EXPO, Çin'de 1 Mayıs'ı gölgede bıraktı

Özgür Gürbüz / 1 Mayıs 2010

Çin'den e-günlüğe yazılan ilk yazıyı “1 Mayıs”a getirerek fiyakalı bir giriş yaptığımı düşünenler yanılıyor. Rastlantı sonucu 1 Mayıs'ta başlayan bu macera, cumartesi sabahı erkenden kalkıp Tiananmen Meydanı'na gitmeme neden oldu. Meydan kalabalık. Yabancı turistten çok yerli turist var. 1 Mayıs nedeniyle Çin'de her yıl, Mayıs ayının ilk üç günü resmi tatil ilan ediliyor. Resmi tatili fırsat bilen binlerce Çinli, başkent Pekin'in bu tarihi meydanına ve Yasak Şehir'e adeta akın etmiş. Açıkçası, Çin'i ziyaret etme şansınız varsa tatil günlerinde gelmemeye çalışın. Ne metroda yer bulabiliyorsunuz ne de turistik mekanları rahat rahat gezebiliyorsunuz. İzninizle, bir başka tavsiyem daha olacak. 1 Mayıs'ı görkemli bir mitingle kutlamak istiyorsanız Taksim Meydanı'na çıkmanız, Tiananmen'e gelmenizden daha akıllıca olabilir. Hava değişikliğinde ısrar ediyorsanız, Küba'yı öneririm.

Çin'de 1 Mayıs kutlamaları bu yıl Şanghay'da açılan Dünya Fuarı'nın gölgesinde kaldı. 30 Nisan'da görkemli bir açılışla kapılarını ziyaretçilere açan EXPO 2010, 1 Mayıs sabahı gazete ve televizyonların odak noktası oldu. Tiananmen Meydanı'nın doğusundaki Çin Ulusal Müzesi'nin girişine asılan dev elektronik tabela da bunun bir göstergesi sanki. EXPO'nun kaçıncı günü olduğu ve o ana kadar kaç ziyaretçinin fuarı gezdiği anında meydana duyuruyor. Tabela, sabah 10 sularında ziyaretçi sayısının çoktan 50 bini geçtiğini söylüyordu. Benden EXPO'yu anlatan bir yazı bekliyorsunuz, biraz daha sabretmeniz gerekecek. Bu kalabalık azalmadan Şanghay'a gitmeye hiç niyetim yok. Gerçi, Çin'de kalabalığın azalma olasılığı da biraz düşük. Altı ay açık kalacak fuara toplam 70 milyon ziyaretçi bekleniyor, bir Türkiye kadar insan. Varın kalabalığın hesabını siz yapın.

Açılışını Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao'nun yaptığı EXPO'ya, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso gibi üst düzey siyasetçiler de katıldı. Televizyonlardan naklen yayınlanan törenlerde sık sık Nicolas Sarkozy ve eşi Carla Bruni ekrana geldi. Carloa Bruni, burada da hayli popüler anlayacağınız. Açılışta Çin Komünist Partisi yetkilileri de hazır bulundu. Havai fişekler, birbirinden etkileyici gösteriler ardı ardına sergilendi. Çinli yetkililer, hazırlığı sekiz yıl süren ve adeta bir şehri andıran EXPO için 4 milyar 200 milyon dolar harcandığını belirtiyor. Şanghay'ın altyapı için harcadığı belirtilen 45 milyar doları ve diğer maliyet kalemlerini de bunun üzerine koyarsanız, tüm maliyet 58 milyar doları buluyor. Aman Yunanistan duymasın! Ülkelerin sanayi ve teknoloji alanındaki ilerlemelerini göstererek, bir anlamda birbirlerine hava attıkları bu fuarın açılışının 1 Mayıs'lara denk gelmesi de ilginç bir rastlantı olsa gerek. Fuarın ilk çıktığı yer İngiltere. 1 Mayıs'ı, Mayıs ayının ilk pazartesini tatil ilan ederek kutlayan ve böylece 1 Mayıs pazartesiye denk gelmediği sürece işçileri, bayramlarında çalıştıran bir ülke İngiltere. Şüphelenmekte çok da haksız sayılmam sanırım.

“Çin'deki 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili söyleyeceklerin bu kadar mı” diye soranlarınız olabilir. Değil elbette. 1 Mayıs'ın tatil olarak kutlanması nedeniyle, o Çin'e özgü, alışılagelmiş dev törenler ortada yok. Gazetelerde, sokakta işçi bayramı pek konuşulmasa da, bu, hiçbir şey yapılmıyor anlamına gelmiyor. Her yıl geleneksel olarak yapılan, “Ulusal İşçi Kahramanlar” töreni bu yıl da gerçekleştirildi. 27 Nisan'da yapılan ödül töreninde 2 bin 985 işçiye, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere üst düzey idarecilerce başarı ödülleri verildi, görkemli bir tören düzenlendi. 1 Mayıs için düzenlenen özel konserler de var. Ulusal Gösteri Sanatları Merkezi Korosu ve Pekin Senfoni Orkestrası, 1 Mayıs için özel gösteriler sunuyor. Evlenmek için İşçi Bayramı'nı seçen 25 çiftin toplu düğününü de unutmamak lazım.

