Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden Shell, küresel ısınmayı durdurmak için karbondioksit salımını azaltacak 6 önerisini açıkladı. Öneriler arasında karbondioksiti yer altına gömmeyi planlayan teknoloji ön plana çıkıyor.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 2 Ekim 2009*
Küresel ısınma denince akla ilk gelen petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar üzerinde çalışan enerji devleri geliyor. Fortune dergisinin 2009 sıralamasına göre dünyanın ciro açısından bir numaralı firması olan Shell de bu bağlantının farkına varmış olmalı ki, küresel ısınmanın durdurulması ya da yavaşlatılması için altı maddelik bir öneri paketi açıkladı. Shell’in iki hafta önce Amsterdam’da açılan teknoloji merkezinde yapılan açıklamada, enerji verimliliği, karbon gömme teknolojileri, daha az karbon salımı için ArGe çalışmalarının desteklenmesi, düşük karbon salımına sahip enerji kaynaklarının tercih edilmesi, enerji talebinin yönetilmesi ve hükümetlerin karbondioksit (CO2) emisyonları konusunda daha kuvvetli politikalar oluşturması yer alıyor.
Karbon gömme için devlet desteği
Dünya enerji talebinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artmaya devam edeceğine dikkat çeken Shell CO2 ve Enerji Yönetimi Bölümü Lideri Wilfried Maas, “kolay” ya da ucuz petrol ile bu talebin karşılanamayacağına dikkat çekiyor. Shell'in her yıl ArGe çalışmalarına 1 milyar 200 milyon dolar harcadığını belirten Maas, küresel ısınmayı durdurmak için özellikle karbon gömme teknolojilerinin ön plana çıkacağına ancak bu teknolojinin gerektirdiği yatırım için devletlerden destek gerektiğine dikkat çekiyor. Karbon gömme teknolojileriyle, fosil yakıtlar yakılmadan veya yakıldıktan sonra ortaya çıkan CO2, yer altındaki boşluklara depolanabiliyor ve atmosfere bırakılarak küresel ısınmaya yol açması önleniyor. Buna rağmen, şu anda yüzde 47-48 verimlilik ile çalışan günümüz teknolojisinin geliştirilmesi için finansa ihtiyaç duyuluyor. Genel kanı, emisyon ticareti çerçevesinde bir ton karbonun fiyatının 20-25 avroları bulmadıkça bu teknolojinin finanse edilemeyeceği yönünde. Şu anda ise fiyatlar 12-13 avro civarında.
Yine Shell’in yaptığı araştırmaya göre, CO2 indirimi sağlayan teknolojilerin bir maliyeti var ve hala en pahalı yöntem karbon gömme teknolojileri. Karbon gömme için cebinizden para verirken, evdeki eski ampullerinizi LED ampullerle değiştirmek size para kazandırıyor. Ampulleri, yalıtım, verimli motorlar, melez arabalar ve atıkların geri dönüşümü izliyor. Tüm bu çabalar tasarruf etmenize ve çevreyi korumanıza yarıyor. Doğal gaz kullanımı, tüketicilerin tasarrufa yönelendirilmesi de tavsiyeler arasında. Kendi alanlarında da verimlilik konusunda yapılacak çok şey olduğunu belirten Shell Teknoloji ve Proje Direktörü Matthias Bichsel, petrol bulma faaliyetlerinde çok ilerlediklerini ve nokta atışı yapabildiklerini buna karşın, rezervin yüzde 35’ini çıkarırken yüzde 65’ini toprak altında bıraktıklarına dikkat çekiyor. Bu konuda verimliliği arttırabileceklerini belirten Bichsel, “Maliyeti azaltmak da en önemli işlerden biri. Maliyet artışı ekonomik büyümeden kaynaklandı” diyor.
Doğal gazdan dizel yakıt
Bichsel’e göre Shell’in uyguladığı önemli teknolojik gelişmelerden biri de, doğal gazdan “gasoil” yakıt elde edilmesi. 1973’te Amsterdam’daki laboratuvarlarında başlayan çalışmalar Katar’da dev bir tesise dönüşmüş. “Pearl GTL” tesisi günde 160 bin otomobile yetecek dizel yakıt üretecek kapasiteye sahip. Gazdan yakıta dönüşme işlemi sırasında asit yağmurlarına neden olan sülfürdioksit de alınıyor. Toplanan sülfür ise daha sonra binalarda, asfalt yapımında ve hatta kaldırım malzemesi olarak yeniden üretiliyor.
