Bakanlığın GDO broşürüne 'bilgi kirliliği' suçlaması

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın GDO konusunda halkı bilgilendirmek için hazırlattığı ve 5 milyon kişiye e-posta yoluyla iletmeye başladığı broşür yeni bir tartışma yarattı. GDO'ya Hayır Platformu, broşürün 'bilgi kirliliği' yarattığını söyleyerek bir yanıt hazırladı ve bu sabahtan itibaren onlar da 5 milyon kişiye e-posta ile yanıtlarını göndermeye başladı.

Özgür Gürbüz-Gzt. Haberturk /29 Aralık 2009

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ı (GDO) içeren ürünlerle ilgili düzenlemelerin yapılması için Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Meclis gündemine geldi ancak tartışmalar bitmedi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın GDO konusunda halkı bilgilendirmek için bir broşür hazırladı ve bunu e-posta yoluyla 5 milyon kişiye ulaştıracağını söyledi. Ancak halkı bilgilendirme amacıyla hazırlanan bu broşüre GDO karşıtları, içerdiği bilgilerde hata olduğu gerekçesiyle itiraz ediyor. GDO’ya Hayır Platformu, itiraz ettikleri noktaları içeren bir açıklama hazırladı. Hazırlanan açıklamayı Tarım Bakanlığı gibi e-posta zinciriyle kamuoyuna iletmeye de başladı.

Yanlış bilgiler var
GDO’ya Hayır Platformu, öncelikle broşürlerde yer alan, “İspanya, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Portekiz, Polonya, Almanya ve Slovakya’da GDO’lu mısır üretilmektedir” açıklamasına itiraz ediyor. GDO karşıtları, Almanya’da Nisan 2009 itibarıyla GDO’lu mısır üretimini yasaklandığını bu nedenle yanlış bilgilendirme yapıldığını öne sürüyor. Platform, tüm Avrupa’da 2005 yılında 165 bin hektar olan GDO ekim alanının 2008 yılında 107 bin hektara gerilediğine de dikkat çekerek üretim alanının birkaç ülkede ve dar bir alanla kısıtlı olduğunu söylüyor.

Hayvansal GDO’lu ürünlerde etiket olacak mı?
Yapılan yazılı açıklamada, Bakanlığın yapılan tüm itirazları değerlendirerek, yasayı geç de olsa gündeme getirmesi, antibiyotik direnç genli GDO’ların yasaklanması olumlu adımlar olarak değerlendiriliyor. Yazılı açıklamada hayvansal GDO’lu ürünlerin etiketlenmesiyle ilgili olarak da şu itiraza yer veriliyor: “Bakanlık broşüründe GDO’ların yemler vasıtasıyla hayvanların etine, sütüne ve yumurtasına geçmediği, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) bilimsel araştırma sonuçlarının da bu doğrultuda çıktığı için bu tür hayvansal ürünlere GDO etiketi konmadığı belirtilmektedir. EFSA’nın güvenilirliği ve doğruluğu bizzat AB ülkelerinin birçoğunda tartışılırken, bu kurumun görüşlerinin ve yeterince araştırma yapılmamış olan bu yaşamsal konunun doğru kabul edilip bu broşüre eklenmesini Bakanlığın büyük bir sorumluluk altına girmesi şeklinde yorumluyoruz”.

İğneada’da çimento limanına balıkçılar dur dedi

İgneada Körfezi'nde yapımına başlanan çimento ürünleri ihraç edip, kömür tozu ithal edilmek istenen limana karşı hukuki mücadele başlatan İğneadalı balıkçılar ÇED raporunu iptal ettirdi.

Özgür Gürbüz / 24 Aralık 2009

Longoz ormanları ve sakin kumsallarıyla bilinen Kırklareli’nin İğneada’da ilçesinde yapılması düşünülen liman inşaatının ÇED raporu Edirne İdari Mahkemesi tarafından iptal edildi. 2007 yılında liman inşaatının durdurulması için dava açan ve ÇED raporunun iptalini isteyen S.S. Limanköy Balıkçılar Kooperatifi üyeleri sonuçtan memnun. Balıkçılar Kooperatifi Başkanı Numan Sağlam, limanın yerinin doğru şeçilmemiş olduğunu ve İğneada’nın sanayi bölgesi olarak değil turizm bölgesi olarak planlanaması gerektiğini söylüyor. Liman yapılması düşünülen yer için Sağlam, “Orası turistlerin yoğun ilgi gösterdiği, yazın yazlıkçıların geldiği bir yer. Liman yapılırsa bir sürü yük gemisi gelecek ve balıkçı teknelerinin bu gemilere 1,5- 2 milden daha fazla yaklaşmaları engellenecek. Bu da İğneada koyunun balıkçılara kapanması demek” diyor. Bölge sadece İğneadalı balıkçıların değil, Karadenizli balıkçıların da avlanma bölgesi olarak biliniyor.

İğneada’da kooperatife kayıtlı, boyları 6 ile 22 metre arasında değişen 70 civarı tekne var. Balıkçılık bu tekne sahiplerinin tek geçim kaynağı olduğu için, söz konusu liman inşaatının ilçede ekonomik sorun yaratacağına da inanılıyor. Vize’de inşası süren Soyak Grubu’na ait Traçim adlı çimento fabrikasının ürünlerini ihraç edeceği söylenen limanın 60 dönümlük dolgu alanı ve 700 metre boyunca kazıklı yükleme boşaltma iskelesine sahip olacağı söyleniyor. Yazılı açıklama da yapan Kooperatif üyeleri, liman inşaatının yöreyi, yılda 120 bin kamyonun çimento ve kömür tozu taşıyacağı bir sanayi bölgesine dönüştüreceğini, yılda en az 175 adet 3 bin ila 5 bin tonluk geminin giriş çıkış yapacağını öne sürüyor. Sağlam ve arkadaşları, İğneada’nın bir sanayi limanına dönüşmesini, hem doğayı hem de yumuşak turizmin gelişmesiyle yeni geçim kaynakları bulacak insanları perişan edecek bir proje olarak görüyor.

Kopenhag’dan geriye kalan üç sayfa yazı

Kopenhag'daki 15. taraflar toplantısının kendimce bir özeti.

Özgür Gürbüz / 23 Aralık 2009

Kyoto Protokolü’nün hayata geçtiği 16 Şubat 2005 tarihinden bugüne, iklim değişikliğini önleme mücadelesinde kat edilen yolun, elimde tuttuğum beş sayfalık “mütabakat” metni olduğuna pek inanası gelmiyor insanın. Yaklaşık beş yıllık tartışma ve onlarca toplantıdan arda kalan beş sayfalık bir kağıt parçası. Her yıla bir sayfa düşüyor diyeceğim ama o da doğru değil. Ülkelerin ne kadar seragazı indirimi yapacaklarını gösteren tabloların yer aldığı iki boş sayfayı da saymazsak geriye üç sayfalık bir metin kalıyor. O metinde ise hiçbir şey yazmıyor desek yeridir...

