Çevre Oskar’ı Bangladeş’li avukatın oldu Bangladeş’te, sağlıksız koşullar ve denetimden yoksun yapılan gemi sökümüne karşı mücadele eden Avukat Rizwana Hasan, “Çevre Oskarı” olarak da adlandırılan Goldman Çevre Ödülü’ne layık görüldü.
Özgür Gürbüz
Dünyadaki eski gemilerin yarısı Bangladeş’te sökülüyor. Aralarında 14 yaşında işçilerin de olduğu tam 20 bin kişi her gün asbestosdan arseniğe kadar birçok toksik maddeyle karşı karşıya kalıyor. Çoğunun ne bu iş için uygun kıyafetleri ne de bir sağlık güvencesi var. 24 yaşında hukuk alanındaki yüksek lisansını bitirir bitirmez Bangladeş Çevreci Avukatlar Birliği’ne (BELA) kaydolan Rizwana Hasan, kısa sürede çevre sorunları denince akla gelen ilk isim oldu. Rizwana Hasan şimdi 40 yaşında ve ülke çapında 6 ofisi ve 60 çalışanı olan BELA’nın bir numaralı yöneticisi.
Zehirli Gemiler Sınırdışı
Hasan’a Asya bölgesinde Goldman Çevre Ödülü’nün kazandıran mücadelesi ise dünyadaki eski gemilerin yaklaşık üçte birinin söküldüğü Bangladeş’te, tehlikeli gemi sökümüne karşı sürdürdüğü uzun soluklu mücadele oldu. Hasan, gemi söküm işinde çalışan işçilerin koşullarının ve tersanelerden kaynaklı çevre sorunlarının önlenmesi için 2003 yılında hukuki bir mücadele başlattı. Bangladeş’e Uluslararası Basel Konvansiyonu’nda belirtildiği üzere, asbestos gibi toksik atıklarından arındırıldığını belirten sertifikası olmayan gemilerin girişinin yasaklanmasını istedi. 2006 Ocak ayında, bu kriterlere uymayan, “SS Norway” ve “Alfaship” adlı gemilerin girişinin engellenmesini istedi. Çevre Bakanlığı bu talebi kabul etti ve Rizwana Hasan önemli bir başarıya imza attı. Mart 2009’da ise Bangladeş Yüksek Mahkemesi, Rizwana’nın şikayetlerini dikkate alarak 36 gemi sökümü tersanesini koşullar iyileştirilmezse kapatacağı mesajını verdi. Bu karar, Bangladeş’in tarihinde tersanelerde çalışan işçiler lehine alınmış en ciddi karar olarak yorumlanıyor.
Sahilde Söküme Yasak İsteniyor
Uluslararası Gemi Sökümü STK Platformu sözcüsü Erdem Vardar, platformun yönetim kurulunda bulunan Hasan'ın çalışmalarının ödüllendirilmesinin, gemilerin çevreye duyarlı ve insan sağlığını gözetir şekilde sökülmesi için yaptığımız çalışmalarda kendilerine güç katacağını söylüyor. Vardar, “Rizwana Hasan, Bangladeş'te gemilerin sahillerde parçalanmasını ve ülkeye temizlenmeden girişini yasaklatmayı başardı. Dünyadaki gemilerin neredeyse tamamının sahillerde ilkel şekilde parçalanması ve bu şekilde çevrenin en tehlikeli maddelerle kirletilmesi ve işçilerin yok pahasına ölmesi kabul edilemez bir durum” diyor. Platform, “Uluslararası Denizcilik Örgütü’nden Mayıs ayında, Hong Kong'ta yapacağı toplantıda tüm dünyada gemilerin sahillerde parçalanmasını yasaklamasını umuyor.
***
Sökülen gemi sayısında artış var 2009'un ilk üç ayında dünyada 272 gemi söküme yollandı. 2007 yılının tümünde bu rakam sadece 288’di. Ekonomik kriz nedeniyle azalan ticaret hacmi, eski gemilerin boş bekletilmek yerine sökülmeye gönderilmesine neden oluyor.
***
2009'da gemilerin yüzde 51'i Hindistan'da, yüzde 29'u Bangladeş'te söküldü. Bu ülkeleri sırasıyla Pakistan, Çin ve yüzde 2’yle Türkiye izledi.