Sözü, “Halkın Günlüğü” gazetisine 1 Mayıs ile ilgili bir yazı göndererek, adeta “Hey, bugün 1 Mayıs” diyen okuyucu mektubuna bırakalım. 80'lerin sonunda doğan gençlerin çalışmadan para kazanmanın iyi olduğunu düşünmesinden yakınan “Kingkong” rumuzlu okuyucu, “Tüm-Çin Sendikalar Federasyonu”nun yaptırdığı ankete yanıt veren işçilerin, yüzde 23,4'ünün son 5 yılda hiç zam almadıklarını, yüzde 75'inin de gelir dağılımının adaletsiz olduğunu söylediğini yazıyor. Sendika da tatilde olduğu için açıp soramadık. Kingkong'un yalancısıyız.

Petrole bulanmış kuş yoksa çevre felaketi de yok!

Özgür Gürbüz / 26 Nisan 2010

Önce kuş petrole bulanır, elde kalan petrol de tertemiz kumsallara yayılır. Daha sonra petrole bulanmış kuş, kumsal ve birazcık da deniz aynı kare içerisine alınır. İşte, bizim bildiğimiz, anladığımız çevre felaketimiz hazır!

Çevre felaketinin, yemek tarifi gibi tanımını yapmak nereden mi çıktı? Bugün önce “CNN Uluslararası” adlı kanalda, ABD'deki petrol platformundan günde 1000 varil petrolün denize sızdığı haberini izledim. Meksika Körfezi'ndeki platformda geçen hafta bir patlama meydana gelmiş, patlamanın iki gün ardından da platform sulara gömülmüştü. Kanalda, bir uzmana çevre tehlikesi olup olmadığı, sızan petrolün kıyıdan ne kadar uzakta olup olmadığı soruldu. Uzman, rüzgarın yönünden, kıyıdan uzaklığından ve sızıntının nasıl kesileceğinden bahsetti. Haberde, deniz yüzeyindeki petrolün temizlenme çalışmalarının kötü hava koşulları yüzünden yapılamadığı da yer aldı. Sinirlendim ve televizyonu kapattım. Neden sinirlendiğimi yazının sonunda anlatacağım.

Bilgisayarımı açıp, internetteki haberlere bakmaya başladım. Bu defa da, bizim yerli bir haber sitemizde, NTV'nin Yeşil Haber bölümünde, aynı haberi gördüm. BBC Türkçe Servisi'nden alınan haber, “ABD'de çevre felaketi korkusu” başlığıyla siteye konmuş. Yeşil haber bölümü hemen hemen her gün göz attığım bir yer. Çevre haberleri uzmanlık alanı olan bu bölümün bile haberi bu başlık ve içerikle yayımlaması açıkçası beni bu defa sinirlendirmedi ama üzdü. CNN, BBC ve sonra da NTV.

O petrolün çıkarılması bile çevre felaketidir diyecek onlarca kişinin olduğu günümüzde, her gün denize akan 1000 varil petrolün bir çevre felaketi olarak adlandırılması için sizce başka ne gibi kriterlere ihtiyacımız var?

Petrole bulanmış bir martı fotoğrafı mı eksik? Kumsallardaki petrolü temizlemeye çalışan çevreciler olmazsa felakette olmuyor mu? Kumsaldan, insandan yani bizden ırak olunca deniz kirlenmiyor, içindeki canlılar bu kirlilikten etkilenmiyor mu?

İnsanın doğaya zarar verdiğini anlaması için illa petrolün kar(f)aya vurması mı gerekiyor?

Gözünüz doysun!

Özgür Gürbüz / 24 Nisan 2010

Memlekette kıyı, dere, ova, tarla, orman bırakmadılar. Ağaçların ederini kocaman hesap makinalarıyla hesapladılar, derelerle çarpıp, ovalara böldüler. Bizim yaptığımız hesaba göre elde avuçta bir şey kalmadı, ama onların yaptığı hesaba göre elleri avuçları parayla doldu taştı. Ağaç ne işe yarar, dere ne yapar, ovada ne yetişir malum zatlar için hiç mi hiç önemli değildi. Onlar bu dünyaya 40-50 yıllığına gelmişlerdi ve ağacın da, derenin de, ovanın da kaç para ettiği önemliydi; gerisi lafügüzaf.

