Karanlıkta yemek yemek

Dört buçuk milyar avroyu bulan cirosunun yüzde 5'ini Ar-Ge'ye ayıran Osram, Türkiye'de Altı Nokta Körler Derneği'yle birlikte enerji tasarrufuyla ilgili sosyal sorumluluk projesi yürütüyor.

Özgür Gürbüz – Global Enerji / Temmuz 2008

Osram tam üç yıldır Türkiye'de bir "Aydınlanma Hareketi" sürdürüyor. 2006 yılından bu yana yüzlerce köy okulundaki yetersiz aydınlatma sitemlerini yenileriyle değiştirdi. 2008'de ise kampanya Altı Nokta Körler Derneği'yle birlikte yürütülüyor ve görme engelli okullarda iyileştirme çalışmaları yapılıyor, gazeteci Yalvaç Ural ise öğrencilere küresel ısınmayla ilgili bilgi veriyor. Altı Nokta Körler Derneği Futsal Takımı'na da destek veriliyor.

Kampanya kapsamında biz gazetecileri de ilginç bir sürpriz bekliyordu. Görme engelli arkadaşlarımızın servis yaptığı tam 10 dakikası karanlıkta geçen bir yemek yedik. Amaç biraz olsun kendimizi onların yerine koyabilmekti. Bunu hissetmek bence mümkün değil ama o yemeğin çok şey öğrettiği ortada. Servisi yapan Beyhan, Canan, Çağlar Hanım ve Kalender Bey'in karanlıkta aslında bizden ne kadar üstün olduklarını gördük. Buna rağmen Kalender Bey, "Görme engelli olduğumuz için bize iş vermiyorlar. İşi yapabileceğimizi ispatlamamıza bile fırsat tanımıyorlar" diyor. Dernek Başkanı Fermani Kurtel, kentlerdeki yaşam koşullarının hâlâ kendileri için uygun olmadığını söyleyip, belediyeleri protesto ediyor. Kalender Bey'in eminim ki yapabileceği çok iş var. Ona bu şansı verecek bir firma var mı? Sanırım, gözlerimizin gerçekten açılması için Osram'ın, daha çok sayıda ampul üretmesi lazım.

100 milyon avroluk pazar
Türkiye'deki ampul pazarının 100 milyon avroluk bir büyüklüğe sahip olduğunu söyleyen Osram Türkiye Satış Müdürü Serkan Özkök, bu pazarın yüzde 30'unun artık verimli ampullerden oluştuğunun da altını çiziyor. 20 vat değerinde bir verimli ampul, 100 vatlık akkor ampul kadar elektrik harcıyor ve böylece yılda iki ağacın tutacağı karbondioksit miktarı kadar tasarruf sağlıyor. Pazardaki ampullerin yüzde 15'i hâlâ akkor lambalardan oluşuyor. Özkök'e, İngiltere'de olduğu gibi akkor lambaların satışının tamamen yasaklanması gibi bir kararın Türkiye'de hayata geçirilip geçirilmeyeceğini soruyoruz. Özkök, "Satış sonrası piyasa denetlenmesinin de çok iyi yapılması gerekir. Uzak Doğu'dan gelen birçok ürün kalitesiz. Verimli ampul oldukları konusunda yanlış bilgilendirme yapılıyor" diyerek piyasanın böyle bir karara hazırlanması gerektiğinin sinyallerini veriyor. Özkök, son elektrik zammından sonra marketlerde verimli ampullere yönelik talep artışının gözle görülür bir hale geldiğini de söylüyor. Ne diyelim, "Her işte bir hayır vardır" derler. Elektrik zammı belki de bize tasarrufu ve enerjiyi akıllı kullanmayı öğretecek.

