Taksim
ve civarı duvar yazılarıyla dolu. Bir tanesi hepsinden ilginç, “sis atma
Tayyip” diyor. Bu sloganın kaynağı bir bilgisayar oyunuymuş. Adı “Counter
Strike”. Dünyanın en popüler oyunlarından biri, bir savaş oyunu. Elde çeşit
çeşit silah düşman avlıyorsunuz. Konusu korkunç ama milyonlarca insan internet
üzerinden karşılıklı bu oyunu oynuyor.
Oyundaki
bir seçenek de rakip oyuncuya sis bombası atmak. Yalnız bu bombayı atarsanız
bilgisayarların ekran kartları zorlanmaya başlıyor, göz gözü görmüyor. İyi bir
bilgisayarınız yoksa donma, çökme ve sonucunda oyun dışı kalma şansınız var.
İyi bilgisayar da para istiyor. Sis bombası oyunun keyfini de kaçırıyor. Bu
yüzden de elinde zayıf bilgisayarı olanlar diğerlerini “sis atma” diye
uyarıyor. Bu bir anlamda yoksulun zengine yaptığı bir adalet çağrısı. Taksim’deki
duvar yazıları da bu yüzden çok anlamlı. Hem size meydanlarda kimlerin
olduğunun ipuçlarını veriyor hem de silahsız eylemcileri gaza boğarak yaratılan
adaletsizliğe karşı çıkışı anlatıyor. Gezi Parkı’yla başlayan bu hareketi
değerlendirirken yeni bir neslin sokağa çıktığını fark ettik. Bizim bildiğimiz
politik jargonu bilmeyebilirler, sokağa ilk kez çıkıyor olabilirler ama sanal dünyada
geliştirdikleri bir adalet duygusunu, gelir dağılımına isyanı beraberlerinde
getiriyorlar. Belki de bu yüzden adaleti, ezilenin hakkını, “tencere tava hep
aynı hava” diyerek hiçe sayan Başbakan Erdoğan’a bu kadar kızgınlar. Onlar sana, “sis atma, şu oyunu dürüstçe oynayalım”
diyor, sen onlara çapulcu diyorsun. Bu yüzden de artık seni oyun
parklarında istemiyorlar. Feysbuk’ta seni arkadaşlıktan çıkardılar, Tivitır’da
blokladılar.
Neyi anlatamadık?
Başbakan
Erdoğan’ın Gezi Parkı’yla başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan olayların nedenini
anlayamadığını biliyoruz. Kendisini çok iyi icraatlar yaptığına öylesine
inandırmış ki, bana neden isyan ediyorlar diye kızıp, kontrolünü kaybediyor. Erdoğan’dan
ümidi kestik ama Adalet ve Kalkınma Partisi’ne oy veren ve bizi dinlemek
isteyenlere durumu açıklamaya devam etmeliyiz. Hükümetin bireysel özgürlükleri
kısıtlayan anti demokratik uygulamalarını bir başka yazıya bırakıp,
anlatamadığımız, bu direnişin özündeki yeşil isyana odaklanalım. Bakın biz neyi
anlatamadık…
Fidanla
ağacın aynı şey olmadığını, bir fidanın ağaç, ağaçların orman olması için
yıllar gerektiğini anlatamadık.
Otoyol
kenarına dikilen binlerce ağaç betondan geçilmeyen bir kentin merkezindeki
parkın yerini tutamaz. Modern kentler şehrin içindeki parklarla var olur. Bunu
da anlatamadık. İşte bu yüzden Gezi Parkı’na ne yapacağın önemli değil, ister
kışla ister AVM. Biz hiçbir şey yapılmasın, orası park kalsın istiyoruz. Nokta!
Türkiye’de
insanların kent içinde doğayla baş başa kalacağı bir yer kalmadı. Olan yerler
de parası olana. Tüm sahiller çay bahçeleri, meydanlar “lüks kahvehanelerle”
doldu. Temiz hava, doğayla baş başa kalmak her insanın en temel hakkıdır. Bizler ayaklı kredi kartı değiliz, sokakta
yürümek, denizi seyretmek, ağaç gölgesinde oturmak için bizden para
alamazsınız, bize kentin merkezinde, araçsız erişilebilecek parklar yapmak,
sahilleri, mesire yerlerini halka ücretsiz açmak zorundasınız.
AĞAÇLAR SANDIĞA
GİDEMEZ
Birkaç
ağaç dediğinizin yaşamın kendisi olduğunu, yeşil politikanın insanla beraber
diğer tüm canlıların yaşam hakkını savunduğunu da anlatamadık. Ağaçlar sizin
demokrasinizde sandığa gidemez en fazla sandık olurlar. O yüzden onların sesini
size duyurmak bize düşer. Demokrasiyi
sandıktan ibaret sanmanız oy kullanamayan ama sizin politikalarınızdan
etkilenen diğer canlıları hiçe saymak demektir. İşi sandığa bağlarsanız
seçim yaşını doldurmayanların, doğmamış bebeklerin söz hakkını gasp etmiş
olursunuz. Yeşil politikanın diğer siyasi hareketlerden en belirgin
farklarından biri de bu; konuşamayanların sesi olmak. İşinize gelmediği için
bunu hiç anlamak istemediniz.
Biz
bu ülkede parasız, polissiz bal gibi yaşanır diyorduk. Taksim’de günlerdir
polis yok, devlet yok ama suç oranının en düşük olduğu günler yaşanıyor.
Taksim’de yemek içmek hiç bu kadar ucuz olmamıştı. İnsanlar hükümetin
sözcülüğünü yapan gazetecilerle ve sahte hikayelerle dolu televizyonlarınızı,
iftiralarla dolu gazetelerinizi unuttu, gerçeği görmeye meydanlara iniyor.
Birbirlerini tanımaya başladı. Solcusundan sağcısına herkesin, “bir araya gelseler kavga çıkar” dediği
gruplar aynı parkta yatıp kalkıyor. Apolitik dediklerimiz bize politika yapmayı
öğretiyor. Ezber bozuldu. Merak etmeyin, bu durumu sadece başbakan değil bizler
de kavramakta zorlanıyoruz ama bizim anlama olasılığımız başbakandan yüksek.
Çünkü dinlemesini biliyoruz. Biz parktayız o ise artık halktan çok uzakta. AKP’ye
oy veren dostlara en çok da bunu anlatmak lazım. O tek başına sis atıyor, biz
ise hep birlikte oynamak istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder