İstanbul Merter’de kurulacak olan Meydan alışveriş merkezi ısıtma ve soğutmasını güneş enerjisiyle yapacak. Üstü açık olan meydanın yarı şeffaf çatısı yağmurlu ve soğuk havalarda kapanabilecek.
Özgür Gürbüz / 23 Haziran 2009
Artan enerji maliyetleri ve çevre kaygısı alışveriş merkezlerini de değiştiriyor. Metro Grup, tarafından Merter’de yapımı sürdürülen alışveriş merkezinin ısıtma ve soğutması güneş enerjisinden sağlanacak. “Meydan” projelerinin ikincisi olan İstanbul'un Avrupa yakasındaki Merter’deki proje, çatıda kurulan güneş panelleri, suyu güneş enerjisiyle ısıtarak kış aylarında ısınma, yazın ise ısınan suyu soğutma makinelerine göndererek mağazaların serinlemesini sağlayacak. Bu sayede 50 mağaza ve retoranın bulunduğu merkez yılda 770 bin kilovatsaate eşdeğer enerji üretecek, 308 ton karbondioksitin atmosfere bırakılmasını engelleyerek küresel ısınmaya katkısını azaltacak. Metro Grup Emlak Yönetim Şirlketi Genel Müdürü Gündüz Bayer, güneş enerjisi sayesinde yapılan tasarrufun mağaza sahiplerine yansıtılacağını ve enerji maliyetlerinde azalma sağlanacağını dikkat çekiyor.
Antalya’daki mağazalarında da güneş enerjisiyle soğutma gerçekleştirdiklerini belirten Bayer, projenin sosyal sorumluluk projesinden öte ekonomik olduğuna dikkat çekiyor ve “Güneş enerjisi ucuz olmasa yapmazdık” diyor. Meydan Merter Alışveriş Merkezi, Güngören-Bağcılar tramvay hattı ile Güven mahallesi arasında kalıyor. Alışveriş Merkezi’nin mahalleye açılan kapısının 24 saat açık olacağını ve tramvay hattına bağlantı sağlayacağını belirten yetkililer, Meydan’ın planını bölge halkının isteklerine göre hazırladıklarını söylüyor. Merter Meydanı’n önündeki geniş bir alan da yine içinde ufak bir göleti olan, kaykay pisti bulunan bir parka ev sahipliği yapacak. 6 Ağustos’ta açılması planlanan, 50 milyon avroya mal olan alışveriş merkezinde 1320 araç kapasiteli bir otopark da bulunuyor. Daha önceki Meydan projesi olan Meydan Ümraniye de ısınma ve soğutma için ısı pompalarından yararlanıyor.
***
“Mahallenin bir parçası olmasını istiyoruz”
Gündüz Bayer
Metro Grup Emlak Yönetim Şirketi Genel Müdürü
Meydan Merter, çevreyle daha çok entegre olmuş bir yer. Buranın, mahallenin bir parçası olmasını, insanların buluşabilecekleri bir mekan haline gelmesini istiyoruz. Yaptırdığımız anketlerde hep böyle bir sonuç çıkıyor. Alışveriş merkezine gelen insanlar daha ferah, gürültüsüz mekan tercih ettiklerini söylüyor. Yapay ışık sevmiyorlar. Ziyaretçiler sadece alışveriş merkezine gelmek istemiyor. Geldiklerinde bir takım başka sosyal faaliyetler bulup yanında alışveriş yapmak istiyor. Son 2-3 yılda yaşanan en büyük değişiklik bu. Bundan sonraki alışveriş merkezlerinin de böyle olması gerekiyor. Elimde bu konuda yapılmış bir çalışma yok ama bence Ümraniye’nin açık alan olması oraya gelen insan sayısını arttırdı. Bir gün geliyor sadece yemek yiyor, bir gün sinemaya gidiyorlar. Bir başka gün de alışveriş yapıyorlar. Diğer alışveriş merkezlerinde ise sadece alışveriş seçeneği var.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Yenilenebilir Enerji Kanunu kime takıldı?
