Çevreci korkusuyla bankayı gizliyorlar

Hasankeyf'i 'yutacak' Ilısu Barajı'na kredi veren İsviçre bankası çekilince duran proje, bir Alman bankası devreye girince yeniden başladı. Ancak çevreciler tepki gösterir diye banka adı gizleniyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 2 Temmuz 2007

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında yapılması planlanan barajlar içinde en büyüğü olan ve tarihi Hasankeyf'i sular altında bırakacağı gerekçesiyle eleştirilen Ilısu Barajı, geçen ay ortasında ortaya çıkan kredi sorununu atlattı. Projeye kredi sağlayan İsviçre bankası Zurich Kanton Bank (ZKB) çevrecilerin baskısına dayanamayıp geri çekilince durma noktasına gelen baraj inşaatı, kısa sürede bir Alman bankasının devreye girmesiyle start aldı. Konsorsiyumun lideri Nurol İnşaat yetkilileri birkaç gün içinde baraj gövdesinin inşaatına başlanacağını söyledi.

3-4 GÜN İÇİNDE İNŞAAT BAŞLIYOR
Yaşanan süreci SABAH'a değerlendiren Nurol İnşaat'ın Ilısu Barajı Proje Koordinatörü Yunus Bayraktar, "Nedenini tam olarak bilemiyoruz ama 14 Haziran günü ZKB projeden çekildi. 15 Haziran günü sırada bekleyen 10 bankayla görüşmeye başladık. Bir Alman bankası devreye girdi ve sorun çözüldü" dedi. İsviçre bankasının yerine projeye kredi vermeyi kabul eden Alman bankasının ismini çevreciler baskı yapar diye açıklamak istemeyen Bayraktar, "3-4 gün içinde işi başlatıyoruz" dedi. Çalışmalar başlayınca, projeye destek veren tüm bankaların ismi de açıklanacak. Ilısu projesi 2001 yılında da gündeme gelmiş ve İngiliz Balfour Beatty'nin önderliğindeki firmaların kredi garantisi alamaması nedeniyle iptal olmuştu. Ilısu projesinin eski halinin çevre ve kültürel varlıkların korunması için yeterli olmadığını itiraf eden Yunus Bayraktar, yeni projenin ise AB ve Dünya Bankası'nın kriterlerine uygun olduğunu savundu.

'ESKİ PROJE ÇEVRECİ DEĞİLDİ'

Bayraktar şöyle devam etti: "2001'de proje krize girdiğinde ortada AB ve Dünya Bankası kriterlerinde gerçek anlamda bir ÇED Raporu, Kültürel Varlıklar Raporu ve Yeniden Yerleşim Raporu yoktu. Şimdi bu kadar önemli çevresel sorunların halledildiği ve bu yüzden de dünyanın en gelişmiş 3 ülkesinden kredi garantisi alabilen bir proje yaptık. İtiraf için söylüyorum, 2001 yılında bu muhteşem projeler yoktu."

***
KONSORSİYUMA kültürel varlıkların korunması için 25 milyon Euro ayrıldı. Şirket yetkilileri, koruma ve kurtarma işlerinde 20'ye yakın yerli ve yabancı uzmanın proje yürütme kurulunda çalışacağını ve sular altında kalmayan bölümlerindeki yapıların da güçlendirileceğini söylüyor. Projeye itiraz eden çevre kuruluşlarından biri olan Doğa Derneği'nden Nuri Özbağdatlıoğlu ise projenin ulusal standartlara uymadığını savunarak "İsviçre Bankası çekildiyse bir nedeni vardır" diyor.

