"Arjantin'in haberi var bizim yok!"

GDO'ların Türkiye'de üretiminin önünü açacak olan Ulusal Biyogüvenlik Yasası, tepki topluyor. Genetiği değişmiş bitkilerin üretimi ve tüketimine karşı çıkan oda ve sivil toplum kuruluşları, Başbakanlık'a gönderilen taslağın kendilerine gösterilmediğini ancak dünyanın en büyük ikinci üreticisi Arjantin'den 78 sayfalık görüş alındığını söylüyor.

Özgür Gürbüz / 17 Temmuz 2009

Tüm dünyada tartışmalara yol açan Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'ın (GDO) Türkiye'de ekimine izin verecek olan Ulusal Biyogüvenlik Yasası'na sivil toplum kuruluşlarından ciddi tepki var. Bitkilerin genleriyle oynayarak onların istenilen şekil ve özelliklerde üretimine olanak sağlayan teknolojilerin sağlık üzerinde onlarca zararlı etkisi olduğunu söyleyen GDO'ya Hayır Platformu yetkilileri, yasa tasarısının tüm ısrarlarına rağmen kendilerine gösterilmemesinden de şikayetçi. Başbakanlık'a gönderildiği belirtilen söz konusu yasa tasarısını, bilgilendirme hakkını da kullanarak, görmek için talep ettiklerini belirten Platform yetkilileri, "Tasarıya dünyanın ikinci en büyük GDO üreticisi Arjantin'den 78 sayfalık görüş geldi ancak ne bizden, ne de Ziraat ve Tabip odalarından görüş alındı" diyor.

"DDT'ye de iyi demişlerdi"
57 farklı kuruluştan oluşan GDO'ya Hayır Platformu adına yapılan basın açıklamasında konuşan Türk Tabipler Birliği temsilcisi Prof. Dr. Kenan Demirkol, "Tarım ilacı DDT'ler de ilk piyasaya çıktığında insanlara hiç zarar vermeyeceği söylendi hatta kaşifine Nobel ödülü verildi. Ama binlerce insan (DDT yüzünden) ölünce yasaklandı" dedi ve GDO'ların sağlık sakıncaları üzerine onlarca raporun bulunduğunu belirterek Türkiye'nin bu ürünlerden uzak durmasını istedi.

Avrupa'da vazgeçiliyor
Toplantıda söz alan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık da, son bir yıl içerisinde daha önce GDO'ya izin veren üç Avrupa ülkesinde GDO'ların yasaklandığını vurguladı. GDO'lu tohumu yasaklayan Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya ve Yunanistan'ı örnek gösteren Atalık, "GDO'lu tohum üretimi dünyada 4-5 şirketin elinde. Bunlardan Amerikan şirketi olan Monsanto pazarın yüzde 90'ına sahip. Şirketler, devlet gibi değil, ülke gözetmezler" diyerek lobi faaliyetlerine dikkat çekti. Yapılan açıklamada yasanın ABD kökenli tohum şirketleri lehine çıkartılacağı da öne sürüldü.

***
"Hükümet olup iktidar olamadılar"
Prof. Dr. Kenan Demirkol -Türk Tabipler Birliği

Ülkemizde, genetiği değiştirilmiş bitkilerin ekimine izin verileceğini Hükümet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek'in 1 Haziran 2009 tarihli basın açıklamasından öğrendik. Sayın bakan bu açıklamada GDO'ların ithalat yoluyla zaten ülkemize girdiğini o yüzden ülkemizde üretilmesinin bir sorun oluşturmayacağını dile getirdi. Bizler, insanımızın sağlığı için son derece sakıncalı olan bu ürünlerin ithalini önlemek için tedbirler alıyoruz denmesini beklerken, zaten ülkemize bu zehirler giriyor o halde ülkemizde üretilmesinde de zarar yok gibi bir yönetim zaafı örneği gösteriliyor; yasaklayamazsan yasalaştır! Bu tavır hükümet olup iktidar olamamaktır!

200 bin kişiye 15 zabıta

Özellikle yaz aylarında turist akınına uğrayan İstanbulluların nefes aldığı Adalar, ciddi çevre sorunlarıyla karşı karşıya. Bütçesi personeli kış nüfusuna göre düzenlenen dokuz adanın belediye başkanı, Habertürk’e verdiği özel röportajda, merkezi hükümetten özel bir yasal değişiklik istediklerini söylüyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 6 Temmuz 2009

Dünyada çok az kişi dokuz ayrı kara parçasının belediye başkanlığını yapıyordur. Dr. Mustafa Farsakoğlu beşi insan yerleşimine açık İstanbul’daki dokuz adanın belediye başkanı. Adalar’ın yerleşik nüfusu 15 bin, yazın bu 80 bine kadar çıkıyor. Havaların ısınmasıyla artan günübirlik ziyaretler nüfusu 200-250 binlere kadar çıkarıyor; beraberinde çevre sorunlarını da...

