Türkiye’nin doğu komşuları Doğa Okulu’nda buluşuyor

Doğa Derneği tarafından beşinci kez düzenlenen ve üniversite son sınıf öğrencilerinin katılabildiği “Doğa Okulu”na bu yıl Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Türkiye’den 12 kişi katılacak. Derslerin bir bölümü Kars ve Rize’de gerçekleşecek.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 29 Eylül 2009*

Bu yıl beşincisi yapılacak olan Doğa Derneği’nin düzenlediği “Doğa Okulu” kapılarını çevre hareketinin giderek güçlendiği Gürcistan, Azarbeycan, Ermenistan ve Türkiye’den öğrencilere kapılarını açıyor. Öğrenciler, bu dört ülke sınırları içerisinde ve birbirleriyle ilişkili kritik eko-sistemlerin korunması için hem sahada çalışacak hem de uzmanlardan teknik bilgi alacak. Doğa Okulu’nda öğrencilere temel ekoloji bilgisinden, doğa korumacılığında uygulayacakları iletişim tekniklerine kadar bir dizi eğitim sivil toplum ve resmi kurumlarda çalışan uzmanlar tarafından veriliyor. Bu yıl beşincisi yapılacak okulda derslerin bir çoğu Kars ve Rize bölgesinde, sahada verilecek.

Doğa Okulu’nda yer almak isteyen üniversite son sınıfında okuyan ve İngilizce bilen öğrencilerin Doğa Derneği’ne 30 Eylül tarihine kadar başvurmaları gerektiğini belirten Dernek Genel Müdürü Bahtiyar Kurt, “Doğa korumacılığının bir okulu henüz yok. Herkes kendisini geliştiriyor. Biz dernek olarak bu açığı tamamen kapatamayız ama yardımcı olabiliriz diye düşündük” diyor.

Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yılki eğitime dört farklı ülkeden öğrenciler katılacak. Ülkeler arasında Ermenistan, Azarbeycan, Gürcistan ve Türkiye’nin bulunması okulun önemini daha da ön plana çıkarıyor. Teorik bilgilerin yanı sıra pratik eğitimin verileceği okulun katılımcılarının belirlenmesinde Doğa Derneği’nin de üyesi olduğu “Bird Life International”ın (Uluslararası Kuşları Koruma Derneği) diğer ülkelerdeki temsilcileri görev alacak. Birbirlerini daha önceki ortak çalışmalardan tanıdıklarını belirten Kurt, “Dört ayrı ülkedeki dört farklı kurum ne kadar kuşlar üzerinde çalışmış olsa da, o malum bariyerler ilk başta vardı. Ama çalışmalardan sonra bu bariyerlerin kalktığını gördük. Ülkelerimizdeki doğal alanların korunması, tecrübe aktarımı gibi çok somut hedeflerimiz var böyle hedefleriniz olduğunda sorunlar ortadan kalkıyor” açıklamasını yapıyor.
*tam metin

İnsan neyle ölür?

Tuzla'daki işçi ölümlerine dikkat çekmek isteyen Yaratıcı Direniş adlı girişim, İstanbullulara kaldırımlardan mesaj gönderiyor.

Özgür Gürbüz - Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*

Kendilerine yaratıcı direniş adını veren grup, bu defa da ilginç bir protestoyla hem Tuzla'da ölen tersane işçilerini anımsattı hem de İstanbul'daki Bienal'e gönderme de bulundu. İstanbul'un en işlek caddelerinden Harbiye'deki Cumhuriyet Caddesi kaldırımlarına çizdikleri ceset resmiyle İstanbulluların ilgisini çeken grup, hem Tuzla’daki tersanelerde ölen işçilere dikkat çekiyor hem de "İnsan Neyle Yaşar" temalı Bienal'e, "İnsan Neyle Ölür" başlıklı sokak protestosuyla yanıt veriyor.Son etkinliklerinde grup, İstanbulluların dikkatini Harbiye'deki kaldırım üzerine tebeşirle çizdikleri bir ceset resmiyle Tuzla'da ölen işçilere çekmeye çalışıyor. Tuzla'da en son 14 Ağustos'ta elektrik çarpöması sonucu bir işçi ölmüş, 24 Eylül'de de dört işçi yaralanmıştı.

Yaratici Direnis adli grup daha önce de öldürülen gazeteci-yazar Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde sokakta ölü gibi yatarak eylem yapmış, her cumartesi Galatasaray Lisesi önünde gözaltında kaybedilen çocuklarını arayan annelere de yine sanatsal bir gösteriyle destek vermişti.