HASANKEYF, Güneydoğu Anadolu'nun en eski yerleşim bölgelerinden biri. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu bilinmiyor. Ancak şehir ve etrafındaki binlerce mağara insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini gösteriyor. Ankara Üniversitesi Sanat Tarihi Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Oluş Arık'a göre Hasankeyf, İran ve İç Asya'nın, Doğu Akdeniz ve Mezopotamya'nın, sonraları Bizans'ın temsil ettiği Roma'nın birbiriyle kaynaştığı bütünlüklü tek merkez konumunda. Arık'a göre yolları, kanalları, kamu yapıları, semtleri, temiz - atık su sistemleri ve çarşılarıyla Hasankeyf, bir Ortaçağ başkenti. Hasankeyf'in Ilısu Barajı inşaatıyla sular altında kalacak olması nedeniyle yerli ve yabancı pek çok grup protesto gösterileri düzenleyerek, barajın tarihi sular altında bırakacağı uyarısında bulunmuştu.

Lobi baskısıyla Tony Blair vazgeçmişti

HASANKEYF'İ sular altında bırakacak olan Ilısu projesi, ilk olarak 2001'de gündeme gelmiş ve İngiliz Balfour Beatty'nin önderliğindeki firmalar barajın yapımını üstlenmişti. Ancak Londra'daki çevreci ve Kürt grupların ortak çalışmaları sonunda dönemin Başbakanı Tony Blair, projeye verdiği kredi garantisini geri çekince inşaat başlamamıştı. Daha sonra yeniden ihaleye çıkan projeyi Nurol İnşaat öncülüğündeki bir konsorsiyum üstlendi ve Almanya, Avusturya ile İsviçre hükümetlerinden kredi garantisi sağlandı. Geçen yıl Başbakan Erdoğan'ın temelini attığı barajın toplam 1.2 milyar Euro'luk finansmanının tümü dış kaynaklarca sağlanıyor. 7 yıl sürecek inşaatın yaklaşık 50 bin kişiyi evinden edeceği belirtiliyor.


Al Gore Türkiye'ye boşu boşuna geldi

Özgür Gürbüz - Sabah Gazetesi / 27 Haziran 2007

Küresel ısınma konusunda kamuoyu yaratmak amacıyla "Live Earth" konserlerinin Türkiye ayağını tanıtmak için Türkiye'ye gelen Al Gore'un çabaları boşa gitti. Sponsor bulunamaması ve konserin başarısız olacağı yönünde çıkan söylentiler yüzünden konserin İstanbul ayağı iptal edildi. İptal üzerine Live Earth organizasyonunun sekiz dünya şehrinde verilen konserleri İstanbul'da büyük ekrandan yapılacak ve canlı yayınla yetinilecek. Al Gore'u Türkiye'ye getiren Purple Concerts adlı organizasyon şirketi, 7 Temmuz'da Park Orman'dan yapılacak yayının ücretsiz olarak izlenebileceğini açıkladı. Şirketin ortaklarından Cengizhan Yeldan, SABAH'a yaptığı açıklamada "New York ve Londra'dan sonra en büyük konser İstanbul'da olacaktı. Sponsorlar, çevrecilerin fabrikalarını araştırıp bir şey bulmasından korktu" dedi.

Meclis'i yeşile boyamaya geliyorlar

Önümüzdeki yıl içerisinde partileşmeyi hedefleyen Yeşiller hareketi, 22 Temmuz seçimine iki bağımsız kadın adayla katılıyor.

Özgür Gürbüz / 26 Haziran 2007

Türkiye'de ikinci kez parti kurmaya hazırlanan Yeşiller, kadın ve bağımsız adayların dikkat çektiği 22 Temmuz seçiminde iki kadın adayla boy gösterecek. İzmir 2. bölgeden aday olan Türkiye Yeşilleri Eş Sözcüsü Bilge Contepe, kadınlardan hayvanlara, böceklerden farklı cinslere dışlananların sözcüsü olacaklarını ve ezilenlerin mücadelesini Meclis'e taşıyacaklarını söylüyor. Kadın kimliği için tüm hayatı boyunca mücadele ettiğini belirten Contepe, “Diğer kadın adayların hepsini parti başkanları seçti. Parti başkanlarının hepsi de erkek. Siyasi partilerde erkek egemenliği yüzde 10 barajı sürdükçe devam edecek” diyor. Contepe'ye göre yüzde 10 barajı yüzünden toplumla politikacılar arasındaki köprüler kopmuş durumda. Bu köprünün yeniden kurulması için toplumsal muhalefet içinde yer alan, eylem yapanların Meclis'e girmesi gerekiyor. Bir başka deyişle Contepe, sözcü istemiyor, bizzat sözün sahibinin Meclis'e girmesini istiyor. Bu yüzden de adaylığını açıklamış. 1988'de kurulan eski Yeşiller Partisi'nin kurucuları arasında da yer alan Bilge Contepe, seçilirse, nükleer enerjiden, çarpık kentleşmeye kadar yıllardır sürdürdüğü renkli mücadeleyi Ankara'da da sürdürmeyi hedefliyor.

