Su Forumu’nda Bakanlar Konferansı başladı

Özgür Gürbüz / 21 Mart 2009

Liderler Zirvesi ile açılan Dünya Su Forumu’nda bu sefer gözler Bakanlar Konferansı’na odaklandı. 160 ülke delegasyonunun kayıtlı olduğu, bizzat 65 bakanın ve 14 üst düzey uluslararası kuruluşun temsilci gönderdiği konferans Pazar sabahı son bulacak. 5. Dünya Su Forum’unun düzenleyicilerinden Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon, Bakanlar Konferansı’nın açılışında kısa bir konuşma yaptı. İstanbul’da düzenlenen toplantının teknik ağırlıklı olmaktan çok politik bir toplantı olduğunun altını çizen Konsey Başkanı, İstanbul’dan önce dört hazırlık toplantısı yapıldığını, burada hazırlanan “İstanbul Su Haritası”nın su diplomasisi alanında bir ilk olduğunu söyledi. Fauchon, “Kolay su geride kaldı. İklim değişikliğiyle birlikte su kaynakları daha da tehlike altında” dedi. Daha sonra kürsüye gelen Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Başkanı Jacques Diouf ise dünyada 1 milyar insanın açlık ve yetersiz beslenme sorunlarıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekti ve suyun tarım dolayısıyla gıda için önemine değindi. Kalkınmakta olan ülkelerde suyun verimli kullanılmasının teşvik edilmesini isteyen Diouf, “Kriz zamanlarında aynı zamanlarda fırsatlar da vardır” diyerek verimli bir entegre tarım politikasına destek verilmesini istedi.

Hedef 40 bin megavat
Bakanlar Konferansı’nın açılışında bir konuşma yapan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, dünyanın hemen hemen her ülkesinde suyla ilgili sorunlar yaşandığına dikkat çekti ve iyi bir su yönetimiyle su kaynaklarının tüm canlılar için adil bir şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığına değinen Eroğlu, 2008 yılı itibariyle DSİ’nin 600’ün üzerinde baraj yapımını tamamladığını, Türkiye’de sulanabilir 8,3 milyon hektar alanın 5,2 milyonunun sulanır halde olduğuna dikkat çekti. Eroğlu, “Türkiye’nin hidroelektrik enerji santrallerinin kurulu gücü yaklaşık 14 bin megavat, 5 yıl içinde bu rakamı 40 bin megavata çıkarmak istiyoruz. Bu Türkiye için tarihi bir adım olacak” diyerek adeta bazı baraj projelerine karşı çıkan çevrecilere gözdağı verdi.

“Litre başı fiyatlandırma çiftçiyi göçe zorlar”

Mart ayında İstanbul’da yapılan 5. Dünya Su Forumu ve su ile ilgili tartışmaları, Yıldız Üniversitesi’nden Prof. Dr. Beyza Üstün ile konuştuk. Üstün, ‘akarsuların satışı’ konusunda ciddi uyarılarda bulunuyor ve tarımsal suyun fiyatlandırılmasının yeni göç dalgaları yaratabileceğine dikkat çekiyor.

Özgür Gürbüz / 21 Mart 2009

Bir hafta boyunca İstanbul, muhaliflerinden üst düzey hükümet temsilcilerine kadar on binlerce kişiye ev sahipliği yaptı ve suyu tartıştı. Tartışmaların en çok kızıştığı noktalar ise barajlar ve suyun özelleştirilmesi oldu. Resmi forumda oldukça sık dile getirilen, tarımsal sulamada suyun verimli kullanılması için suyun birim başına fiyatlandırılması önerisine Yıldız Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Beyza Üstün’den tepki var. Tarımda yanlış su kullanımının olduğunu kabul eden ve çözüm olarak bitki türüne uygun tasarruflu yöntemlerin teşvik edilmesi gerektiğini söyleyen Üstün, buna karşın suyun litre başına fiyatlandırılmasının, bedelini ödeyemeyen çiftçiyi kaçak su kullanmaya ve tarlasını büyük şirketlere satıp göç etmeye teşvik edeceğini öne sürüyor.