Elektriğin kWh'si 22.8 YKr oldu
EMO, her türlü bedel dahil edildiğinde vatandaşların, 2007 yılında 15.8 YKr ödeyerek kullandıkları bir kWh elektrik için artık 22.8 YKr ödemek zorunda kalacaklarını açıkladı. Bu köşede hep söylemeye çalıştık, Türkiye enerjiyi kötü kullanan bir ülke. Zamanla bunu hükümet yetkilileri de kabul etti. Enerjiyi verimli kullanmayı teşvik etmek için "ENVER" adında nurtopu gibi bir çocuğumuz bile oldu. Bu son zamlarla bizim ENVER sanıyorum her eve girecek. İyi ama, sorun sadece elektrikte değil. Konutlarda ısıtma amaçlı harcanan enerjinin de iyi kullanılması gerekiyor. Binalarda yapılan yalıtım yüzde 50'ye varan yakıt tasarrufu sağlıyor. Türkiye son beş yıldır bir emlak çılgınlığı yaşıyor. Binlerce yeni konut yapıldı. Acaba bunların kaçta kaçı enerjiyi verimli kullanan binalar?

Meraklısına…

Sürdürülebilir enerji yatırımlarının küresel eğilimi
Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından hazırlanan rapor, 2007 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların yüzde 60 arttığını ve 148 milyar dolara ulaştığını belirtiyor. Dünyada kurulu gücü 100 gigavatı geçen rüzgâr enerjisi 50 milyar doların üzerindeki yatırımla başı çekiyor. 75 milyon evin elektriği rüzgârdan üretilen enerji ile sağlanıyor. Daha da önemlisi, 2007 yılındaki enerji yatırımlarının yaklaşık dörtte birinin yenilenebilir enerjiye gitmiş olması. Yatırımların yapıldığı ülkelerin başında Avrupa Birliği ülkeleri, ABD, Çin, Hindistan ve Brezilya geliyor. Orjinal adı, "Global Trends in Sustainable Energy Investment 2008" olan rapor UNEP'in web sayfasından ücretsiz olarak indirilebilir.

“Cennete Gelmiş Gibiyim”

Devlet başkanlığı için seçim kampanyası yürüttüğü bir sırada Kolombiya’lı gerillalar tarafından kaçırılan ve geçen hafta bir operasyon sonucu kurtarılan Ingrid Betancourt, yıllardır görmediği iki çocuğuna bir an önce kavuşmak için uçağın merdivenlerini kendi elleriyle indirdi...

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 10-16 Temmuz 2008

Kolombiya’nın Yeşil Partisi “Oksijen”in de kurucusu olan Ingrid Betancourt’un eşi Juan Carlos’u bundan birkaç ay önce gördüğümde, eşinin adına yapılan bir anmada gözyaşlarına boğulmuştu. Dünyanın dört bir yanından gelen tüm yeşil delegeler gibi. 2002 yılında Kolombiya devlet başkanı olmak için kampanya yaptığı sırada kaçırılan Ingrid Betancourt’un eşi ve çocukları, altı yıldan fazla bir süredir bu ayrılığın bitmesini bekliyorlardı. Betancourt’un sağlığının kötüye gittiği haberleri tüm sevenlerinin moralini bozuyordu. Çok nadir de olsa ele geçen fotoğraflarında kilo verdiği, umutsuz ve bitik görünüşü gözden kaçmıyordu. Kaçma girişimleri sonucu boynundan, ellerinden zincire vurulduğu, çıplak ayakla yürümeye zorlandığı ve ağaca bağlandığı da biliniyordu. “Onlar benim bebeklerim, gururum, yaşama nedenim, ışığım, ayım ve yıldızlarım” dediği çocukları, annelerini son gördüklerinde bugün 19 yaşında olan oğlu Lorenzo 13, kızı Melanie ise 16 yaşındaydı.

