Tohum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tohum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çanakkale’den deprem bölgesine tohum desteği

Özgür Gürbüz-BirGün / 17 Mart 2023

Depremin üstünden geçen 40 güne rağmen kentlerde geçici konaklama ile ilgili sorunlar devam ediyor. Yağışların da etkisiyle bazı çadırkentlerde depremzedelerin işi daha da zorlaştı. Buna rağmen deprem bölgesinde hayatı iyileştirme çabaları sürüyor. İlk gün olduğu gibi bugün de yaraları sarma konusunda elimizdeki en etkili ilaç dayanışma.

Dayanışmanın en güzel örneklerinden birini de Çanakkale Belediyesi gösterdi. Çanakkale Yerel Kalkınma Derneği’nin aracılığıyla, belediye bünyesindeki Tohum Sandığı’ndan 17 bin 500 yerel ve atalık tohum, Samandağ ilçesine bağlı 14 köyde dağıtılmak üzere Hatay’a gönderildi. Atalık tohumların arasında Çanakkale’nin meşhur domatesi de var. Beş bin domates, beş bin biber, beş bin patlıcan ve 2 bin 500 kabak tohumu, depremden sonra yeniden ekip biçmeye, gıdasını sağlamaya çalışan köylülere, yereldeki gönüllüler aracılığıyla dağıtılacak. Tohumlar sadece ihtiyaçları karşılamayacak, hayata adeta yeniden başlamaya çalışan birçok kişi için de umuda tutunmanın bir aracı olacak.

Çanakkale Belediyesi Tohum Sandığı projesini 2017 yılında hayata geçirmiş. Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay, Tohum Sandığı aracılığıyla, Çanakkale’de yüzlerce yıldır yetiştirilen, dedelerimizin, ninelerimizin tohumlarını koruyarak paylaşıyoruz diyor. Daha önce özenle çoğaltılan tohumlar hep bölgede üretim yapanlara verilmiş. Mutluay, “İlk defa bu genetik miras başka bir bölgeyle bu dayanışma ağının bir parçası olarak paylaşılacak. Bundan da ayrıca gurur duyuyoruz” diyor. Çanakkale Yerel Kalkınma Derneği Başkanı Yaprak Aydın da deprem bölgesindeki bir ihtiyaca hızlı yanıt verdikleri için mutlu olduklarını belirterek, “Sürekliliği, kendi kendine yetebilmenin önemli bir destekleyicisi olması nedeniyle tohum desteği oldukça kritik bir öneme sahip” açıklamasını yapıyor.

Bugün Tohum Sandığı görevini üstlenen tarihi bina Çanakkale’nin ilk su deposu. Öğrenci ve ilgililere eğitim verecek şekilde düzenlenmiş. İlk kurulduğunda 15 farklı tohum çeşidine ev sahipliği yapan Tohum Sandığı’nda bugün yüzün üzerinde yerel ve atalık tohum var. Sandık, tohumları çiftçilere ve bireylere ücretsiz veriyor. İstenirse danışmanlık hizmeti de sunuluyor. Tek istenilen, çiftçilerin aldıkları tohumdan yüzde 20 fazlasını geri getirmeleri. Böylece bir yıl sonra belediyenin elinde dağıtılacak daha fazla tohum oluyor. Bugün olduğu gibi acil durumlarda da tohumlar başka bir yörede umudu yeşertebiliyor.

Çanakkale Belediyesi tohum üretimi için elindeki yeşil alanları değerlendiriyor. Park için ayrılmış ama henüz kentin içinde değil çeperlerinde kalan alanlar boş bırakılmıyor ve tohum üretimi için kullanılıyor. Belediyenin elinde bu nitelikte 155 dekar alan var. Çanakkale Belediyesi, son dört yılda 300 metrekareden 2 bin metrekareye çıkarılan sera kapasitesi sayesinde de park ve bahçeleri için gereksinim duyulan süs ve tıbbi aromatik bitkilerinin hepsini kendi üretmeye başlamış. Sadece çalı ve fidan konusunda alım yapıyorlar. Dışa bağımlılığı azaltıp, tasarruf etmişler. Belediye, toprak analizi konusunda da yeniden destek vermeye hazırlanıyor.

Beton kentlerin yıkıntılarında hep acıları görmeye alıştırıldık. Kentlerde yeşili öne çıkaran, tüketimi değil üretimi destekleyen uygulamalar da hayat bulabiliyor. Umut tohum olup, Çanakkale’den Hatay’a uzanabiliyor. Gözlerimiz artık acıyı değil bu umudu görmek istiyor.

 

 

Tohumuna sahip çık

Özgür Gürbüz-BirGün/9 Aralık 2016

“Bozdurduğun doları yarın tekrar alabilirsin ancak kaybettiğin tohumu bir daha bulamazsın”. Bir Kızılderili olsaydım ve Türkiye’de yaşasaydım bugün söyleyeceğim söz herhalde bu olurdu. İleride sosyal medyada yakışıklı bir fotoğrafımla paylaşan çıkar mı bilemiyorum ama tohumumuza sahip çıkamazsak durumun fena olduğunu söylemeliyim. Nedeni de hükümetin, 2018’den itibaren tüm tohumların sertifikalı olacağı yönünde yaptığı açıklamalar.

