Özgür Gürbüz-BirGün / 16 Ekim 2011
Bundan çok değil bir beş, on yıl önce 'elma' dendiğinde akla Amasya gelirdi. Bu günlerde her şeyin İngilizcesi moda. Elma denince akla İngilizce karşılığı 'apple', 'apple' denince de akla 'iphone', 'mac' ve türevleri geliyor. Apple'ın fikir babası Steve Jobs'un ölümü üzerine çok söz söylendi. Çoğu yazılar övgü doluydu. Jobs'u dahi, yarattıklarını da hayat kurtaran teknolojik aletler olarak tanımlıyorlardı. Tartışılır tabi... Steve Jobs'un ölümünün ardından yazılan yazılarda vurgu yapılan bir başka konu ise sürdürülebilirlikti. Daha çevreci ürünler, üretim sırasında daha az enerji harcanması, hepsi Jobs'un ve Apple'ın hanesine olumlu puan olarak yazıldı. Apple gerçekten çevreci mi? Bu sorunun yanıtı Jobs'a nereden baktığınız ve dünyanın hangi tarafında yaşadığınıza göre değişir.
Pekin'deki elektronik marketinde işçiler - Ö. Gürbüz |
Önce Jobs'un yarattığı Apple'a Batı'dan bakalım. 2006 yılında aralarında Greenpeace (Yeşilbarış) örgütünün de bulunduğu birçok kuruluş Apple'ı bilgisayarlarındaki toksik maddeler, enerji kullanımı ve birçok nedenden ötürü eleştiri yağmuruna tuttu. Apple bu uyarıları ciddiye aldı. Örneğin, ekranlardaki katot ışınlı tüplerde bulunan kurşun miktarını 1360 gramdan önce 484'e, sonra da 1 grama kadar indirdi. Kullanılmış bir bilgisayar doğaya bırakılırsa içindeki kurşun nedeniyle çevreye ciddi zarar verebilir. Apple, sattıkları elektronik ürünlerin çöpe ve dolayısıyla doğaya bırakılmaması için geri dönüşüm hedefleri koydu. Ürünlerin kullanım ömrü yedi yıl olarak hesaplandığı için hedefler de ona göre belirlendi. Steve Jobs, 2010'a gelindiğinde 2003 yılında satılan Apple ürünlerinin yüzde 30'ı kadar ağırlıkta elektronik aletin geri dönüştürülmesini hedefledi. Apple bu hedefi 2009'da ikiye katladı ve yüzde 66 gibi bir orana ulaştı. Bunun için eski ürünleri geri getirenlere hediye çeki verilmesi gibi birçok kampanya hayata geçirildi. Daha basit önlemler de alındı. Ambalajlar küçültülerek israf önlendi. Nakliye sırasında daha çok ürünün aynı araçla taşınması sağlandı ve yakıt tasarrufu ile küresel ısınmaya yol açan emisyon salımı sınırlandırıldı. Yeni elektronik aletler daha az elektrikle aynı işi yapacak şekilde tasarlandı. Tüm bunlara rağmen Yeşilbarış'ın listesinde Apple'ın hala orta sıralarda yer aldığını belirtmeden geçmeyelim ki, “daha ne olsun” demeyin. Listenin de yine bir Batılı sivil toplum örgütü, Greenpeace tarafından hazırlandığını, kıstasların bu bakış açısıyla hazırlandığını da unutmayın.
Batı'dan baktığınızda görünen bu ancak Doğu'ya gittiğinizde, Batı'da konuşulmayan başka sorunlar olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, Çin’in Shenzhen kentinde Apple deninca akla elmadan çok intihar eden işçiler geliyor. Çin’in en önemli üretim merkezlerinden Shenzhen Özel Ekonomi Bölgesi, 2010 yılında ücret artışı isteyen işçi eylemlerine sahne olmuştu. Toyota ve Honda fabrikalarındaki eylemler ve Foxconn’da çalışan 12 işçinin intiharı kamuoyunun dikkatini bölgeye çekmişti. Foxconn, birçok büyük firmanın olduu gibi iPhone ve iPad’in dünyadaki en büyük imalatçısı. İntihar olaylarından önce Foxconn’un montaj hattında çalışan bir işçi ayda 900 yuan alıyordu. Bizim paramızla 260 liraya denk düşüyor. Ucuzundan bir tabak Çin makarnasının 5-10 yuan arasında değiştiğini düşünürseniz bu para Çin için de çok değil. Grevler ve intiharların artması nedeniyle aylık ücretlere de zam gelmiş ve maaşlar Ekim 2010'dan itibaren 2 bin yuana kadar çıkmıştı. Psikiyatristler fabrikada çalışmaya başladı, müzik yayını devreye girdi. Çalışanlar daha fazla sosyalleşmeleri için 50'şerlik gruplara ayrıldı. Foxconn'un Shenzen'de 400 bin çalışanı var. Çin genelinde 800 bin. Apple gibi dünyanın en büyük elektrik devleri için montaj hattının başından kalkmadan çalışıyorlar. Aralarında Çin'in kırsal alanlarından gelen ve 'göçmen işçi' denilen çalışanlar da var. Dev yatakhanelerde kalıyorlar. Çoğu yılda bir kez, Çin'in yeni yılında ailelerinin yanına gidebiliyor. O tarihlerde tren garları, sırtlarında yorganlarıyla seyahat eden Çinlilerle dolup taşıyor.
Montaj hatlarında çalışanlar bilirler, zaman geçmek bitmez. Hayatımın altı yılını fabrikalarda geçirdim. Çalıştığım ilk fabrika dondurma külahı üretiyordu. İşbaşı yaptığım ilk geceyi hiç unutamam. Hat çok hızlı değildi ama beş saat boyunca etrafınızda konuşacak kimse olmayınca zaman geçmek bilmezdi. Kendimi şarkılara verdim. Külahları paketlerken bir yandan da yüksek sesle şarkı söylüyordum. Makinaların sesi benim sestimi bastırıyordu. Bora Ayanoğlu'nun Fabrika Kızı'nı biraz değiştirip, “Fabrika'da külah yapar, sanki kendi yalar gibi” diye değiştirip söylemiştim. Montaj hattında işçi olmak zordur, insanı böyle saçmalatır. En kötüsü de tüm hayatınızın orada geçeceğini fark ettiğiniz andır. O an gelirse insan intihar da eder, çıldırır da.
Batı'nın çevreye saygılı, tüketici şikayetlerine duyarlılıkla yanıt veren Apple'ı, Doğu'da işçileri kötü koşullarda, az paraya çalıştıran taşeron firmaların işvereni. Çünkü Batı Doğu'yu görüyor, Doğu Batı'nın dilinden konuşmuyor. Küreselleştiğini sandığımız dünyada körler sağırlar birbirimizi ağırlıyoruz. Apple ya da başkası, aldığınız ürünün çevre dostu sayılması, ticari saygınlığı ürüne göre değil aslında sizin durduğunuz yere hatta politik görüşünüze göre değişiyor. Görmek ya da görmemek, umursamak ya da aldırmamak; tercih sizin. Zehirli elmayı Batı'dan mı ısırmak istersiniz yoksa Doğu'dan mı?