Rehin alındığında cumhurbaşkanı adayıydı
Kolombiya’da doğan ama tüm gençliğini Fransa’da geçiren Ingrid Betancourt’un annesi Kolombiya güzellik kraliçesi Yolanda Pulecia, aynı zamanda Bogota’nın yoksul kesimini temsil eden bir kongre üyesiydi. Betancourt’u Fransa’dan Kolombiya’ya döndüren olay, 1989 yılında uyuşturucu karşıtı kampanyasıyla öne çıkan cumhurbaşkanı adayı Luis Carlos Galan’ın bir suikast sonucu öldürülmesiydi. Betancourt’un annesi, destekçisi olduğu Galan vurulduğunda hemen arkasında ayakta duruyordu. Ingrid, o yıl Kolombiya’ya geri döndü. Kolombiya’nın hâlâ faaliyette olan Yeşil Oksijen Partisi’yle yürüttüğü kampanya sonucu Temsilciler Meclisi’ne seçildi. O zamanki cumhurbaşkanı Ernesto Samper’i uyuşturucu kartellerinden para almakla suçladı. Tüm adaylar içinde en yüksek oyu alarak 1998’de senatör seçildi.. 2002’de Kolombiya’da, cumhurbaşkanı adayı olarak yarışanlar arasında belki de en şanslısıydı. Uyuşturucu ticaretine karşı aldığı net tavır, Latin Amerika’nın en eski gerilla örgütü, Kolombiya Silahlı Devrimci Güçler Örgütü (FARC) ile pazarlık masasına oturma isteği onu diğer adaylardan ayırıyordu. FARC’ın uyuşturucu ticaretine karıştığı, para karşılığı adam kaçırdığı iddialarına rağmen silahtan arındırılmış bölgeye gitmekte ısrar etti. Aldığı tehditler yüzünden çocuklarını eski eşinin yanına, Yeni Zelanda’ya göndermek zorunda kaldı. Diğer adayların çoğu, riskin yüksek olması nedeniyle FARC’la görüşme yapmaktan kaçınırken Betancourt vazgeçmedi. Kolombiya ordusu, askeri bir helikopterle bölgeye götürülme isteğini, can güvenliğini sağlayamayacağı nedeniyle reddetti. Yine vazgeçmedi. Kampanyasının büyük destekçisi, yol arkadaşı Clara Rojas ile birlikte, silahtan arındırılmış bölgeye karayolundan gitmeye karar verdi. 23 Şubat 2002’de son askeri noktayı geçip FARC gerillalarıyla görüşmelerde buluşma noktası olarak kullanılan “San Vicente del Caguan” köyüne doğru yola çıktı. Bu köyün belediye başkanı o zamana kadar Yeşil Oksijen Partisi adına seçilmiş tek belediye başkanıydı. Köye ulaşmaları mümkün olmadı; yolda gerillalar tarafından kaçırıldılar ve uzun bekleyiş başladı. Kocası, Betancourt adına kampanyayı devam ettirmeye çalışsa da seçimlerde yüzde 1’in altında oy alabildi.

Sarkozy ve Chavez’in diplomatik girişimleri etkili oldu

Örgüt, Betancourt’un yol arkadaşı Clara Rojas’ı 2008 Ocak başında bıraktı. Bundan beş ay sonra, 40 yıl önce FARC’ı kuran Manuel Marulanda’nın öldürülmesi eski gücünü yitirmiş örgütü daha da zayıflattı. Elinde 45 rehine olduğu tahmin edilen örgüt için uluslararası rehineler giderek daha önemli bir silah haline geldi. FARC, tutuklu örgüt üyeleriyle, rehineleri değiştirmek istiyordu ama Kolombiya Cumhurbaşkanı Alvaro Uribe, serbest bırakılan gerillaların tekrar silahlanmayacağı garantisi verilmeden böyle bir pazarlığa yanaşmıyordu. Uribe, rehineleri kanlı operasyonlarla kurtarmayı tercih ediyordu. Ingrid Betancourt için böyle bir operasyon yapılmasına ailesi hep karşı çıktı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez’in son yıllardaki çabalarının da örgütün yumuşamasında etkili olduğu söyleniyor. 2 Temmuz’da yapılan operasyonla Betancourt ve rehinelerden 14’ü kurtarıldı. Zincire bağlı olarak tutulduğu ormandan kurtarılarak Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya getirilen Betancourt’un oldukça heyecanlı olduğu, hatta sabırsızlanarak uçağın merdivenlerini kendi elleriyle indirdiği gözlendi. Kendisini havaalanında karşılayan ailesiyle özlem gideren Betancourt duygularını “Cennet, şu anda hissettiklerime yakın bir şey olsa gerek” diye ifade etti.
Betancourt’un kurtulması ailesi kadar dünyadaki tüm yeşilleri de mutlu etti. Geçen Mayıs ayında Brezilya’nın Sao Paoula kentinde yapılan Küresel Yeşiller toplantısında onursal başkan seçilen Ingrid Betancourt için, Avrupa Parlamentosu Yeşilleri, “Tüm dünyada acının ama aynı zamanda mücadelenin ve direncin sembolü” olduğu açıklamasını yaptı. FARC için de bu önemli ânı barış görüşmeleri için kullanması ve tüm tutsakları serbest bırakması çağrısı yapıldı. Fransa’ya, Nicolas Sarkozy’ye teşekkür etmeye giden Betancourt’un uçağa binmeden önceki, “Kolombiya’ya cumhurbaşkanı olarak hizmet etme hevesim hâlâ sürüyor” sözleri ise bir başka gerçeği ortaya koydu; bir politikacı ölene kadar politikacıdır.

