Avrupa'da GDO'larla ilgili son durum

Türkiye’de tartışma yaratan GDO’lu ürünlerin ithalatına izin verilmesi kararı, benzer tartışmaların yaşandığı Avrupa Birliği’nde birçok yasal düzenlemeye rağmen çözülmüş değil. Altı ülke ekim yasağı uyguluyor, etiketleme şart.

Özgür Gürbüz/6 Kasım 2009

İşte madde madde Avrupa’daki son durum:

Hangi ülkeler GDO ekimini yasakladı?
Avrupa Komisyonu’nun 2003 yılında aldığı 1829 nolu regülasyon GDO’lu gıda ve yemlerin pazara girişine olanak tanıdı ancak GDO karşıtlarının muhalefeti ithalatçı firmalar önünde hala bir engel. GDO’lu tohumların ülke içinde ekimi ise daha sert tepkilere neden oluyor. Avrupa Birliği içerisinde altı ülke GDO’lu ürünlerin topraklarında ekilmesini yasakladı ya da sınırlama getirdi. Bu ülkeler, Fransa, Almanya, Avusturya, Yunanistan, Macaristan ve Lüksemburg.

Avrupa’daki GDO’lu ürünler
Avrupa’da ağırlıklı olarak GDO’lu pamuk, mısır, soya, şeker pancarı, kolza ve bazı mikroorganizmalar pazara yasal olarak sorunsuz çıkabiliyor. Bazı ülkelerin ürünlerin ülkelerine girmelerini engellemek için yaptığı çabalarsa Avrupa Komisyonu ile ilgili ülkeler arasında tartışmalar yaratıyor. İtalya, Yunanistan ve en son olarak da Polonya buna örnek verilebilir.

Etiket zorunluluğu
Eylül 1998’de AB, gıda üreticileri, toptancılar ve lokanta sahiplerine GDO’lu ürünlerini etiketleme zorunluluğu getirdi. Halen içeriğinde GDO’lu ürün bulunduran tüm paketlenmiş ürünlerin etiketlerinde “Bu ürün genetiği değiştirilmiş ürün içerir” yazılması zorunlu. Lonata, kantin gibi yerlerde ise toptan alınan ürün GDO içeriyorsa yiyeceğin gösterildiği yerde aynı içeriğe sahip uyarının teşhir edilmesi gerekiyor. Hayvan yemi için kullanılan genetiği değiştirilmiş ürünler (soya gibi) için de benzer kurallar geçerli. Bildirim zorunluluğu Avrupa’da GDO’lu ürün satan firma alıcıyı ürünün GDO’lu olduğuna dair bilgilendirmek zorunda. Bildirim sırasında GDO’lu ürünü de spesifik olarak tanıtmakla ve alıcının adını kayıtlara geçirmekle yükümlü. Bildirim zorunluluğunun amacı GDO’lu ürünlerin izini kaybetmemek ve nerede, kim tarafından kullanıldığını bilmek.

***
GDO nedir?

İnsanların ihtiyacı olan gıdalar bitkisel ve hayvansal olmak üzere ikiye ayrılıyor. Gıda ve hayvan yemlerinin kaynağı da yine aynı kaynaklar. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), son yıllarda ilerleyen gen teknolojisi sonucu yaşayan hücre ve organizmalar üzerinde yapılan değişiklikler sonucu meydana gelen yeni türler için kullanılan bir terim. Genetik karakterleri değiştirilen bitki veya hayvanlar yeni bir DNA yapısına kavuşuyor. Örneğin bir bitkinin zararlı böceklere karşı kendisini koruyan ilaçları genlerinde taşıması söz konusu olabiliyor. Besi değerleri arttırılabiliyor, üretim miktarı, büyüklüğü değiştirilebiliyor. Sağlık ve çevre üzerindeki etkileri ise ciddi soru işaretleri taşıyor.

GDO’lar helal mi, değil mi?

26 Ekim’de çıkarılan yönetmelikle Türkiye’ye ithalatına onay verilen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’a (GDO) İslami kanattan da “helal değildir” tepkisi geldi. GDO’larda domuz geni kullanılıp kullanılmadığı ise ayrı bir tartışma konusu.

