Çöpten enerjide Hollanda formülü

Denizin altındaki ülke Hollanda, evsel ve sanayi atıklarını enerji üretiminde değerlendiriyor. Burada üretilen elektriğin maliyeti 6-6.5 avro sent. Ayrıca, meydana gelen ısı evlerin ve fabrikaların ısıtılmasında kullanılıyor.

Özgür Gürbüz - Global Enerji / Ocak 2008

İster evsel ister endüstriyel olsun atıklar her yerde başa bela. 50 yıl öncesine kadar atıklarla baş etmenin en iyi yolu onları yakmak ya da toprağa gömmekti. Yükselen çevre standartları şimdi bu iki seçeneği de zorluyor. Özellikle de Hollanda gibi topraktan çok suyun üzerinde yaşıyorsanız bu iş daha da zor.

Hollanda'nın büyük bir bölümü deniz seviyesinin altında yer alıyor. Ülkenin sular altında kalmasını setler ve kanallar önlüyor. Hollanda'nın en derin noktası denizin 7 metre altında en yüksek noktası ise 300 metre üstünde. Hal böyle olunca, az sayıdaki toprağı çöple doldurmamak yapılacak en akıllı iş olarak öne çıkıyor. 1960 yılında atık sorununun büyüyeceğini gören Hollanda, toprağı kullanan düzenli depolamadan alınan vergileri yükselterek bu seçeneği cazip hale getiren nedenleri ortadan kaldırmaya başladı. Tüm atıklar kontrol altına alındı ve atık bertarafının ücretsiz ve kontrolsüz yapılma olasılığı en aza indirildi. Bunun doğal sonucu olarak 1960 yılında yüzde 5 olan geri dönüşüm oranı 2005'te yüzde 75'e ve günümüzde de yüzde 80'e kadar yükseldi.

Çöp dağlarından kayak pistlerine
Hollandalılara göre atıklarla baş etmenin en iyi yolu atığın çıkmasını engellemek, çıkan atığı yeniden kullanmak, o da olmazsa geri dönüştürmek. Tüm bu işlemlerden sonra geriye kalan atıkların bazıları yakılıyor, özellikle organik olanları ise "kompostlama yöntemi"yle düzenli depolama alanlarına götürülüyor. Bugün, Hollanda'da kayak pisti olarak kullanılan birçok yerin geçmişte düzenli depolama alanı olarak kullanılmış olduğunu bilmekte yarar var.

Hollanda'da üretilen atıkların yüzde 80'i geri kazanılıyor, yüzde 15'i yakılıyor ve sadece yüzde 5'i düzenli depolamaya gönderiliyor. Geri dönüştürülemeyen ve yeniden kullanılmayan atıklar için düzenli depolamadan önce sunulan yakma seçeneği de enerji üretimi açısından ciddi bir alternatif olarak geliştiriliyor. Amsterdam yakınlarındaki atık ve enerji firması olan Avfal Energie BedrijfWaste and Energy Company, 1993 yılında eski tip bir santralle atıktan enerji elde etmeye başlamış.

Yılda 1 milyon MWh elektrik üretecek
Yılda 930 bin ton atık işleyebilen tesis, ilk kurulduğunda, elektrik üretiminde yüzde 22.5 oranında verimlilikle çalışıyordu. 2007 yılında sisteme eklenen yeni santralle verimlilik yüzde 30'a yükselirken, atık işleme kapasitesi de yılda 1 milyon 600 bin tona çıkarıldı. Toplam kurulu gücü 125 megavat olan santralin, 2008 yılında elektrik enerjisi üretiminin 1 milyon megavat saati (MWh) bulması bekleniyor. Firmanın hesabına göre bu, Amsterdam'daki 161 bin evin elektrik enerjisi ihtiyacına karşılık geliyor. AEB firmasının Güvenlik ve İş Geliştirme Müdürü W. M. Sierhuis, üretilen elektriğin maliyetin 6-6.5 avro sent civarında olduğu bilgisini veriyor.