Çevre Fonu’nun içinden otomobil ve doğalgaz çıktı!

Türkiye İş Bankası ve Tema tarafından piyasaya sürülen çevre fonu, Türkiye'ye has çevreciliğin sınırlarını da ortaya koyuyor.

Türkiye’de ilk kez çevreciler protestolarını dünyada yaygın olan bir biçimde, “yatırım” yaparak gösteriyor. “Türkiye İş Bankası A.Ş. B Tipi Değişken TEMA Çevre Fonu” yatırımlarını çevreyi kirletenlere değil çevreyi koruyanlara destek olmak için kullanmak isteyenlere “maddi” bir fırsat sunuyor. Fon, bir ilk olduğu ve yol gösterdiği için önemli ancak fonun portföyünde yer alan firmaların “çevreciliği” tartışmalı.

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 3 - 9 Temmuz 2008

Artık kenarda kıyıda birikmiş parası olan çevrecilerin de eylem yapma şansı var. Hem de polis copu yemeden, vatan haini ilan edilmeden. Ne mi yapacaklar? Tabii ki yatırım!

Dünyada uzun yıllardır yatırım fonları, “çevreci” firmaları finansal anlamda desteklemek ya da çevreye duyarlı olanların parasını yatırabileceği “temiz” firmaları bulmak için kullanılıyor. Yatırım fonunun portföyünü, rüzgâr ve güneşten elektrik üreten enerji firmaları, adil ticareti destekleyen, geri dönüşüm üzerine çalışan, organik tarım yapan, toplu ulaşım alanında çalışan ticari şirketler oluşturuyor. Yatırım yapanın içi rahat çünkü parası dünyayı kirletenlere gitmiyor. Gezegene sahip çıkan firmalar da hem yaratılan finansman desteğini hem de bu tip bir fonun içinde olmaktan dolayı sağlanan prestijin meyvelerini yiyor. Hassasiyet gösterilen konular sadece çevreyle sınırlı olmadığı için bu tip faaliyetler yurt dışında “Etik Yatırım” başlığı altında değerlendiriliyor. Buna, faizsiz bankacılık modelinin çevrecilere uyarlanmış hali de denebilir. Bu firmalar prim yaptıkça siz de aynı diğer fonlarda olduğu gibi gelir elde ediyorsunuz. Fonun içeriği nedeniyle duyduğunuz “manevi haz” da cabası…Türkiye’de de benzer bir girişime imza atıldı nihayet. Ama…

