Hakkını öğrenen kadın dayaktan kurtuluyor

Türkiye genelinde 15 yıldır sürdürülen Kadın İnsan Hakları Eğitim Programı, 42 ilde 7 bin 500 kadına ulaştı. Programa katılan kadınların yüzde 63'ünde aile içi fiziksel şiddet sona erdi.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /12 Ekim 2009

“Ben şiddet ve dayakla büyüdüm, yaşamım boyu hak etmediğim bir şiddete maruz kaldım. Yarı görücü usulü evlendirildim. Dışarı çıkmak bile kolay olmadı benim için”. Bu sözler, Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı’na (KİHEP) İzmir’den katılan Cemile adlı katılımcıya ait. Aynı katılımcı, dört ay süren eğitim programından sonra ise, “Ben hep böyle girişken, kendi haklarını bilen bir kadın değildim. Ekonomik özgürlük istiyorum. Tekrar okula başlama sebebim de bu zaten. En zor kısmını başardım” diyor.

Yüzde 13’ü kendi işini kurmuş
Türkiye’de maruz kaldığı şiddeti yine şiddetle çözebileceğini düşünen varsa bir daha düşünsün. Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği tarafından 15 yıl boyunca 42 ilde verilen eğitimler gösteriyor ki, haklarınızı bilmek bile size uygulanan fiziki şiddeti büyük ölçüde durdurmaya yetiyor. 15 yılda eğitim alan 7 bin 500 kadının yüzde 63’ü, bilgilendikten sonra aile içindeki fiziksel şiddetin sona erdiğini söylüyor. Haklarını öğrenen kadınların yüzde 54'ü yeniden eğitime dönmüş, yüzde 29'u ücretli bir işe başlamış. Hatta yüzde 13’ü kendi işini kurmuş. Program, sadece kadınlara yönelik hak ihlallerine son vermiyor ayrıca onların çocuklarına karşı tekrarladığı yanlışlardan da dönmelerine neden oluyor. Katılımcıların yüzde 93’ünün çocuklarına yönelik tutumlarında düzelme görülmüş.

Basın toplantısıyla Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nin çalışmalarını anlatan Başkan Doç. Dr. İpek İlkkaracan Ajas, eğitimin temel hedefini, kadınları bir birey, ailenin ve toplumun etkin birer üyesi olarak kendilerini ilgilendiren her konuda hakları üzerine bilgilendirmek ve bu hakları yaşamlarında uygulamaya koymaları için gerekli bilgi ve desteği vermek olarak açıklıyor. 16 ayrı modülden oluşan, 320 sayfalık eğitim programları, 1998 yılından itibaren Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile imzalanan protokol kapsamında SHÇEK’e bağlı Toplum Merkezleri’nde veriliyor. Dört ay süren eğitim süresince aynı bölgede yaşayan birçok kadın birbirlerini tanımaya başlıyor, sorunlarının kendilerine has olmadığını anlıyor. Eğiticileriyle sürekli iletişim içinde olan kadınlar için Ajas, “2-3 yıl merkeze gelmeye devam ediyorlar” diyor. Eğitim sonrası verilen destek, kadınlarla ilgili diğer çalışmalarda olduğu gibi, burada da kritik öneme sahip. Kadınların seslerini yükseltmeleri biraz da yalnız olmadıklarını bilmelerine bağlı.

Eğitimden erkekler de yararlanıyor
Kadınların haklarını öğrenmesi sadece onlara değil erkeklere de faydalı oluyor. Eğitime işsiz ve kendine özgüvenini çok düşük olduğu bir sırada katılan Dilek Uğur, eşini de “Baba Destek Programı”na katılmaya ikna etmiş. Eğitim sonucu özgüvenini tekrar kazandığını belirten Dilek Uğur’un eşi Ahmet Uğur’un "Eşimde olan değişikliği en çok ben fark ettim. Bir yaşındaki kızımızı kendi ayakları üzerinde duran biri olarak yetiştireceğiz" sözleri programın nerelere vardığının bir göstergesi.

İki büyük miting

Türkiye geçtiğimiz cumartesi günü iki büyük çevre mitingine sahne oldu.

Munzur'da 20 bin kişi, Munzur Nehri üzerinde kurulması düşünülen barajları protesto için yürüdü.

Sinop'ta ise il sınırları içerisinde kurulması düşünülen dört termik santralden biri olan Gerze termik santraline karşı büyük bir yürüyüş vardı. Sinop'u nükleer beladan kurtarmak isteyen, Nükleer Karşıtı Platform da oradaydı.

