlandırılan bu tür gerçek tarantula olmamasına rağmen onlar gibi büyük, kalın bacaklı ve iri. Yürüyüşü ve büyüklüğü de tarantulaları anımsatıyor ama vücutları onlar kadar sık tüylerle kaplı değil.

Örümcekgiller hakkında daha ayrıntılı bilgi için Araknoloji Derneği'ne başvurabilirsiniz:
http://www.araknolojidernegi.org.tr/brignoli.php

Avlanması yasak ayıya 'öldürün' izni tepki çekti

Özgür Gürbüz - Sabah / 4 Ocak 2008 *

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, evcil hayvanlar, bahçeler ve diğer av hayvanlarına zarar verdiği gerekçesiyle, Artvin-Kastamonu ve Karabük illerinde ayı avına izin vermesi, çevrecileri ayağa kaldırdı. Bakanlığın, 4915 sayılı kanunla bozayıyı "av hayvanları" arasına dahil etmeyip, "yaban hayvanı" olarak sınıflandırdığını belirten çevreciler, Türkiye'de sayılarının iki bin 500 olduğu sanılan bozayıların öldürülmesinin ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olduğunu belirten çevreciler, bozayı avının avcılık ticareti yapan birkaç firmanın isteği doğrultusunda yapıldığını öne sürüyor.

Bozayıların avlanmasına karşı çıkan ve güçlerini birleştiren Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı, Doğa Derneği, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Grubu ile WWF-Türkiye, Çevre Bakanlığı’nın ayıların tehlike yarattığı konusunda yanlış yönlendirildiğini söylüyor. Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Grubu, veteriner hekimi Ahmet Emre Kütükçü, vurulması gereken ayı sayısının köylülerin şikayetleri doğrultusunda oluştuğuna dikkat çekerek, “Köylerdeki muhtarlarla av şirketleri anlaşıyor. Bu şikayetlerin çoğu aslında asılsız” açıklamasını yapıyor. Türkiye’de ayı sayısı hakkında ciddi bir envanter olmadığına dikkat çeken Kütükçü, “Ayıların çoğalması gibi bir durum zaten yok. Yaşam alanları daralıyor ve besinleri azalıyor. Bunun sonucunda da ayı sayısı zaten azalıyor” diyor.

Türkiye’de öldürülen her ayı için avcılar Çevre ve Orman Bakanlığı’na 7 bin 500 YTL ödemekle yükümlü. Av turizmi düzenleyen firmalar yabancı avcılardan ise ayı başına 15 ila 30 bin dolar arasında para talep ediyor. Kaçak olarak avlanan bir avcı öldürdüğü ayı içinse 18 bin YTL ceza ödüyor ama bakanlığın ekiplerinin yeterli olmaması bu konuda denetimi zorlaştırıyor. Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı İkinci Başkanı Süha Umar, yaklaşık 40-50 yıldır konuyla yakından ilgilendiğini ve ayıların can kaybına yol açtıkları bir tek olaya bile rastlamadığını söylüyor. Umar, “Ayıların mala zararı vardır ama bu sözü geçen 3 ilde ayıların tüm yaşam alanlarına müdahale edildi. Yaban erikleri, armut ağaçları kesildi. Böğürtlenler tarla açmak için yakıldı. Kimin kimin yaşam alanına müdehale ettiği tartışılır” diyor. Umar, Türkiye’nin imza attığı Bern Sözleşmesi’ne de aykırı davrandığına dikkat çekerek, ayı avı yüzünden Slovenya ile AB arasında müzakerelerin durduğunu anımsatıyor ve Türkiye’nin başına da benzer bir sorun çıkabilir uyarısında bulunuyor. Çevreciler ayı avı izninin bir daha verilmemek üzere iptalini istiyor.