“Devleti yeşil kabul ettik”
Çevrecilik dediğiniz tanımın içini doldurmaya gelince herkesin bakış açısı farklı. Bizimkiyse herkesinkinden farklı! Örneğin, İngiltere’deki “Etik Yatırım Araştırma Servisi (EIRIS)” tarafından belirlenen pozitif ve negatif yatırım kriterlerine göz attığımızda gördüğümüz; hayvanlar üzerinde deney yapmanın, askeri konular ve gen mühendisliği üzerine çalışmanın, pornografi ve nükleere bulaşmanın negatif kriterlerden bazıları olduğu. Pozitif kriterler arasında ise şeffaflık, sağlık ve işyeri güvenliği, yenilenebilir enerji kullanımı, atık yönetimi, yeşil ulaşım gibi konular var. İş Bankası ve TEMA’nın, Türkiye’deki ilk çevre fonunun sınırları belirlenirken kullandığı kriterler ise daha çok sosyal sorumluluk projelerine, firmaların geçmiş yıllarda almış olduğu çevre cezalarına ve ISO 14001(Çevresel zararı en aza indirmeye çalışmış firmalara verilen uluslararası standart) belgesine dayanıyor. İş Bankası Menkul Kıymetler Genel Müdürü Özgür Temel, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda faaliyet gösteren firmalar arasında yaptıkları araştırma sonucunda altı firma belirlediklerini söylüyor. Bunlar, Arçelik, Aygaz, Eczacıbaşı İlaç, TOFAŞ Fabrika, Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası ve Zorlu Enerji. Bu altı firmanın portföy içerisindeki payı yüzde 22. Ters repo oranı ise yüzde birin altında. İş Bankası yetkililerinin, “Yeşil kabul ettik” dedikleri devletin tahvil ve hazine bonoları ise yüzde 77’lik geri kalan kısmı oluşturuyor. Devletin ne kadar yeşil olduğu tartışmasını bir kenara bıraksak bile bu altı firmanın ne kadar “çevreci” olduğu oldukça tartışmalı.

Bizde otomobilciler, İngiltere’de organik sosis üretenler çevreci
Türkiye’nin en büyük rüzgâr santralını Osmaniye’de kuran Zorlu Enerji aynı zamanda küresel ısınmaya katkıda bulunan doğalgaz santrallerine sahip ve kömür santralleri kurmak için de hazırlık yapıyor. Aygaz, 2007 yılında 2006’ya göre yüzde 7 daha az su kullanarak üretim yapmış ancak şirketin temel geliri yine küresel ısınmaya yol açan fosil yakıttan sağlanıyor. TOFAŞ, geri kazanımlı plastiklerin kullanımından, enerji verimliliği ödülüne kadar birçok çevreci iyileştirme yapıyor. Madalyonun öteki yüzünde ise üretilen 212 bin motorlu taşıtın getirdiği çevresel yük var. Türkiye halihazırda kara ve yük taşımacılığının yüzde 90’ından fazlasını karayolu ile yapan bir ülke. Bunun da küresel ısınma, hava kirliliği ve petrol tüketimi gibi çok ciddi çevresel etkileri var. Arçelik, Aygaz ve Eczacıbaşı İlaç için de benzer şeyleri söylemek mümkün. Yönetmeliklere uymak, sosyal sorumluluk projelerine imza atmak konusunda oldukça başarılı olan bu firmaların iş alanları birçok çevreci için aslında sorunun ta kendisi. Yine birçok çevreci için firmaların bu faaliyetleri kendilerine “yeşil” bir imaj oluşturmaktan ibaret.

İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürü Meltem Kökden, fonun kırmızı çizgileriyle ilgili sorumuza, “Aralarında yakın zamanda çevre cezası almamış olan, silah ve tütün mamulleri üretmeyen, altın arama faaliyeti içerisinde bulunmayan şirketlere yatırım yapmak gibi hükümlerin bulunduğu fon içtüzüğü çerçevesinde yatırım stratejimizi oluşturuyoruz” yanıtını veriyor. Sonra finansal göstergelere göre yatırım yapılabilir şirketler belirleniyor. Komisyon gelirlerinin yarısı da TEMA’ya bağışlanıyor. Daha ne olsun diyebilirsiniz. Birileri de size, “Jüpiter olsun” derse şaşırmayın. İngiltere’deki en çevreci fonlardan bir tanesinin içeriğine bakınca iki ülke arasındaki çevrecilik farkı da ortaya çıkıyor. Jüpiter Ekoloji Fonu’nun içerisinde, Vestas, Nordex gibi rüzgâr türbini imalatçıları, East Japan Railway ve Firstgroup gibi toplu taşımacılık alanında faaliyet gösteren şirketler, organik sosis üreten Cranswick ve demir-çelik atıklarını geri kazandıran Harsco gibi firmalar var. Kısacası, arada “biraz” fark var.