“Kopenhag metni” tam 12 maddeden oluşuyor. Bu metni gördükten sonra, Danimarka’nın başkentine liderleri toplama çağrılarına neden kayıtsız kaldığımı daha iyi anladım. Çünkü ortaya çıkan bu boş metin, ancak bu kadar usta ve lider politikacılar tarafından yazılabilirdi. Halkın kaderini bir avuç, hem de nasıl seçildikleri, ne kadar demokratik bir rejime sahip oldukları şaibeli liderlerin eline bırakmanın sonucu bu olsa gerek. İki partiden başka kimsenin demeçlerinin yayınlanmadığı Amerika demokrasinin kurtarıcısı Obama’nın ne kadar başarılı bir demokratik seçim olduğunu Kopenhag’da bir kez daha gördük. Kyoto protokolü’ne taraf olmamış ve her yıl atmosfere bırakılan seragazı emisyonlarının beşte birinden sorumlu ABD, 1990 yılını baz almayı reddettiği gibi, 2025 yılına kadar 2005 temel alınarak sadece yüzde 17 indirim yapacağını açıkladı. Bu rakam, 1990 temel alındığında yüzde3-4’lere denk geliyor ki, Kyoto sonrası dönemde Kyoto’nun bile gerisinde bir hedefin kimseye faydası olmayacağı açık. ABD’nin tarihsel sorumluluğunu üstlenmekten kaçınması toplantının amacına ulaşma şansını baştan azalttı ve Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelere de müzakereleri başlamadan bitirmek için iyi bir fırsat verdi. Demokrasilerin medya vs. yoluyla gasp edilmesi ve halkını temsil etmeyen liderlerin seçimle iş başına gelmesi, profesyonelleşmiş STK’lerin etkisizliği, bilimsel verilerin ekonomik kaygıların yanında hiçselleşmesi Kopenhag Zirvesi’nin gerçek çıktıları oldu. Halkın kaderini halkın belirlemediği iki haftalık Kopenhag toplantısında saatlerce tartışmalar, konuşmalar yaşandı. Daha önce antlaşmaya vardıkları, zayıf, bir ilk adım olarak nitelediğimiz Kyoto Protokolü’nün bile gerisinde kalmış bir metinle Kopenhag’dan çıkıp gittiler.

12 madde sıfır umut

Madde 1 iyi bir başlangıç sayılabilir aslında. İklim değişikliğinin gördüğümüz en büyük mücadelelerden biri olduğundan bahsediliyor, yarı bilimsel yarı politik bir konsensus diyebileceğimiz ortalama sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması gerektiğini açıkça söylüyor. Aslında bu bile ada devletlerinin sular altında kalmasını önleyecek bir hedef değil. Kopenhag boyunca ciddi itirazlarda bulunan Pasifik Okyanusu’ndaki ada devletlerinin temsilcileri, 1,5 derecenin üzerindeki bir artışın kendileri için son anlamına geldiğini söylemişlerdi. İki dereceye razı olsanız bile her aklı başında biri gibi, “Peki ama nasıl inecek bu seragazları” diye sormadan edemiyor insan. Madde 4 onun yanıtını veriyor ya da verirmiş gibi yapıyor. Dördüncü maddeye göre, EK-1 dediğimiz gelişmiş ülkelerin 2020 yılına kadar ne kadar indirim yapacaklarını dördüncü sayfada verilen tabloya yazıp 31 Ocak 2010’a kadar Birleşmiş Milletler Sekreteryası’na vermeleri isteniyor. EK-dışı olarak adlandırdığımız gelişmekte olan ülkelerin ev ödeviyse, seragazı indirimi için neler yapacaklarını diğer boş bırakılan, mütabakatın beşinci sayfasını kaplayan tabloya yazmak ve aynı tarihte Sekreterya’ya iletmek.

Para yardımı ama nasıl?
Mütabakatın 8. maddesinde dişe dokunur bazı rakamlar var. Bu rakamların yeterliliği yine iki hafta boyunca ciddi tartışmalara neden olmuştu. İlk olarak az gelişmiş ülkeler, ada devletleri ve Afrika’daki ülkelerin ağırlıklı olarak faydalanacağı 30 milyar dolarlık bir fonun 2010-12 yılları arasında iklim değişikliğiyle uyum kapsamında kullandırılmasından bahsediliyor. Yine aynı maddede, 2020’ye kadar her yıl 100 milyar dolarlık başka bir kaynağın da gelişmekte olan ülkelere aktarılması söz konusu. Söz konusu ama nasıl? Bu konuda, “Kopenhag Yeşil İklim Fonu” adı altında bir fon kuruldu ancak buraya nasıl para aktarılacağı, hangi ülkelerin katkıda bulunacağı da belli değil.