*Tam metin

"Kesintiden sonra akan ilk su sağlığa zararlı"

Özgür Gürbüz - Sabah / 2 Ocak 2008

Melen Çayı’ndan gelen suyun İstanbul’un Avrupa yakasına ulaştırılması çalışmaları için yapılan kesinti sağlık sorunlarına yol açabilir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur, İstanbul’da 36 saatlik su kesintisinden sonra akacak suyun temizliği konusunda emin olunmadan kullanılmaması uyarısında bulundu. Akdur, boşalan şebeke içinde oluşan vakum nedeniyle boruların civarındaki yüzeysel ve varsa kanalizasyon sularını emdiğine bunun sonucunda da hastalık tehlikesi oluşturduğuna dikkat çekiyor. Akdur, “Su kesintisinden sonra şebeke tam olarak boşalmış durumda olur. Bu şebekeyi biz kirli kabul ederiz. Tüm şebeke yeniden dolduktan ve bu dolan su da kullanıldıktan sonra su temizlenmiş kabul edilir” diyor.

İstanbulluları kesintiden sonra şebekeye verilen suyun temizliği konusunda emin olmadan kullanmamaları konusunda uyaran Akdur, Büyükşehir Belediyesi’nin şebekenin ne kadar sürede dolup boşaldığı konusunda halkı bilgilendirmesi gerektiğini söylüyor. Kesintiden sonra normalden daha fazla klorlama anlamına gelen “Süper klorizasyon” adlı yöntemin kullanılması gerektiğini salık veren Profesör Akdur, şebeke suyundan ilk saatlerde sağlık müdürlükleri ve belediye tarafından örnek alınarak analiz yapılması gerekliliğinin de altını çiziyor. Akdur, evlerde küvet ve bidonlarda depolanan suyun da 2 günden sonra kirlendiğini de sözlerine ekliyor.

Su temizlenmezse ne olur?
Şebeke suyunun kirlenmesi halinde akan suda her türlü mikrobik kirliliğe rastlanabilir. Özellikle ishale seyreden hastalıklar büyük salgınlar yapabilir. Bunlardan da Hepatit A, Tifo, kolera ve Dizanteri en çok korkulanlarıdır.

Metro güneşi arkasına aldı

Antalya'da yeni bir toptancı marketi açan Metro, 12 bin metrekarelik mağazanın soğutmasını güneş enerjisiyle sağlayarak dünyada bir ilke imza attı.

Özgür Gürbüz – Sabah / 15 Aralık 2007

Metro Toptancı marketlerinin on birincisi ve en çevrecisi dün Antalya'da açıldı. 2007 yılı içerisinde toplam 7 mağaza açarak Türkiye'ye geldiği günden bu yana en hızlı büyümeyi geliştirerek kendi rekorunu kıran Metro Grubu, Antalya'daki mağazasıyla çevre alanında bir dünya rekoruna imza attı. Antalya'da 12 bin metrekare alana kurulu mağazanın soğutması Dr. Ahmet Lokurlu'nun imzasını taşıyan güneş enerjisi sitemiyle sağlanacak.

Mağazanın çatısına kurulan ve güneşi takip eden parabolik panellerle suyu 180 dereceye kadar ısıtan ve elde edilen buharı soğutma makinesine göndererek bir klima işlevi gören sistem 1 milyon YTL'ye mal oldu. Yüzde 50 enerji tasarrufu sağlayacak olan sistemin 6 ile 8 yıl içinde geri ödemesi ve 20 yıl boyunca çalışması bekleniyor. Metro Grubu'nun Real'den sonra Antalya'da yaptığı ikinci yatırım olan markette 30 binin üzerinde ürün bulunacak. Başta Antalya - Kemer arasında sayıları 900’ü bulan oteller olmak üzere yerli ve yabancı müşterilere hitap edecek olan toptancı marketin maliyeti ise kira bedeli hariç 11 milyar Euro. Açıldığı ilk günde kayıtlı müşteri sayısı 48 bine ulaşan market 101 günde inşa edildi ve yaklaşık 10 yıl içerisinde kendisini amorti edecek.