Barış Erdoğan - Özgür Gürbüz
Gazete Habertürk /4 Kasım 2009
*

Kısaca GDO olarak tanımlanan ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’, 26 Ekim 2009 tarihinde yayımlanan yönetmelikle ülkeye giriş iznine kavuştu. Yönetmelikle beraber uzun yıllardır süren, “GDO insan ve çevre için zararlı mı” tartışması da tekrar alevlendi. Tartışmaya sağlık ve çevre açısından olduğu kadar dini açıdan yaklaşanlar da var. Bazen daha fazla ürün almak bazan da gıdaların dayanıklılığını artırmak için bitkilerin genetiğinin değiştirilmesi, bir çok Hristiyan ve Yahudi din alimi gibi Müslümanları da kızdırıyor. Özellikle de domuz geni kullanılma olasılığı İslami kesimden tepki topluyor. Müslümanlar, genetiğin değiştirilmesini Allah'ın yaratma sahasına müdahale ve doğanın dengesini bozma olarak görüyor.

Helal sertifikası vermiyoruz
Helal Gıda sertifikalama konusunda çalışan Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kamil Büyüközer, genetiği değiştirilmiş organizmalara kesinlikle helal gıda sertifikası vermediklerini ve İslami olarak GDO’nun helal olmadığını söylüyor. Büyüközer, “Peygamberimizin bir hadisi şerifi var. Öyle bir dönem gelecek ki, fıtratı değiştirmeye çalışacaklar diye. İşte DNA'ları değiştiriyorlar, Allah'ın yarattığından farklı bir ürün yapmaya çalışıyorlar. Bu islama aykırıdır. GDO'ların içinde ayrıca domuzun genlerini kullanıyorlar. GDO'lar doğal ürünlerin sistemini de bozuyor. Sadece İslam değil, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da GDO'lar dinen hoş görülmüyor” diyor.

"GDO İslami açıdan doğru gözükmüyor"
Genetik bilimini İslam hukuku açısından inceleyen ve Genetik Kopyalamanın Fıkhi Yönü konusunda eseri bulunan Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Doç. Dr. İbrahim Köksal domuz genin temel İslami kurallar aykırı olduğu için hiçbir şekilde bitkilerde kullanılmasının doğru gözükmediğini söyledi. Köksal, “Ayetlerde açıkça genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili bir hüküm yok. Ancak yaratma konusu Allah'a mahsustur. Bu konuda açık ayet var. İnsanın yaratma konusuna müdahale etmesi doğru değil. Doğaya ekolojik sisteme müdahalenin sonuçlarını bilmiyoruz. Eskiden olmayan birçok hastalık var. Bunların GDO'lar yüzünden olduğu düşünülüyor. Peygamber Efendimiz hurma aşılamayı yasaklamamış ama bu işe sıcak da bakmamıştı. Bin dört yüz yıl öncenin insanlarına bu müdahalenin doğanın dengesine müdahale olduğunu anlatması zor olurdu” yorumunu yapıyor.

Domuz geni hiç kullanılmadı
Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Çetiner ise hem GDO’ların zararlı olduğu hem de domuz geni kullanıldığı iddialarını reddediyor. “Domuzlardan alınan genlerin bitkilere aktarılması şimdiye kadar söz konusu olmamıştır” diyen Çetiner, “Halen tüm dünyada yaygın olarak üretilip tüketilmekte olan dört ürün (soya, mısır, pamuk, kolza) bulunmaktadır. Bunların hiçbirisi de donuz geni taşımamaktadır. Bu iddia tamamen biyoteknoloji karşıtı grupların insanları teknolojiden soğutmak için kullandıkları propaganda taktiklerinden birisidir” açıklamasını yapıyor. Çetiner’e göre bu konuda ‘Helal Gıda Sertifikası’ verecek olan grupların fayda sağlama girişimi rol oynuyor. Çetiner, “Konuyu biraz derinlemesine inceleyecek olursanız görebileceğiniz üzere son bir iki yıldır GDO'lardan tamamen bağımsız olarak, bir kesim "girişimci" Helal Gıda Sertifikası" vererek bir kendilerine yarar sağlama çabasına girmişlerdir. Bu kişiler, gerek gıda güvenliğini gerekse bazı dini motifleri ve hassasiyetleri kullanarak TSE ve Diyanet İşlerini devre dışı bırakıp "Helal Gıda Sertifikası" düzenleme ve dolayısı ile bundan nemalanma gayret içerisindedirler” diyor.