Deniz kirliliğinden piknikçilerin bıraktığı pet şişelere kadar onlarca farklı çevre sorunu Adaların güzel doğasını tehdit ediyor. Buna karşın adalarda bulunan, zabıta sayısı sadece 15. Belediye Başkanı Farsakoğlu, “Her türlü denetimi zabıtayla yaparsınız. Denize atılan çöpten, sigara yasağının uygulanmasına, işletmelerin ruhsat kontrolüne kadar her şey zabıtanın işi. Bizim 4 zabıta karakolu ve Sakız Adası’nda bir zabıta noktamız var. Diğer adalara da tekneyle zabıta personeli gönderiyoruz. Bir zabıta amiri, iki zabıta komiseri ve 12 zabıta memuruyla 200-250 bin nüfuslu, birbirinden kopuk büyük bir alanda hizmet vermeye çalışıyoruz” diyerek sorunlarını dile getiriyor. Belediye ayrıca tamamen gönüllülerden oluşan “Çevre ve Temizlik” adı verilen bir birim kurmuş. 200 civarında gönüllüden oluşan birim, çevreyi kirleten işletme ve kişileri belediyeye bildiriyor, bilinçlendirme çalışmaları yapıyor.

Belediyenin tüm kadrosu 102 kişi
Sorun sadece zabıta da değil. Belediyenin sahip olduğu kadro 68 memur ve 34 işçiden oluşuyor. Belediye’ye ait iki tekne var. Bunlar aynı zamanda ambulans olarak da kullanılıyor. Bir tanesi kısa zamanda hastaların nakil ve acil durumlarına ayrılmış ambulansa dönüştürülecek ve geriye sadece bir tekne kalacak. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen 250 binleri bulan nüfusa hizmet vermek zorunda olduklarını belirten “Bunu neyle yapacaksınız? Personelle yapacaksınız” diyen Farsakoğlu, “Yasal düzenleme lazım. Adalar Belediyesi’ni tek bir coğrafyada yerleşmiş bir belde olarak görmemek gerekiyor. O yüzden de özel bir düzenleme gerekiyor” şeklinde konuşuyor. Belediye Meclisi’nin bu yönde alacağı kararın merkez yönetim tarafından kabul edilmesi gerektiğini söylüyor.

Emlak vergisi toplanamıyor
Adalar Belediyesi’nin bir başka sorunu da gelirlerle ilgili. Adalar’ın SİT alanı olması yapılaşmaya sınırlama getiriyor. Adalar’da bulunan 8 bin civarında konutun 2 bine yakını tescilli tarihi eser. Tescilli eserlerden emlak vergisi alınamadığını, yaşlıların oturduğu yerler için de indirim uygulandığını belirten Farsakoğlu, kış nüfusuna göre İller Bankası kanalıyla aldıkları aylık paranın 40 bin, aylık personel giderlerinin ise 220 bin olduğunu söylüyor. “Belediye’nin 5 milyon gerçek geliri var ve 25 milyon borçla devraldık” diyor. Son söz olarak da vatandaşları daha duyarlı olmaya çağırıyor. İnsanlarımız geliyor yiyip, içip çöplerini doğaya bırakıyor diyen Adalar Belediye Başkanı, “Vapurlardan da çok şey atılıyor. Denizleri koruma açısından hiç titiz değiliz, zannediyoruz ki denizler kirlenmez. Marmara Denizi’nin dibi inanılmaz oranda kirlenmiş durumda” diyor.

***
Özel tekneleri, Adalar’a bağlamak paralı olacak
Adalar Belediyesi, bütçe sorununu çözmek için Adalar’ı ziyarete gelen yüzlerce tekneden “palamar” parası almaya hazırlanıyor. İlk meclis toplantısında görüşülecek olan bu konu karara bağlanırsa gelecek yıldan itibaren adalara gelen teknelerden “bağlama ücreti” adı altında para alınacak.

Marmara Denizi'nden çelik halat, çıpa ve gırgır ağları çıktı

Marmara Denizi'nden çelik halat, çıpa ve gırgır ağları çıktı Kontrolsüzlük, denizlerimizin üstü kadar dibini de kirletti. Denizden, çevreci olması beklenen balıkçıların attığı eski ağlar, hatta kaptan koltuğu bile çıkıyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 5 Temmuz 2009

DenizTemiz Derneği /Turmepa, Kabotaj Bayramı etkinlikleri çerçevesinde önceki gün, Tavşan Adası açıklarında deniz dibi temizliği yaptı. Sadece 50 metrekarelik alanda yapılan temizlik sırasında önce dalgıçlar tarafından deniz dibi tarandı. Balıkçılar tarafından eskidiği için gizlice denize bırakılan gırgır ağları tespit edildi ve balonlarla su yüzeyine yaklaştırılan bu ağlar vinçlerle özel teknelere çekildi. Deniz dibinde, ağların yanısıra metrelerce uzunluğunda çelik halat ve çıpa da bulundu.