Önce Hükümet Sözcüsü Numan Kurtuluş, ardından Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, 2018’den itibaren sertifikalı tohum kullanmanın zorunlu olacağını duyurdu. “Özel sektörle birlikte sertifikalı tohum temini için 2017 yılında çalışmalar yoğunlaştırılacaktır” diyen Çelik’i ilk tebrik eden de özel sektör oldu. Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Yıldıray Gençer bu kararı ‘milat’ ilan etti ve “Hububat başta olmak üzere bitkisel üretim şaha kalkacak. 1 milyon ton olan sertifikalı tohum üretimi kısa sürede iki katına çıkacak, kayıt dışı üretim ve kullanım sona erecek. Türk çiftçisi, Türk tarımı ve Türk ekonomisi kazanacak” dedi.

Gençer’in ‘Türk çiftçisi’nden kastı dev arazilere sahip birkaç şirket. ‘Türk tarımı’ diyerek pazarlamaya çalıştığı ise aslında Tohumcular Birliği ve üyeleri. ‘Türk ekonomisi’ de bu ürünleri büyük marketlere pazarlayan tedarik zinciri olmalı. Birkaç dönümlük arazisine tohum ekip, ailesini geçindirmeye çalışan geleneksel çiftçilerin elbette bu işten bir kazancı olmayacak. Anasından babasından kalmış atalık/yerel tohumu korumaya çalışan, bununla ürettiklerini aracısız büyük kentlere getirmenin yolunu arayan küçük/yeni çiftçiler de bu düzenlemeyle suçlu muamelesi görecek. Bu işten karlı çıkacaklar belli. Sertifikalı tohumların sertifikasını elinde tutan dev şirketler ve onların Türkiye’deki ortakları.

Bildiğiniz gibi bir ay önce adını GDO ile duyurmuş Monsanto’yu Bayer satın almış, böylece dünya tohum ve tarım ilacı üretiminin dörtte biri tek bir şirketin kontrolüne geçmişti. Sertifikalı tohumları satın almaya mecbur bırakılan çiftçi bir süre sonra Bayer gibi birkaç şirketin ürettiği tohumlar arasında seçim yapmaya zorlanacak. Atalık dediğimiz yerel tohumlar ekilemediği için zamanla yok olacak. Hem biyoçeşitlilik büyük bir kayba uğrayacak hem de tekelleşmenin önü açılacak. Tekelleşme deyince sadece tohumdan da bahsetmiyoruz.  Tohum üretimini tekellerine alan şirketler, büyük olasılıkla sizi GDO’lu tohumlara da mecbur bırakacak çünkü ortada başka üretici kalmayacak. Daha sonra genetiğiyle oynanmış bu tohumlara göre tasarlanmış ilaçlardan, gübrelerden, böcek öldürücülerinden almak zorunda kalacaksınız. Hem doğa hem biz hasta olacağız. Bizleri aç kalmakla tehdit edip, ne ekip nasıl büyüteceğimizi bir merkezden kontrol edecekler. Bayer’in hem tohum hem de tarım ilaçları alanında çalışması bir tesadüf değil.

Birleşmiş Milletler’in rakamları dünyada 1 milyar 400 milyon insanın günlük gelirinin 1,25 dolardan az olduğunu gösteriyor. Bu insanların hayatta kalabilmelerinin tek nedeni, yaşadıkları yerlerde tarım yapabiliyor olmaları. Sizce günde 5 lira kazanan bir insan sertifikalı bir tohum alıp, onu ekerek hayatta kalabilir mi? Tarım sektörünü tekellerine alarak zenginliklerine zenginlik katmak isteyen bu şirketlerin, milyonlarca insanın aç kalmasıyla ilgilenmedikleri de ortada. Halbuki tüm bunları dünyadaki açlığı önlemek için yaptıklarını söyleyip dururlar.

Dünyada 157 milyon çiftlik var. Bunların yüzde 72’si bir hektardan az bir alanı ekip biçen küçük çiftlikler. Ekilebilir toprağın sadece yüzde 8’i bu küçük çiftliklerin elinde. Madalyonun diğer tarafında ise 50 hektar ve üzerindeki arazileri kontrol eden büyük çiftlikler var. Dünyadaki ekilebilir arazilerin yüzde 65’i onların elinde. Süpermarket ve dev marketlerde gördüğünüz ürünlerin yüzde 45’e yakını onların kontrolünde. Orta büyüklükteki çiftlikleri de hesaba katarsak 5 milyar 600 milyon tüketicinin gıdasının yüzde 80’inini büyük şirketler kontrol ediyor diyebiliriz. Tohumları da kontrol ederek zincirin tamamına sahip olmaya çalışıyorlar. Sertifika ve GDO’nun arkasındaki niyet aslında bu.

İşte bu yüzden tohumumuza sahip çıkmamız gerek. Bu yasal düzenlemeyi hazırlayan siyasi partilere sokakta, sandıkta hayır demek bu işin önemli bir parçası. Köprü, yol, hamaset uğruna canınızdan olmayın. Komşunuza, dostunuza, sosyal medyadaki takipçilerinize gıdamıza kadar her şeye el koymak için bu düzenlemenin yapıldığını anlatmak da yapabilecekleriniz arasında. Alışverişinizi de bütçeniz elverdiğince, dayanışma kooperatiflerinden, tüketicinin kendisinden, yerel pazarlardan yapabilirseniz oyunu bozabiliriz. Unutmayın, tohum oyununu bozmak bizim elimizde. Yoksa yakında bize ne yedirdiklerini bile bilemeyeceğiz.