Domuz geni kullanılmadı ama garantisi yok
Yıldız Teknik Üniversitesi Biyomühendislik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeminur Topal, akrep ve domuz geni üzerine çok ça spekülasyon yapıldığını kendisinin domuz geni kullanıldığına dair bir bilgi sahibi olmadığını belirtiyor ancak, “Yarın öbür gün o da olabilir. Bunun karşımıza çıkmayacağının garantisi yok” diye de ekliyor. Topal, “İstediğiniz geni alıp istediğiniz manipülasyonu uygulayabilirsiniz. Yok olduğunu kesin söyleyemeyiz, labarotuvar testleri kolay değil. Bir avuç pirinç içerisine dalıyor, taş bulmaya çalışıyorsunuz. Taş tesadüfen elinize gelirse kanıtlayabiliyorsunuz birçok şeyi. Öyle transferler yapılmış olabiliyor ki kullandığınız yöntemlerle bunların hepsini yakalayamıyabiliyorsunuz” diyor. GDO’ların en çok netleştirilen sağlık etkilerinin başında alerji vakalarındaki artışın geldiğini belirten Topal, insanlar üzerindeki etkilerinin kullanım süresinin azlığı nedeniyle henüz görülmediğine dikkat çekiyor. Hayvan deneylerinde ise sonuçların alınmaya başladığına dikkat çeken Prof. Topal’a göre doğum ağırlıklarının azalması, çeşitli anomaliler ilk belirtiler arasında.

***
GDO'yu tüketmek de haramdır
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz
Dinimizde haram anlamı yasaktır. Haram da zararlı ve tehlikeli şeylerdir. Bunun sınırı yoktur. Hayatın gelişimi içinde yeni yasaklar yeni haramlar çıkar. Genetiği değiştirilmiş organizmalar dediğimiz bu gıdaların tohumları insanlık için son derece tehlikeli ve zararlıdır. Bugünki insanlığın varlığı genetik yapısı klasik olan gıdalarla süregelmiştir. Bunu değiştirdiğiniz zaman bir tarafı eksik kalacağı için iyi beslenemeyeceksiniz, sağlı olamayacaksınız, cinselliğiniz ölecek. Tıp insanları da bu tehlikeyi açıkça söylüyor. O halde GDO'ları insanlara sunmak tehlikelidir, haramdır. Bunları yemek içmek de haramdır.

***
GDO olmasa insülin domuz pankreasından olurdu
Prof. Dr. Selim Çetiner
Mısır'daki El-Ezher Üniversitesi’nin bugün itibariyle GDO'lara karşı bir fetva vermemiştir. “Aslında mütedeyyin insanlarımızın, modern biyoteknolojiye dört elle sarılmaları ve bu teknolojiye teşekkür etmeleri gerekmektedir. Zira, GDO teknolojisinden önce dünyadaki tüm şeker hastaları domuz pankreasından elde edilen insülin kullanıyordu. Biyoteknolojinin gelişmesiyle birlikte şimdi tüm dünya, insan geninin klonlandığı GDO'lardan üretilen insülini kullanmaktadır. Diğer bir anlatımla, GDO'lar zorunlu olarak domuz insülini kullanan insanları bu mecburiyetten kurtarmıştır.

***
Çok ciddi faydası yoksa müdahale etmemeli
Doç. İbrahim Köksal
Eğer zararı faydasından fazla ise, yüzde 30 faydası, yüzde 70 oranında zararı varsa buna "haramdır" demek uygundur. Eğer faydası çok, zararı yüzde 30 aşmayacak ölçüdeyse buna da mekruh denilmelidir. Allah herşeyi yaratırken uygun sistemi koymuş. Çok ciddi bir faydası yoksa müdahale etmemeli.