Yenilenebilir Enerji Kanunu’nda değişiklikler yapılması için Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy tarafından verilen teklif apar topar geri çekildi. Kulislerde, 2004 yılında ilk kez gündeme gelen Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun bir yıl gecikmesine neden olan Ali Babacan’ın bu değişiklik teklifini de engellediği konuşuluyor. Aksoy ise kızgınlığını, “Hayret ediyorum” diyerek dile getiriyor.
Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009*
Yaklaşık 6 aydır üzerinde çalışılan ve 18 Haziran 2009 tarihinde TBMM’nin gündeminde 3. sırada yer alan Yenilenebilir Enerji kaynaklarıyla ilgili kanun aniden geri çekildi. TBMM, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Kütahya Milletvekili Soner Aksoy tarafından bizzat hazırlanan kanun teklifi, rüzgar, güneş, jeotermal ve biyokütle gibi enerji kaynaklarına uzun dönemli alım garantileri getiriyordu. Kulislerde, kanun teklifinin bizzat Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından engellendiği konuşuluyor. Teklifte bazı enerji kaynaklarına yüksek fiyat verildiği için Babacan’ın itiraz ettiği ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile konuşarak kanunun Meclis gündemine gelmesini engellediği söyleniyor. 2004 yılında ilk kez Türkiye’nin gündemine gelen Yenilenebilir Enerji ile ilgili kanuna da, o dönem Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Ali Babacan itiraz etmiş, kanun yaklaşık 1 yıl gecikmeyle daha zayıf olarak çıkmıştı. Babacan’ın işadamlarıyla yaptığı bir konuşmada kendilerine, “Amerika'da Shell ve BP gibi şirketlerin ve Amerikan Enerji Ajansı'nın başkanları ile görüştüm; yenilenebilir enerji gereksizdir, dediler” sözleri de uzun süre konuşulmuştu.
"Hayret ediyorum"
2005 yılında yasalaşan kanunla ilgili değişiklik önerisi veren Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy, kanunun neden geri çekildiğini bilmediğini ancak hayretler içerisinde olduğunu söylüyor. Aksoy, “Hayret ediyorum. Hiçbir bilgim yok. Neden geri çekildiğini bilmiyorum. ABD’de, Çin’de herkes yenilenebilir enerjinin peşinde koşuyor” açıklamasını yapıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen alım garantilerinin yüksek olmadığını söyleyen Aksoy, aylardır üzerinde çalıştıklarını, fizibilite çalışmalarını bizzat kendisinin de içerisinde bulunduğu bir grup tarafından yapıldığını belirtiyor. Değişiklik teklifine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yanısıra muhalefet partilerinin de sıcak baktığı biliniyordu. Bazı eleştirileri olmakla birlikte, CHP ve MHP milletvekillerinin de Genel Kurul’da kanun değişikliğine evet oyu vermeye hazırlandıkları biliniyordu.
***
Değişiklik neler getiriyordu?
Söz konusu değişiklik tasarısı yasalaşsaydı, güneş, rüzgar, biyokütle ve jeotermal gibi yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına 10 ila 20 yıl arasında alım garantisi getirecekti. 2005 yılında kanunlaşan metinde fazla destek göremeyen güneş, biyokütle, dalga, jeotermal ve denizde kurulacak rüzgar santrallerinin bu değişiklikten en çok yararlanacak kaynaklar olması bekleniyordu. Değişiklik teklifinde, güneş panellerinden üretilecek elektrik için ilk 10 yıl boyunca kilovatsaat başına 25 avro cent, ikinci 10 yılda da 20 avro cent ödenmesi planlanıyordu.
Verilen alım garantileri ve süreleri şöyle:
Enerji Türü - İlk 10 yıl için alım garantisi / İkinci 10 yıl için (Avro cent/kWs) Hidroelektrik 7 -
Karada rüzgar 8 -
Denizde rüzgar 12 -
Jeotermal 9 -
Güneş (fotovoltaik) 25 20
Güneş (yoğunlaştırılmış) 20 18
Biyokütle (çöp gazı dahil) 14 8
Dalga, akıntı, gel-git 16 -
*Bu haber 19 Haziran'da kaleme alındı, yayımlanmayınca e-gunluge 22 Haziran'da eklendi.
Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009*
Yaklaşık 6 aydır üzerinde çalışılan ve 18 Haziran 2009 tarihinde TBMM’nin gündeminde 3. sırada yer alan Yenilenebilir Enerji kaynaklarıyla ilgili kanun aniden geri çekildi. TBMM, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Kütahya Milletvekili Soner Aksoy tarafından bizzat hazırlanan kanun teklifi, rüzgar, güneş, jeotermal ve biyokütle gibi enerji kaynaklarına uzun dönemli alım garantileri getiriyordu. Kulislerde, kanun teklifinin bizzat Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından engellendiği konuşuluyor. Teklifte bazı enerji kaynaklarına yüksek fiyat verildiği için Babacan’ın itiraz ettiği ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile konuşarak kanunun Meclis gündemine gelmesini engellediği söyleniyor. 2004 yılında ilk kez Türkiye’nin gündemine gelen Yenilenebilir Enerji ile ilgili kanuna da, o dönem Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan Ali Babacan itiraz etmiş, kanun yaklaşık 1 yıl gecikmeyle daha zayıf olarak çıkmıştı. Babacan’ın işadamlarıyla yaptığı bir konuşmada kendilerine, “Amerika'da Shell ve BP gibi şirketlerin ve Amerikan Enerji Ajansı'nın başkanları ile görüştüm; yenilenebilir enerji gereksizdir, dediler” sözleri de uzun süre konuşulmuştu.
"Hayret ediyorum"
2005 yılında yasalaşan kanunla ilgili değişiklik önerisi veren Enerji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy, kanunun neden geri çekildiğini bilmediğini ancak hayretler içerisinde olduğunu söylüyor. Aksoy, “Hayret ediyorum. Hiçbir bilgim yok. Neden geri çekildiğini bilmiyorum. ABD’de, Çin’de herkes yenilenebilir enerjinin peşinde koşuyor” açıklamasını yapıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen alım garantilerinin yüksek olmadığını söyleyen Aksoy, aylardır üzerinde çalıştıklarını, fizibilite çalışmalarını bizzat kendisinin de içerisinde bulunduğu bir grup tarafından yapıldığını belirtiyor. Değişiklik teklifine, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yanısıra muhalefet partilerinin de sıcak baktığı biliniyordu. Bazı eleştirileri olmakla birlikte, CHP ve MHP milletvekillerinin de Genel Kurul’da kanun değişikliğine evet oyu vermeye hazırlandıkları biliniyordu.
***
Değişiklik neler getiriyordu?
Söz konusu değişiklik tasarısı yasalaşsaydı, güneş, rüzgar, biyokütle ve jeotermal gibi yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına 10 ila 20 yıl arasında alım garantisi getirecekti. 2005 yılında kanunlaşan metinde fazla destek göremeyen güneş, biyokütle, dalga, jeotermal ve denizde kurulacak rüzgar santrallerinin bu değişiklikten en çok yararlanacak kaynaklar olması bekleniyordu. Değişiklik teklifinde, güneş panellerinden üretilecek elektrik için ilk 10 yıl boyunca kilovatsaat başına 25 avro cent, ikinci 10 yılda da 20 avro cent ödenmesi planlanıyordu.
Verilen alım garantileri ve süreleri şöyle:
Enerji Türü - İlk 10 yıl için alım garantisi / İkinci 10 yıl için (Avro cent/kWs) Hidroelektrik 7 -
Karada rüzgar 8 -
Denizde rüzgar 12 -
Jeotermal 9 -
Güneş (fotovoltaik) 25 20
Güneş (yoğunlaştırılmış) 20 18
Biyokütle (çöp gazı dahil) 14 8
Dalga, akıntı, gel-git 16 -
*Bu haber 19 Haziran'da kaleme alındı, yayımlanmayınca e-gunluge 22 Haziran'da eklendi.
