Ermenistan yeni transit ülke olabilir

Özgür Gürbüz /14 Ekim 2009

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) İstanbul’da düzenlediği Türkiye-Rusya İlişkileri Çalıştayı’nın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Doç. Dr. Yury Borovsky, Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan protokolün yeni bir enerji boru hattı olasılığı yarattığını söylüyor. Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü öğretim görevlisi olan Borovsky, “Ermenistan da transit bir ülke olabilir. İran-Ermenistan arasında halihazırda bir boru hattı var. Azerbaycan’ı by-pass edecek yeni bir rota olabilir, böyle bir olasılık var” diyor.

Türkiye-Avusturya arasında inşa edilmesi planlanan Nabuko Doğal Gaz Boru Hattı projesinin geleceği hakkında ise çok iyimser değil. Her yıl 30 milyar metreküp gaz taşınması planlanan boru hattı için yeterli gazın bulunmadığına değinen Borovsky, “Nabuko projesinin geleceğini şüpheli görüyorum. Bu boru hattı için yeterli gaz yok. Azerbaycan her yıl 7-8 milyar metreküp verebilir. Olası tedarikçiler, Türkmenistan, İran, Irak ve Katar ama önemli problemler var” diyor. Türkmen gazını Nabuko’ya bağlamanın imkansız olduğunu söyleyen Rus enerji uzmanı, özellikle Hazar Denizi’ni geçecek bir boru hattının inşasında hukuki engeller olduğunu belirtiyor. Hazar Denizi üzerindeki uluslararası haklar üzerinde anlaşmazlık olduğuna ve ortada çok taraflı bir anlaşma olmadığına değinen Borovsky, Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya arasında anlaşma olmasına rağmen inşaat başladığında İran’ın itiraz edebileceğini söylüyor.

Nabuko’daki belirsizliği fark ettiği için Türkiye’nin Rusya ile Güney Akım projesine imza attığını belirten ve Türkiye’nin doğru bir iş yaptığını söyleyen Borovsky, Mavi Akım projesinin hayata geçmesi için de anahtarın başta İsrail olmak üzere Suriye, Lübnan, Ürdün gibi Orta Doğu ülkelerinde olduğuna değiniyor. Bu ülkelerden talep olmazsa boru hattının yapılmayacağını söyleyen Yury Borovsky, talep olursa 2014-2015 yılına kadar hattın inşaatının bitirilebileceğini söylüyor.

Doğal olarak karşı çıktılar

Türkiye’nin önde gelen çevrecileri, İstanbul’a yapılması düşünülen üçüncü boğaz köprüsüne karşı tek vücut oldu. Doğa Derneği, TEMA, Türçek ve WWF-Türkiye, üçüncü köprünün sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin sorunu olduğunda hemfikir.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /13 Ekim 2009

İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda yer almamasına rağmen bir anda Türkiye’nin gündemine giren üçüncü Boğaziçi Köprüsü projesine çevrecilerden sert tepki geldi. Türkiye’nin belli başlı çevre kuruluşlarından Doğa Derneği, TEMA, Türçek ve WWF-Türkiye, köprü planlarının iptali için birlikte hareket etme kararı aldı. Çevrecilere göre, üçüncü köprü sadece İstanbul’un doğasına ve sakinlerine değil, Türkiye’ye yapılacak bir haksızlık olacak. Birlikte sonuna kadar hareket etme kararı alan dört kuruluş, kampanya sloganı olarak da “Boğazımızı sıkmayın” da karar kıldı.

Su havzaları tehlikede
Ortak basın toplantısında söz alan çevre kuruluşları temsilcileri, İstanbul’u daha ne kadar büyütmek istiyoruz” sorusunun yanıtı bilimsel olarak verilmedikçe hiçbir kamu kurumunun ülke kaynaklarını bu projeye yönlendirme hakkı yoktur açıklamasını yaptı. WWF-Türkiye Doğa Koruma Müdürü Sedat Kalem, “Üçüncü köprü projesiyle, İstanbul’un iki yakası üzerinde bulunan yedi su havzasıyla birlikte yaşam kalitemiz de etkilenecek” uyarısında bulunurken, projeyi, toplu taşımadan çok bireysel taşımaya önem veren, iklim değişikliğine yol açan karbon salımını arttıran bir proje olarak niteledi.

Ne kadar çok köprü, o kadar çok araç
TEMA adına söz alan Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Ataç ise, “Ülkenin sosyal sorunlarına ek problemler çıkaran bu kararların alınması acıklı. Birinci ve ikinci köprünün şehre, ülkeye ne getirdiği iyi analiz edilmeli. Sadece Anadolu yakasında 17 bin 150 hektarlık orman alanı ikinci köprü ve TEM otoyolu kenarında yok edildi. Bu alanların artık tekrar orman olma şansı yok” dedi. TÜRÇEK adına toplantıya katılan Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Barbaros Gönençgil, ciddi bir ÇED sürecinin yapılması gerektiğine işaret ederek, artan köprü sayısının insan değil araç geçişini arttırdığına dikkat çekti. “ikinci köprünün yapımından sonra araç geçişi yüzde 1180 arttı” diyen Gönençgil, transit taşımacılığın İstanbul trafiğindeki payının yüzde 6 olduğuna değinerek, “Bu, yüzde 6’lık transit taşımacılığı için yapılan bir proje değil. Üçüncü köprü İstanbul’un projesi değil, İstanbul hazırlamadı. Kim hazırladıysa sahibi ortaya çıksın” çağrısında bulundu.