Yalan söylediler, yalanlarına ortak buldular ve yalanlarını yaymak için çalmadık kapı bırakmadılar. Politikacıları, gazetecileri ya işlerine ortak ettiler ya da yalanlarına. Madenler yer altında yatıyor yalanıyla, toprağı alt üst ettiler. Ülke zenginliğinden oluyor diye bir türkü tutturdular. Ne toprağın topraklığı, ne köylünün köylülüğü kaldı. Maden sahipleri zengin oldu, memleket ise yerinde saymaya devam ediyor. Pamuğu, buğdayı ekecek toprak kalmadı. Ne elde bir baş hayvan, ne de onları otlacak otlak kaldı.

Bu da doyurmadı onları, ne karınlarını, ne de gözlerini; ovalara indiler. Her boş ovaya bir termik santral, çimento fabrikası kondurdular.Kirletmesi bedava olan memleketin havasını kirletip, ucuza (!) mal etikleri çimentoyu havası kıymetli olduğu için çimento fabrikası kurulmayan memleketlere ihraç ettiler. Bunun adına ansiklopedilerde ticaret ettikleri halta da "kar" dendi. Çimento fabrikalarına elektrik gerekti, bu sefer de kömür ithal edip yakmak için ovalara, kıyılara termik santral kurdular.

Dağların yükseklerinde birkaç küçük dere kalmıştı. Enerjiye ihtiyacımız var diye bildik masallarını anlatmaya başladılar. Bu memleketin enerjiye ihtiyacı vardı da, hiç mi akarsuya, ormana, ovaya, tarlaya, kıyıya, bir gram temiz havaya ihtiyacı yoktu? Hesapsız kitapsız yalanlar söylediler. Memleketin tüm akarsularını parselleyip, aralarında bölüştüler. Hayatlarında görmedikleri nehirleri türlü pazarlıklarla sahiplendiler. Tüm hayatını o nehir ve nehrin kıyısında geçirenler ise öksüz kaldılar.

40 yıldır, nükleer olmazsa elektriksiz kalırız diye, bağırıp inlediler, 40 yıldır ne nükleer oldu, ne de elektriksiz kaldı memleket ama yüzsüzler aynı yalan dolanla yine meydanlara doluştular. Milyar dolarların konuştuğu ihalede memleket sevdasının lafı mı olurmuş, parsellediler yine Kara ve Akdeniz'i. İki oraya, üç buraya kondurma peşindeler yeni Çernobilleri. Ortada hesap kitap yok ama masal çok. 7-8 sente elektrik üreten rüzgar enerjisine pahalı diyenler, ihalede gelen 21 sentlik teklif üzerinden “ucuz” nükleer pazarlığına giriştiler.

Herkes bu olan bitene seyirci değil tabi. Bergama'dan, Karadeniz'den, Akkuyu'dan, Sinop'tan, Tunceli'den, Yuvarlakçay'dan, Efemçukuru'ndan, Hasankeyf'ten ve boynuna para hırsının hançeri saplanmış memleketin onlarca toprağından binlerce insan, 25 Nisan Pazar günü İstanbul Kadıköy meydanına doluşuyor.

Sen de orada ol, derene, ovana, ormanına sahip çık.
Memlekete, bu dünyaya sahip çık!


Buluşma yeri ve saati:
25 Nisan Pazar, saat:12.00
Kadiköy- Tepe Nautilus

Çağrıcılar:
EGEÇEP - Allianoi Girişimi
Hasankeyf'i Yaşatma Girişimi
Karadeniz İsyandadır Platformu
Cide - Loç Vadisi Koruma Platformu
Munzur Koruma Kurulu (DEDEF)

Rio Tinto'nun yöneticisine 10 yıl hapis

Dünyanın en büyük madencilik firmalarından merkezi İngiltere'de olan Rio Tinto'nun dört çalışanı, ticari sırları çalmak ve rüşvet suçlarından yargılandıkları Çin'deki Shangai Temyiz Mahkemesi'nde yargılandılar. Aralarında firmanın üst düzey yöneticilerinden Avustralya vatandaşı Stern Hu'nun da bulunduğu şirket mensupları, 7 ile 14 yıl arasında ceza aldılar.

Stern Hu, rüşvet verdiği için 7, devlete ait çelik şirketinden ticari sırları çaldığı için de 5 yıl yıl olmak üzere 12 yıl ceza aldı. Hu'nun cezası indirimlerden sonra 10 yıla düşürüldü. Suçlu olduğunu kabul
eden Stern Hu, savcıların iddia ettiği 1 milyon doları bulan rüşvet miktarına ise itiraz etti.

Görüldüğü gibi bazı maden şirketleri ticari amaçlarına ulaşmak için her yolu deneyebiliyor. Türkiye'de durum nasıl sizce?