Sanayide Kaçak su kullanımı var
Dünya Su Forumu’ndaki konuşmalarda suyun en çok tarımsal amaçlı kullanıldığı argümanlarını da eleştiren Üstün, sanayinin payının azaltıldığı görüşünde. “Sanayi, kullandığı suyun büyük bir kısmını kaçak kullanır. Kuyularını açar ve yeraltı suyundan faydalanır. Kullanmıyor gibi görürsünüz ama yeraltı suları ve yakınsa yüzey sularından su çekerler” diyen Üstün, su havzaları ve nehirlerin özel şirketlere uzun süreli kiralanmasının da sorun yaratacağı görüşünde. Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu’nun etkinliklerinde de aktif görev alan Prof. Üstün, “Nehirleri satmıyoruz kullanım hakkını veriyoruz diyorlar. Bu, sadece suyu değil, suyun içindeki canlıların, suya besleme yapan karasal alanın kullanımı anlamına geliyor. Süresi ne kadar olursa olsun, kullanım hakkını vermek ekosistemin tümüne müdahale hakkını vermektir. Sonuç olarak sistem kendini yenileyemez ve bunun adı da satıştır. 40 yıl sonra geri alsanız ne olur?” diyor. Yüzlerce şirketin Türkiye’de de bunu yaşama geçirmeye çalıştığına, kendilerinin de su havzalarının ticarileştirilmemesine engel olmak için mücadele ettiklerini belirtiyor.

Silah sanayi için su tüketimine hayır
Beyza Üstün, suya yapılan müdahalelerin hepsine karşı olmadıklarını, müdahaleler bölgenin ekosistemini etkileyecekse itiraz ettiklerini söylüyor. “Yaşam için, canlılar için yapılan hiçbir üretime karşı değiliz. Bunun kara dönen kısmına karşıyız. Çünkü bu kara dönen kısmı hem doğadan parça alıyor (su, toprak) hem de doğaya bu aldığını kirleterek iade ediyor” diyen Üstün, silah sanayi ve daha çok tekstil üretmek için su havzalarının tüketilmesini anlayamadıklarını belirtiyor ve ister tarım ister sanayi olsun yaşamın sürdürülmesi için suyu kullanmaya itiraz etmiyoruz diyor.

“2,5 milyar insanın tuvaleti yok”

5. Dünya Su Forumu için Türkiye’ye gelen Uluslararası Özel Su Operatörleri Federasyonu (AquaFed) Başkanı Gerard Payen, İstanbul’daki forumdan atık suların arıtılmasıyla ilgili bir hedef çıkmasını bekliyor. Payen, dünyada 2,5 milyar insanın hala hijyenik bir tuvalete sahip olmadığına dikkat çekiyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk / 19 Mart 2009*

Dünya Su Forumu’yla ilgili tartışmaların odağında suyun kullanım hakkının devri, ‘muhalif’ bir deyişle suyun özelleştirilmesi var. Özelleştirme ve forumdan beklentilerini, Aquafed’in başkanı ve dünyanın en büyük su ve enerji şirketlerinden Ondeo-Suez’in su bölümünün eski Yönetim Kurulu Başkanı Gerard Payen’e sorduk. Payen, forumdan atık su sorunu ile ilgili somut bir hedef çıkmasını istiyor. Birleşmiş Milletlerin (BM) milenyum hedefleri arasında 2015’ten önce, dünyada temiz içme suyu ve tuvalete erişimi olmayan insan sayısını yarı yarıya azaltmak gibi hedefler olduğunu anımsatan Payen, atık su arıtma ile ilgili benzer bir hedefe ihtiyaç olduğunu düşünüyor. “Meksika’da politik tartışmalar yüzünden böyle bir karar çıkmadı, İstanbul’da ise bu şans var” diyor. Dünyada özel-hijyenik tuvalete sahip olmayan insan sayısının 2,5 milyar, evinde ve oturduğu sokakta musluğu olmayan insan sayısının ise 3 milyarı bulduğuna dikkat çekiyor. Bu 3 milyar insanın 900 milyonu ise suya erişim konusunda ciddi problemler yaşıyor. Afrika’da bütün gününü eve su taşımakla geçiren insanlar var.