***
Papa da karşı
GDO'lar sadece İslam dünyası tarafından değil Vatikan tarafından da şiddetle eleştiriliyor. 16'ıncı Benoit en son 20 Mart 2009 tarihinde Roma'da Afrikalı evekler meclisinin önünde yaptığı bir konuşmada GDO'lara ve bunları üreten şirketlere açıkça cephe aldı. Papa, GDO üreticilerini dünya gıda güvenliğini tehdit etmekle, gelişen ülkeleri fakirleştirmekle ve de küçük tarım işletmelerini yok etmekle suçladı.

*Tam metin

Evimizdeki Elektromanyetik Tehlike - 3

Habertürk Gazetesi'nde yayımlanan yazı üç günlük yazı dizisini, kısaltma, ekleme ve çıkartma yapılmamış haliyle burada bulabilirsiniz.

ELEKTROMANYETİK DALGALARLA ZİHİN KONTROLÜ

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 31 Ekim 2009

Elektromanyetik alanların sağlık riskinin yanısıra tedirgin edici bir başka etkisi de var. Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selim Şeker, çeşitli frekanslardaki elektromanyetik dalgaların beynimizin kendi frekansı ile rezonansa (genliğin sınırsız artması sonucu dağılma, bozulma durumu) girebileceğini belirtiyor. İnsan vücudunun bu özelliği, zihin kontrolü, hipnoz ve uzaktan kumanda edilmeye yol açabiliyor. II. Dünya Savaşı’nda geliştirilen radar sistemlerinin kullanılması sırasında radar teknisyenlerinin mikrodalga radyasyona maruz kaldıkça garipten sesler duymaya başlaması ilk belirtilerden sayılıyor.

Son Kitabı “Cep Tehlikesi”nde konuya geniş yer veren Şeker, yine II. Dünya Savaşı sırasında Japonların Çinliler üzerinde beyin kontrol deneyleri yaptıklarını söylüyor. Dr. Rose Delgado’nun hayvan ve insanlar üzerinde yaptıkları deneyler sonucundaysa elektronik simülasyon ile kızgınlık, şehvet, hırs, yorgunluk gibi aşırı hisler oluşturulabileceğini gösterdiğini belirtiyor. Yine “hipnopedi” olarak bilinen uykuda öğrenmenin elektromanyetik modülasyon teknikleri ile daha etkin hale geldiğine dair birçok makale var. Avusturalya’lı bilim insanları tarafından geliştirilen ve insanların beyin dalgalarını kullanarak elektrikli aletleri çalıştırmaya yarayan “beyin anahtarı” ve Amerikan hükümetinin 24 milyon dolarlık fon ayırdığı beyin ve bilgisayarı birbirine bağlama araştırmaları da bu konuda verilen örneklerden. CIA ve Amerika’daki bazı tarikatların bu teknikleri kullandığı da sıkça dile getiriliyor.

Cep kullanırken nelere dikkat etmeli?
Elektromanyetik dalgalar aracılığıyla zihin kontrolü iddialarının son noktası ise cep telefonları. 31 Ocak tarihinde Hürriyet Gazetesi’ne konuşan Rus Kripto cihazını geliştiren mühendis Anatoliy Kelepov, “Yüzyılın süper silahı atom bombası değil cep telefonu. Dinleme cihazı olarak da kullanılabilen cep telefonuyla kişinin beynine komut yollamak bile mümkün” demişti. Bu ciddi iddialara rağmen kamuoyunda daha çok Radyo Frekanslı Radyasyon (RFL) yayan cep telefonu ve baz istasyonlarının insan sağlığına etkileri tartışılıyor. Bilim insanları, ihtiyatlılık ilkesi gereği zararsız olduğu kanıtlanıncaya kadar kullanımın sınırlandırılması, çocuklar ve hamile kadınların cep telefonundan uzak tutulması, kulaklık aracılığıyla kullanımın özendirilmesi, konuşma yerine mesaj atılmasını tavsiye ediyor. Radyo dinlemek için radyo, televizyon izlemek içinse televizyonun kullanılması, asansör, otobüs, uçak gibi dar alanlarda kullanımdan kaçınılması, telefonların vücuttan olabildiğince uzakta taşınması da diğer öneriler arasında.