Santralin tek özelliği elektrik üretmesi değil. Elde edilen ısı enerjisi de değerlendiriliyor ve bulunduğu endüstri bölgesindeki firmalarla Amsterdam'ın batısındaki 15 bin evin ısıtılması sağlanıyor. 2008 yılında 250 bin gigajul (GJ) civarında ısı üretilmesi öngörülüyor. 1993 yılında hayata geçirilen santralin yatırım maliyeti 450 milyon avro. Yapımına 2004'te başlanan ve atık yakmalı enerji santrali olarak adlandırılan yeni tesisin yatırım maliyeti ise 370 milyon avro. Hollanda'nın atık politikaları gereği, çöpe attığınız her şey için bir bedel ödemeniz gerekiyor ve elektrik üretiminden sağlanan gelir bu yatırımın geri dönüşünü kolaylaştırıyor. AEB firmasının yıllık cirosu yaklaşık 110 milyon avro civarında. Atık işleme tesislerine getirilen atıklardan farklı ücretler alınsa da ortalama ton başına 80 avrodan bahsetmek mümkün.

Hollanda'da evsel atıkların kaynağında ayrılması, yıkılan binaların molozlarının çöpe karıştırılmaması gibi sıkı kurallar olması, firmanın işini daha da kolaylaştıran diğer faktörler. Bunun üzerine, yanan atıklardan elde edilen kül dahil birçok maddenin geri satılması da eklenirse, bir belediyenin neden bu kadar büyük yatırımlara güvenle girdiği anlaşılabilir. Yine Sierhuis'a göre, böyle bir santralin verimli çalışmasının ardında yatan en önemli konu ülkedeki atık politikası. W.M. Sierhuis, vahşi ve düzenli depolamanın vergilendirilmesiyle başlayan sürecin, tüm bu alternatif tesislerin gerçekleşmesi için hayati önem taşıdığını düşünüyor.

Kapısı herkese açık
Atık yakıtlı enerji santralinin bir başka özelliği ise, kapılarının sadece belediye tarafından toplanan atıklara değil bireylere de açık olması. Küçük işletmeler ve Amsterdam halkı da istediği zaman her türlü atığı kentte bulunan 6 toplama noktasına getirebiliyor; kullanılmış otomobil lastiklerinden ahşaba, eski yangın söndürücülerden elektrikli ev aletlerine kadar. Getirilen atıkların hepsi yakılabilir değil. Yaklaşık yüzde 25 oranındaki atıklar yakılamaz atık kapsamında. Birçok metal yeniden kullanılması için ayrı bir işleme tabi tutuluyor.

Nabucco öncelikli

Özgür Gürbüz - Global Enerji / Ocak 2008

Rusların destek vermekten kaçındığı Nabucco Doğalgaz Boru Hattı, AB için öncelikli projeler arasında yer alıyor. Bunun en önemli gerekçesi, önlem alınmazsa AB'nin 2020'de enerjide dışa bağımlılığının yüzde 70'lere çıkacak olması.

Enerji ihtiyacı her geçen gün artan Avrupa, kaynak çeşitliliği için çeşitli alternatifler üzerinde çalışıyor. Bunlardan biri de Nabucco Doğalgaz Boru Hattı. Türkmen gazını Kazakistan ve Rusya üzerinden Avrupa'ya götürecek olan Güney Akım Doğalgaz Boru Hattı projesine üç ülkeden verilen desteğin kesinleşmesiyle ağır yaralanan Nabucco Projesi, tüm bu olan bitene rağmen Avrupa'nın enerji güvenliği ve iklim değişikliği konularını öne çıkaran yeni planları içinde önemli bir yer tutuyor. Artan enerji talebi ve dışa bağımlılık, Avrupa Birliği'ni (AB) enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye itiyor. 2007 yılında belirlenen Avrupa'nın yeni enerji politikaları içerisinde, Azeri ve İran gazı başta olmak üzere Hazar'daki kaynakları Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyacak Nabucco Doğalgaz Boru Hattı da öncelikli projeler arasında yer alıyor.