Zorlu Enerji, Akkuyu ihalesine girmeyeceğini açıkladı
Otomobilden beyaz eşyaya, ilaçtan doğalgaza kadar uzanan portföye sahip yerli malı fonun bir başka kırmızı çizgisini de Bölgesel Çevre Merkezi (REC) tarafından düzenlenen bir panelde Yeni Aktüel ortaya çıkardı. Zorlu Enerji’nin nükleer santral ihalesine girmesi durumunda portföyden çıkarılıp çıkarılmayacağına dair sorumuzu İş Bankası Menkul Kıymetler Grup Müdürü Özgür Temel, “derhal” diye yanıtladı. Aynı panelde konuşmacı olan Zorlu Enerji Grubu Başkanı Murat Sungur Bursa’nın da bu yanıtı duyduğundan eminiz. Zaten, Murat Sungur Bursa, panel sonrası Akkuyu ihalesine Zorlu Enerji olarak girmeyeceklerini de ilk kez Yeni Aktüel’e açıkladı. Bu durumda kısa vadede portföyde bir değişiklik beklemek doğru olmayacak gibi…

***

Meltem Kökden, İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürü

“Portföy, çevreye ve sosyal değerlere duyarlı şirketlerden oluşacak”
“Fonumuzun teknik altyapısını oluştururken yurtdışı uygulamalarını incelediğimizde birden fazla model olduğunu gördük. Örneğin bazı enstrümanlarda, çevresel kriterlere dayalı gözetim kaygısı güdülmemiş, sadece ilgili sivil toplum kuruluşlarına düzenli olarak katkı sağlanmıştı. Bir diğer modelde ise içtüzüklerinde belirtilmiş çevre kriterlerine uygun şirketlere yatırım yapılıyordu ve fakat sivil toplum kuruluşlarına veya çevresel projelere katkı söz konusu değildi. Biz bu modelleri biraraya getirerek hem çevreyi destekleyen bir sivil toplum örgütüne destek verdik, hem de bunu yaparken yatırımların çevre kriterlerine uygun şirketlere yapılmasını hedefledik. Bankamız bu fondan elde edeceği fon yönetim ücretinin yarısını belirli çevre projelerinde değerlendirilmek üzere TEMA Vakfı’na aktaracak. Fonun yatırım ömrü boyunca devam edecek olan bu işleyiş ile çevre projelerine uzun vadeli, sürdürülebilir bir kaynak yaratılmış olacak.

Bununla birlikte, çevre fonunun yatırım yaptığı portföyün içinde yer alan hisse senetleri, finansal yönden güçlü olmalarının yanı sıra çevreye ve sosyal değerlere duyarlı şirketlerin hisse senetlerinden oluşacak. Fon çevresel sorumluluk anlayışıyla yatırım stratejisini oluştururken çevreye uyumlu, çevreye dost ürün ve hizmetler üreten ve sürdürülebilir gelişimi destekleyen kuruluşlara yatırım yapacak. Nihai hedefimiz, şirketlere çevresel politikaları özendirmek yönünde. Bu amaçla bu alanda olumlu gelişmeleri de dikkate alacağız.”


“Sosyal sorumluluk fonlarının potansiyeli yüksek”
İş Bankası ve TEMA’nın Çevre Fonu girişimi Türkiye’de bir ilk ama dünyada oldukça yaygın. Amerika’da sosyal sorumluluk odaklı yatırımlar 1995 yılından bu yana yüzde 324 büyümüş ve 2007 yılında 2,7 trilyon dolara ulaşmış. Yatırım fonu statüsünde kurulmuş olan sosyal sorumluluk fonlarının büyüklüğü ise Amerika’da 202, Avrupa’da ise 75 milyar dolara ulaşmış durumda. “Günümüzde, çevresel sorunlar artık ihmal edilemez boyutlara ulaşmıştır” diyen İş Bankası Menkul Kıymetler Müdürü Meltem Kökden, “Türkiye’ye bakacak olursak toplam yatırım fonları büyüklüğünün 21 milyar dolar seviyesinde olduğunu ve bu büyüklüğü gelişmiş ülkelerle karşılaştıracak olursak, hem yatırım fonlarının hem de sosyal sorumluluk fonlarının büyüme potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu görebiliriz” diyor.