*tam metin
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Türkiye’nin doğu komşuları Doğa Okulu’nda buluşuyor
Doğa Derneği tarafından beşinci kez düzenlenen ve üniversite son sınıf öğrencilerinin katılabildiği “Doğa Okulu”na bu yıl Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Türkiye’den 12 kişi katılacak. Derslerin bir bölümü Kars ve Rize’de gerçekleşecek.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 29 Eylül 2009*
Bu yıl beşincisi yapılacak olan Doğa Derneği’nin düzenlediği “Doğa Okulu” kapılarını çevre hareketinin giderek güçlendiği Gürcistan, Azarbeycan, Ermenistan ve Türkiye’den öğrencilere kapılarını açıyor. Öğrenciler, bu dört ülke sınırları içerisinde ve birbirleriyle ilişkili kritik eko-sistemlerin korunması için hem sahada çalışacak hem de uzmanlardan teknik bilgi alacak. Doğa Okulu’nda öğrencilere temel ekoloji bilgisinden, doğa korumacılığında uygulayacakları iletişim tekniklerine kadar bir dizi eğitim sivil toplum ve resmi kurumlarda çalışan uzmanlar tarafından veriliyor. Bu yıl beşincisi yapılacak okulda derslerin bir çoğu Kars ve Rize bölgesinde, sahada verilecek.
Doğa Okulu’nda yer almak isteyen üniversite son sınıfında okuyan ve İngilizce bilen öğrencilerin Doğa Derneği’ne 30 Eylül tarihine kadar başvurmaları gerektiğini belirten Dernek Genel Müdürü Bahtiyar Kurt, “Doğa korumacılığının bir okulu henüz yok. Herkes kendisini geliştiriyor. Biz dernek olarak bu açığı tamamen kapatamayız ama yardımcı olabiliriz diye düşündük” diyor.
Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yılki eğitime dört farklı ülkeden öğrenciler katılacak. Ülkeler arasında Ermenistan, Azarbeycan, Gürcistan ve Türkiye’nin bulunması okulun önemini daha da ön plana çıkarıyor. Teorik bilgilerin yanı sıra pratik eğitimin verileceği okulun katılımcılarının belirlenmesinde Doğa Derneği’nin de üyesi olduğu “Bird Life International”ın (Uluslararası Kuşları Koruma Derneği) diğer ülkelerdeki temsilcileri görev alacak. Birbirlerini daha önceki ortak çalışmalardan tanıdıklarını belirten Kurt, “Dört ayrı ülkedeki dört farklı kurum ne kadar kuşlar üzerinde çalışmış olsa da, o malum bariyerler ilk başta vardı. Ama çalışmalardan sonra bu bariyerlerin kalktığını gördük. Ülkelerimizdeki doğal alanların korunması, tecrübe aktarımı gibi çok somut hedeflerimiz var böyle hedefleriniz olduğunda sorunlar ortadan kalkıyor” açıklamasını yapıyor.
*tam metin
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 29 Eylül 2009*
Bu yıl beşincisi yapılacak olan Doğa Derneği’nin düzenlediği “Doğa Okulu” kapılarını çevre hareketinin giderek güçlendiği Gürcistan, Azarbeycan, Ermenistan ve Türkiye’den öğrencilere kapılarını açıyor. Öğrenciler, bu dört ülke sınırları içerisinde ve birbirleriyle ilişkili kritik eko-sistemlerin korunması için hem sahada çalışacak hem de uzmanlardan teknik bilgi alacak. Doğa Okulu’nda öğrencilere temel ekoloji bilgisinden, doğa korumacılığında uygulayacakları iletişim tekniklerine kadar bir dizi eğitim sivil toplum ve resmi kurumlarda çalışan uzmanlar tarafından veriliyor. Bu yıl beşincisi yapılacak okulda derslerin bir çoğu Kars ve Rize bölgesinde, sahada verilecek.
Doğa Okulu’nda yer almak isteyen üniversite son sınıfında okuyan ve İngilizce bilen öğrencilerin Doğa Derneği’ne 30 Eylül tarihine kadar başvurmaları gerektiğini belirten Dernek Genel Müdürü Bahtiyar Kurt, “Doğa korumacılığının bir okulu henüz yok. Herkes kendisini geliştiriyor. Biz dernek olarak bu açığı tamamen kapatamayız ama yardımcı olabiliriz diye düşündük” diyor.
Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yılki eğitime dört farklı ülkeden öğrenciler katılacak. Ülkeler arasında Ermenistan, Azarbeycan, Gürcistan ve Türkiye’nin bulunması okulun önemini daha da ön plana çıkarıyor. Teorik bilgilerin yanı sıra pratik eğitimin verileceği okulun katılımcılarının belirlenmesinde Doğa Derneği’nin de üyesi olduğu “Bird Life International”ın (Uluslararası Kuşları Koruma Derneği) diğer ülkelerdeki temsilcileri görev alacak. Birbirlerini daha önceki ortak çalışmalardan tanıdıklarını belirten Kurt, “Dört ayrı ülkedeki dört farklı kurum ne kadar kuşlar üzerinde çalışmış olsa da, o malum bariyerler ilk başta vardı. Ama çalışmalardan sonra bu bariyerlerin kalktığını gördük. Ülkelerimizdeki doğal alanların korunması, tecrübe aktarımı gibi çok somut hedeflerimiz var böyle hedefleriniz olduğunda sorunlar ortadan kalkıyor” açıklamasını yapıyor.
*tam metin
İnsan neyle ölür?
Tuzla'daki işçi ölümlerine dikkat çekmek isteyen Yaratıcı Direniş adlı girişim, İstanbullulara kaldırımlardan mesaj gönderiyor.
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*
Kendilerine yaratıcı direniş adını veren grup, bu defa da ilginç bir protestoyla hem Tuzla'da ölen tersane işçilerini anımsattı hem de İstanbul'daki Bienal'e gönderme de bulundu. İstanbul'un en işlek caddelerinden Harbiye'deki Cumhuriyet Caddesi kaldırımlarına çizdikleri ceset resmiyle İstanbulluların ilgisini çeken grup, hem Tuzla’daki tersanelerde ölen işçilere dikkat çekiyor hem de "İnsan Neyle Yaşar" temalı Bienal'e, "İnsan Neyle Ölür" başlıklı sokak protestosuyla yanıt veriyor.Son etkinliklerinde grup, İstanbulluların dikkatini Harbiye'deki kaldırım üzerine tebeşirle çizdikleri bir ceset resmiyle Tuzla'da ölen işçilere çekmeye çalışıyor. Tuzla'da en son 14 Ağustos'ta elektrik çarpöması sonucu bir işçi ölmüş, 24 Eylül'de de dört işçi yaralanmıştı.
Yaratici Direnis adli grup daha önce de öldürülen gazeteci-yazar Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde sokakta ölü gibi yatarak eylem yapmış, her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde gözaltında kaybedilen çocuklarını arayan annelere de yine sanatsal bir gösteriyle destek vermişti.
*tam metin
Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*
Kendilerine yaratıcı direniş adını veren grup, bu defa da ilginç bir protestoyla hem Tuzla'da ölen tersane işçilerini anımsattı hem de İstanbul'daki Bienal'e gönderme de bulundu. İstanbul'un en işlek caddelerinden Harbiye'deki Cumhuriyet Caddesi kaldırımlarına çizdikleri ceset resmiyle İstanbulluların ilgisini çeken grup, hem Tuzla’daki tersanelerde ölen işçilere dikkat çekiyor hem de "İnsan Neyle Yaşar" temalı Bienal'e, "İnsan Neyle Ölür" başlıklı sokak protestosuyla yanıt veriyor.Son etkinliklerinde grup, İstanbulluların dikkatini Harbiye'deki kaldırım üzerine tebeşirle çizdikleri bir ceset resmiyle Tuzla'da ölen işçilere çekmeye çalışıyor. Tuzla'da en son 14 Ağustos'ta elektrik çarpöması sonucu bir işçi ölmüş, 24 Eylül'de de dört işçi yaralanmıştı.
Yaratici Direnis adli grup daha önce de öldürülen gazeteci-yazar Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde sokakta ölü gibi yatarak eylem yapmış, her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde gözaltında kaybedilen çocuklarını arayan annelere de yine sanatsal bir gösteriyle destek vermişti.
*tam metin
Çöpüne sahip çıkamayan belediyeye ceza geliyor
Çevre ve Orman Bakanlığı, evsel atıklardan kimyasal atıklara kadar birçok konuda kontrollerini arttırıyor. 14 Mayıs 2010’dan sonra atık bertaraf tesisi olmayan belediyelere ceza gelirken, yılda 1 tondan fazla kimyasal madde üreten, ithal eden tesislerde elektronik ortamda kayıt altına alınacak.