Heinrich Böll Stiftung Derneği'nin düzenlediği "Avrupa'da Enerji Güvenliği" adlı toplantıya konuk konuşmacı olarak katılan Avrupa Komisyonu, Enerji ve Ulaşım Genel Direktörlüğü Enerji Danışmanı CristBurgos Alonso, Avrupa'nın enerji güvenliğinin sağlanması için belirlenen dört projenin içinde Nabucco'nun da yer aldığını anlatıyor. Alonso, bu projelerin, enerjisinin yüzde 25'ini doğalgazdan sağlayan AB'nin, kaynak çeşitliliği yaratmak için öne çıkarıldığını belirtiyor. Avrupa'nın enerji güvenliğini sağlamak için birçok yasal düzenleme yaptığına dikkat çeken Alonso, Almanya'yı Polonya ve Litvanya'ya; Fransa'yı İspanya'ya ve açıkdenizde kurulacak rüzgâr santrallerini Kuzey Avrupa'ya bağlayacak olan bağlantı projelerinin, AB için diğer üç önemli hedef olduğunu söylüyor. Politikalarda bir değişiklik yapılmazsa AB'nin enerjide dışa bağımlılık oranının 2020 yılında yüzde 70'lere yaklaşacağını belirten Alonso, "Avrupa içinde dört dörtlük çalışan dahili bir enerji pazarı, enerji güvenliğinin en büyük garantisi ve talebi doğru tahmin etmenin de en iyi yolu" diyor.

"Sarkozy, pazarlamacılık yapıyor"
7. Çerçeve Programı kapsamında, 2007-2013 yılları arasında yenilenebilir enerjilere verilen mali desteğin 2 milyar 350 milyon avro olarak belirlenmesi, buna karşılık nükleer enerjiye 2 milyar 751 milyon avro ayrılması ise, AB enerji politikaları içinde en çok tartışılan konulardan biri. Özellikle nükleere ayrılan paradan 2 milyara yakınının "füzyon reaktörü" araştırmalarına gitmesini eleştiren Avrupa Parlamentosu Enerji Komitesi Üyesi ve Avrupa Yeşilleri Eş Başkanı Claude Turmes, sonucu belli olmayan projelere kaynak ayırmak yerine enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'yi de "Pazarlamacı Başbakan" olarak niteleyen Turmes, Fransa'nın tüm Ortadoğu ülkelerine nükleer santral teklif ederek dünya nükleer enerji devi Areva'yı zengin etmeye çalıştığını öne sürüyor.
Batı Avrupa'yı kontrol eden büyük elektrik üreticisi firmaların şimdi de Doğu Avrupa pazarı için çalışmalar yaptıklarını hatırlatan Turmes, "Ne kadar sıkı rekabet koşulları sağlanırsa o kadar iyi. Hep aynı firmalar kalırsa fiyatları istedikleri gibi ayarlarlar. Büyük enerji üreticileri daha fazla enerji tükettirmeye çalışıyor. Bu yüzden de en büyük mücadele enerji verimliliği konusunda olacak" öngörüsünde bulunuyor.

Nükleer enerji toplantısına protestolar damgasını vurdu.

Özgür Gürbüz / 19 Ocak 2008

İstanbul'da düzenlenen Nükleer Enerji Arenası nükleer karşıtlarının protestosuna sahne oldu. Enerji Bakanı Hilmi Güler'in de katıldığı toplantı başlamadan önce İstanbul'daki Lütfi Kırdar Kongre Merkezi önünde toplanan nükleer karşıtları, nükleer santral kurma planlarını protesto etti. Kongre merkezi önünde basın açıklaması yapan Küresel Eylem Grubu üyeleri, kapalı kapılar ardında nükleer ihaleye girmeyi planlayan şirketlerin ihaleyi kapmak için yarıştığına dikkat çekti ve nükleer enerjiye pahalı, tehlikeli ve küresel ısınmaya çözüm olmadığı için karşı çıktıklarını söylediler. Nükleer santral planlarını iptal ettirmek için Çernobil kazasının 22. yıldönümünde Kadıköy'de büyük bir miting düzenleyeceklerini söyleyen grup olaysız bir şekilde dağıldı.