AB ne diyor?
Avrupa Birliği, Acil ve Yeni Tanımlanmış Sağlık Riskleri Bilimsel Komitesi, 10 yıldan az süre kullanılan cep telefonlarının kanser riskini arttırmadığını belirtiyor ancak kesin bir şey söylenmesi için10 yıldan daha uzun süreli araştırmalar beklenmeli diyor. Bunun nedeni de çok az kişinin cep telefonlarını 10 yıldan fazla bir süredir kullanıyor olması. Baz istasyonları konusunda ise aynı komisyon, istasyonlara yakın olan insanların daha çok etkilendiklerini belirtiyor ancak sağlıkla ilgili olumlu ya da olumsuz net bir görüş ortaya koymuyor. Bilgisayar Monitörlerine dikkat Özellikle fazla çalışma alanı olmayan bürolarda bilgisayarların sırt sırta bakması, her iki taraftaki kullanıcının da manyetik alana maruz kalmasına neden oluyor ve risk artıyor. Evde veya işyerinde monitörlerin önünde 50 cm, arkasında 1 metre boşluk bırakılması öneriliyor.

***
"Kaldırılan bazın yerine yenisi kurulabiliyor"
Av. Yelda Kullap Baz-Dur Platformu Eş Sözcüsü

-Baz istasyonlarının kurulmasında aranan şartlar neler, nereye baz istasyonu kurulamaz? Elektronik Haberleşme Kanunu ve Telekomünikasyon Yönetmeliği’nde bildirilen tüm şartları yerine getiren şirketler GSM baz istasyonlarını kurabilir. Yasada, GSM istasyonlarının faaliyette bulunması için bir takım teknik limit değerler belirlenmiş ancak kurulmasının sakıncalı olduğu yerler yasa ve yönetmelikçe belirlenmemiş. Zaten yasa ve yönetmelik, kamu ve insan sağlına sakınca ve risk teşkil edecek şartları belirtmediği için, yurttaşlar Medeni Kanun’da bildirilen “Malik mülkünü kullanırken komşusuna zarar veremez” hükmüne istinaden baz istasyonlarının “sağlık üzerinde tehlike oluşturduğu” gerekçesi ile dava açabiliyor. Yasalardaki insan ve kamu sağlığına ilişkin eksiklikler en kısa zamanda giderilmeli, insanların yoğun olarak yaşadığı hastane, okul, kreş, üniversite, park gibi yer ve yakınlarına baz istasyonu kurulması yasaklanmalı.

-Baz istasyonlarının kurulmasında yerel yönetimler ne kadar söz sahibi?
Maalesef yerel yönetimlerin insiyatifi yasa ile ellerinden alınmış ve tek yetkili kurum Telekomünikasyon Kurumu’na verilmiştir. Esasında bu durum yasalar arasında bir çelişki arz ediyor çünkü valilik ve yerel yönetimin toplum sağlığını koruma yükümlülüğü var. Bodrum’da olduğu gibi bazı Belediye Meclisleri cesur davranarak baz istasyonlarının şehir dışına çıkarılması için kararlar aldılar. GSM istasyonları 24 saat çalışmak zorunda, evdeki aletleri ise biz istediğimiz an kapatabiliyoruz.

-Aynı çatıda birden çok baz istasyonu kurulabilir mi?
Bunun için hiçbir yasak ve sınırlama yok. Aynı binada birden fazla baz istasyonu kurulabilir. Üstelik dava yolu ile kaldırılsa bile aynı yere GSM istasyonu kurulmasına yine bir yasal engel yok.

-Bu güne kadar kaldırılan baz istasyonları var mı?
Yüzlerce Yargıtay kararı var. Bu da mevcut yasaların baz istasyonları konusundaki toplumsal sorunlara dar geldiğinin en büyük kanıtı. Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 11 Haziran 2009 tarihinde aldığı karara göre, Telekomünikasyon Yönetmeliği’nde yer alan limitler tek başına ele alınamaz. Zarar görenin zararı değil, tesis ve işletme sahibinin tesisin işletilmesinden dolayı kişilere ve çevreye bir zarar vermediğini kanıtlaması gerekir. Binaların yakınlığı, evde sürekli oturan yaşlı ve çocukların varlığı göz önüne alınmalı.