“İsrail’de kuşlar, radarla tespit ediliyor”
Diyarbakır’a inmek istediği sırada kanadına çarpan bir kuş sonucu kumanda sistemi arızalanan ve ancak dördüncü denemesinde piste inebilen uçak, havaalanlarında kuşlara karşı ne gibi önlemler alındığı sorusunu da gündeme getirdi.
Özgür Gürbüz- Gazete Habertürk / 22 Haziran 2009
İstanbul’dan Diyarbakır’a giden Onur Air Havayolları’na ait Boeing 737-400 tipi uçağı, 14 Haziran akşamı kanadına kuş çarpması sonucu tehlike atlatmış ve piste dördüncü denemesinde inebilmişti. Yaşanan kaza, kuşlarla ilgili güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığı sorusunu akıllara getirdi. Kuş Araştırmaları Derneği (KAD) Tür Koruma ve İzleme Programı Sorumlusu İlker Özbahar, birçok kuşa ev sahipliği yapan Anadolu’da benzer bir olayın tekrar görülebileceğine değiniyor ve göç yolları üzerinde kalan havaalanlarında özel radarların kullanılması gerektiğini söylüyor. Ülkenin tamamı ana kuş göç yolları üzerinde yer alan İsrail’de kullanılan radarların beraber uçan 10-11 kuşu bile algılayabildiğini söyleyen Özbahar, İstanbul ve Hatay için özellikle bu radarların kullanılmasını öneriyor.
Hatay Riskli
Dernek olarak Hatay Havaalanı yapılırken çok uğraştıklarını, 10 yıllık süreç içerisinde halkla da karşı karşıya kaldıklarını belirten Özbahar, “İstanbul ve Artvin üzerinden gelen iki ana kuş göç yolu Hatay’da birleşiyor. Havaalanı bu güzergahta kurulu. Motorlarla kuşlar karşı karşıya” diyor. Özbahar, havaalanlarından kuşları kaçırmak için kullanılan ses, yırtcı kuş barındırma gibi yöntemlerinde işe yaramadığına dikkat çekiyor.
Askeri uçuşlara Flamingo ayarı
Kuşlar üzerine araştırmaları olan bir başka dernek olan Doğa Derneği’nin Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu da, Hatay başta olmak üzere İstanbul Atatürk, Isparta verotanın biraz dışında kalsa da Adana havaalanlarını riskli görüyor. Özellikle göç dönemlerinde düzenli kuş gözlemi yapılması gerektiğini belirten Akarsu, gerekirse uçuş saatlerinin bu döenmlerde yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Çiğli Askeri Üssü’nde yapılan çalışmalarda, flamingoların hassas oldukları üreme dönemlerinde askeri uçuşların bölgeden kaydırıldığını belirten Akarsu, “Bu konuda ulusal bir politika geliştirilmeli. Deprem gibi olduktan sonra değil, olmadan harekete geçilmeli” diyor. Kuşların, 10 bin yıldır aynı rotayı kullanarak göç ettiği düşünülürse, uzmanların uçak seferleri ve rotalarıyla ilgili önerilerine kulak asmakta fayda var.
Özgür Gürbüz- Gazete Habertürk / 22 Haziran 2009
İstanbul’dan Diyarbakır’a giden Onur Air Havayolları’na ait Boeing 737-400 tipi uçağı, 14 Haziran akşamı kanadına kuş çarpması sonucu tehlike atlatmış ve piste dördüncü denemesinde inebilmişti. Yaşanan kaza, kuşlarla ilgili güvenlik tedbirlerinin yeterli olup olmadığı sorusunu akıllara getirdi. Kuş Araştırmaları Derneği (KAD) Tür Koruma ve İzleme Programı Sorumlusu İlker Özbahar, birçok kuşa ev sahipliği yapan Anadolu’da benzer bir olayın tekrar görülebileceğine değiniyor ve göç yolları üzerinde kalan havaalanlarında özel radarların kullanılması gerektiğini söylüyor. Ülkenin tamamı ana kuş göç yolları üzerinde yer alan İsrail’de kullanılan radarların beraber uçan 10-11 kuşu bile algılayabildiğini söyleyen Özbahar, İstanbul ve Hatay için özellikle bu radarların kullanılmasını öneriyor.