Dünyada bir ilk
Metro Cash&Carry Türkiye Genel Müdür’ü Hakan Ergin açılış töreninde yaptığı konuşmada dünyada ilk kez bir süpermarketin güneş enerjisiyle soğutulduğuna dikkat çekti ve “Bugün yaptığımız yatırımlar umarım çocuklarımız için geri döner” dedi. Antalya’daki hedeflerinin fiyatları düşürmek, kaliteyi yükseltmek ve hijyeni ön plana çıkarmak olduğuna da dikkat çekti. “Antalya son yıllarda büyük atılım içerisinde” diyen Ergin, yıllar önce Antalya’da mağaza açmak istediklerini ancak bazıları kendi hataları olmak kaydıyla bugüne kadar beklemek zorunda kaldıklarını söyledi. Ergin, “Kepez gelişiyor. Uzun dönemde Manavgat ve Kemer’de de mağaza açmayı düşünüyoruz. Türkiye’de mağaza açmak kolay değil, 200 civarı izin almak zorundasınız. Avrupa’da market açmak daha kolay” şeklinde konuştu. Açılış töreninde söz alan güneşle soğutma projesinin yaratıcısı Dr. Ahmet Lokurlu ise, petrol, kömür ve uranyum gibi kaynakların sınırlı olduğuna ve güneş enerjisindeki hızlı ilerlemeye dikkat çekti. Lokurlu, “10 yıl sonra bu devrim yaratan sistem banal olacak. Yazın güneş enerjisiyle soğutma makinelerine gönderilen sıcak su kışın ise ısıtmada kullanılacak. Dünyada ilk kez bir süpermarket güneş enerjisiyle soğutulacak. Metro Roma’da projeye talip oldu ama biz önceliği Antalya’ya verdik. Bu türden ilk uygulama olduğu için çok önemli. Devrim gibi bir proje ve iki yıl uğraştık” diyor.

Metro Grup
1990 yılında Türkiye’ye giren Metro Grubu’nun 25 satış noktası var ve 2006 yılı cirosu 1 milyar Euro. Yaklaşık 5 bin kişinin tam zamanlı çalıştığı grubun Türkiye’den ihracatı 600 milyon ve Türkiye’de gerçekleşen yatırım miktarı da 700 milyon euro. Grubun Türkiye’de Metro Cash&Carry, Real ve Media Markt olmak üzere 3 perakende firması var. Media Markt’ın pazara girişiyle hareketlenen elektronik pazarında atılıma devam etmeyi planlayan firmanın şimdiki hedefi Beylikdüzü’nde dev bir elektronik market açmak. Grubun tüm dünya çapında toplam 30 ülkede 2 bin 400 satış noktası var.


Z. Hakan Ergin
Metro Cash&Carry Türkiye Genel Müdürü

“Çevre konusunda farlılaşmak istemiyoruz”
Çevre konusunda etkin olmamızda hem Almanya kökenli bir firma olmamız hem de Türkiye yönetimin etkisi var. Yalnız biz çevre konusunda farklı olmak istemiyoruz. Herkesin yapmasını istiyoruz. Yaptığımız şey tüm insanlık için yapılmış bir şey. Meyve sebzeyle, ev ürünleriyle farklılaşmak isteriz ama çevre konusunda farklı olmak istemiyoruz. Herkes bunları yapmalı. Bu sadece ticari değil ahlaki bir sorun. Keşke tüm rakiplerimiz de bunları yapsa. Örneğin Antalya’da plastik torbalardan ücret istediğimiz için ilk başta çok şikayet duyacaksınız ama insanlar alışacak.

Dünyada şeffaflık ön plana çıkıyor. Metro’nun gelecek yatırımlarını herkes tahmin ediyordur zaten. Kısa vadeli plnlar bizi çok etkilemiyor. Bizi, bu mağazayı kışın, yanlış bir zamanda açtığımız için eleştiriyorlar. Daha uzun vadeli düşünmek lazım. Eminseniz, formülünüz çalışıyor ve konseptiniz müşteriye bir şey ifade ediyorsa orada tutunursunuz. Rekabetten hiç korkmuyoruz. Biz her konuda farklıyız ve farklı olmaya da devam edeceğiz.

