Doğal olarak karşı çıktılar

Türkiye’nin önde gelen çevrecileri, İstanbul’a yapılması düşünülen üçüncü boğaz köprüsüne karşı tek vücut oldu. Doğa Derneği, TEMA, Türçek ve WWF-Türkiye, üçüncü köprünün sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin sorunu olduğunda hemfikir.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /13 Ekim 2009

İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda yer almamasına rağmen bir anda Türkiye’nin gündemine giren üçüncü Boğaziçi Köprüsü projesine çevrecilerden sert tepki geldi. Türkiye’nin belli başlı çevre kuruluşlarından Doğa Derneği, TEMA, Türçek ve WWF-Türkiye, köprü planlarının iptali için birlikte hareket etme kararı aldı. Çevrecilere göre, üçüncü köprü sadece İstanbul’un doğasına ve sakinlerine değil, Türkiye’ye yapılacak bir haksızlık olacak. Birlikte sonuna kadar hareket etme kararı alan dört kuruluş, kampanya sloganı olarak da “Boğazımızı sıkmayın” da karar kıldı.

Su havzaları tehlikede
Ortak basın toplantısında söz alan çevre kuruluşları temsilcileri, İstanbul’u daha ne kadar büyütmek istiyoruz” sorusunun yanıtı bilimsel olarak verilmedikçe hiçbir kamu kurumunun ülke kaynaklarını bu projeye yönlendirme hakkı yoktur açıklamasını yaptı. WWF-Türkiye Doğa Koruma Müdürü Sedat Kalem, “Üçüncü köprü projesiyle, İstanbul’un iki yakası üzerinde bulunan yedi su havzasıyla birlikte yaşam kalitemiz de etkilenecek” uyarısında bulunurken, projeyi, toplu taşımadan çok bireysel taşımaya önem veren, iklim değişikliğine yol açan karbon salımını arttıran bir proje olarak niteledi.

Ne kadar çok köprü, o kadar çok araç
TEMA adına söz alan Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Ataç ise, “Ülkenin sosyal sorunlarına ek problemler çıkaran bu kararların alınması acıklı. Birinci ve ikinci köprünün şehre, ülkeye ne getirdiği iyi analiz edilmeli. Sadece Anadolu yakasında 17 bin 150 hektarlık orman alanı ikinci köprü ve TEM otoyolu kenarında yok edildi. Bu alanların artık tekrar orman olma şansı yok” dedi. TÜRÇEK adına toplantıya katılan Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil, ciddi bir ÇED sürecinin yapılması gerektiğine işaret ederek, artan köprü sayısının insan değil araç geçişini arttırdığına dikkat çekti. “ikinci köprünün yapımından sonra araç geçişi yüzde 1180 arttı” diyen Gönençgil, transit taşımacılığın İstanbul trafiğindeki payının yüzde 6 olduğuna değinerek, “Bu, yüzde 6’lık transit taşımacılığı için yapılan bir proje değil. Üçüncü köprü İstanbul’un projesi değil, İstanbul hazırlamadı. Kim hazırladıysa sahibi ortaya çıksın” çağrısında bulundu.

“Eroğlu, doğanın seri katili”
Böyle önemli bir konuyu tek bir bakanın, başbakanın kararıyla açıklamak mümkün değil diyen Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güven Eken, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nu da sert bir şekilde eleştirdi. Türkiye’nin sulak alanlarının yarıdan fazlasının kaybedildiğini söyleyen Eken, “Geçtiğimiz üç yılda bütün derelerin su kullanım hakkı satıldı. Dünyanın terk edildiği nükleer enerjiye kapılar açıldı. 2B alanları satışa çıkarıldı. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, son 5 yılda (gerek DSİ gerekse Çevre Bakanlığı’nda) yaptığı icraatlarla Türkiye doğasının seri katilidir. Söyleyecek başka kelime bulamıyorum” dedi.

Hakkını öğrenen kadın dayaktan kurtuluyor

Türkiye genelinde 15 yıldır sürdürülen Kadın İnsan Hakları Eğitim Programı, 42 ilde 7 bin 500 kadına ulaştı. Programa katılan kadınların yüzde 63'ünde aile içi fiziksel şiddet sona erdi.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /12 Ekim 2009

“Ben şiddet ve dayakla büyüdüm, yaşamım boyu hak etmediğim bir şiddete maruz kaldım. Yarı görücü usulü evlendirildim. Dışarı çıkmak bile kolay olmadı benim için”. Bu sözler, Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı’na (KİHEP) İzmir’den katılan Cemile adlı katılımcıya ait. Aynı katılımcı, dört ay süren eğitim programından sonra ise, “Ben hep böyle girişken, kendi haklarını bilen bir kadın değildim. Ekonomik özgürlük istiyorum. Tekrar okula başlama sebebim de bu zaten. En zor kısmını başardım” diyor.