"Ecevit 2 defa söz verdi; çocuk yaptık"
İkinci nükleer karşıtı protesto ise toplantı başladıktan sonra meydana geldi. Adları Timur Danış ve Ayşen Eren olan iki eylemci toplantı salonunun kapısına kadar geldiler. İçeri girmeleri için 670 dolar giriş ücreti ile KDV istenen eylemciler daha sonra bakanlık korumaları ve yetkililer tarafından kongre merkezinin dışına çıkarıldılar. Eylemcilerden Timur Danış, “Nükleer santral olan bir ülkede sağlıklı çocuklar yetiştirmek mümkün değil. Bilerek, bilimsel temellerde nükleere karşı çıktıklarını” söyledi ve Enerji Bakanı'na soruları olduğunu ancak bu parayı ödeyemeyeceğini belirtti. Danış şöyle devam etti: “Benim çocuğum var 7 yaşında. Ben eşimle evlendiğimde biz nükleer santral kurulmasını engellemiştik. Eşim Avusturyalı, orada da nükleer santral yok. Eşim bu ülkeye güvendi. Sayın Ecevit 2 defa söz verdi. Biz bu ülkeye nükleer santral yapılmayacak dendiği için güvendik, çocuk yaptık. Bu ülke çok güzel bir ülke ve uranyum tartışmalarıyla kirletilmesini istemiyoruz”.

Elinde nükleer öldürür yazılı bir pankart tutan Ayşen Eren ise bir çocuk annesi olduğunu ve binlerce yıl radyoaktif kalan atıkların çözümsüz olması nedeniyle nükleer santrallere karşı olduğunu belirti.

Eroğlu: Kyoto'yu imzalayacağız

Dünya Bali'de Kyoto sonrasını tartışırken, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Türkiye'nin özel şartları kabul edilirse Kyoto'ya imza atacaklarını söylüyor. Çalışmaların sürdüğü bilgisini veren Eroğlu, Türkiye'nin emisyonlarını çok aşağıya indirmesi istenirse, hayır diyeceklerinin altını çiziyor.

Özgür Gürbüz - Global Enerji / Ocak 2008

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kyoto'ya olumlu bakıyoruz" açıklamasına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'ndan da destek geldi. Global Enerji'nin sorularını yanıtlayan Eroğlu, "Kyoto'ya, özel şartlarımız kabul edildiği takdirde imza atacağız. Şu anda çalışmaları yapıyoruz, süreci yakından takip ediyoruz. Onlar istediği için değil yapılması gerektiğine inandığımız için yapıyoruz. Örneğin AB ile ilgili bazı kriterler gündeme geliyor. Bakıyoruz, makul şeyler varsa, ülkenin refah seviyesine katkıda bulunacaksa yapıyoruz" açıklamasını yaparak Kyoto konusunda çalışmaların hız kazandığını doğruluyor.

Değişik bakanlıkların en üst seviyesindeki yetkililerinin katılımıyla toplanan İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu'nda da konunun görüşüldüğünü belirten Eroğlu, "Biz vazifemizi yapıyoruz. Eğer kontrol etmezsek karbondioksit emisyonları yükselmeye devam edecek. Ormanları arttırarak, katı atık tesisleri yaparak emisyonları belli bir seviyede tutacağız" diyor. Eroğlu, Koordinasyon Kurulu'nun son toplantısına katılarak, çoğunluğunu müsteşarların oluşturduğu 30-40 kişiye Kyoto konusunda talimat verdiğine değiniyor. Türkiye'nin özel şartlarını, hangi koşullarda anlaşmaya "evet" diyeceğini, eline kağıt kalem alarak sade bir grafikle şöyle anlatıyor. Eroğlu'na göre, Türkiye pazarlık masasına, 1990 yılından bu yana dünya rekorları kırarak artan sera gazı emisyonlarını bundan böyle belli bir seviyede tutma sözüyle oturacak. Kabul edilirse anlaşma imzalanacak. Eğer, Türkiye'den bugünkü gelinen seviyenin kontrolünün ötesinde, yani ciddi indirim istenirse, "imza" garanti değil. Eroğlu, emisyon rakamlarının çok aşağılara indirilmesi istenen bir senaryoya hayır diyeceklerinin sinyalini veriyor.

