Ermenek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ermenek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Çocuklar koruda oynarsa

Özgür Gürbüz-BirGün/2 Kasım 2014

Validebağ Korusu’nda kepçeler toprağı kazdıkça Soma’da zeytin ağaçları sökülecek. Soma’da zeytinler söküldükçe Ermenek’te, Elbistan’da ve Zonguldak’ta maden işçileri ocağa inecek. Hükümetin görmek ya da göstermek istemediği, birçoğumuzun da göremediği gerçek bu. Hepsi birbirine bağlı. Validebağ ne kadar direnirse, Karaman’da analar o kadar az ağlayacak. Soma’nın Yırca köyünde zeytin ağaçları termik santrale feda edilmezse, Ermenek’te babalar, “Gitti mi benim oğlan, saklamayın” diye gazetecilere sormak zorunda kalmayacak. Cinayet sadece madenlerde işlenmiyor. Şebekenin işbirlikçileri de kentlerde çalışıyor. Bir başka deyişle, İstanbul’daki cinayeti durduramazsak, Anadolu’daki şebekeyi de çökertemeyiz.

İstanbul’da tanıdığım iki küçük Mahir var. Biri Şişli’de oturuyor. Şişli’deki Mahir kalkar kalkmaz ışıkları açıyor. Oturduğu apartman dairesi binalarla çevirili olduğu için evin odaları güneş görmüyor. Mahir oynamak için sokağa da çıkamıyor. Ara sokaklara kadar her yer otomobil, top sektirecek boş bir alan yok. O yüzden bilgisayarı devamlı açık. Tüm oyunları ve arkadaşları orada. Babası spor yapsın, sağlıklı büyüsün diye paraya kıyıp onu yakındaki bir spor salonuna yazdırmış. Salona gitmek için ya arabaya ya da metroya biniyorlar. Salonda yüzme havuzu da var. Havuz suyu hep sıcak, elektrikle 24 saat ısıtılıyor. Mahir ne yapsa, enerji harcıyor. Ağaç görmek istiyor, annesi Mahir’e televizyonda belgesel kanalı açıyor. Mahir’in her adımında Yırca’da zeytinliklerden bir dal kopuyor. Termik santrale bir tuğla taşınıyor, santralde yakılacak kömürü çıkarmak için Ermenek’te bir işçi madene iniyor. Mahir’in hiç suçu yok, kimse ona sormamış, seçme hakkı vermemiş.

İstanbul’da tanıdığım diğer Mahir Üsküdar’da oturuyor. Mahir her sabah oyun oynamak için Validebağ Korusu’na gidiyor. Koşuyor, ağaçlara dokunuyor, zıplıyor arada bir de düşüyor ama yer toprak, hiçbir şey olmuyor. Kalkıp yeniden koşuyor. Tüm bu koşuşturma sonucu harcadığı tek enerji annesinin yaptığı yemeklerden aldığı kaloriler.

Mahirler, Zeynepler, Mehmetler ve Kübralar parkta oynadıkça, kent betona boğulmadıkça Yırca’daki zeytin ağaçları köklenmeyecek. Soma’da termik santral kurulmayacak ve maden ocaklarında dayıbaşı, “hadi” diye işçinin omuzuna vurmayacak. Çocuklar eğlenmek için enerji ve para değil zaman harcayacak. Ne bu kadar kömüre ihtiyaç olacak ne de yeraltında çalışan işçilere. Merkezinde enerjinin olduğu sistem yavaşladıkça, talep düştükçe enerji üretim yöntemleri de değişecek. Kömür imparatorluğunun yerini güneş uygarlığı alacak.

Tablet bilgisayarını evde bırakan çocuklar koruda eşitlenecek. Varsıl ve yoksul çocuklar aynı ağaçlara dokunacak. Hepsinin cebine eşit miktarda toprak kaçacak. Mutluluk ucuza gelecek. Birlikte oynayan çocuklar birbirlerini daha iyi anlayacak ve belki de birçok sosyal sorunumuzu da geride bırakacağız.

Çocuklar Koru’da oynarsa harcanan enerji, tüketilen eşya, yoktan var edilen ihtiyaçlar üzerinden para kazanma devri bitecek. Çocuklar birlik olacak, birbirini kollayacak. Validebağ’ı rantçılara vermeyecek. Hükümetin, işverenin sevdiği sendikaya girdi diye işten kovulan oyun arkadaşına sahip çıkacak. Koru’da çocuklar birlikte oynayabilirse bu kâbus bitecek. O yüzden Gezi’yi sevmediler ve yine o yine o yüzden Validebağ’dan korkuyorlar.

Bu yazıyı yazmam için bana ilham veren, Validebağ’da annesine, “Polisler ağaç sevmiyor mu” diye soran Mahir’i gözlerinden öpüyorum.