Yılın nasıl geçeceğini vereceğimiz yanıt belirleyecek. Bugün İkizköy’de termik santralın yutmak istediği ormanlarını korumaya çalışanlar, Amasya Çambükü’nde meralarını korumak için jandarmayla karşı karşıya kalanlar, Kazdağları’ndan Erzincan’a madenlere, Akdeniz, Ege ve Karadeniz’de kıyı talanına, kentten kırsala orman alanlarının yapılaşmasına karşı duranlar 2023’ün yaşam savunucuları fotoğrafında çoktan yerini aldılar. Biz kentlilere ise bu mücadelelere destek vermenin yanı sıra bir başka rol daha düşüyor. Siyaseti doğayı koruyacak şekilde şekillendirmek. Yerelin taleplerini siyasetin merkezine iletmek.
Önümüzdeki seçimlerden herkesin büyük beklentileri var. Doğa talanına karşı duranlar, gördüğümüz en büyük doğa yıkımını gerçekleştiren AKP-MHP koalisyonunun sona ermesini istiyor. Ekonomik ve hukuki süreçlerde katılımcı ve doğa temelli karar alma süreçlerinin hayata geçirilmesini bekliyor. Mevcut hükümet yurttaşları dinlemiyor, dinlemek istemiyor. Öyle ki, Temmuz ayında ÇED yönetmeliğinde yapılan değişiklikle halkın katılımı toplantısına katılacak halkı belirleme hakkını bile şirketlere vermişlerdi. Olası bir iktidar değişikliğinde yeni hükümetin ne kadar “çevreci” olacağını kestirmek zor ama dertli halkı dinleyeceklerinin işaretlerini alıyoruz. Siyaseti saraydan yeniden meclise getirmenin pratikteki karşılığı bu olmalı. Sırf bu yüzden muhalefete oy verecek onlarca kişi tanıyorum.
Ama bir sorunumuz daha var. Seçim sürecine kadar olan süreçte yaşam savunucuları ne yapacak? 20 yıldan sonra mevcut iktidarın seçim dönemi dağıtacağı mavi boncuklara kanacaklar mı? Sanmıyorum. Yeni iktidarın bir geçiş dönemi iktidarı olacağını kabul etsek bile, seçim sonrası uygulayacağı politikalara nasıl etki edilecek? Seçim sonrasını beklemek yerine şimdiden talepleri, sorunlara çözüm önerilerini hazırlamak ve muhalefete yol göstermek daha akıllı bir yol gibi görünüyor. Doğa savunucuları, dayanışma içerisinde derleyeceği ortak taleplerini muhalefete iletmeli, onları sorunlara çözüm üreten konuşma ve programlara yöneltmeli. Böylece iktidarın işine gelen “ağız dalaşı” tarzındaki tartışmalardan da kurtulmuş oluruz. Muhalefet de bu talepleri sistemli bir şekilde almak için kanallar oluşturmalı. Sokağın taleplerini gören siyasilerin daha cesur adımlar atacağına da inanıyorum. Örneğin, Akkuyu Nükleer Santralı’nın kapatılması gerektiğini, kömürlü termik santrallardan kademeli çıkışı, kıyıların halka açılmasını korkmadan dillendirmeleri arkalarında halk desteği olduğunu gördüklerinde kolaylaşabilir.
Geçmişe baktığımızda hasarın üç ana nedenden kaynaklandığını görebiliyoruz. Üç nedeni kabaca; adalet eksikliği, rant ve eski kafalılık diye gruplayabiliriz. Hukuk sisteminin iyi işlememesi yüzünden Kazdağları’nda kesilen binlerce ağaçtan sonra maden şirketinin iptal edilen iznini düşünün. Rant için İstanbul ve Marmara’yı bitirecek Kanal İstanbul veya İzmir’deki benzeri Çeşme projelerini hatırlayın. Güneş enerjisinin egemenliğini ilan ettiği bir çağda, bir güneş ülkesine nükleer santral yapma çabasını unutmayın.
2023’e girerken sadece 2022’nin değil son 20 yılın verdiği hasarı bir kenera bırakıp adeta bir “sil baştan” yapmamız gerekecek. Ütopyalarımız, bize tanınan alanın dışına taşan taleplerimiz, yeni bir dünya isteğimizle sahaya çıkmalıyız. Biliyoruz ki başta adalet olmak üzere düzelmesini beklediğimiz mekanizmaların onarılması, yaşam savunucularının birçok haklı talebini daha kolay dile getirmesini sağlayacak. Birçok ülkede sıradan kabul edilen demokratik hak ve taleplere tekrar kavuşacağız. İki gün önce istinaf mahkemesince onaylanan kararla hapse mahkûm edilen Gezi’deki dostlarımız adil mahkemelerde tekrar yargılanacak ve serbest kalacak. Basın açıklaması yapmak isteyenler karşılarında polisi değil basını bulacak. Hukuk tanımayan inşaatlar, ihaleler, müşterek alan gaspları geri alınacak.
Sadece sorunları dile getirme hakkının kazanımı bile bugünkü
yoksulluk, talan ve adaletsizlik gibi sorunları azaltmaya yetebilir. Yeni yıla
düşlerimizle, hayalini kurduğumuz ülke ve dünyanın talepleriyle girmeliyiz. Küçük
gördükleri, olmaz dedikleri hayallerimizin aslında yapılabilir olduğunu her gün
görüyoruz. Daha az çalışmak, adilce bölüşmek ve doğayla barışık bir hayat
kurmak mümkün. AKP’nin sınırlarını belirlediği ve yalan duvarlarıyla örerek
bizi hapsettiği dünyadan çıkmak ve kaybettiğimiz 20 yılı kazanacağımız ilerici
bir siyaset için yol haritası çizmek zorundayız. Bize reva gördüklerinden
fazlasını hak ediyoruz ve yapabiliriz. Yeni yılda ütopyanız bol olsun!