Ağaçlandırma seferberliği
Türkiye'de kişi başına düşen emisyonların yılda 4.1 ton olduğunu, Avrupa ve ABD'de bu rakamın 3 veya 5 kat fazla olduğunu belirten Eroğlu, "Hesap yaptık, dünyadaki emisyonların yanında bizim emisyonumuz ihmal edilecek düzeyde ama biz yine de bu vazifeleri yapıyoruz" diyor. Türkiye'nin Kyoto'ya hazırlandığının en büyük kanıtı da Resmi Gazete'de yayınlanan 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma Seferberliği Kanunu. Kanunla birlikte Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattıklarını belirten Eroğlu, 2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılacağı bilgisini veriyor. Bu Belçika'dan biraz daha küçük, yaklaşık Trakya kadar bir alan. Çevre Bakanlığı sadece ağaçlandırma yapmayacak, koordinasyonu da sağlayacak. Birçok kurumla protokol imzalanıyor; Genelkurmay Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri gibi. Eroğlu, kampanyanın kontrolünün nasıl yapılacağıyla ilgili olarak, "81 ilden 3 ayda bir rapor alacağız. Biz de Sayın Başbakan'a her yıl rapor vereceğiz" yanıtını veriyor. Ağaçlandırma seferberliğinin Kyoto'nun ilk dönemi olan 20082012 yılları arasında yapılması bir rastlantıdan çok provaya benziyor. Ağaçlar karbondioksit emerek fotosentez yaptıkları için küresel ısınmayı durduracak "yutak alanlar" olarak ifade ediliyor. Eroğlu, şu an Türkiye'nin ormanlarının her yıl 70 milyar tona yakın karbondioksit emdiğini ve bu kampanyayla rakamın 100 ila 120 milyar ton civarına çıkacağını söylüyor.

"Nükleer konusunda tereddüdüm yok"
Nükleer enerji konusundaki sorularımıza, "Türkiye'de nükleer enerji şarttır, elzemdir" diyerek yanıt veren Eroğlu, "Türkiye'nin enerji projeksiyonunu bizzat çizen bir kişiyim. Enerji ihtiyacı yılda yüzde 8 artıyor. Bu talebi karşılamak için hidroelektrik kaynakları sonuna kadar kullanacağız. Bin 200'den fazla özel sektör hidroelektrik santrale müracaat etti. Buradan 1015 bin megavat gelir. Rüzgârdan da 10 bin gelse toplam 25 bin megavat eder. Bu da 60 milyar kilovat saat demek. Ama yetmez" açıklamasını yapıyor. Nükleer enerji konusunda hiçbir tereddüdü olmadığının altını çizen Çevre ve Orman Bakanı, geçtiğimiz aylarda Türkiye'yi ziyaret eden Almanya Çevre Bakanı'nın aksi görüşte olduğunu anımsatmamız üzerine, "Fransa'da ise destekliyorlar. Konu tartışılıyor. Herhangi bir çevre riski oluşturmaz, yeter ki atıklar için bertaraf tesisi kurulsun. Biz gerekli kontrolleri yapacağız. Yapılacak şey, ileri teknolojileri seçmekten ibaret" açıklamasını yapıyor.

Çok başlılık suda sıkıntıya neden oldu
Prof. Veysel Eroğlu'na, DSİ'nin Çevre ve Orman Bakanlığı'na bağlanmasına kadar varan birçok yapısal değişikliğin nedenlerini de sorduk. Eroğlu süreci şöyle özetledi: "Geçen yıl yaşanan kuraklık, suyun tek elden yönetilmesinde etkili oldu. Su konusunda çok başlılık epey sıkıntı yaratıyordu. Çevre ile suyun birleşmesi konusu seçimlerden önce de tartışılmıştı ama seçimlerden sonra yapılması uygun görüldü. Suyun yağıştan başlayarak atık su arıtma tesislerine kadar tek elden yönetilmesi gerek. Yönetimsel değişikliğin yüzde 90'ı gerçekleşti. Başka kurumlara ait olan bazı birimlerin de bakanlığımıza bağlanması gerek. Onun üzerinde çalışıyoruz ama şu anda isim vermek doğru olmaz." Çevre Bakanı olmadan önceki görev yeri DSİ'deki çalışmalarını da değerlendiren Eroğlu, "DSİ'de biz çok köklü bir anlayış değişikliği yaptık. Zamanla yarışan, halka hizmet eden bir kurum yarattık; 'Ne zaman biterse biter' anlayışından, 'Şu gün, şu tarihte bitecek' anlayışına geçtik. Baraj inşaatından içme su arıtma tesislerine kadar modern teknolojiyi kullanan bir kurum yarattık. Dost düşman herkes bu çalışmalarımızı takdir etti. 4.5 yılda 366 tesis açtık. 1520 yılda bitecek tesisleri biz çok kısa sürede bitirdik" diye konuşuyor.