193 ülkenin toplantısından Kyoto’nun yerine bir antlaşma da çıkmadı. 2012 sonrası şu an için tamamen belirsiz. Kyoto sonrası olası antlaşmanın 2012-2017 mi yoksa 2012-2020 arası mı hayata geçeceği de karar bağlanamadı. Zaten iş ülkelerin gönüllerine kaldığı için kimin katılacağı kimin katılacağı da bilinmiyor. 2050 için öngörülen yüzde 80 ve yukarısındaki indirimler masaya dahi gelemedi. Bu durumda küresel bir antlaşmadan söz etmek için oldukça iyimser olmak lazım. Bu belirsizliklerin tercümesini yapmak gerekirse, karbon fiyatlarının ton başına 12 avrolara kadar düştüğü bir ortamda, ne yenilenebilir enerjiye bir destek, ne seragazı azaltımını finanse edecek bir mekanizma ne de ülkelerin onurunu, insanların hayatını kurtaracak bir antlaşma var elimizde. Küresel seragazı emisyonlarının yüzde 5’inden sorumlu iki sektör olan denizcilik ve havacılık için hiçbir hedef ya da kısıtlama da getirilmedi. Önümüzdeki iki yıl içerisinde tüm bu soruların yanıtını verecek doğru dürüst bir mütabakata varılmazsa, Kopenhag’daki eylemcilerin, “başka bir dünya mümkün” sloganı gerçekleşecek ancak o dünya hayal ettiklerinden ne yazık ki çok farklı olacak.

İstanbul’un ikinci ekolojik pazarı Kartal’da açıldı

Bugün Gazete Haberturk'un İstanbul ekinde bazı hatalarla yayımlanan haberin ilk hali...

Türkiye ilk ekolojik pazar ve organik ürünlerle İstanbul’un Avrupa Yakası’nda, Şişli’de tanıştı. Kartal Belediyesi ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği tarafından açılan ikinci pazarla İstanbul’un Anadolu yakası da hormonsuz ve GDO’suz domatese kavuştu.

Özgür Gürbüz - Gzt. Haberturk / 21 Aralık 2009
Fotoğraf:
Şebnem Erer

Kartal Belediyesi ile Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin işbirliğiyle Kartal tren istasyonun hemen yanında açılan ekolojik paarla İstanbul’un Anadolu Yakası’nda da hormon ve GDO korkusu olmadan alışveriş imkanı doğdu. Açılışı organik kırmızı biberlerle süslenmiş bir kurdela kesimiyle yapılan pazarda sadece organik meyve ve sebze değil ekolojik sertifikalı pamuk, makarna, ekmek, bakliyat, temizlik malzemeleri, şampuan ve tekstil ürünleri de yer alacak.

Pazarın açılışını Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Kartal Belediye Başkanı Dr. Altınok Öz, CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin ve Buğday Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Victor Ananias yaptı. Tamamı kapalı alan altında olan pazarı gezen Kılıçdaroğlı, organik elmaların tadına bakmayı da ihmal etmedi. Açılışta Şehnaz Sam ve Murat Teker birer konser verdi, perküsyon grubunun yanısıra artık kumaşlardan bez torba yapma atölyesi de yapıldı. Her hafta pazar günleri kurulacak ekolojik pazar da sık sık film gösterimi, söyleşiler gibi etkinlikler de yer alacak.

Buğday Derneği %100 Ekolojik Pazarlar Proje Koordinatörü Batur Şehirlioğlu, “Sağlıklı gıdaya duyulan özlemle birlikte ekolojik pazarlara olan ilginin günden güne arttığını görüyoruz. Ekolojik pazarların yaygınlaşması için hem İstanbul hem de Türkiye’nin diğer şehirlerindeki belediyelerle görüşmelerimiz devam ediyor” diyor. İstanbul dışında da sayıları giderek artan ekolojik pazarlar Ankara, Bursa, Samsun ve Antalya’da da düzenli olarak açılıyor. Ocak ayından itibaren Maltepe Belediyesi de Altayçeşme Belediye Hizmet Alanı’nda 'Maltepe Organik Hal Pazarı'nın açılışını yapacak.