Hatay Riskli
Dernek olarak Hatay Havaalanı yapılırken çok uğraştıklarını, 10 yıllık süreç içerisinde halkla da karşı karşıya kaldıklarını belirten Özbahar, “İstanbul ve Artvin üzerinden gelen iki ana kuş göç yolu Hatay’da birleşiyor. Havaalanı bu güzergahta kurulu. Motorlarla kuşlar karşı karşıya” diyor. Özbahar, havaalanlarından kuşları kaçırmak için kullanılan ses, yırtcı kuş barındırma gibi yöntemlerinde işe yaramadığına dikkat çekiyor.
Askeri uçuşlara Flamingo ayarı
Kuşlar üzerine araştırmaları olan bir başka dernek olan Doğa Derneği’nin Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu da, Hatay başta olmak üzere İstanbul Atatürk, Isparta verotanın biraz dışında kalsa da Adana havaalanlarını riskli görüyor. Özellikle göç dönemlerinde düzenli kuş gözlemi yapılması gerektiğini belirten Akarsu, gerekirse uçuş saatlerinin bu döenmlerde yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Çiğli Askeri Üssü’nde yapılan çalışmalarda, flamingoların hassas oldukları üreme dönemlerinde askeri uçuşların bölgeden kaydırıldığını belirten Akarsu, “Bu konuda ulusal bir politika geliştirilmeli. Deprem gibi olduktan sonra değil, olmadan harekete geçilmeli” diyor. Kuşların, 10 bin yıldır aynı rotayı kullanarak göç ettiği düşünülürse, uzmanların uçak seferleri ve rotalarıyla ilgili önerilerine kulak asmakta fayda var.
Çevre Oskar’ı Bangladeş’li avukatın oldu
Çevre Oskar’ı Bangladeş’li avukatın oldu Bangladeş’te, sağlıksız koşullar ve denetimden yoksun yapılan gemi sökümüne karşı mücadele eden Avukat Rizwana Hasan, “Çevre Oskarı” olarak da adlandırılan Goldman Çevre Ödülü’ne layık görüldü.
Özgür Gürbüz
Dünyadaki eski gemilerin yarısı Bangladeş’te sökülüyor. Aralarında 14 yaşında işçilerin de olduğu tam 20 bin kişi her gün asbestosdan arseniğe kadar birçok toksik maddeyle karşı karşıya kalıyor. Çoğunun ne bu iş için uygun kıyafetleri ne de bir sağlık güvencesi var. 24 yaşında hukuk alanındaki yüksek lisansını bitirir bitirmez Bangladeş Çevreci Avukatlar Birliği’ne (BELA) kaydolan Rizwana Hasan, kısa sürede çevre sorunları denince akla gelen ilk isim oldu. Rizwana Hasan şimdi 40 yaşında ve ülke çapında 6 ofisi ve 60 çalışanı olan BELA’nın bir numaralı yöneticisi.
Zehirli Gemiler Sınırdışı
Hasan’a Asya bölgesinde Goldman Çevre Ödülü’nün kazandıran mücadelesi ise dünyadaki eski gemilerin yaklaşık üçte birinin söküldüğü Bangladeş’te, tehlikeli gemi sökümüne karşı sürdürdüğü uzun soluklu mücadele oldu. Hasan, gemi söküm işinde çalışan işçilerin koşullarının ve tersanelerden kaynaklı çevre sorunlarının önlenmesi için 2003 yılında hukuki bir mücadele başlattı. Bangladeş’e Uluslararası Basel Konvansiyonu’nda belirtildiği üzere, asbestos gibi toksik atıklarından arındırıldığını belirten sertifikası olmayan gemilerin girişinin yasaklanmasını istedi. 2006 Ocak ayında, bu kriterlere uymayan, “SS Norway” ve “Alfaship” adlı gemilerin girişinin engellenmesini istedi. Çevre Bakanlığı bu talebi kabul etti ve Rizwana Hasan önemli bir başarıya imza attı. Mart 2009’da ise Bangladeş Yüksek Mahkemesi, Rizwana’nın şikayetlerini dikkate alarak 36 gemi sökümü tersanesini koşullar iyileştirilmezse kapatacağı mesajını verdi. Bu karar, Bangladeş’in tarihinde tersanelerde çalışan işçiler lehine alınmış en ciddi karar olarak yorumlanıyor.