Yeşiller'in Bursa adayı Neriman Gül Eren ise uzun yıllar Bursa Barosu Çevre-Hukuk Komisyonu'nda çalışmış bir Avukat. Bursa'nın öncelikli sorunlarını trafik, imar, termik santraller ve yeraltı sularının hızla azalması olarak görüyor. Uludağ'ın milli park olarak ilan edilmesi ise seçim bildirgesinde yer alan 10 vaat arasında. Ekonomik ranta dönüştürülmek için Yer altı sularının hortumlandığını belirten Eren, Ovaakça Termik Santrali'nin de yerel bir sera etkisi yaratarak çevre sorunlarına yol açtığına dikkat çekiyor. Eren'in kadınlara özel bir mesajı var. “İktidar tutkunu eşleriniz kime oy verirse versin. Yaşama dair önceliklerinizi Meclis'e taşımak için her evden bir kadın oyu istiyorum” diyen Yeşil Aday, kadınlara yıllardır sorumluluk verildiğinden ancak yetki verilmediğinden yakınıyor. “Mazot fiyatlarını indirme yarışına katılacak mısınız?” sorumuza ise Eren'in yanıtı oldukça ilginç. Küresel ısınmaya yol açtığı için petrol tüketimini arttıracak hiçbir kararı desteklemeyecek olan Yeşiller, çiftçilerin alternatif yakıtları kullanmasını destekleyerek biyodizel gibi seçenekler sunacak.

Yeşil adayların vaatlerinden seçmeler
Küresel ısınmaya karşı mücadele edecekler. Küresel ısınmanın başlıca nedenini doğanın sömürülmesi ve aşırı tüketim olarak görüyorlar.

Sosyal hakları savunacaklar. Özelleştirmelerin halkın sahip olduğu sağlık ve eğitim hakkı gibi değerleri ellerinden aldıklarına inanıyorlar.

Meclis'e bir barış ağacı dikecekler. Farklılıklara ayrımcılığa karşı çok çeşitliliği savunarak ve silahlı çözümlere hayır diyerek barış hareketinin sesini Meclis'e taşımak istiyorlar.

Hayvanların ve doğanın haklarını savunacaklar.

Siyanürlü altına, termik ve nükleer santrallere karşı mücadele edecekler.

Organik tarımı destekleyecekler.

Kuraklık ve küreselleşmenin vurduğu çiftçilerin sesi olacaklar.

Rüzgar ve güneş gibi temiz enerji kaynaklarına öncelik verecekler.

Biz kovboyuz, dolaşıyoruz!

Kuzey Irak'a gittik Amerikan askerleriyle konuştuk
Zaho, 200 bine yaklaşan nüfusuyla Habur’dan sadece 20 kilometre uzakta. Uluslararası taksiler her gün iki taraf arasında mekik dokuyor. Günde 700’e yakın tanker Türkiye’ye giriş yaparken, dondurmadan klimaya, Kürdistan Özerk Bölgesi’nin her türlü ihtiyacı Türkiye’den karşılanıyor. İnsanlar Irak’a değil “karşıya geçiyorum” diyor. Bu yakadan yükselen operasyon sesleri “karşıda” duyulmamışa benziyor… Gerçi gerginlik yüzünden azalan ticaret tek kaygı ama tek taraflı da değil. Türkiye’deki binlerce insanın ekmeği Zaho’dan, Zaho’nun ekmeği de “karşı” taraftan geliyor.