*tam metin

Çöpüne sahip çıkamayan belediyeye ceza geliyor

Çevre ve Orman Bakanlığı, evsel atıklardan kimyasal atıklara kadar birçok konuda kontrollerini arttırıyor. 14 Mayıs 2010’dan sonra atık bertaraf tesisi olmayan belediyelere ceza gelirken, yılda 1 tondan fazla kimyasal madde üreten, ithal eden tesislerde elektronik ortamda kayıt altına alınacak.

Özgür Gürbüz – Gazete Habertürk /26 Eylül 2009*

2006 yılında yasalaşan yeni Çevre Kanunu’yla birlikte belediyelere, sanayi ve turizm tesislerine atık bertaraf tesisleri kurma konusunda zaman sınırlaması getirilmişti. 14 Mayıs 2010 itibariyle bertaraf tesislerini kurmayan belediyelere ceza kesilmesi gündemde. Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof. Lütfi Akça, Türkiye’nin en önemli çevre sorunlarından biri olan atıklarla ilgili sorularımızı yanıtladı.

-Belediye atıkları konusunda neler yapılacak?
Bu atıklar eskiden beri vahşi depolamaya gitmiş, derelere hatta denizlere atılmış. Örneğin Giresun’daki iki büyük dereden birinin yatağına çöp doldurulmuş. Sel gelip daha önce doldurulan kısmın bir bölümünü alıp götürünce ortaya birkaç metre yüksekliğinde çöp dağı çıkmış. Türkiye’nin birçok yerinde benzer manzaralara rastlamak mümkün. Düzenli depolamaya önce İstanbul başladı onu İzmir takip etti. 2010 yılına kadar 100 bin nüfusun üstündeki tüm belediyeler katı atık bertaraf tesisi kurmak zorunda. Şu anda 41 atık tesisi 32 milyon kişiye hizmet ediyor. 2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen evsel atıkların yüzde 70’i ile belediyelerce katı atık toplama hizmeti götürülen nüfusun yaklaşık yüzde 80’inin atığının düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilmesi sağlanacak.

- 2010 sonrası ceza kesecek misiniz?
2010, 13 Mayıs’tan itibaren ceza geliyor. Yalnız bunların envanterini çok sağlıklı yapamıyoruz. Belediyeler birlik kuruyor. Birlik kurulduğunda içinde 20 bin nüfuslu da oluyor 300 bin de. Kaç tane 100 bin nüfuslu belediye birlik kurdu bilemiyoruz. Orada bizim uygulama şöyle olacak. Birliğe sahip belediyelerin ürettiği çöpü karşılayacak tesis olup olmadığına bakacağız.

- İstanbul’da çöp alanı için kesilen ağaçlar hakkında ne düşünüyorsunuz ?
İstanbul’da başka da yer yok. İstanbul’un çöpünü o mevcut çöplüğün yanında depolamak zorundasınız. Çöp tesisi kurmak kolay iş değil. Onun da birçok yatırımı var. İşletme tesisi, binası var. Bir ortak tesisle büyük bir çöplüğe hitap etmek daha mantıklı. Orada esasında çok fazla ağaç da yok. Baltalık orman denilen türden.

- Kaynağında araştırma sorunu bir türlü çözülemedi. Belediyelere verilen yetkiye rağmen bu işi yıllardır sigortasız sağlıksız ortamlarda çalışan “kağıtçı” denilen insanlar yapıyor.
Ambalaj atıkları bir bütün, sadece evlerden gelmiyor, alışveriş merkezlerinden, sanayi tesislerinden. Olması gereken evlerden ayrıştırılması, biz bunu belediyelere görev olarak verdik ancak belediyeler bunu yapamadılar.

- Cezai durum var...
Var ama amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. İnsanların buna hazır olması lazım. Sosyal kültürel seviyenin yüksek olması lazım. Kullandığımız model şu. Sanayi atıklarıyla, belediyelerden gelen atıklar için firmalara yetki veriyoruz. Bir firma ayrıştırma tesisi kuruyor, belediyeyle anlaşıyor. Bir atık yönetim planı hazırlıyor. Planla, alışveriş merkezi gibi noktasal kaynaklar ve bunların hedefleri belirleniyor. Bu firma evlerden ve sanayiden atıkları ayrı ayrı topluyor. Evlerden toplamada çok başarı sağlanamıyor, insanlar buna hazır değil. Şu anda özellikle sanayiden kaynaklı atıklar yoğun bir şekilde toplanıyor. Bu firmalardan aldığımız verilere göre 4 milyon 500 bin kişinin atığı evlerden ayrı toplanıyor.