Sahilde Söküme Yasak İsteniyor
Uluslararası Gemi Sökümü STK Platformu sözcüsü Erdem Vardar, platformun yönetim kurulunda bulunan Hasan'ın çalışmalarının ödüllendirilmesinin, gemilerin çevreye duyarlı ve insan sağlığını gözetir şekilde sökülmesi için yaptığımız çalışmalarda kendilerine güç katacağını söylüyor. Vardar, “Rizwana Hasan, Bangladeş'te gemilerin sahillerde parçalanmasını ve ülkeye temizlenmeden girişini yasaklatmayı başardı. Dünyadaki gemilerin neredeyse tamamının sahillerde ilkel şekilde parçalanması ve bu şekilde çevrenin en tehlikeli maddelerle kirletilmesi ve işçilerin yok pahasına ölmesi kabul edilemez bir durum” diyor. Platform, “Uluslararası Denizcilik Örgütü’nden Mayıs ayında, Hong Kong'ta yapacağı toplantıda tüm dünyada gemilerin sahillerde parçalanmasını yasaklamasını umuyor.
***
Sökülen gemi sayısında artış var 2009'un ilk üç ayında dünyada 272 gemi söküme yollandı. 2007 yılının tümünde bu rakam sadece 288’di. Ekonomik kriz nedeniyle azalan ticaret hacmi, eski gemilerin boş bekletilmek yerine sökülmeye gönderilmesine neden oluyor.
***
2009'da gemilerin yüzde 51'i Hindistan'da, yüzde 29'u Bangladeş'te söküldü. Bu ülkeleri sırasıyla Pakistan, Çin ve yüzde 2’yle Türkiye izledi.
***
Bangladeş'te sadece 2009 yılında 7 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bu ölümler Bangladeş'te de, Tuzla tersanelerindeki ölümlere duyulan kamuoyu tepkisine benzer bir tepkiyle karşılanıyor.
2009 Goldman Çevre Ödülleri’ni kazana diğer çevreciler
Marc Ona Essangui – Gabon Kongo yağmur ormanlarında orman katliamlarını engellediği ve madenlere karşı mücadele ettiği için. Olga Speranskaya – Rusya Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde kalan toksik atıkları bulma ve yoketme konusundaki çabalarından ötürü. Yuyun Ismawati – Endenozya Fakir kent halkına sürdürülebilir atık yönetimini çözümleri ürettiği için. Maria Gunnoe – Amerika Appalachia’daki yüzey madenlerine karşı verdiği mücadele nedeniyle. Wanze Eduards ve Hugo Jabini – Surinam Yerli kabilelerin geleneksel topraklarını koruma haklarını kazanmaları için çalıştılar.
Özgür Gürbüz
Dünyadaki eski gemilerin yarısı Bangladeş’te sökülüyor. Aralarında 14 yaşında işçilerin de olduğu tam 20 bin kişi her gün asbestosdan arseniğe kadar birçok toksik maddeyle karşı karşıya kalıyor. Çoğunun ne bu iş için uygun kıyafetleri ne de bir sağlık güvencesi var. 24 yaşında hukuk alanındaki yüksek lisansını bitirir bitirmez Bangladeş Çevreci Avukatlar Birliği’ne (BELA) kaydolan Rizwana Hasan, kısa sürede çevre sorunları denince akla gelen ilk isim oldu. Rizwana Hasan şimdi 40 yaşında ve ülke çapında 6 ofisi ve 60 çalışanı olan BELA’nın bir numaralı yöneticisi.