***
Bangladeş'te sadece 2009 yılında 7 işçi, iş kazalarında yaşamını yitirdi. Bu ölümler Bangladeş'te de, Tuzla tersanelerindeki ölümlere duyulan kamuoyu tepkisine benzer bir tepkiyle karşılanıyor.
2009 Goldman Çevre Ödülleri’ni kazana diğer çevreciler
Marc Ona Essangui – Gabon Kongo yağmur ormanlarında orman katliamlarını engellediği ve madenlere karşı mücadele ettiği için. Olga Speranskaya – Rusya Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde kalan toksik atıkları bulma ve yoketme konusundaki çabalarından ötürü. Yuyun Ismawati – Endenozya Fakir kent halkına sürdürülebilir atık yönetimini çözümleri ürettiği için. Maria Gunnoe – Amerika Appalachia’daki yüzey madenlerine karşı verdiği mücadele nedeniyle. Wanze Eduards ve Hugo Jabini – Surinam Yerli kabilelerin geleneksel topraklarını koruma haklarını kazanmaları için çalıştılar.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Atık yağları denize döken mavi bayraklı oteller var
2001 yılından bu yana atık yağları toplayarak biyodizel üreten Mustafa Ezici, Meclis’te bekleyen yenilenebilir enerjiyle ilgili yasa kabul edilirse atık yağlardan elektrik üretmeye de hazırlanıyor. Biyodizelcilerin en büyük sorunu ise denetim yetersizliği yüzünden atık yağları toplayamamak.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 19 Haziran 2009
Türkiye’de yılda 1,5 milyon ton bitkisel yağ tüketiliyor. Her yıl 350 bin ton atık yağ çıkıyor. Yasal düzenlemelere rağmen 350 bin ton atığın sadece 6 bin 300 tonu geri toplanabiliyor. Geri kalan 340 bin tonun üzerindeki kullanılmış yağlar, lavabolardan kanalizasyona ve dolayısıyla denize dökülüyor. Türkiye çapında dokuz firma, atık yağları toplamak için bakanlıktan lisans almış ve yatırım yapmış durumda ancak çevre bilincinin zayıf olması ve denetim eksikliği yatırımcıları kara kara düşündürüyor. Sektörün öncülerinden Ezici Biyodizel’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici, 14 milyon TL’lik yatırım yaptığını ancak 60 araç ve 90 kişiden oluşan filoya rağmen ayda toplayabildikleri atık miktarının 350 tonda kaldığından yakınıyor. Ayda 5 bin ton atık toplayabilecek kapasiteye sahip olduklarını söyleyen Ezici, “Denizler kirlendiğinde milyonlar harcasanız da temizleyemezsiniz. Antalya’da mavi bayraklı oteller gece atık yağları denize bırakıyor. Sadece İstanbul’da bizle anlaşması olan 6 bin 600 işletme var ama 1800’ünden yağ toplayamıyoruz. Yasal düzenleme var ama denetimler yetersiz kalıyor” diyor.
250 yataklı otelden 50 kilogram yağ
Antalya’da 250 yataklı iki otelin birinden haftada 1 ton diğerinden 50 kilogram atık yağ topladıklarını anlatan Ezici, aradaki farkın denize gittiğine ve bunun da büyük çevre sorunları yarattığına dikkat çekiyor. Atık yağ toplayan firmalar, topladıkları yağ için ücret almıyor ancak denetim olmayınca herkes yağları lavaboya dökmeyi tercih ediyor. Mustafa Ezici, “Türkiye’de 17,5 milyon hane var. Buralardaki yağlar da toplanmıyor. Halbuki, 444 28 45 numaralı “Alo Atık” hattını kurduk. Özellikle İstanbul’da evinde 5 litre atık yağ biriktirenlerin kapısına kadar gelip alıyoruz ama bu rakam günde 10 evi geçmiyor” diye yakınıyor.
Atık yağdan elektrik
TBMM’de gündemde olan Yenilenebilir Enerji Kanunu geçerse atık yağları yakarak elektrik elde edecek bir tesis de kurmaya hazırlanan Ezici, 3,8 megavat kurulu gücündeki santral sayesinde 20 bin kişinin elektriğini karşılamayı, çıkan buharla da Dilovası Organize Sanayi’deki işyerlerinin ısıtmasını sağlamayı planlıyor. Tüm bu planların gerçekleşmesi, denetimlerin arttırılmasına ve insanların çevre için evlerinde kullandıkları yağları bir şişede toplamasına bağlı.