DenizTemiz Derneği Genel Sekreteri Levent Ballar, deniz dibinde kaptan koltuğu bile bulduklarını söylüyor ve aslında çevreci olması gereken, ‘denizden ekmek yiyen’ balıkçıların bazılarının bile yeterli duyarlılığı göstermediğinden yakınıyor. Denizin dibine bırakılan ağlar 200 yıl yok olmuyor ve denizdeki canlıların dibe ulaşmasını engelliyor. Aynı zamanda pasif avlanmaya devam ederek deniz yaşamını da tehdit ediyor. Teknelere çıkarılan ağların arasındaki yengeçler, deniz yıldızları bu pasif avcılığa bizlerin de tanık olmasına neden oldu. Gönüllüler, ağlar tekneye alınır alınmaz bu canlıları hemen denize geri göndermek için çabalıyor.

“Asıl kirletenler aramızda yok”
İstanbul’un hemen yanı başında, Büyükada’nın sadece 2,5 km. uzağındaki Tavşan Adası’nda yapılan dalışlar aslında tüm Marmara için ipuçları veriyor. Konuştuğumuz dalgıçlar ve balıkçılar, deniz kirliliğinin sadece buraya has bir sorun olmadığını dillendiriyor. Temizlik gemilerine yaklaşan bir balıkçı, kirliliğin önüne geçecek yasal düzenlemelerin eksikliğinden bahsediyor ve düzenlemelerin zaten güçlü olan büyük balıkçıların lobi faaliyetleri sonucu istekleri doğrultusunda gerçekleştiğini öne sürüyor. Etkinliğe destek için gelen gönüllülerden biri balıkçının serzenişlerine hak verse de asıl sorunun denetim yetersizliği olduğunu söylüyor. Tartışma uzayıp gidiyor, sorun çok ama sorumlu yok sanki. Denize açılmadan önce, gönüllülere hitaben yaptığı konuşmada Adalar Kaymakamı Mevlüt Kurban eğitimsizliğe dem vuruyor. “Asıl kirletenler aramızda yok” diyen Kurban, “Kıyılarımızda şu gördüğünüz restoranların tabakları, çatalları var ama aramızda onlar yok” diye şikayet ediyor. Bu durumdan Adalar’da yaşayan halk da şikayetçi ama yıllardır “eğitim şart” dense de denizler kirlenmeye devam ediyor.

En iyi kompozisyonu yazan Çin'e gidiyor

Ağırlıklı olarak halk müziğine yer veren Yön Radyo, radyo tarihindeki en ilginç kampanyalarından birine imza attı. Çin Uluslararası Radyosu (CRI) Türkçe Servisi ve Yön Radyo tarafından düzenlenen kompozisyon yarışmasının birinci ve ikincisi Çin’de bir hafta tatil kazanıyor.

Özgür Gürbüz / 5 Temmuz 2009

Düzenledikleri yarışmalarla dinleyicilerine kitap, konser bileti gibi ödüller vermelerine alıştığımız radyo istasyonlarından bu defa ilginç bir yarışma ve ödül haberi geldi. Ağırlıklı olarak halk müziğine yer veren ve 2004 yılında Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği tarafından “Yılın Türkü Radyosu” seçilen Yön Radyo, iki kişiyi bir haftalığına Çin’e gönderiyor. “Çin ve Ben” başlıklı kompozisyon yarışmasına katılan ve ilk ikiye girenler, Çin Uluslararası Radyosu (CRI) Türkçe Servisi ve Yön Radyo’nun konuğu olarak yedi günlük bir seyahat kazanıyor. İki günü yolda geçen seyahat, Tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına açık olan yarışmanın galipleri Çin’de iki büyük kenti ziyaret edecek. Yarışmaya katılmak için “ÇİN” yazıp 3834’e göndermek yetiyor.

Türküler İngilizce Sunuluyor
Başvuru süresi 22 Ağustos’ta bitecek olan yarışmayı düzenleyen Yön Radyo, uzun süredir saat gün ortası haberlerinde CRI Türkçe Servisi Haber Merkezi'ne bağlanarak Çin'den Türkçe haberler veriyor, her akşam da Çin Halk Cumhuriyeti Sincan-Uygur halk radyosuna bağlanarak Uygurca türküler dinletiyordu. Radyonun, haftada bir yayınlanan “Music Junction” adlı programında ise türküler İngilizce sunuluyor.

Davul-Zurna Havası Ortak
Yön Radyo Yönetim Kurulu Başkanı Yüksel Kılınç, ‘Neden Çin?’ sorumuza, “Yon Radyo turku ve haber radyosu. Dünyada ne olup bittiğini sadece Batı’dan değil, Doğu’dan da takip etmeye çalışıyoruz. Bu bağlamda Çin’in çekiciliğinin artmış olması da önemli” diyor. “Türkülerle bağlantılı birçok ülkeyle yayın işbirliğimiz oldu” diyen Kılınç, “Sincan-Uygur bölgesi kültürleri türkülerin dünyasında çok önemli yer tutuyor. Bizim türkülerin altyapısına oldukça yakın. Bizde davul zurna havası var, ismi başka olsa da onlarda da var” diyor.