Fazla söze gerek yok, fotoğraflar her şeyi anlatıyor. Çekenlerin eline, yürüyenlerin ayaklarına sağlık....

Enerji yöneticisi olmayan binaya ceza geliyor*

Enerjinin verimli kullanılmasını sağlamak için enerji tüketimi yüksek endüstriyel işletmeler, ticari ve hizmet binalarına enerji yöneticisi bulundurma şartı getirildi. EİE, yönetici bulundurmayan kurumları uyarmaya başladı. Yönetici bulundurmamanın cezası 24 bin, her yıl enerji tüketimi beyanı vermemenin cezası ise 60 bin TL.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 10 Ekim 2009

Türkiye benzer bir üretim yapabilmek için OECD ülkelerine oranla 2, Japonya'ya oranla 4 kat fazla enerji harcamak zorunda. Yine Türkiye'deki bir bina, benzer iklim kuşağında yer alan Almanya'daki bir binaya göre 2 veya 10 kat fazla enerji tüketiyor. Türkiye’de sadece bina ile işletmelerin ısıtma ve soğutmasında yapılacak yüzde 35’lik ve ulaşımda yapılacak yüzde 15’lik enerji tasarrufu her yıl 1 milyar 400 milyon dolarlık petrol ve doğalgaz ithalatını önleyebilecek potansiyele sahip.

Enerjiyi verimli kullanmak için kolları sıvayan Türkiye, 2007’de “5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu”nu çıkardı. 5627 Kanun’a bağlı yönetmelikler gereğince de yıllık enerji tüketim miktarı bin TEP (Ton Eşdeğeri Petrol) olan endüstriyel işletmeler, toplam inşaat alanı 20 bin metrekare veya yıllık enerji tüketim miktarı 500 TEP ve üzeri olan olan ticari ve hizmet binaları ile toplam inşaat alanı en az 10 bin metrekare ve yıllık enerji tüketimi 250 TEP olan kamu binalarında enerji yöneticisi bulundurulmasını şart koştu. Enerji yöneticileri her yıl enerji tüketim miktarını devlete bildirmek ve verimlilik için yaptıkları çalışmaları göstermekle zorunlu. Her yıl mart ayı sonuna kadar beyan vermeyenlere 60 bin TL, yönetici bulundurmayanlara da 24 bin YTL ceza kesilmesi de yönetmeliklerce belirlendi. EİE (Elektrik İşleri Etüd İdaresi) yönetici bulundurmayan kurumlara ilk uyarıları göndermeye başladı, uyarılardan sonra ceza da kesilmeye başlanacak.

Binalarda enerji yöneticisi olabilmek için de yetkilendirilmiş kuruluşlardan eğitim almak gerekiyor. Enerji verimliliği uygulamalarının gerçekleştirilmesinde gecikmeler yaşandığını belirten EDSM Enerji Genel Müdürü Arif Künar, “Enerji tüketiminin takibi, üretim ve tüketim ilişkisinde maliyet esaslı hesaplamalar yapılmıyor. Bunun nedeni de enerji tüketimi ölçülmemesi ve bilinmemesi. Bilinmediği için de hesaplamalarda ve işletme giderlerinde doğru şekilde yer almıyor, kontrol edilemiyor” diyerek ana sorunun enerji verimliliğinde “ölçmek ve bilmek” olduğuna işaret ediyor. Çimento, demir-çelik gibi enerji yoğun sektörlerde bazı firmaların verimlilik çalışması yaptığına dikkat çeken Künar, bu çalışmaların bir defalık değil işletme süresince yapılması gerektiğine dikkat çekiyor ve asıl sorunun yüzde 95’i yalıtımsız olan yapı stoğu olduğuna dikkat çekiyor.

***
Kimler enerji yöneticisi olabilir?
Endüstriyel işletmelerde iki yıl tecrübeye sahip mühendisler, OSB’lerde ve binalarda ise 2 yıl tecrübeye sahip elektrik-elektronik mezunları, elektrik ve makine mühendisleri, yetkili kuruluşlar tarafından verilen sertifikalı enerji yöneticisi kurslarında başarılı oldukları taktirde “enerji yöneticisi” olabiliyor.