***
Ev ve işyerlerinde elektromanyetik alan üreten cihazlar

Saç kurutma makinesi
Saç kurutma makinaları, kuaförlerde bulunan ve saç boyama, perma gibi işlemler için başın içine sokulduğu ısıtıcılar, saç şekillendirici aletler elektromanyetik radyasyon yayar. Çoğu başın çok yakınında çalıştırılır. Gerekli değilse fazla kullanmamakta fayda var.

Mikrodalga fırın
Mikrodalga fırın çalıştırıldığında elektromanyetik enerji pişecek gıdanın içindeki su molekülleri tarafından soğrularak hızlı titreşime sebep olur. Eğer mikrodalga fırında kaçak varsa aynı durum çevresinde bulunan insanlarda oluşur. Özellikle su oranı yüksek dokulara sahip testis ve gözlerde elektromanyetik enerji soğrulması daha yüksek seviyede olur. Mikrodalga fırınlar 15 cm ötede 30 mikrotesla, 1 metre ötede ise 2 mikrotesla şiddetinde alan oluşturur. Ayrıca mikrodalga sızıntısı da yapar. Radyasyon kaçağı deri kanseri, hamile kadınlarda düşük, kalp pili etkisi gibi sonuçlara neden olduğu saptanmıştır. Çalışırken mutlaka 1 metreden daha uzakta bulunmalıdır.

Bilgisayar oyun setleri
Bu tür oyun setleri prize bağlı transformatörler içermesi nedeniyle yüksek şiddetle denebilecek elektrik alanı yayarlar. Kullanılmadıkları zaman fişin prizden çıkarılması, çocukların cihaza fazla yaklaşamadan oynamaları sağlanmalıdır. Elektrik süpürgesi Elektrik süpürgeleri, 30 santim uzaklıkta yaklaşık 20 mikroteslaya kadar manyetik alan üretirler. El ile tutulan süpürgeler ise vücuda yakın olması nedeniyle daha etkili emisyon verir.

Kaynak: Cep Tehlikesi / Prof. Dr. Selim Şeker

-YAZI DİZİSİ BİTTİ-

Evimizdeki Elektromanyetik Tehlike - 2

Habertürk Gazetesi'nde yayımlanan yazı üç günlük yazı dizisini, kısaltma, ekleme ve çıkartma yapılmamış haliyle burada bulabilirsiniz.

RADYASYON DUVARI GEÇER

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 30 Ekim 2009

Kirli bir denize girmeyerek ya da sarılık tehlikesine karşı aşı olarak kendinizi mikroplardan koruyabilirsiniz. Peki ya, görünmeyen bir düşmana karşı kendinizi nasıl savunursunuz. Evinizde hiçbir elektronik alet kullanmasanız bile komşunuzun ortak duvarınızın arkasına yerleştirdiği bir televizyon ya da bilgisayarın radyasyonuna maruz kalabilirsiniz. Televizyon ya da bilgisayar monitörü tarafından yayılan manyetik alanın duvardan da geçtiğini unutmamak gerekiyor. Bu nedenle evinizde veya işyerinde bu cihazların arka kısmının mümkün olduğunca bina dışına bakmasına gayret göstermek gerekiyor. Uzmanlar, özellikle manyetik alanın yaydığı radyasyona uzun süreli maruz kalınmasına yol açacağı için, aletlerin arkasına (arada duvar da olsa) yatak konulmamasına özen gösterilmesini istiyor. Evinizi bu bilgiler ışığında yeniden düzenlemek, belki birkaç elektrikli aletin gerekliliğini gözden geçirmek ve komşularınızla konuşmak çok zor olmayabilir. Ancak, kablosuz internet modemlerinin tüm mahalleye yayılan elektromanyetik dalgalarını kontrol etmek gerçekten iyi komşuluk ilişkilerinden fazlasını, ciddi bir araştırma ve yasal düzenlemeyi gerektiriyor. Bu konuda CHP Ankara Milletvekili Dr. Tekin Bingöl tarafından Meclis’e verilen kanun teklifiyle cep telefonu, baz istasyonu, bilgisayar, mikro dalga fırınlar ve diğer elektrikli eşyalardan yayılan, insan ve çevre sağlığına olumsuz etkileri olan iyonlaştırmayan elektromanyetik dalgalardan korunmak için bir kurul kurulması öneriliyor. İyonlaştırmayan Radyasyondan Korunma Kurulu’nun diğer görevleri arasında bilimsel çalışmalar yapmak, halkı bilgilendirmek ve uluslararası kuruluşlarla temasta bulunmak da yer alıyor. Teklif, 8 Mayıs 2008’den beri görüşülmeyi bekliyor.