Özgür Gürbüz – Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*
2006 yılında yasalaşan yeni Çevre Kanunu’yla birlikte belediyelere, sanayi ve turizm tesislerine atık bertaraf tesisleri kurma konusunda zaman sınırlaması getirilmişti. 14 Mayıs 2010 itibariyle bertaraf tesislerini kurmayan belediyelere ceza kesilmesi gündemde. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Lütfi Akça, Türkiye’nin en önemli çevre sorunlarından biri olan atıklarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
-Belediye atıkları konusunda neler yapılacak?
Bu atıklar eskiden beri vahşi depolamaya gitmiş, derelere hatta denizlere atılmış. Örneğin Giresun’daki iki büyük dereden birinin yatağına çöp doldurulmuş. Sel gelip daha önce doldurulan kısmın bir bölümünü alıp götürünce ortaya birkaç metre yüksekliğinde çöp dağı çıkmış. Türkiye’nin birçok yerinde benzer manzaralara rastlamak mümkün. Düzenli depolamaya önce İstanbul başladı onu İzmir takip etti. 2010 yılına kadar 100 bin nüfusun üstündeki tüm belediyeler katı atık bertaraf tesisi kurmak zorunda. Şu anda 41 atık tesisi 32 milyon kişiye hizmet ediyor. 2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen evsel atıkların yüzde 70’i ile belediyelerce katı atık toplama hizmeti götürülen nüfusun yaklaşık yüzde 80’inin atığının düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilmesi sağlanacak.
- 2010 sonrası ceza kesecek misiniz?
2010, 13 Mayıs’tan itibaren ceza geliyor. Yalnız bunların envanterini çok sağlıklı yapamıyoruz. Belediyeler birlik kuruyor. Birlik kurulduğunda içinde 20 bin nüfuslu da oluyor 300 bin de. Kaç tane 100 bin nüfuslu belediye birlik kurdu bilemiyoruz. Orada bizim uygulama şöyle olacak. Birliğe sahip belediyelerin ürettiği çöpü karşılayacak tesis olup olmadığına bakacağız.
- İstanbul’da çöp alanı için kesilen ağaçlar hakkında ne düşünüyorsunuz ?
İstanbul’da başka da yer yok. İstanbul’un çöpünü o mevcut çöplüğün yanında depolamak zorundasınız. Çöp tesisi kurmak kolay iş değil. Onun da birçok yatırımı var. İşletme tesisi, binası var. Bir ortak tesisle büyük bir çöplüğe hitap etmek daha mantıklı. Orada esasında çok fazla ağaç da yok. Baltalık orman denilen türden.
- Kaynağında araştırma sorunu bir türlü çözülemedi. Belediyelere verilen yetkiye rağmen bu işi yıllardır sigortasız sağlıksız ortamlarda çalışan “kağıtçı” denilen insanlar yapıyor.
Ambalaj atıkları bir bütün, sadece evlerden gelmiyor, alışveriş merkezlerinden, sanayi tesislerinden. Olması gereken evlerden ayrıştırılması, biz bunu belediyelere görev olarak verdik ancak belediyeler bunu yapamadılar.
- Cezai durum var...
Var ama amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. İnsanların buna hazır olması lazım. Sosyal kültürel seviyenin yüksek olması lazım. Kullandığımız model şu. Sanayi atıklarıyla, belediyelerden gelen atıklar için firmalara yetki veriyoruz. Bir firma ayrıştırma tesisi kuruyor, belediyeyle anlaşıyor. Bir atık yönetim planı hazırlıyor. Planla, alışveriş merkezi gibi noktasal kaynaklar ve bunların hedefleri belirleniyor. Bu firma evlerden ve sanayiden atıkları ayrı ayrı topluyor. Evlerden toplamada çok başarı sağlanamıyor, insanlar buna hazır değil. Şu anda özellikle sanayiden kaynaklı atıklar yoğun bir şekilde toplanıyor. Bu firmalardan aldığımız verilere göre 4 milyon 500 bin kişinin atığı evlerden ayrı toplanıyor.
***
Tarlada varile son!
26 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile Türkiye’de kimyasal maddelerin bir envanteri oluşturulacak. Yılda 1 ton ve üzerinde madde üreten veya tek başına veya müstahzar içinde ithal eden üreticiler ve ithalatçılar madde miktarlarına göre talep edilen verileri 12 ay içerisinde internet üzerinden kayıt altına alınacak. Öngörülen süre 26 Aralık 2009’da doluyor. Bu sayede, insan ve çevre için tehlike arz eden kimyasalların takip edilmesi planlanıyor.
