Avlanması yasak ayıya 'öldürün' izni tepki çekti

Özgür Gürbüz - Sabah / 4 Ocak 2008 *

Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, evcil hayvanlar, bahçeler ve diğer av hayvanlarına zarar verdiği gerekçesiyle, Artvin-Kastamonu ve Karabük illerinde ayı avına izin vermesi, çevrecileri ayağa kaldırdı. Bakanlığın, 4915 sayılı kanunla bozayıyı "av hayvanları" arasına dahil etmeyip, "yaban hayvanı" olarak sınıflandırdığını belirten çevreciler, Türkiye'de sayılarının iki bin 500 olduğu sanılan bozayıların öldürülmesinin ulusal ve uluslararası mevzuata aykırı olduğunu belirten çevreciler, bozayı avının avcılık ticareti yapan birkaç firmanın isteği doğrultusunda yapıldığını öne sürüyor.

Bozayıların avlanmasına karşı çıkan ve güçlerini birleştiren Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı, Doğa Derneği, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Grubu ile WWF-Türkiye, Çevre Bakanlığı’nın ayıların tehlike yarattığı konusunda yanlış yönlendirildiğini söylüyor. Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Grubu, veteriner hekimi Ahmet Emre Kütükçü, vurulması gereken ayı sayısının köylülerin şikayetleri doğrultusunda oluştuğuna dikkat çekerek, “Köylerdeki muhtarlarla av şirketleri anlaşıyor. Bu şikayetlerin çoğu aslında asılsız” açıklamasını yapıyor. Türkiye’de ayı sayısı hakkında ciddi bir envanter olmadığına dikkat çeken Kütükçü, “Ayıların çoğalması gibi bir durum zaten yok. Yaşam alanları daralıyor ve besinleri azalıyor. Bunun sonucunda da ayı sayısı zaten azalıyor” diyor.

Türkiye’de öldürülen her ayı için avcılar Çevre ve Orman Bakanlığı’na 7 bin 500 YTL ödemekle yükümlü. Av turizmi düzenleyen firmalar yabancı avcılardan ise ayı başına 15 ila 30 bin dolar arasında para talep ediyor. Kaçak olarak avlanan bir avcı öldürdüğü ayı içinse 18 bin YTL ceza ödüyor ama bakanlığın ekiplerinin yeterli olmaması bu konuda denetimi zorlaştırıyor. Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı İkinci Başkanı Süha Umar, yaklaşık 40-50 yıldır konuyla yakından ilgilendiğini ve ayıların can kaybına yol açtıkları bir tek olaya bile rastlamadığını söylüyor. Umar, “Ayıların mala zararı vardır ama bu sözü geçen 3 ilde ayıların tüm yaşam alanlarına müdahale edildi. Yaban erikleri, armut ağaçları kesildi. Böğürtlenler tarla açmak için yakıldı. Kimin kimin yaşam alanına müdehale ettiği tartışılır” diyor. Umar, Türkiye’nin imza attığı Bern Sözleşmesi’ne de aykırı davrandığına dikkat çekerek, ayı avı yüzünden Slovenya ile AB arasında müzakerelerin durduğunu anımsatıyor ve Türkiye’nin başına da benzer bir sorun çıkabilir uyarısında bulunuyor. Çevreciler ayı avı izninin bir daha verilmemek üzere iptalini istiyor.

*Tam metin

"Kesintiden sonra akan ilk su sağlığa zararlı"

Özgür Gürbüz - Sabah / 2 Ocak 2008

Melen Çayı’ndan gelen suyun İstanbul’un Avrupa yakasına ulaştırılması çalışmaları için yapılan kesinti sağlık sorunlarına yol açabilir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Recep Akdur, İstanbul’da 36 saatlik su kesintisinden sonra akacak suyun temizliği konusunda emin olunmadan kullanılmaması uyarısında bulundu. Akdur, boşalan şebeke içinde oluşan vakum nedeniyle boruların civarındaki yüzeysel ve varsa kanalizasyon sularını emdiğine bunun sonucunda da hastalık tehlikesi oluşturduğuna dikkat çekiyor. Akdur, “Su kesintisinden sonra şebeke tam olarak boşalmış durumda olur. Bu şebekeyi biz kirli kabul ederiz. Tüm şebeke yeniden dolduktan ve bu dolan su da kullanıldıktan sonra su temizlenmiş kabul edilir” diyor.

İstanbulluları kesintiden sonra şebekeye verilen suyun temizliği konusunda emin olmadan kullanmamaları konusunda uyaran Akdur, Büyükşehir Belediyesi’nin şebekenin ne kadar sürede dolup boşaldığı konusunda halkı bilgilendirmesi gerektiğini söylüyor. Kesintiden sonra normalden daha fazla klorlama anlamına gelen “Süper klorizasyon” adlı yöntemin kullanılması gerektiğini salık veren Profesör Akdur, şebeke suyundan ilk saatlerde sağlık müdürlükleri ve belediye tarafından örnek alınarak analiz yapılması gerekliliğinin de altını çiziyor. Akdur, evlerde küvet ve bidonlarda depolanan suyun da 2 günden sonra kirlendiğini de sözlerine ekliyor.