Zehirli Gemiler Sınırdışı
Hasan’a Asya bölgesinde Goldman Çevre Ödülü’nün kazandıran mücadelesi ise dünyadaki eski gemilerin yaklaşık üçte birinin söküldüğü Bangladeş’te, tehlikeli gemi sökümüne karşı sürdürdüğü uzun soluklu mücadele oldu. Hasan, gemi söküm işinde çalışan işçilerin koşullarının ve tersanelerden kaynaklı çevre sorunlarının önlenmesi için 2003 yılında hukuki bir mücadele başlattı. Bangladeş’e Uluslararası Basel Konvansiyonu’nda belirtildiği üzere, asbestos gibi toksik atıklarından arındırıldığını belirten sertifikası olmayan gemilerin girişinin yasaklanmasını istedi. 2006 Ocak ayında, bu kriterlere uymayan, “SS Norway” ve “Alfaship” adlı gemilerin girişinin engellenmesini istedi. Çevre Bakanlığı bu talebi kabul etti ve Rizwana Hasan önemli bir başarıya imza attı. Mart 2009’da ise Bangladeş Yüksek Mahkemesi, Rizwana’nın şikayetlerini dikkate alarak 36 gemi sökümü tersanesini koşullar iyileştirilmezse kapatacağı mesajını verdi. Bu karar, Bangladeş’in tarihinde tersanelerde çalışan işçiler lehine alınmış en ciddi karar olarak yorumlanıyor.
Sahilde Söküme Yasak İsteniyor
Uluslararası Gemi Sökümü STK Platformu sözcüsü Erdem Vardar, platformun yönetim kurulunda bulunan Hasan'ın çalışmalarının ödüllendirilmesinin, gemilerin çevreye duyarlı ve insan sağlığını gözetir şekilde sökülmesi için yaptığımız çalışmalarda kendilerine güç katacağını söylüyor. Vardar, “Rizwana Hasan, Bangladeş'te gemilerin sahillerde parçalanmasını ve ülkeye temizlenmeden girişini yasaklatmayı başardı. Dünyadaki gemilerin neredeyse tamamının sahillerde ilkel şekilde parçalanması ve bu şekilde çevrenin en tehlikeli maddelerle kirletilmesi ve işçilerin yok pahasına ölmesi kabul edilemez bir durum” diyor. Platform, “Uluslararası Denizcilik Örgütü’nden Mayıs ayında, Hong Kong'ta yapacağı toplantıda tüm dünyada gemilerin sahillerde parçalanmasını yasaklamasını umuyor.
***
Sökülen gemi sayısında artış var 2009'un ilk üç ayında dünyada 272 gemi söküme yollandı. 2007 yılının tümünde bu rakam sadece 288’di. Ekonomik kriz nedeniyle azalan ticaret hacmi, eski gemilerin boş bekletilmek yerine sökülmeye gönderilmesine neden oluyor.
***
2009'da gemilerin yüzde 51'i Hindistan'da, yüzde 29'u Bangladeş'te söküldü. Bu ülkeleri sırasıyla Pakistan, Çin ve yüzde 2’yle Türkiye izledi.
***
Bangladeş'te sadece 2009 yılında 7 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bu ölümler Bangladeş'te de, Tuzla tersanelerindeki ölümlere duyulan kamuoyu tepkisine benzer bir tepkiyle karşılanıyor.
2009 Goldman Çevre Ödülleri’ni kazana diğer çevreciler
Marc Ona Essangui – Gabon Kongo yağmur ormanlarında orman katliamlarını engellediği ve madenlere karşı mücadele ettiği için. Olga Speranskaya – Rusya Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde kalan toksik atıkları bulma ve yoketme konusundaki çabalarından ötürü. Yuyun Ismawati – Endenozya Fakir kent halkına sürdürülebilir atık yönetimini çözümleri ürettiği için. Maria Gunnoe – Amerika Appalachia’daki yüzey madenlerine karşı verdiği mücadele nedeniyle. Wanze Eduards ve Hugo Jabini – Surinam Yerli kabilelerin geleneksel topraklarını koruma haklarını kazanmaları için çalıştılar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)