Yüzde 13’ü kendi işini kurmuş
Türkiye’de maruz kaldığı şiddeti yine şiddetle çözebileceğini düşünen varsa bir daha düşünsün. Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği tarafından 15 yıl boyunca 42 ilde verilen eğitimler gösteriyor ki, haklarınızı bilmek bile size uygulanan fiziki şiddeti büyük ölçüde durdurmaya yetiyor. 15 yılda eğitim alan 7 bin 500 kadının yüzde 63’ü, bilgilendikten sonra aile içindeki fiziksel şiddetin sona erdiğini söylüyor. Haklarını öğrenen kadınların yüzde 54'ü yeniden eğitime dönmüş, yüzde 29'u ücretli bir işe başlamış. Hatta yüzde 13’ü kendi işini kurmuş. Program, sadece kadınlara yönelik hak ihlallerine son vermiyor ayrıca onların çocuklarına karşı tekrarladığı yanlışlardan da dönmelerine neden oluyor. Katılımcıların yüzde 93’ünün çocuklarına yönelik tutumlarında düzelme görülmüş.

Basın toplantısıyla Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nin çalışmalarını anlatan Başkan Doç. Dr. İpek İlkkaracan Ajas, eğitimin temel hedefini, kadınları bir birey, ailenin ve toplumun etkin birer üyesi olarak kendilerini ilgilendiren her konuda hakları üzerine bilgilendirmek ve bu hakları yaşamlarında uygulamaya koymaları için gerekli bilgi ve desteği vermek olarak açıklıyor. 16 ayrı modülden oluşan, 320 sayfalık eğitim programları, 1998 yılından itibaren Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile imzalanan protokol kapsamında SHÇEK’e bağlı Toplum Merkezleri’nde veriliyor. Dört ay süren eğitim süresince aynı bölgede yaşayan birçok kadın birbirlerini tanımaya başlıyor, sorunlarının kendilerine has olmadığını anlıyor. Eğiticileriyle sürekli iletişim içinde olan kadınlar için Ajas, “2-3 yıl merkeze gelmeye devam ediyorlar” diyor. Eğitim sonrası verilen destek, kadınlarla ilgili diğer çalışmalarda olduğu gibi, burada da kritik öneme sahip. Kadınların seslerini yükseltmeleri biraz da yalnız olmadıklarını bilmelerine bağlı.

Eğitimden erkekler de yararlanıyor
Kadınların haklarını öğrenmesi sadece onlara değil erkeklere de faydalı oluyor. Eğitime işsiz ve kendine özgüvenini çok düşük olduğu bir sırada katılan Dilek Uğur, eşini de “Baba Destek Programı”na katılmaya ikna etmiş. Eğitim sonucu özgüvenini tekrar kazandığını belirten Dilek Uğur’un eşi Ahmet Uğur’un "Eşimde olan değişikliği en çok ben fark ettim. Bir yaşındaki kızımızı kendi ayakları üzerinde duran biri olarak yetiştireceğiz" sözleri programın nerelere vardığının bir göstergesi.

İki büyük miting

Türkiye geçtiğimiz cumartesi günü iki büyük çevre mitingine sahne oldu.

Munzur'da 20 bin kişi, Munzur Nehri üzerinde kurulması düşünülen barajları protesto için yürüdü.

Sinop'ta ise il sınırları içerisinde kurulması düşünülen dört termik santralden biri olan Gerze termik santraline karşı büyük bir yürüyüş vardı. Sinop'u nükleer beladan kurtarmak isteyen, Nükleer Karşıtı Platform da oradaydı.

Fazla söze gerek yok, fotoğraflar her şeyi anlatıyor. Çekenlerin eline, yürüyenlerin ayaklarına sağlık....