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 21-27 Haziran 2007
Fotoğrafları Çilem Dalgıç çekti, tamamı Aktüel'de...

ÇAYLAR BARZANİ’DEN
Pasaportlarımızı son kez kontrol eden asker, inşaatlarda görmeye alıştığımız bir konteynır içinde inanılmaz sıcakta çalışıyor. Yolun karşısında klimalı bir yer yapılıyor ama yazın sonuna yetişir mi bilinmez! Irak tarafında ise bizi klimalı bir oda bekliyor. Pasaport için sırada olan herkese çay servisi yapılıyor. Çaylar Barzani’den, yani beleş. Sol tarafta bir seccade var, namaz kılmak isteyene. Hemen sağındaki televizyonda ise Arapça alt yazılı bir Amerikan filmi oynuyor. Tam üstünde Barzani ve babasının portreleri... Gazeteciyiz, deyince ilk soru: “Özele mi devlete mi çalışıyorsunuz?”

Gümrük bölgesinde, penguen heykelleriyle süslenmiş bir havuz ve arkasındaki duvara boyanmış Kürt bayraklarının altında Silov ve Bekhol turistik alanlarını tanıtan resimler var. Sırt çantalı bir İngiliz dikkatimizi çekiyor. Martin, sırt çantalı turistlerin arasında giderek popüler olan bu bölgeyi ziyarete gelmiş. Londra’nın batısında oturuyor. Aksanı da bunu doğruluyor. Bu bölgede yazılar Türkçe, İngilizce ve Arapça. Uluslararası Kürdistan Yatırım ve Gelişim Bankası bunlardan bir tanesi.
Adı İbrahim Halil olan bu noktada onlarca hafif makineli tüfekle donatılmış kamyonlar ve 3-4 kişilik gruplar halinde dolaşan Amerikan askerleri göze çarpıyor. Bir süre sonra bu kamyonların sirenler çalarak Zaho’ya doğru gittiğine tanık oluyoruz. Türkiye – Irak sınırının hemen öte yakasında Amerikalı askerlerle konuşuyoruz. 3 askerin 2’si Kansas’tan. Görevlerini soruyoruz, “Kovboyuz, dolaşıyoruz” diyorlar. Ve yanlarında bir rehberle geziyorlar. Irak’ta en rahat oldukları yer burasıymış. Bağdat’ı konuşmak istemiyorlar. Sorular artınca sağımdaki asker bana yakın olan tüfeğini kendine doğru çekiyor. Oradan ayrılma zamanı. Gümrük çıkışında ise cama yapıştırılmış “Çevreni Temiz Tut” çıkartması Türkiye’deki çevre hareketinin başarısını gösteriyor.

Zaho’ya varmadan ve Zaho içerisinde konuştuğumuz hemen herkes, işlerin son 1-2 ayda azaldığını söylüyor. Kapının kapanmasının iki taraf içinde kötü olacağı konusunda herkes hemfikir. Silopi’li tüccar Musa Akyel de kapı kapanacaksa buradan para kazanan insanlara bir alternatif gösterilmeli, diyor. Kamyon taşımacılığı zaten büyük firmaların şoförlere az para vermesi nedeniyle kötü durumda. Akyel, bunun şoförleri kaçakçılığa ittiğini söylüyor. Zaho’nun çarşısında konuştuğumuz bir esnaf “Kardeşiz, birlikte iş yapıyoruz; sınır kapanırsa hiç iyi olmaz” diyor. Operasyon olacağına kimse inanmıyor ama “olursa savaşırız” diyen bir kişi çıkıyor kalabalıktan!

Zaho’nun tek sorunu bunlar değil. Bağdat ve Musul’la güvenlik yüzünden durma noktasına gelen ticaret de can sıkıyor. Kent hızla büyüyor. Her yerde inşaat var. Kent içinde eski arabalarla son model lüks otomobiller kafaları karıştırıyor. Halkın bir panik içinde olmadığını söylemek mümkün.