Su temizlenmezse ne olur?
Şebeke suyunun kirlenmesi halinde akan suda her türlü mikrobik kirliliğe rastlanabilir. Özellikle ishale seyreden hastalıklar büyük salgınlar yapabilir. Bunlardan da Hepatit A, Tifo, kolera ve Dizanteri en çok korkulanlarıdır.

Metro güneşi arkasına aldı

Antalya'da yeni bir toptancı marketi açan Metro, 12 bin metrekarelik mağazanın soğutmasını güneş enerjisiyle sağlayarak dünyada bir ilke imza attı.

Özgür Gürbüz – Sabah / 15 Aralık 2007

Metro Toptancı marketlerinin on birincisi ve en çevrecisi dün Antalya'da açıldı. 2007 yılı içerisinde toplam 7 mağaza açarak Türkiye'ye geldiği günden bu yana en hızlı büyümeyi geliştirerek kendi rekorunu kıran Metro Grubu, Antalya'daki mağazasıyla çevre alanında bir dünya rekoruna imza attı. Antalya'da 12 bin metrekare alana kurulu mağazanın soğutması Dr. Ahmet Lokurlu'nun imzasını taşıyan güneş enerjisi sitemiyle sağlanacak.

Mağazanın çatısına kurulan ve güneşi takip eden parabolik panellerle suyu 180 dereceye kadar ısıtan ve elde edilen buharı soğutma makinesine göndererek bir klima işlevi gören sistem 1 milyon YTL'ye mal oldu. Yüzde 50 enerji tasarrufu sağlayacak olan sistemin 6 ile 8 yıl içinde geri ödemesi ve 20 yıl boyunca çalışması bekleniyor. Metro Grubu'nun Real'den sonra Antalya'da yaptığı ikinci yatırım olan markette 30 binin üzerinde ürün bulunacak. Başta Antalya - Kemer arasında sayıları 900’ü bulan oteller olmak üzere yerli ve yabancı müşterilere hitap edecek olan toptancı marketin maliyeti ise kira bedeli hariç 11 milyar Euro. Açıldığı ilk günde kayıtlı müşteri sayısı 48 bine ulaşan market 101 günde inşa edildi ve yaklaşık 10 yıl içerisinde kendisini amorti edecek.

Dünyada bir ilk
Metro Cash&Carry Türkiye Genel Müdür’ü Hakan Ergin açılış töreninde yaptığı konuşmada dünyada ilk kez bir süpermarketin güneş enerjisiyle soğutulduğuna dikkat çekti ve “Bugün yaptığımız yatırımlar umarım çocuklarımız için geri döner” dedi. Antalya’daki hedeflerinin fiyatları düşürmek, kaliteyi yükseltmek ve hijyeni ön plana çıkarmak olduğuna da dikkat çekti. “Antalya son yıllarda büyük atılım içerisinde” diyen Ergin, yıllar önce Antalya’da mağaza açmak istediklerini ancak bazıları kendi hataları olmak kaydıyla bugüne kadar beklemek zorunda kaldıklarını söyledi. Ergin, “Kepez gelişiyor. Uzun dönemde Manavgat ve Kemer’de de mağaza açmayı düşünüyoruz. Türkiye’de mağaza açmak kolay değil, 200 civarı izin almak zorundasınız. Avrupa’da market açmak daha kolay” şeklinde konuştu. Açılış töreninde söz alan güneşle soğutma projesinin yaratıcısı Dr. Ahmet Lokurlu ise, petrol, kömür ve uranyum gibi kaynakların sınırlı olduğuna ve güneş enerjisindeki hızlı ilerlemeye dikkat çekti. Lokurlu, “10 yıl sonra bu devrim yaratan sistem banal olacak. Yazın güneş enerjisiyle soğutma makinelerine gönderilen sıcak su kışın ise ısıtmada kullanılacak. Dünyada ilk kez bir süpermarket güneş enerjisiyle soğutulacak. Metro Roma’da projeye talip oldu ama biz önceliği Antalya’ya verdik. Bu türden ilk uygulama olduğu için çok önemli. Devrim gibi bir proje ve iki yıl uğraştık” diyor.

Metro Grup
1990 yılında Türkiye’ye giren Metro Grubu’nun 25 satış noktası var ve 2006 yılı cirosu 1 milyar Euro. Yaklaşık 5 bin kişinin tam zamanlı çalıştığı grubun Türkiye’den ihracatı 600 milyon ve Türkiye’de gerçekleşen yatırım miktarı da 700 milyon euro. Grubun Türkiye’de Metro Cash&Carry, Real ve Media Markt olmak üzere 3 perakende firması var. Media Markt’ın pazara girişiyle hareketlenen elektronik pazarında atılıma devam etmeyi planlayan firmanın şimdiki hedefi Beylikdüzü’nde dev bir elektronik market açmak. Grubun tüm dünya çapında toplam 30 ülkede 2 bin 400 satış noktası var.