Hangisi daha tehlikeli: Saç Kurutma Makinası mı matkap mı?

Elektrikli aletler sadece manyetik alan değil bir elektrik alanı da yaratarak kirliliğe neden olabiliyor. Oluşan elektrik alanın etkisi metre başına volt (V/m) ile gösterilirken, manyetik alan ise metre başına amper (A/m) cinsinden ifade ediliyor. Örneğin bir yıldırım esnasında 20 bin V/m değerinde bir elektrik alan oluşurken, 380 kV’luk bir iletim hattı da neredeyse yıldırımın üçte biri oranında, 6 bin V/m’lik bir elektrik alan oluşturuyor. Ev içinde döşenmiş elektrik kabloları için bu 5 V/m, elektrikli ütü içinse 200. Evlerimizde kullandığımız fırın ve saç kurutma makinaları ciddi bir manyetik alan yaratıyor. 2 bin A/m değerindeki manyetik alan, elektrik süpürgesi ve tost makinesinin 20 katı. Bir matkabın yarattığı manyetik alan (500 V/m) saç kurutma makinasından ve elektrikli tıraş makinasından (1000 A/m) daha az. Burada unutulmaması gereken, manyetik veya elektrik alanın şiddeti kadar, kullanım süresinin sağlık üzerindeki etkiyi arttırması. Günde 1-2 dakika saçını kurutan biriyle tüm gün matkapla çalışan bir işçinin aldığı elektromanyetik radyasyon aynı değil.

***
“Şikayet edebileceğiniz bir merci yok”

Prof. Dr. Selim Şeker
Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Fak.

- Elektromanyetik kirlilik sağlımızı ne ölçüde tehdit ediyor?
Dünya Sağlık Örgütü’nün Ekim 2001’den beri yaptığı “Çok düşük frekanslı manyetik alanların kanser yapma ihtimali vardır” uyarısını gözardı edemeyiz. Ayrıca, Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’da (IARC) “elektromanyetik alanları” muhtemel kanserojenleri içeren 2-B grubuna aldı. - Evimizde ne gibi tehlikeler var? En başta binaya gelen elektrikle ilgili bir tehlike var. Apartmana gelen elektrik dairelere dağıtılmadan önce “kofra” dediğimiz siyah bir kutuya gelir. O kutu genelde bir dairenin duvarında olur. Burada büyük bir akım var, bu ana akımın geçtiği duvarın arkasında oturuyorsanız etki altındasınız. Baz istasyonunu çatıya koyduğunuzda yalıtım yapıyoruz diyorlar, bunu neden yalıtmıyorlar? Baz gibi de değil her evde var. Büyük sitelerde ise yüksek gerilimle gelen elektriği evde kullanmamız için indiren trafolar var onlar da tehlike arz ediyor. İşin kötüsü tüm bunları şikayet edebileceğimiz bir mekan yok.

