Özgür Gürbüz-BirGün/27 Kasım 2015
Bu yazıyı, “Atatürk Havalimanı yetmiyor, ihtiyaca
yanıt vermiyor” deyip yerine İstanbul’un kuzeyinde 3. Havalimanı adı
verilen bir talan ve yalan projesine girişenlere yazıyorum. Atatürk herkese
yeter. Yeter ki sen onu doğru planla ve yönetmeyi bil. Avrupa’nın ve
İngiltere’nin en yoğun havalimanı Heathrow’a bakınca bunu siz de
anlayacaksınız.
Heathrow’un
büyüklüğü 12 milyon 270 bin metrekare. Atatürk Havalimanı ise biraz daha küçük;
11 milyon 776 bin 961 metrekarelik bir alana kurulu. Heathrow’da iki adet pist
var, İstanbul’da üç.
Heathrow’a bir
yılda gelen-giden yolcu sayısı 73 milyon 400 bin. İstanbul’da ise bu sayı 56
milyon 695 bin. Atatürk Havalimanı’na gelen yolcu sayısı Londra’daki
Heathrow’dan 17 milyon daha az.
Atatürk
Havalimanı’ndaki kargo trafiği Heathrow’dan biraz fazla; yılda 1 milyon 600 bin
ton. Heathrow’da bu rakam 1 milyon 500 bin ton.
Rakamlar
ortada. Atatürk Havalimanı’nın Avrupa’nın en yoğun havalimanından daha az
yolcusu, daha çok pisti var. Arazi ve kargo yükü neredeyse aynı. Elbette
birebir karşılaştırma yapmak zor ama Atatürk Havalimanı’nın doğru
planlanmadığı, yolcu artışına uygun düzenleme yapılmadığı ortada.
Havaalanındaki taksi sırası bile plansızlığı göstermeye yetiyor. Sorunu yerinde
çözmek varken İstanbul’un nefesi Kuzey Ormanları’nı parçalayacak, o bölgeye
giden yolu açacak, ranta davet çıkaracak bir işe evet demek mümkün değil. Heathrow’da
da gecikmeler, yoğunluk oluyor ama kimse o havalimanını kapatıp başka bir yere
daha büyüğünü yapalım demiyor. Kentin merkezine yakın havalimanı bulmak kolay
mı? Orada da benzer bir tartışma var ama tartışma yöntemi çok farklı.
Heathrow
yönetimi 15 yıldır havaalanına üçüncü bir pist yapmak için uğraşıyor. Uğraşıyor
ama İngiltere ve Avrupa’nın en yoğun havalimanının etrafında oturanlar,
çevreciler ve tüm ülkedeki havalimanı karşıtları bu projeyi engelliyor. Heathrow’un
daha da büyümesine karşı çıkıyorlar çünkü gürültüden, hava kirliliğinden
şikayetçiler. Uçakların iklim değişikliğine neden olduğunu ve sürdürülebilir
bir ulaşım aracı olmadığını biliyorlar. Havacılık sektörünün ekonomiye
katkısının da anlatıldığı gibi olmadığını ünlü ekonomistlerin hazırladığı
raporlarla ortaya çıkarmışlar. Muhafazakar Parti lideri Cameron projeyi yeniden
gündeme getiriyor. 35 milyar dolarlık yeni pistin kaderi yıl sonunda belli
olacak.
Karşı çıkanlar
da yeniden kampanya yapmaya başladı. Heathrow’un değil, Londra’daki bir başka
havalimanının (Gatwick) genişletilmesini öneriyor. Aynı bizdeki gibi. Tek fark,
orada havalimanının genişletilmesine karşı çıkanlara ajan, istemezükçü denmemesi.
İngiltere’de fikren yenemediğine komplo teorileriyle saldırma kültürü
gelişmemiş. O iş, geri kalmış ülkelerde daha popüler. Bilmem anlatabiliyor
muyum?
İlle de
havalimanı diyenlere, bu rant kokan proje yerine ne yapılmalı, onu da yazalım.
Öncelikle mevcut Atatürk Havalimanı’nı yeniden planla, akıllı işlet, Sabiha
Gökçen’i daha iyi kullan ve İstanbul’da yaşayacak nüfusa, yolcu sayısına bir
sınır koy. Ormanları, yeşil alanları imara açma, gökdelenlere ve dev binalara
imar izni verme yeter. Kentin nüfus artışı kendiliğinden durur. Biraz da
şirketleri değil insanları düşün. İnsanlar İstanbul’un bir ucuna yapılan
havalimanından evine nasıl dönecek onu hesapla. Hızlı metro Gayrettepe’ye
gelecek diyorsun, Sabiha Gökçen açılalı
15 yıl oldu, metrosu nerede? Diyelim oldu, elde bavul oradan Taksim’e,
Bakırköy’e, Kartal’a nasıl gideceksin? Metrodan ineceksin, diğerine bineceksin,
üst geçitleri aşacaksın, metrobüste sıkışacaksın. Nasıl olacak bu iş?
Havaalanı
projesini iptal etmezsen, ithal petrole bağımlı, iklim değişikliğine yol açan
hava taşımacılığını gereğinden fazla yayar, demiryollarını geride bırakırsın. Pazartesi
günü Paris’te iklim konferansı başlıyor. Seller olmasın, fırtınalar çıkmasın,
kuraklıklar bizi gıdasız bırakmasın diye herkes nasıl daha az petrol
kullanırız, uçaklara çıkardıkları karbon için nasıl vergi koyarız onları
konuşacak. Orada konuşulanları dinle, insanlar neden uçağı medeni bir taşıma
aracı görmüyor, dünya nereye gidiyor öğren. Uçakların başına neler açtığını üç
gün önce görmedin mi? Uçma kardeşim
artık, ayakların biraz yere bassın.