*tam metin
Özgür Gürbüz – Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*
2006 yılında yasalaşan yeni Çevre Kanunu’yla birlikte belediyelere, sanayi ve turizm tesislerine atık bertaraf tesisleri kurma konusunda zaman sınırlaması getirilmişti. 14 Mayıs 2010 itibariyle bertaraf tesislerini kurmayan belediyelere ceza kesilmesi gündemde. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Lütfi Akça, Türkiye’nin en önemli çevre sorunlarından biri olan atıklarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
-Belediye atıkları konusunda neler yapılacak?
Bu atıklar eskiden beri vahşi depolamaya gitmiş, derelere hatta denizlere atılmış. Örneğin Giresun’daki iki büyük dereden birinin yatağına çöp doldurulmuş. Sel gelip daha önce doldurulan kısmın bir bölümünü alıp götürünce ortaya birkaç metre yüksekliğinde çöp dağı çıkmış. Türkiye’nin birçok yerinde benzer manzaralara rastlamak mümkün. Düzenli depolamaya önce İstanbul başladı onu İzmir takip etti. 2010 yılına kadar 100 bin nüfusun üstündeki tüm belediyeler katı atık bertaraf tesisi kurmak zorunda. Şu anda 41 atık tesisi 32 milyon kişiye hizmet ediyor. 2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen evsel atıkların yüzde 70’i ile belediyelerce katı atık toplama hizmeti götürülen nüfusun yaklaşık yüzde 80’inin atığının düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilmesi sağlanacak.
- 2010 sonrası ceza kesecek misiniz?
2010, 13 Mayıs’tan itibaren ceza geliyor. Yalnız bunların envanterini çok sağlıklı yapamıyoruz. Belediyeler birlik kuruyor. Birlik kurulduğunda içinde 20 bin nüfuslu da oluyor 300 bin de. Kaç tane 100 bin nüfuslu belediye birlik kurdu bilemiyoruz. Orada bizim uygulama şöyle olacak. Birliğe sahip belediyelerin ürettiği çöpü karşılayacak tesis olup olmadığına bakacağız.
- İstanbul’da çöp alanı için kesilen ağaçlar hakkında ne düşünüyorsunuz ?
İstanbul’da başka da yer yok. İstanbul’un çöpünü o mevcut çöplüğün yanında depolamak zorundasınız. Çöp tesisi kurmak kolay iş değil. Onun da birçok yatırımı var. İşletme tesisi, binası var. Bir ortak tesisle büyük bir çöplüğe hitap etmek daha mantıklı. Orada esasında çok fazla ağaç da yok. Baltalık orman denilen türden.
- Kaynağında araştırma sorunu bir türlü çözülemedi. Belediyelere verilen yetkiye rağmen bu işi yıllardır sigortasız sağlıksız ortamlarda çalışan “kağıtçı” denilen insanlar yapıyor.
Ambalaj atıkları bir bütün, sadece evlerden gelmiyor, alışveriş merkezlerinden, sanayi tesislerinden. Olması gereken evlerden ayrıştırılması, biz bunu belediyelere görev olarak verdik ancak belediyeler bunu yapamadılar.
- Cezai durum var...
Var ama amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. İnsanların buna hazır olması lazım. Sosyal kültürel seviyenin yüksek olması lazım. Kullandığımız model şu. Sanayi atıklarıyla, belediyelerden gelen atıklar için firmalara yetki veriyoruz. Bir firma ayrıştırma tesisi kuruyor, belediyeyle anlaşıyor. Bir atık yönetim planı hazırlıyor. Planla, alışveriş merkezi gibi noktasal kaynaklar ve bunların hedefleri belirleniyor. Bu firma evlerden ve sanayiden atıkları ayrı ayrı topluyor. Evlerden toplamada çok başarı sağlanamıyor, insanlar buna hazır değil. Şu anda özellikle sanayiden kaynaklı atıklar yoğun bir şekilde toplanıyor. Bu firmalardan aldığımız verilere göre 4 milyon 500 bin kişinin atığı evlerden ayrı toplanıyor.
***
Tarlada varile son!
26 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile Türkiye’de kimyasal maddelerin bir envanteri oluşturulacak. Yılda 1 ton ve üzerinde madde üreten veya tek başına veya müstahzar içinde ithal eden üreticiler ve ithalatçılar madde miktarlarına göre talep edilen verileri 12 ay içerisinde internet üzerinden kayıt altına alınacak. Öngörülen süre 26 Aralık 2009’da doluyor. Bu sayede, insan ve çevre için tehlike arz eden kimyasalların takip edilmesi planlanıyor.
*tam metin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)