Tarımsal ürünlerde ilk olarak yapmak istediğimiz kimyasal kalıntıları olmayan ürünleri öne çıkarmak. Organik ürün daha sonra gelecek. Anlaşmalı çitçilik yaparak bunu sağlamaya çalışıyoruz. TEMA ile yakın ilişki içerisindeyiz, onların know-how’ından yararlanıyoruz. Derneklere çok açığız, ama sonsuz bir bütçemiz yok.


Dr. Ahmet Lokurlu
Solitem’in kurucusu ve Genel Müdürü

“Türkiye yenilenebilir enerjide ihracatçı olabilir”
Türkiye’nin kaynaklarına baktığınızda yenilenebilir kaynaklar ile çok öncü olabilecek bir ülke. Bırakın kendine yeterli hale gelmeyi bu teknolojileri geliştirip dışarıya satma olanağına sahip. İnsan kaynağı var sadece gerekli olan siyasilerin hedef belirlemesi. Yenilenebilir enerji Almanya gibi potansiyelin düşük olduğu ülkelerde geliştirilip yine bizim gibi ülkelere satılıyor. Türkiye, Çin’in yaptığı gibi Almanya’daki şirketlerle işbirliğine gitse, “joint venture” yapsa, kendi kaynaklarını kullanabilir. Enerji giderleri bütçede büyük bir kalem.

O nedenle birkaç ülkenin elinde olan, 40-60 yıllık yakıt (uranyum) rezervi olan nükleer teknoloji yerine yenilenebilir enerjiyle ilgilenilmeli. Bırakın nükleer enerjinin riskini, atıklarla ilgili sorun dünyanın hiçbir yerinde çözülmemiş. Bunu herkes biliyor. Bana uzun vadede atıkları depolamayı başarmış bir tane ülke gösterin. Çünkü Uranyum binlerce yıl radyoaktif kalıyor. Yatırımı çok pahalı. Çalıştığım kurum nükleer teknoloji üzerine çalışıyordu vazgeçip yenilenebilir döndü. Çok kompleks bir olay. Önünüzde bu kadar güzel bir kaynak varken… Türkiye rüzgarı, güneşi “Made in Turkey” yapabilir.

Bir yıl önce Berlin duvarının yıkılacağını kimse tahmin edemezdi. Enerjide de aynı şey söz konusu. Büyük bir atılım var. Etik değerleri göz önüne almasanız bile yenilenebilir enerjinin ekonomik olarak da ciddi bir seçenek. Bugün 6 yılda geri ödeyecek bir teknoloji ama yarın bu süre daha az olacak. Her şeyden önce yerli kaynak. Almanya, İsviçre bunu düşünüyor. Bugün Almanya’da yenilenebilir enerji sektöründe çalışan 220 ile 280 bin kişiden bahsediyoruz. 10 yıl önce kimse yoktu. Almanya gibi ülkelerde herhangi bir sektörde yüzde 20-30 büyüme olmaz. Bu sektör her yıl böyle büyüyor. Türkiye’nin bir sıçrama yapması gerekiyor. Özel sektör hazır. Destek bile değil, hedef koyulsun yeter.

Kyoto’yu imzala, nükleere bulaşma!

Küresel ısınmaya dur demek için dün 100’e yakın ülkede gösteriler düzenlendi. Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne hemen imza atmasını isteyen eylemciler, Türkiye’nin Kyoto’ya imza atıp nükleer santral kurmaktan vazgeçmesini istedi.