Güneşin önünde durmayın!

Özgür Gürbüz-Global Enerji / Haziran 2008

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'nin güneş enerjisi kullanarak her yıl 380 milyar kilovat saat (kWh) elektrik üretebileceğini açıkladı. İyi ki tüm bunları bir çevreci ya da yenilenebilir enerji destekçisi söylemedi. Söyleseydi, ne uzmanlığı kalırdı ne de çevreciliği! Aynı 15 yıl önce, "Rüzgârdan elektrik üretelim" diyenlerin başına geldiği gibi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, geçtiğimiz günlerde Güneş Enerjisi Potansiyel Atlası'nı açıkladı. Türkiye'nin güneş enerjisi kullanarak her yıl 380 milyar kilovat saat (kWh) elektrik üretebileceğini belirten Güler, üretim maliyetinin 20 sent (herhalde dolar sent) olması nedeniyle, Türkiye'nin mevcut tüketiminin iki katına denk düşen bu potansiyelin hepsinin kullanılamayacağını da sözlerine ekledi. Antalya örneği ise oldukça ilginçti. Antalya merkezde çatıların yüzde 80'ine güneş paneli yerleştirilirse 24 milyar kWh üretim yapılabileceğini, bunun da 3 bin 630 megavatlık bir doğalgaz santraline eşit olacağını vurgulayan Güler, "Bu rakamın onda biri gerçekleşse Kayseri'nin elektrik ihtiyacı karşılanır" dedi.

"Temiz enerji istemezük"
İyi ki tüm bunları bir çevreci ya da yenilenebilir enerji destekçisi söylemedi. Söyleseydi, ne uzmanlığı kalırdı ne de çevreciliği! Aynı 15 yıl önce, "Rüzgârdan elektrik üretelim" diyenlerin başına geldiği gibi. Gerçek şu ki, Avrupa'nın rüzgârda olduğu gibi güneşte de en iyi potansiyellerinden birine sahip olan memleketimizde, "Temiz enerji istemezükçüler" çoğunlukta. Küresel ısınmaya çözüm üretmezler, kül dağlarına laf etmezler, radyoaktif atıkları görmezden gelirler, dışa bağımlılıktan yakınırlar ama iş yerli ve temiz enerjiye gelince yanıtlar pek çeşitli: Pahalı, baz yük santrali değil, çalışmaz ya da toptan bir reddiye. Yerine bir şey koymadan karşı çıkışlar sektöre umut bağlayanları bile bezdirdi artık. Bugün hatırı sayılır bir rüzgâr kurulu gücümüz olsaydı, küresel ısınma nedeniyle dibe vuran barajlardaki suyu rüzgâr santralleriyle beraber kullanır, hem baz yük gibi çalıştırır hem de yaza doğru elektrik kesilecek diye ecel terleri dökmezdik. Petrolün varilinin 200 dolarlara doğru yol aldığı bugünlerde, ısınmak için doğalgaza değil jeotermale başvursaydık, cari açığın küçülmesine katkımız da olurdu. 20 sent olarak hesaplanan üretim maliyetlerinin yerli imalatla ve yaratılan istihdamın getireceği katma değerlerle nerelere kadar çekileceğini de görmüş olur, bu hesapları doğru yaparak enerji yatırımlarını yönlendirirdik.

Güneş enerjisinin önü açık
Memleketteki tüm bu belirsizliklere rağmen dünyada yenilenebilir enerji yasalarıyla desteklenen güneş enerjisinin hızlı bir büyüme içerisinde olduğunu görebiliyoruz. Su ısıtmada güneşin yaygın kullanılması dışında, fotovoltaik panellere (PV) olan talep de giderek artıyor. 2000 yılında Avrupa Birliği'nde 188 MWp olan kurulu güç, 2007 sonunda 4 bin 500 MWp'ye çıkmış durumda. Dünyada da benzer bir eğilim var. 1998 yılında 948 MWp olan kurulu güç 10 yıl sonra 9 bin 100 MWp'ye ulaştı ve 10 bine dayandı. Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Birliği'nin (EPIA) yorumu çok açık; "Güneş enerjisinin doğru politikalarla desteklenirse hızla büyüyüp 2012 yılı sonunda 44 bin MWp'ye ulaşma şansı var. Politikaların hayata geçirilmemesi ise bu hedefin yarı yarıya azalmasına neden olabilir."