Enerji yöneticisi olmayan binaya ceza geliyor*

Enerjinin verimli kullanılmasını sağlamak için enerji tüketimi yüksek endüstriyel işletmeler, ticari ve hizmet binalarına enerji yöneticisi bulundurma şartı getirildi. EİE, yönetici bulundurmayan kurumları uyarmaya başladı. Yönetici bulundurmamanın cezası 24 bin, her yıl enerji tüketimi beyanı vermemenin cezası ise 60 bin TL.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 10 Ekim 2009

Türkiye benzer bir üretim yapabilmek için OECD ülkelerine oranla 2, Japonya'ya oranla 4 kat fazla enerji harcamak zorunda. Yine Türkiye'deki bir bina, benzer iklim kuşağında yer alan Almanya'daki bir binaya göre 2 veya 10 kat fazla enerji tüketiyor. Türkiye’de sadece bina ile işletmelerin ısıtma ve soğutmasında yapılacak yüzde 35’lik ve ulaşımda yapılacak yüzde 15’lik enerji tasarrufu her yıl 1 milyar 400 milyon dolarlık petrol ve doğalgaz ithalatını önleyebilecek potansiyele sahip.

Enerjiyi verimli kullanmak için kolları sıvayan Türkiye, 2007’de “5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu”nu çıkardı. 5627 Kanun’a bağlı yönetmelikler gereğince de yıllık enerji tüketim miktarı bin TEP (Ton Eşdeğeri Petrol) olan endüstriyel işletmeler, toplam inşaat alanı 20 bin metrekare veya yıllık enerji tüketim miktarı 500 TEP ve üzeri olan olan ticari ve hizmet binaları ile toplam inşaat alanı en az 10 bin metrekare ve yıllık enerji tüketimi 250 TEP olan kamu binalarında enerji yöneticisi bulundurulmasını şart koştu. Enerji yöneticileri her yıl enerji tüketim miktarını devlete bildirmek ve verimlilik için yaptıkları çalışmaları göstermekle zorunlu. Her yıl mart ayı sonuna kadar beyan vermeyenlere 60 bin TL, yönetici bulundurmayanlara da 24 bin YTL ceza kesilmesi de yönetmeliklerce belirlendi. EİE (Elektrik İşleri Etüd İdaresi) yönetici bulundurmayan kurumlara ilk uyarıları göndermeye başladı, uyarılardan sonra ceza da kesilmeye başlanacak.

Binalarda enerji yöneticisi olabilmek için de yetkilendirilmiş kuruluşlardan eğitim almak gerekiyor. Enerji verimliliği uygulamalarının gerçekleştirilmesinde gecikmeler yaşandığını belirten EDSM Enerji Genel Müdürü Arif Künar, “Enerji tüketiminin takibi, üretim ve tüketim ilişkisinde maliyet esaslı hesaplamalar yapılmıyor. Bunun nedeni de enerji tüketimi ölçülmemesi ve bilinmemesi. Bilinmediği için de hesaplamalarda ve işletme giderlerinde doğru şekilde yer almıyor, kontrol edilemiyor” diyerek ana sorunun enerji verimliliğinde “ölçmek ve bilmek” olduğuna işaret ediyor. Çimento, demir-çelik gibi enerji yoğun sektörlerde bazı firmaların verimlilik çalışması yaptığına dikkat çeken Künar, bu çalışmaların bir defalık değil işletme süresince yapılması gerektiğine dikkat çekiyor ve asıl sorunun yüzde 95’i yalıtımsız olan yapı stoğu olduğuna dikkat çekiyor.

***
Kimler enerji yöneticisi olabilir?
Endüstriyel işletmelerde iki yıl tecrübeye sahip mühendisler, OSB’lerde ve binalarda ise 2 yıl tecrübeye sahip elektrik-elektronik mezunları, elektrik ve makine mühendisleri, yetkili kuruluşlar tarafından verilen sertifikalı enerji yöneticisi kurslarında başarılı oldukları taktirde “enerji yöneticisi” olabiliyor.

***
“Kriz verimlilik çalışması için fırsat”
EDSM Enerji Genel Müdürü Arif Künar Ekonomik kriz yaşanan bugünlerde, “enerji verimliliği” kavramı birçok sanayi, işletme, bina ve ülkemiz için çok önemli bir fırsat yarattı. Çünkü işletmeyi kapatmak, işçileri çıkarmak bir çözüm değil. Öncelikle yapılması gereken, işletmede hammadde, enerji, su, proses, eleman konusunda maksimum verimliliği sağlamak, kaliteyi ve miktarı azaltmadan birim üretim maliyetlerini azaltmak olmalı.

*tam metin