Z. Hakan Ergin
Metro Cash&Carry Türkiye Genel Müdürü

“Çevre konusunda farlılaşmak istemiyoruz”
Çevre konusunda etkin olmamızda hem Almanya kökenli bir firma olmamız hem de Türkiye yönetimin etkisi var. Yalnız biz çevre konusunda farklı olmak istemiyoruz. Herkesin yapmasını istiyoruz. Yaptığımız şey tüm insanlık için yapılmış bir şey. Meyve sebzeyle, ev ürünleriyle farklılaşmak isteriz ama çevre konusunda farklı olmak istemiyoruz. Herkes bunları yapmalı. Bu sadece ticari değil ahlaki bir sorun. Keşke tüm rakiplerimiz de bunları yapsa. Örneğin Antalya’da plastik torbalardan ücret istediğimiz için ilk başta çok şikayet duyacaksınız ama insanlar alışacak.

Dünyada şeffaflık ön plana çıkıyor. Metro’nun gelecek yatırımlarını herkes tahmin ediyordur zaten. Kısa vadeli plnlar bizi çok etkilemiyor. Bizi, bu mağazayı kışın, yanlış bir zamanda açtığımız için eleştiriyorlar. Daha uzun vadeli düşünmek lazım. Eminseniz, formülünüz çalışıyor ve konseptiniz müşteriye bir şey ifade ediyorsa orada tutunursunuz. Rekabetten hiç korkmuyoruz. Biz her konuda farklıyız ve farklı olmaya da devam edeceğiz.

Tarımsal ürünlerde ilk olarak yapmak istediğimiz kimyasal kalıntıları olmayan ürünleri öne çıkarmak. Organik ürün daha sonra gelecek. Anlaşmalı çitçilik yaparak bunu sağlamaya çalışıyoruz. TEMA ile yakın ilişki içerisindeyiz, onların know-how’ından yararlanıyoruz. Derneklere çok açığız, ama sonsuz bir bütçemiz yok.


Dr. Ahmet Lokurlu
Solitem’in kurucusu ve Genel Müdürü

“Türkiye yenilenebilir enerjide ihracatçı olabilir”
Türkiye’nin kaynaklarına baktığınızda yenilenebilir kaynaklar ile çok öncü olabilecek bir ülke. Bırakın kendine yeterli hale gelmeyi bu teknolojileri geliştirip dışarıya satma olanağına sahip. İnsan kaynağı var sadece gerekli olan siyasilerin hedef belirlemesi. Yenilenebilir enerji Almanya gibi potansiyelin düşük olduğu ülkelerde geliştirilip yine bizim gibi ülkelere satılıyor. Türkiye, Çin’in yaptığı gibi Almanya’daki şirketlerle işbirliğine gitse, “joint venture” yapsa, kendi kaynaklarını kullanabilir. Enerji giderleri bütçede büyük bir kalem.

O nedenle birkaç ülkenin elinde olan, 40-60 yıllık yakıt (uranyum) rezervi olan nükleer teknoloji yerine yenilenebilir enerjiyle ilgilenilmeli. Bırakın nükleer enerjinin riskini, atıklarla ilgili sorun dünyanın hiçbir yerinde çözülmemiş. Bunu herkes biliyor. Bana uzun vadede atıkları depolamayı başarmış bir tane ülke gösterin. Çünkü Uranyum binlerce yıl radyoaktif kalıyor. Yatırımı çok pahalı. Çalıştığım kurum nükleer teknoloji üzerine çalışıyordu vazgeçip yenilenebilir döndü. Çok kompleks bir olay. Önünüzde bu kadar güzel bir kaynak varken… Türkiye rüzgarı, güneşi “Made in Turkey” yapabilir.

Bir yıl önce Berlin duvarının yıkılacağını kimse tahmin edemezdi. Enerjide de aynı şey söz konusu. Büyük bir atılım var. Etik değerleri göz önüne almasanız bile yenilenebilir enerjinin ekonomik olarak da ciddi bir seçenek. Bugün 6 yılda geri ödeyecek bir teknoloji ama yarın bu süre daha az olacak. Her şeyden önce yerli kaynak. Almanya, İsviçre bunu düşünüyor. Bugün Almanya’da yenilenebilir enerji sektöründe çalışan 220 ile 280 bin kişiden bahsediyoruz. 10 yıl önce kimse yoktu. Almanya gibi ülkelerde herhangi bir sektörde yüzde 20-30 büyüme olmaz. Bu sektör her yıl böyle büyüyor. Türkiye’nin bir sıçrama yapması gerekiyor. Özel sektör hazır. Destek bile değil, hedef koyulsun yeter.