Foto1
Zaho’nun sokaklarında gezerken her 10-15 dakikada bir bazen sivil, bazen resmi polisler tarafından durdurulduk. Zaho sokaklarında birçok sivil polise rastlamak mümkün. Polis, asker ve silah hayatın bir parçası gibi.

Foto2
Kadınlarla konuşmak kolay değil ama kadınların tercih ettiği bu pastanede şansınız daha fazla. Adını söylemek istemeyen bu kadın bir Arapça öğretmeni. Bağdat’ta doğmuş ve okumuş ama 10 yaşından bu yana asıl evi Zaho. “Zaho, Bağdat’tan daha iyi. Burada barış ve özgürlük var. Zaho, 20 yıl öncesine gore çok değişti. Binalar, caddeler her şey değişti” diyor. Eşi, Çin’de ve İsveç’te yaşamış bir işadamı. Kızının burada büyümesini ve avukat olmasını istiyor.

Foto3
Zaho’da tabelalar Irak’ın bir başka köşesinde hayatın ne kadar “normalleştiğinin” göstergesi. Ülke, tarihinin en ağır savaşına tanık olurken Zaho’da bir vücut geliştirme salonu müşteri arıyor.

Foto4

Zaho’ya Türkiye’den giren uluslararası taksilere depolarını burada doldurma zorunluluğu getirilmiş. Litresi 90 kuruşa da olsa kalitesi kötü olduğu için kimse yeni arabalarına bu petrolü koymak istemiyor. Silopi’deki taksilerin çoğu eski araçlar. Petrolcünün üzerindeki bir Türk şirketinin adı yazan tulum ve hasır şapkası ise ayrı bir hikaye…

Foto5
Gündüz 40 derecelerin üzerine çıkan sıcaktan kurtulmanın en kolay yolu Habur Nehri’nin kenarındaki kahvelerde çay içmek. Zaho’ya yolcu getiren her araç ucuz çay ve sigara almadan geri dönmüyor.

Foto6
Sınırı geçer geçmez sağınızda beliren ticaret merkezinde sizi Türkçe tabelalarla dolu işyerleri, lokanta ve kıraathaneler bekliyor. Lokantacı Davut Bozan, işlerin son 1-2 ayda azaldığından yakınıyor. Sınır kapanırsa iki tarafa da zararı olur diyor. Lokantasının iş yaptığını gören arkadaşları Süleymaniye ve Erbil’de benzer restaurantlar açmış.

Foto7
Türkiye’nin en büyük beyaz eşya üreticileri bölgede oldukça popüler. Zaro’daki bir bayiin sahibi Havar Şahin, servis hizmeti, yedek parça bulmak sorun değil, diyor. Satışlardan gayet memnun.

Foto8
Habur kapısını geçince karşınıza İngilizce, Irak Kürdistan Bölgesi’ne Hoşgeldiniz (Welcome to Iraqi Kurdistan Region) yazılı bir başka kapı geliyor. Kapılarda kontrol çok sıkı. Türkiye’ye geçerken sadece Irak tarafında 7 ayrı kontrolden geçiyorsunuz. Türkiye’de durum farklı değil, her araç didik didik aranıyor. Bulunan esrardan çok silah ve patlayıcı. Şu sıralar Irak’tan günde 1000 araç Türkiye’ye geçiyor bunun yaklaşık 700’ü kamyon. Ağırlık petrol tankerlerinde.

Foto9
Baharatçı Ali 56 yaşında. 12 çocuğu var. Ticaret iyidir, diyor ama şikayeti son haftalarda sıklaşan elektrik kesintileri. Biz kendisiyle konuşurken arkasındaki lamba bir kez daha sönüyor. 10 dakika sonra elektrik yeniden geliyor. Bölgenin elektriği Türkiye’den sağlanıyor.