Özgür Gürbüz – Sabah/9 Aralık 2007*

Dünya hızla ısınıyor. 83 yaşındaki eski askeri hemşire Vesile Paçal mevsimlerin eskisi gibi olmadığının farkında olmalı ki, kendisini çoğunluğunu kadın ve gençlerin oluşturduğu 7 bin kişiyle birlikte dün Kadıköy Meydanı’na atmış. “Doğaya iyi davranmazsak İkinci Dünya Savaşı sırasındaki gibi her şey karneyle verilecek” diyor. Hitler’i, Mussolini’yi anımsayan Vesile Teyze’ye kulak vermekte fayda var.

Vesile Teyze yalnız değil. Açık Radyo’nun Genel yayın Yönetmeni Ömer Madra, miting alanında yaptığı konuşmasında Bali’de 2 gün önce yüzlerce bilim insanı tarafından yapılan deklarasyona dikkat çekerek Vesile Teyze’nin ne kadar haklı olduğuna işaret ediyor. Madra, “Dünyanın sayılı iklim bilimcileri Bali Deklarasyonu adında bir rapor yayınladı ve seragazlarının önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde tepe noktasına ulaşacağını ve o noktadan düşüşe geçilmezse milyarlarca insanın kuraklık ve sel gibi felaketlerle karşı karşıya kalacağını açıkladı. Küresel iklim değişikliğini durdurmamız için 8 senemiz kaldı. Benim 7 yaşımdaki torunum 15 yaşına geldiğinde yapacak hiçbirşeyimiz kalmayacak. Daha ne olması bekleniyor? Bu konu çevreci ve yeşillerin sorunu olarak görülmemeli. Bugün herkesin harekete geçme zamanı” açıklamasını yaptı.

“Atomu parçalamaktan daha şeytani bir şey olur mu”
Mitinge katılan tek milletvekili olan ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, tek tabanca olmaktan mutlu olmadığını belirtiyor ve diğer 549 milletvekilinin de burada olmasını dilediğini söylüyor. Hükümetin nükleer planlarını eleştiren Uras, “Nükleer pahalı dedik, anlamadılar. Atıkları depolayamazsınız dedik yine anlamadılar. Bir de onların anlayacağı dilden söyleyeyim. Tanrının yarattığı doğanın atomunu parçalamak kadar şeytani bir iş olabilir mi? Meclisin çoğunluğu muhafazakar. Bilimsel açıdan açıkladık anlamadılar belki böyle anlarlar” şeklinde konuştu. Meclis’in kapısının önünde sanatçı ve aydınlarla beraber Kyoto’nun imzalanması için açıklama yaptıklarını hatırlatan Uras, “Merak etmeyin Bali bağımlısı olmazsınız” diyerek Bali’de süren iklim konferansında hükümetin protokole imza atması isteyen çevrecilere destek verdi.

Mitinge Türkiye’nin dört bir yanından katılan çevreciler başta Kyoto ve nükleer santral olmak üzere bölgelerindeki sorunları da meydana taşıdılar. Fındıklı’daki baraj projelerine karşı çıkan Rizeliler, köylerinin yanındaki çimento fabrikalarına hayır diyen Maraş’ın Pazarcık köylüleri ve Munzur Nehri’ne baraj yapılmasını istemeyen Tunceli Dernekleri Federasyonu üyeleri hep oradaydı. Bir şenlik havasında geçen mitinge DİSK, KESK gibi sendikaların yanısıra, Tabibler Odası, Greenpeace, Doğa Derneği, Yeşiller, EMEP, ÖDP ve CHP gruplar halinde katıldı. Küresel ısınmanın yol açacağı afetlerin farkına varmış olmalılar ki, Mahalli Afet Gönüllüleri Derneği tüm şubelerinden geniş bir katılımla kortejde yerini aldı. Küresel ısınmayı durdurmak için çözüm önerileri de meydandaydı. Barışa Pedal Grubu, bisikletleriyle yürüyüşe gelerek küresel ısınmaya yol açmadan yolculuk etmenin de mümkün olduğunu gösterdi. Doğa Derneği’nin Anıtkabir’i çöl olarak gösterdiği pankart da anlamlıydı. Mitinge katılanlar sık sık Kyoto’nun imzalanması için sloganlar attı.