***
“Kriz verimlilik çalışması için fırsat”
EDSM Enerji Genel Müdürü Arif Künar Ekonomik kriz yaşanan bugünlerde, “enerji verimliliği” kavramı birçok sanayi, işletme, bina ve ülkemiz için çok önemli bir fırsat yarattı. Çünkü işletmeyi kapatmak, işçileri çıkarmak bir çözüm değil. Öncelikle yapılması gereken, işletmede hammadde, enerji, su, proses, eleman konusunda maksimum verimliliği sağlamak, kaliteyi ve miktarı azaltmadan birim üretim maliyetlerini azaltmak olmalı.

*tam metin

“Asma köprüye izin yok, barajlara var”

Tunceli'nin Munzur Nehri üzerine yapılması düşünülen barajlara karşı tepki büyüyor. 10 Ekim'de Munzur'da büyük bir mitinge hazırlanan baraj karşıtları, “milli park diye asma köprüye izin vermeyenler nasıl 8 baraja izin veriyor” diye soruyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /9 Ekim 2009 *

Türkiye’nin ilk Milli Parkı olarak da bilinen Munzur Vadisi Milli Parkı, yarın (10 Ekim) büyük bir mitinge sahne olacak. Munzur Vadisi ve bölgedeki diğer nehirler üzerine yapılması düşünülen 8 adet baraja karşı çıkan baraj karşıtları, onlarca otobüsle Tunceli’ye doğru yola çıkıyor. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana başta olmak üzere birçok ilden otobüslerle Munzur’a gidenlerin ortak amacı, başta su tutmaya başlanan Uzunçayır barajı olmak üzere yapımı süren ve planlanan diğer projeleri durdurmak. Mitinge yöre belediyeleri, milletvekilleri ve köy muhtarları da destek veriyor ayrıca Avrupa’dan da katılımcıların gelmesi bekleniyor.

Kurt, tilki, ayı, kınalı keklik, çengel boynuzlu dağ keçisi, vaşak, su samuru, çil keklik ve kaya kartalı gibi nadir türlerin yaşadığı Munzur Vadisi Milli Parkı’na yapılan barajların doğal dengeyi olduğu kadar Alevi-Bektaşiler için kutsal sayılan birçok ögeyi içeren bölgeye de zarar vereceği öne sürülüyor. Barajların yapılmasını engellemek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar giden baraj karşıtları, devletin söz konusu baraj olunca farklı, köylülerin istediği asma köprü olunca farklı davrandığından şikayetçi. Munzur Koruma Kurulu Başkanı Hasan Şen, “Birkaç yıl önce hayvanlarını karşıdan karşıya geçirmek için Munzur Nehri üzerine tahtadan asma köprü yapmak isteyen köylülere yetkililer, burası Mili Park diyerek izin vermediler. Aynı kurumlar şimdi bu bölgeye sekiz baraj yapılmasına izin veriyor. Devletin kendi koyduğu kurallara uymasını istiyoruz. " diyor.

Bölgede yapılması düşünülen sekiz barajın toplam kurulu gücü 384 MW (megavat), Türkiye’nin şu andaki kurulu gücünün yaklaşık 110’da biri. Barajların beşi Milli Park alanı içerisinde yer alıyor diğerleri de yine hem çevresel hem de kültürel ve dinsel nedenler nedeniyle tepki topluyor. Hukuki sürecin hem AİHM, hem de bilirkişi incelemesi için idari mahkemede sürdüğünü belirten Azınlık ve Kültürel Miras Uzmanı Avukat Murat Cano, “Tunceli’deki DSİ tarafından hesaplanan yıllık su potansiyelinin yüzde 40’ı barajlarda tutulabilecek su olarak saptanmış. Bu kadar suyu tuttuğunuzda yeraltı suyu kaçacak ve iklim dengesi değişecektir. Bu da ekolojik dengeyi bozar ve Tunceli halkının göç etmesine neden olur” diyerek projeye itiraz ediyor. Barajlardan elde edilecek gelirin yılda sadece 80 milyon dolar olarak hesaplandığını belirten Cano, kamu kurumlarının kendi hazırladığı raporlarda bölgenin doğal ekonomik potansiyelinin yılda en az 800 milyon dolar olarak hesaplandığını söylüyor.

Tunceli’de inancın doğaya göre şekillendiğine de dikkat çeken Cano, “Dünyanın hiçbir coğrafyasında kutsal günlerde suya lokma verilir mi? Güneş tutulduğunda aya kurşun sıkılır mı?” diyerek doğal dengenin zarar görmesi halinde bölge halkının inanç özgürlüğünün de zedeleneceğini iddia ediyor.

*Haber, gazetede "Munzur'uma dokunma" başlığıyla ve biraz daha kısa biçimiyle yayımlandı.