Türkiye’yi hayvansal kirlenmeye uğramamış suya erişimde başarılı bulan Payen, bu riski taşıyan suları kullananların 1990’larda yüzde 15 olduğunu şimdi ise yüzde 7’lere gerilediğini söylüyor. Dünyanın su konusunda en sorunlu bölgesi Afrika ise en kötü durumda. BM’nin hedeflerine değil 2015, 2030-2040 yıllarında ulaşması zor görünüyor. Payen, “1990’da 2,4 milyar insanın özel-hijyenik tuvalete erişimi yoktu. Bugün ise 2,5 milyara ulaştı. Dünya bu konuda çok gecikti. Kendinizin tuvaleti olması fark etmiyor. Komşunuzun tuvaleti yoksa kirlenmiş atık sular sizin suyunuzu da kirletebilir. Bu nedenle atık suların arıtılması çok önemli” diyor.

"Özel sektör hükümet ne derse onu yapıyor”
“Deniz suyu küresel kamu malı ama tatlı su değil. Kanada’dan gelen su, Aşağı Sahra’ya ait olamaz” diyen Payen’e, suyun özelleştirilmesi tartışmaları hakkında ne düşündüğünü soruyoruz. “Özel sektörün ger kalmış ülkelerdeki insanlara yardım etmedikleri, onlara yüksek faturalar çıkardıkları söylenir. Bunlar doğru değil. Özel şirketler, hükümetler kendilerine ne derlerse onu yaparlar” diyen AquaFed Başkanı, suyun yoksul halka bedava verilmesinin önünde özel şirketlerin durmadığını öne sürüyor. Payen, “İngiltere’de su şebekesi özel sektöre satıldı. Fransa’da ise şebeke hükümete bağlı ama hükümet birçok yerde özel firmalara şebekeyi işletme hakkı verdi. Özelleştirmeden hangisini anladığımız önemli. Hükümet, fiyatı yatırımları belirler. Kim işletirse işletsin bu, suyun bedava olmasını engellemez. Hükümet sübvansiyon verirse özel sektör de suyu bedava satabilir” açıklamasını yapıyor. Johannesburg’ta 10 yıl önce özel bir şirkete kamu şirketini iyileştirmek için beş yıllığına bir kontrat verildiğini, beş yılın sonunda ise belediye başkanının şirkete, ‘Durum iyileşti, teşekkür ederiz’ deyip kontratı yenilemediği anlatan Payen, “Böyle örnekler de var” diyor.

***
“Bolivya’da halkın yağmur suyu toplaması engellenmedi”
Bolivya’da Suez’e devredilen su işletmesinden sonra artan protestolar hükümet devirip Evo Morales’i adeta iktidara taşımıştı. Gerard Payen, o tarihlerde Suez’in su bölümünün en yetkili kişisiydi.

O.G. - Suez Bolivya’da ne yapıyordu?
G.P. - Kontratın hedefi çok basitti. Su şebekesinin verimli kullanılmasını sağlamak ve La Paz ile çevresine ulaştırmak. Suez, 400 bin kişiyi şebekeye bağladı. Bu insanların daha önce su almak için tek seçeneği satıcılardan su satın almaktı.
-Sonra fiyatlar arttı. İnsanlar yağmur suyu toplamak istedi ve bu engellendi, öyle değil mi?
- Gözlerimle yağmur suyu kullandıklarını gördüm. Kimse onları engellemedi.
-Bu olay dünyada birçok gazetede defalarca yazıldı ama...
-Daha birçok yaratılmış öykü var.
-Suyun fiyatı da mı artmadı?
- Projede, fiyatta değişiklik yapılmayacağı vardı. Yapılan tasarruflarla daha çok kişiyi şebekeye bağlayacaktık. Bu arada La Paz çok sayıda iç göç aldı. Bunlar, Morales’in politik destekçisi olan yerli halktı. Onlar için kentte hiçbir şey hazırlanmamıştı. Musluk suyu talep ettiler. Hükümetin para bulması gerekiyordu. Bildiğim kadarıyla bu parayı suyun fiyatını arttırarak değil şebeke bağlantı ücretlerini arttırarak yaptılar. Fiyat onlar için yüksek geldi ve gösteriler başladı. Suez, burada “günah keçisi” yapıldı.
- Firma Bolivya’dan ayrıldı ama.
- Evet, bu doğru.
- Suez para kaybetti mi?
- Sanmıyorum ama herhalde para da kazanmadılar.

* Orjinali