“Eroğlu, doğanın seri katili”
Böyle önemli bir konuyu tek bir bakanın, başbakanın kararıyla açıklamak mümkün değil diyen Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Güven Eken, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’nu da sert bir şekilde eleştirdi. Türkiye’nin sulak alanlarının yarıdan fazlasının kaybedildiğini söyleyen Eken, “Geçtiğimiz üç yılda bütün derelerin su kullanım hakkı satıldı. Dünyanın terk edildiği nükleer enerjiye kapılar açıldı. 2B alanları satışa çıkarıldı. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, son 5 yılda (gerek DSİ gerekse Çevre Bakanlığı’nda) yaptığı icraatlarla Türkiye doğasının seri katilidir. Söyleyecek başka kelime bulamıyorum” dedi.

Hakkını öğrenen kadın dayaktan kurtuluyor

Türkiye genelinde 15 yıldır sürdürülen Kadın İnsan Hakları Eğitim Programı, 42 ilde 7 bin 500 kadına ulaştı. Programa katılan kadınların yüzde 63'ünde aile içi fiziksel şiddet sona erdi.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /12 Ekim 2009

“Ben şiddet ve dayakla büyüdüm, yaşamım boyu hak etmediğim bir şiddete maruz kaldım. Yarı görücü usulü evlendirildim. Dışarı çıkmak bile kolay olmadı benim için”. Bu sözler, Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı’na (KİHEP) İzmir’den katılan Cemile adlı katılımcıya ait. Aynı katılımcı, dört ay süren eğitim programından sonra ise, “Ben hep böyle girişken, kendi haklarını bilen bir kadın değildim. Ekonomik özgürlük istiyorum. Tekrar okula başlama sebebim de bu zaten. En zor kısmını başardım” diyor.

Yüzde 13’ü kendi işini kurmuş
Türkiye’de maruz kaldığı şiddeti yine şiddetle çözebileceğini düşünen varsa bir daha düşünsün. Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği tarafından 15 yıl boyunca 42 ilde verilen eğitimler gösteriyor ki, haklarınızı bilmek bile size uygulanan fiziki şiddeti büyük ölçüde durdurmaya yetiyor. 15 yılda eğitim alan 7 bin 500 kadının yüzde 63’ü, bilgilendikten sonra aile içindeki fiziksel şiddetin sona erdiğini söylüyor. Haklarını öğrenen kadınların yüzde 54'ü yeniden eğitime dönmüş, yüzde 29'u ücretli bir işe başlamış. Hatta yüzde 13’ü kendi işini kurmuş. Program, sadece kadınlara yönelik hak ihlallerine son vermiyor ayrıca onların çocuklarına karşı tekrarladığı yanlışlardan da dönmelerine neden oluyor. Katılımcıların yüzde 93’ünün çocuklarına yönelik tutumlarında düzelme görülmüş.

Basın toplantısıyla Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nin çalışmalarını anlatan Başkan Doç. Dr. İpek İlkkaracan Ajas, eğitimin temel hedefini, kadınları bir birey, ailenin ve toplumun etkin birer üyesi olarak kendilerini ilgilendiren her konuda hakları üzerine bilgilendirmek ve bu hakları yaşamlarında uygulamaya koymaları için gerekli bilgi ve desteği vermek olarak açıklıyor. 16 ayrı modülden oluşan, 320 sayfalık eğitim programları, 1998 yılından itibaren Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ile imzalanan protokol kapsamında SHÇEK’e bağlı Toplum Merkezleri’nde veriliyor. Dört ay süren eğitim süresince aynı bölgede yaşayan birçok kadın birbirlerini tanımaya başlıyor, sorunlarının kendilerine has olmadığını anlıyor. Eğiticileriyle sürekli iletişim içinde olan kadınlar için Ajas, “2-3 yıl merkeze gelmeye devam ediyorlar” diyor. Eğitim sonrası verilen destek, kadınlarla ilgili diğer çalışmalarda olduğu gibi, burada da kritik öneme sahip. Kadınların seslerini yükseltmeleri biraz da yalnız olmadıklarını bilmelerine bağlı.

Eğitimden erkekler de yararlanıyor
Kadınların haklarını öğrenmesi sadece onlara değil erkeklere de faydalı oluyor. Eğitime işsiz ve kendine özgüvenini çok düşük olduğu bir sırada katılan Dilek Uğur, eşini de “Baba Destek Programı”na katılmaya ikna etmiş. Eğitim sonucu özgüvenini tekrar kazandığını belirten Dilek Uğur’un eşi Ahmet Uğur’un "Eşimde olan değişikliği en çok ben fark ettim. Bir yaşındaki kızımızı kendi ayakları üzerinde duran biri olarak yetiştireceğiz" sözleri programın nerelere vardığının bir göstergesi.

İki büyük miting

Türkiye geçtiğimiz cumartesi günü iki büyük çevre mitingine sahne oldu.

Munzur'da 20 bin kişi, Munzur Nehri üzerinde kurulması düşünülen barajları protesto için yürüdü.

Sinop'ta ise il sınırları içerisinde kurulması düşünülen dört termik santralden biri olan Gerze termik santraline karşı büyük bir yürüyüş vardı. Sinop'u nükleer beladan kurtarmak isteyen, Nükleer Karşıtı Platform da oradaydı.

Fazla söze gerek yok, fotoğraflar her şeyi anlatıyor. Çekenlerin eline, yürüyenlerin ayaklarına sağlık....