Türkiye ve ABD yalnız kaldı
Avustralya’nın da Kyoto Protokolü’ne taraf olacağını açıklamasıyla Türkiye, artık ABD ile birlikte küresel ısınmaya yol açan seragazlarını azaltma yönünde karar almayan iki ülkeden biri oldu. Mitingde KEG adına konuşma yapan Yeşiller’den Ümit Şahin, "Türkiye utanç verici bir şekilde ABD ile birlikte yalnız kaldı. Avusturyalılar Kyoto’yu bir halk hareketi sonucunda imzaladı. Türkiye, Bali’deki zirve bitmeden imza atıp ABD’yi yalnızlaştırmalı” dedi. Heyecanlı olduğu gözlenen sanatçı Pelin Batu ise yaptığı konuşmada, “Beraber olursak her şeyi değiştirebiliriz ama bu mücadeleyi devam ettirmeliyiz” diyerek birlik mesajı verdi. Miting, Grup Marsis, Zeynep Casalini ve 45’lik Şarkılar gruplarının verdiği konserlerle sona erdi.

Günün sloganları

Ne petrol, ne kömür, ne nükleer. Güneş, rüzgâr bize yeter

Penceremin perdesini havalandıran rüzgar beni nükleerden kurtar

Alma doğanın ahını çıkar aheste aheste

Nükleer mübarek olsa Çernobil’e nur yağardı

Kyoto’yu imzala

Nükleer santral çatlar, patlar!

Kazım’ın katili nükleer lobisi

Exxon Mobil, BP teroristtir

Rize-Fındıklı dereleri özgür akacak


Aysen Ataseven
Türkiye Yeşilleri İklim Değişikliği ve Küresel Ekoloji Sözcüsü

Yaklaşık 190 ülke iklim değişikliğini durdurmak üzere çıtayı yükseltecek hedefler koymayı tartışırken, Türkiye Kyoto sürecinin dışında kalarak artık ancak komik duruma düşebilir. Biz Türkiye’nin bir an evvel bu sürece dahil olmasını talep ediyoruz. Şunu da söylemek gerekiyor. İklim değişikliğine dermandır diye nükleer enerji seçeneğinin önümüze koyulması ne gerçekçi, ne de akılcı. Bu seçeneği asla kabul etmeyeceğiz.

Hilal Atıcı
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası sorumlusu

Türkiye enerji politikalarında çevre ve halk sağlığı aleyhine büyük hatalar yapılıyor. Bir yandan iklim değişikliği hiçbir şekilde ciddiye alınmadan kömürlü termik santrallar teşvik ediliyor. Nükleer reaktör şirketlerine benzeri görülmemiş haklar veriliyor. Diğer taraftan ise öncelikli olduğu iddia edilen yenilenebilir enerji başvuruları sınırlandırılıyor, geri çevriliyor. Zaten yenilenebilir enerjilere tanınan teşvikler kömür ve nükleerin yanında devede kulak kalıyor. Hükümetin görevi iklim değişikliğine karşı halkını korumak. Bunun için Kyoto Protokolü’nü imzalamak ilk samimi adım olacaktır. Ayrıca enerji politikalarına da iklim değişikliği gerçeği yansımalı.

Doç. Dr. Tanay Sıdkı Uyar
Türkiye Çevre Platformu Koordinatörü

Seragazı emisyonlarını azaltmak için fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması gerektiğini söylüyor. Uyar, “Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları konusunda dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Halen Türkiye'de en ucuz ve temiz elektrik üretme biçimi rüzgar. 1 Kasım 2007 de yapılan 78.000 MW kapasiteli rüzgar güç santralleri kurma müracaatı bunu kanıtladı. Hiç bir ek yatırım yapmadan ve hiç bir ek maliyet getirmeden Türkiye enerji tüketimini en az yüzde 50 azaltabilecek durumda.

*Orjinal hali