-Çevreci lambalar ve infrared ısıtıcılar konusunda da uyarılarınız var.
Dünyanın pek çok yerinde enerji tasarrufu için enerji verimli CFL lambalar öneriliyor. Cıva oranı yüksek olduğu için çevreye, içindeki floresandan dolayı da insan sağlığına zararlı. Alternatif olarak, içerisinde demir göbek ve bakır sargıları olan magnetik CFL lambalar da var ama biraz daha pahalı. İnfrared ısıtıcıların ise iyonize eden radyasyon standartlarını sağlayıp sağlamadığına bakmak lazım. Cihazlar infrared spektrumun iyonize eden radyasyon bölgesinde (yaklaşık 300-1,000,000 GHz) çalışıyor. Cep telefonlarının güçleri 1 vattan az. Televizyon ve bilgisayarların güçleri 50 vat civarında. Bütün bu cihazlar için güvenlik standartları konup pek çok önlem tavsiye edilirken, 1000-3000 vatlık bir gücün yanımızda bulunması normal kabul edilebilir mi? Broşürlerinde yazdığı gibi 1 metreye kadar olan mesafe çok tehlikeli. Doğal güneşin negatif etkisine karşı önlem alıyoruz ama evimizdeki yapay güneşlere karşı önlem almamız gerekmez mi?

-Cep telefonları konusunda ise özellikle çocukların telefon kullanımına dikkat çekiyorsunuz. İngiltere Radyolojik Koruma Kurulu, cep telefonları küçük çocuklarda tümör riski yaratıyor dedi. Kurulun raporunda, özellikle sekiz yaşından küçük çocukların cep telefonu kullanmasına izin verilmemesi yolunda anne ve babalar uyarıldı. Finlandiya Radyoaktif Işınlara Karşı Korunma Merkezi (STUK), baş kemikleri daha ince, dış kulakları daha yumuşak olduğu için cep telefonunu kulaklarına tutarak konuşan çocukların yetişkinlere oranla iki kat daha fazla radyoaktif dalgaya maruz kaldığını söyledi.

***
Elektromanyetik radyasyon çeşitleri
* ELF (Çok düşük frekanslı radyasyon): Elektrik iletim hatları, dağıtım hatları, evlerdeki elektrik tesisatları, elektrikli ev aletleri, endüstride kullanılan elektrikli cihazlar.
* RF (Radyo frekanslı radyasyon): Cep telefonları, baz istasyonları, haberleşme cihazları, radar, mikrodalga fırın.

*** Ev ve işyerlerinde elektromanyetik alan üreten cihazlar

Dikiş makinası
Dikiş makinalarının motorları manyetik alan kaynağı, fişleri ise elektrik alanı üretir. Endüstriyel dikiş makinalarında çalışan kimselerde istatiksel olarak beyin kanseri ve Alzheimer vakasına çok sayıda rastlandığı görülmüştür.

Televizyon
Televizyon marka ve modellerine göre farklı faklı manyetik alanlar üretir. Renkli televizyonlar bir metre mesafede 30 volt/metre elektrik alanı ve 5 mG’a kadar manyetik alan üretebilir. Televizyon arkasındaki radyasyon miktarı önüne göre daha fazladır. Manyetik alanların duvarları geçtiğini unutmayın.

Dizüstü bilgisayar
Genelde düşük seviyede elektromanyetik alan üretirler ancak prize takılı çalıştırıldıklarında birkaç yüz volt/metreyi bulan yüksek şiddetli elektrik alan üretirler. Dizüstü bilgisayarları sizde uzak bir yerde şarj etmekte fayda var.

Elektrikli battaniye
Kışın yatakları ısıtmada kullandığımız bu battaniyeler yüksek seviyede elektromanyetik alan oluşturuyor. Çalışmasa bile prize takılı olması bile tehlike yaratmak için yeterli. Battaniyelerin kullanılması tavsiye edilmiyor.

Yatak odası aydınlatması
Yatağımızın baş ucundaki metal başlıklı lambalara dikkat. İki telli kablolar nedeniyle hayli yüksek seviyede elektromanyetik alan üretiyorlar. Floresan lamba kullanıyorsanız içerisindeki bir çeşit transformatör ve Ultraviyole ışınları nedeniyle risk artıyor.

Kaynak: Radyasyon Kuşatması / Prof. Dr. Selim Şeker – Prof. Dr. Osman Çerezci

YARIN: CEP TELEFONU VE BAZ İSTASYONLARI- ELEKTROMANYETİK ALANLARLA İNSAN ZİHNİ KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?