Dağıtım özelleştirmesine sanayiciden tepki
Elektromekanik Sanayiciler Derneği (EMSAD), finansal kriz nedeniyle sektörde yaşanan "temkinli davranma" eğilimine dikkat çekerken, öte yandan da dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi konusunda birkaç noktada itirazlarını dile getiriyor. Yerli elektromekanik sanayicinin ve müteahhitlerin özelleştirme şartnamesindeki düzenlemeler sonucu yarış dışında kaldığını belirten EMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Kartal Usluel, "Bu özelleştirmelerden elde edilecek gelirin ne şekilde kullanılacağı; son yıllarda büyük ölçüde ihmal edilen elektrik üretim, iletim ve dağıtım alanında acilen gereken yatırımlara tahsis edilip edilmeyeceği ise halen belirsizliğini korumaktadır" diyor. Usluel'in çekindiği bir başka nokta ise, dağıtım tesisini özelleştirme sonucu alan yabancı firmaların yerli sanayiyi devre dışı bırakarak kendi ülkesinde üretilen ürünlerle çalışmayı tercih etmesi.

Usluel, mevzuatta bunu engelleyecek bir madde bulunmadığına dikkat çekiyor. Türkiye'de enerji sektöründe yerli payının artırılması hem iç ekonomik dengeler hem de enerji güvenliği açısından şart. Türbin peşinde koşan yatırımcı bunu iyi biliyor. Usluel'in uyarısı bu nedenle önemli.

Kyoto heyecanı
Kyoto sürecinin içinde başından doğru bir pozisyonla yer almalıydık ama zararın neresinden dönersek kâr. Ancak, bir yandan Kyoto'ya imza atmaya karar verip, öte yandan yurdu termik santrallerle örmeye hazırlanmanın nasıl bir enerji planlaması içinde yer aldığını da merak etmiyor değilim. Yine de Türkiye'nin Kyoto'ya imza atması ve bir an önce tartışmalara katılarak konumunu belirlemesi çok önemli. Bu işlerin dışarıdan olmayacağını geçtiğimiz dönem içerisinde gördük. Sanıyorum pazarlıklar, protokolde belirlenen 1990'ın değil daha sonrasının, örneğin 2000'in baz alınması üzerinden yapılacak. Burada Türkiye kadar Çin ve Hindistan gibi ülkelerin talepleri de çok önemli. Birçok tartışmada adlarımızın beraber anılacağı bir döneme gireceğiz gibi gözüküyor.

Meraklısına...

Güneş enerjisi pazarı
Avrupa Fotovoltaik Endüstrisi Birliği (EPIA) tarafından hazırlanan ve bu ayki yazımızda da alıntı yaptığımız "Global Market Outlook for Photovoltaics until 2012" raporu, güneş enerjisi meraklıları için az ama öz veriler içeriyor. Kötümser ve iyimser olmak üzere iki ayrı senaryo üzerinden fotovoltaik panellerin geleceğinin değerlendirildiği rapor İngilizce ve ücretsiz olarak www.epia.org adresinden indirilebiliyor.

Alman malı yenilenebilir enerji
Almanya yıllardır yenilenebilir enerji konusunda lokomotif ülke olmaya devam ediyor. "Alman Malı Yenilenebilir Enerji Kaynakları" diye çevirebileceğimiz yayın, bilgilendirmekten çok üretici firmalara ulaşmanızı sağlayacak bir katalog aslında. Güneşten biyogaza birçok firmanın iletişim bilgileri bu kitapçıkta yer alıyor. Almanya Enerji Ajansı tarafından hazırlanan yayına ulaşamazsanız internette daha gelişmişi var. www.renewablesmadeingermany.com.