***
Yıllara göre Türkiye’de toplanan atık yağ miktarı (Ton)
YIL Miktar
2005 1858
2006 1700
2007 2852
2008 6300
Çevre için biraz fedakarlık yapın!
Evinizde kullandığınız yağları herhangi bir şişede toplamanız ve 5 litre olunca “Alo Atık” hattı, 444 28 45’i aramanız yeterli.
Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 19 Haziran 2009
Türkiye’de yılda 1,5 milyon ton bitkisel yağ tüketiliyor. Her yıl 350 bin ton atık yağ çıkıyor. Yasal düzenlemelere rağmen 350 bin ton atığın sadece 6 bin 300 tonu geri toplanabiliyor. Geri kalan 340 bin tonun üzerindeki kullanılmış yağlar, lavabolardan kanalizasyona ve dolayısıyla denize dökülüyor. Türkiye çapında dokuz firma, atık yağları toplamak için bakanlıktan lisans almış ve yatırım yapmış durumda ancak çevre bilincinin zayıf olması ve denetim eksikliği yatırımcıları kara kara düşündürüyor. Sektörün öncülerinden Ezici Biyodizel’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ezici, 14 milyon TL’lik yatırım yaptığını ancak 60 araç ve 90 kişiden oluşan filoya rağmen ayda toplayabildikleri atık miktarının 350 tonda kaldığından yakınıyor. Ayda 5 bin ton atık toplayabilecek kapasiteye sahip olduklarını söyleyen Ezici, “Denizler kirlendiğinde milyonlar harcasanız da temizleyemezsiniz. Antalya’da mavi bayraklı oteller gece atık yağları denize bırakıyor. Sadece İstanbul’da bizle anlaşması olan 6 bin 600 işletme var ama 1800’ünden yağ toplayamıyoruz. Yasal düzenleme var ama denetimler yetersiz kalıyor” diyor.
250 yataklı otelden 50 kilogram yağ
Antalya’da 250 yataklı iki otelin birinden haftada 1 ton diğerinden 50 kilogram atık yağ topladıklarını anlatan Ezici, aradaki farkın denize gittiğine ve bunun da büyük çevre sorunları yarattığına dikkat çekiyor. Atık yağ toplayan firmalar, topladıkları yağ için ücret almıyor ancak denetim olmayınca herkes yağları lavaboya dökmeyi tercih ediyor. Mustafa Ezici, “Türkiye’de 17,5 milyon hane var. Buralardaki yağlar da toplanmıyor. Halbuki, 444 28 45 numaralı “Alo Atık” hattını kurduk. Özellikle İstanbul’da evinde 5 litre atık yağ biriktirenlerin kapısına kadar gelip alıyoruz ama bu rakam günde 10 evi geçmiyor” diye yakınıyor.
Atık yağdan elektrik
TBMM’de gündemde olan Yenilenebilir Enerji Kanunu geçerse atık yağları yakarak elektrik elde edecek bir tesis de kurmaya hazırlanan Ezici, 3,8 megavat kurulu gücündeki santral sayesinde 20 bin kişinin elektriğini karşılamayı, çıkan buharla da Dilovası Organize Sanayi’deki işyerlerinin ısıtmasını sağlamayı planlıyor. Tüm bu planların gerçekleşmesi, denetimlerin arttırılmasına ve insanların çevre için evlerinde kullandıkları yağları bir şişede toplamasına bağlı.
***
Yıllara göre Türkiye’de toplanan atık yağ miktarı (Ton)
YIL Miktar
2005 1858
2006 1700
2007 2852
2008 6300
Çevre için biraz fedakarlık yapın!
Evinizde kullandığınız yağları herhangi bir şişede toplamanız ve 5 litre olunca “Alo Atık” hattı, 444 28 45’i aramanız yeterli.
Domuz çiftliğinde ruhsat tartışması
Antalya’nın Manavgat İlçesi’ndeki domuz çiftliğine gelen, ‘domuzları kesin tebligatı’, işyeri sahipleriyle Manavgat Kaymakamlığı’nı davalık etti. Tropical Domuz Çiftliği’nin sahipleri, domuz ürettikleri için kendilerine izin verilmediğini belirtirken, Tarım Bakanlığı işletmeye diğer hayvan üreticilerinden farklı bir muamele yapılmadığını, işletmenin ruhsat sorunu olduğunu söylüyor.
Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009
Türkiye’de sayıları çok olmasa da bazı marketlerde domuz eti satışı yapılıyor. Domuz eti ayrıca Türkiye’ye konaklamaya gelen turistler tarafından da tercih ediliyor. Ancak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ülkede ruhsat verilmiş bir domuz üretim çiftliği yok. Bir ara sayıları 80’i bulan domuz çiftliklerinin sayısı 3’e düşmüş durumda. Hiçbiri ruhsatlı değil. Antalya’nın Manavgat ilçesindeki Tropical Turizm’e ait çiftlik bunlardan biri ve Manavgat Kaymakamlığı’nca yapılan tebligatla çiftlikteki 501 domuzun kesilmesi isteniyor.
Kesim kararı askıda
Tropical Domuz Çiftliği’nin sahibi Mustafa Kaya, 2001 yılından beri faaliyette olan çiftlikleri için mezbaha ve Gayri Sıhhi Müessese (GSM) ruhsatları aldıklarını, 2006 yılında yönetmelik değişmesi sonucu işletme ruhsatı için yeniden başvurduklarını ancak bu sırada kesim tebligatının kendilerine geldiğini söylüyor. Tarım Bakanlığı yetkilileriyse, söz konusu çiftliğin işletme ruhsatı için başvurusunun, çiftliğin bulunduğu yerin alternatif turizm bölgesi olması nedeniyle onay alamadığını belirtiyor ve 155 erkek, 296 dişi ve 50 yavrudan oluşan domuzların günde 30 kesim yapılarak öldürülmesi gerektiğini söylüyor. Karara itiraz eden işletme olayı mahkemeye götürmüş. Antalya 2. İdare Mahkemesi ise dava görülene kadar kesim kararını askıya almış.
“Maliyeti 3, ithal edersem 75 lira”
Domuz çiftliği’nin yanında bir lokantası olan ve kesilen etleri Side’deki 5 otelindeki yabancı turistlere sunan Mustafa Kaya, “Türkiye yılda 17-18 milyon dolarlık domuz eti ithal ediyor. Rodos’tan, Bulgaristan’dan kaçak getirildiğini bile duyuyoruz. Biz, ruhsatlıi, kontrollü olarak yetiştirelim istiyoruz ama izin alamıyoruz” diyor. Çiftlik kurulduğunda Oymapınar Belediyesi’nden GSM ruhsatı aldıklarını, daha sonra kendilerinden GSM ruhsatını Özel İdare’den almaları istendiğini ve bunu da yaptıklarını belirten Kaya, bu ruhsat içerisinde yetiştirme izninin de yer aldığını belirtiyor. “2006’daki değişiklikten sonra yetiştirme izni almak için Tarım İlçe Müdürlüğü’ne başvurmamız istendi. Kesimhane olmazsa izin veremeyiz dediler. Biz de kesimhane kurup 10 Şubat’ta onun ruhsatını da aldık. Tüm belgeleri tamamladık bu sefer de domuz gribi çıktı ve bize kesim tebligatı geldi” diyen Kaya, dışarıdan alınan domuz pastırmasına 70-75 lira ödenirken, kendi imalatlarında maliyetin 3 liraya kadar düştüğünü söylüyor. Çiftlikteki domuzlar, otellerdeki artık yemeklerle beslendiği için maliyet düşük kalıyor.
Domuz gribiyle ilgisi yok
Tarım Bakanlığı yetkilileri ilgili tesiste tetkiklerin yapıldığını, domuz gribi ya da başka bir hastalık görülmediğini teyid ediyor. Kapatma kararının ruhsatla ilgili olduğunu, çiftliğin yeriyle ilgili sorun yaşandığını belirtiyor. Adını vermek istemeyen bir yetkili, “Domuz, at, büyükbaş çiftliği olsun, işletme ruhsatı almanız lazım. Bu işletmenin ruhsatı yok” diyor. İşletme ruhsatı almak için de önce hayvanların nerede kesileceğine dair mezbaha ruhsatı almak gerekiyor. İlgililer, domuzların normal mezbahalarda kesilmesine izin verilmediği için mezbaha kurma şartı arandığını, bunun da özel bir durum olmadığını belirtiyor. Gerekli uyarıların 25 Kasım 2008’de yapıldığını ve sorumluluğun işletmede olduğunu öne sürüyor.
Özgür Gürbüz / 19 Haziran 2009
Türkiye’de sayıları çok olmasa da bazı marketlerde domuz eti satışı yapılıyor. Domuz eti ayrıca Türkiye’ye konaklamaya gelen turistler tarafından da tercih ediliyor. Ancak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından ülkede ruhsat verilmiş bir domuz üretim çiftliği yok. Bir ara sayıları 80’i bulan domuz çiftliklerinin sayısı 3’e düşmüş durumda. Hiçbiri ruhsatlı değil. Antalya’nın Manavgat ilçesindeki Tropical Turizm’e ait çiftlik bunlardan biri ve Manavgat Kaymakamlığı’nca yapılan tebligatla çiftlikteki 501 domuzun kesilmesi isteniyor.
Kesim kararı askıda
Tropical Domuz Çiftliği’nin sahibi Mustafa Kaya, 2001 yılından beri faaliyette olan çiftlikleri için mezbaha ve Gayri Sıhhi Müessese (GSM) ruhsatları aldıklarını, 2006 yılında yönetmelik değişmesi sonucu işletme ruhsatı için yeniden başvurduklarını ancak bu sırada kesim tebligatının kendilerine geldiğini söylüyor. Tarım Bakanlığı yetkilileriyse, söz konusu çiftliğin işletme ruhsatı için başvurusunun, çiftliğin bulunduğu yerin alternatif turizm bölgesi olması nedeniyle onay alamadığını belirtiyor ve 155 erkek, 296 dişi ve 50 yavrudan oluşan domuzların günde 30 kesim yapılarak öldürülmesi gerektiğini söylüyor. Karara itiraz eden işletme olayı mahkemeye götürmüş. Antalya 2. İdare Mahkemesi ise dava görülene kadar kesim kararını askıya almış.
“Maliyeti 3, ithal edersem 75 lira”
Domuz çiftliği’nin yanında bir lokantası olan ve kesilen etleri Side’deki 5 otelindeki yabancı turistlere sunan Mustafa Kaya, “Türkiye yılda 17-18 milyon dolarlık domuz eti ithal ediyor. Rodos’tan, Bulgaristan’dan kaçak getirildiğini bile duyuyoruz. Biz, ruhsatlıi, kontrollü olarak yetiştirelim istiyoruz ama izin alamıyoruz” diyor. Çiftlik kurulduğunda Oymapınar Belediyesi’nden GSM ruhsatı aldıklarını, daha sonra kendilerinden GSM ruhsatını Özel İdare’den almaları istendiğini ve bunu da yaptıklarını belirten Kaya, bu ruhsat içerisinde yetiştirme izninin de yer aldığını belirtiyor. “2006’daki değişiklikten sonra yetiştirme izni almak için Tarım İlçe Müdürlüğü’ne başvurmamız istendi. Kesimhane olmazsa izin veremeyiz dediler. Biz de kesimhane kurup 10 Şubat’ta onun ruhsatını da aldık. Tüm belgeleri tamamladık bu sefer de domuz gribi çıktı ve bize kesim tebligatı geldi” diyen Kaya, dışarıdan alınan domuz pastırmasına 70-75 lira ödenirken, kendi imalatlarında maliyetin 3 liraya kadar düştüğünü söylüyor. Çiftlikteki domuzlar, otellerdeki artık yemeklerle beslendiği için maliyet düşük kalıyor.
Domuz gribiyle ilgisi yok
Tarım Bakanlığı yetkilileri ilgili tesiste tetkiklerin yapıldığını, domuz gribi ya da başka bir hastalık görülmediğini teyid ediyor. Kapatma kararının ruhsatla ilgili olduğunu, çiftliğin yeriyle ilgili sorun yaşandığını belirtiyor. Adını vermek istemeyen bir yetkili, “Domuz, at, büyükbaş çiftliği olsun, işletme ruhsatı almanız lazım. Bu işletmenin ruhsatı yok” diyor. İşletme ruhsatı almak için de önce hayvanların nerede kesileceğine dair mezbaha ruhsatı almak gerekiyor. İlgililer, domuzların normal mezbahalarda kesilmesine izin verilmediği için mezbaha kurma şartı arandığını, bunun da özel bir durum olmadığını belirtiyor. Gerekli uyarıların 25 Kasım 2008’de yapıldığını ve sorumluluğun işletmede olduğunu öne sürüyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)