***
Tarlada varile son!
26 Aralık 2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik” ile Türkiye’de kimyasal maddelerin bir envanteri oluşturulacak. Yılda 1 ton ve üzerinde madde üreten veya tek başına veya müstahzar içinde ithal eden üreticiler ve ithalatçılar madde miktarlarına göre talep edilen verileri 12 ay içerisinde internet üzerinden kayıt altına alınacak. Öngörülen süre 26 Aralık 2009’da doluyor. Bu sayede, insan ve çevre için tehlike arz eden kimyasalların takip edilmesi planlanıyor.

*tam metin

Plastik poşetlere karşı tedbirler yolda*

Çevre Bakanlığı sayıları gün geçtikçe artan ve ciddi çevre sorunlarına yol açan plastik poşetler için eylem hazırlığında. Üreticiler, yasaktan çok geri kazanım ve yeniden kullanımı ön plana çıkarmak isterken Bakanlık, yasaklama da dahil olmak üzere tüm olasılıkları gözden geçiriyor.

Özgür Gürbüz -Gazete Habertürk / 19 Eylül 2009

Türkiye’de her gün 17 milyon plastik poşet atık haline geliyor. Bunların birçoğu, daha sonra hiç ummadığınız yerlerde karşımıza çıkıyor; bir dere kenarında, denizde ya da evimizin sokağında. Çevre ve Orman Bakanlığı, bu sorunu çözmek için bir dizi önlem almaya hazırlanıyor ve kantarın diğer tarafındaki üreticilerle görüşüyor.

Van Gölü’nü poşetler bastı
Çevre Yönetimi Genel Müdürü Lütfi Akça, poşetlerin paralı olması, çok hafif poşetlere kullanım sınırlaması getirilmesi ve hatta çeşitli yasakların getirilmesinin de konuşulduğunu söylüyor. Tedbirler arasında ağırlığı 50 mikronun altındaki poşetlerin yasaklanması, alışveriş merkezleri ve süpermarketlerde parayla satılması da var. “Poşetler ciddi bir sorun” diye söze başlayan Prof. Dr. Lütfi Akça, “Bedava olunca gelişigüzel kullanılıyor. İnsanın tabiatında var. Değersiz olarak görüyor, aslında ekonomik değeri de var. Özellikle vahşi depolama alanında sorunlar yaratıyor. Denizler ve göllere ulaşıyor. Van Gölü’nde ciddi bir poşet kirliliği var örneğin. Doğu Karadeniz’deki barajlarda bile rastlıyorsunuz” sözleriyle sorunu özetliyor.

Ambalaj Sanayicileri, alışveriş merkezlerinin temsilcileriyle görüşmeler sürüyor ve bir protokol hazırlanılmasına çalışılıyor. Akça, “İlgili sektörle görüşmemiz devam ediyor. Bunu tek başına yapmamız mümkün değil. Poşetlerin disipline dilmesi lazım. Bir kısmının yasaklanması mümkün” diyor. Yasaklanması düşünülen poşetleri geri kazanılan plastikten üretilen siyah ve pembe renkli poşetler olarak belirten Çevre Yönetimi Genel Müdürü, meyve ve sebze için kullanılanlar dışında, ince (hafif) poşetlerin kullanımına da sınırlama getirme ya da parayla satılmasını sağlama konusunda değerlendirmelerin sürdüğünü belirtiyor.

Üreticiler yasağa karşı
Üreticiler ise yasak konusunda Bakanlık’la aynı fikirde değil. Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme Ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı Selçuk Aksoy, yasaktan çok tekrar kullanma ve geri dönüşümü destekliyor. “Poşetler değil, poşetlerin gelişigüzel kullanılması çevreyi kirletiyor” diyen Aksoy, “Vatandaşını eğitemeyen, çöplerini toplayamayan ülkelerde yasaklamadan başka çare kalmıyor. Gelişmiş ülkeysek ya da kendimizi öyle görmek istiyorsak ona göre davranmalıyız. Market sahipleri azaltmaya çalıştıklarında müşteri kaybettiğini söylüyor. Problemin kaynağı insan, malzemenin kendisi değil” açıklamasını yapıyor. Yasakla birlikte çöpe giden poşet sayısının azalmayacağını, tüketicinin ambalajlı ürünlere yöneleceğini söyleyen Aksoy, PAGEV olarak gönüllülük esas alınarak poşetlerin kullanımının azaltılması, tekrar kullanılması ve geri dönüşümü için çalışılmasını desteklediklerini belirtiyor.

*Orjinali