GWEC (Global Wind Energy Council) Küresel Rüzgar Raporu'nu açıkladı. Rapordan önemli gördüğüm yerleri kısaca özetledim. Ara ara karşımıza çıkan rüzgar enerjisinin sorunlarıyla ilgili paylaşımlar hakkında da kısa bir yorumum var, umarım ilginizi çeker.
Özgür Gürbüz / 6 Temmuz 2022
2021 yılında 93,6 GW'lık yeni rüzgar gücü kuruldu; tarihte en çok rüzgar santralı kurulan 2. yıl. Yeni rüzgar santrallarının yarısı Çin'de, onu ABD, Brezilya ve Vietnam izliyor.
Türkiye yeni rüzgar gücü kurulumunda dünyada 9. sırada. 2021'de 1,4 GW yeni güç eklendi, hepsi karada. Açık deniz (deniz üstü) santrallarının potansiyelini ölçmek için Dünya Bankası destekli bir çalışma öngörülüyor ama gecikti. 2018'de de 1,2 GW'lık ihaleye giren olmamıştı.Rüzgar enerjisinde açık deniz santralları giderek öne çıkıyor. Dev türbinler kurulabiliyor, rüzgar daha kuvvetli ve sürekli esiyor. Bu konuda da Çin liderliği eline aldı. 2021'de 21,1 GW açık deniz santralı kuruldu, bunun yüzde 80'i Çin'de.
Deniz üstü rüzgar santrallarında Çin'i, Birleşik Krallık, Vietnam, Danimarka ve Hollanda izliyor. Vietnam bugüne kadar rüzgar enerjisinde adı pek duyulmayan bir ülkeydi. 2021'e kadar 0,5 GW'lık bir gücü vardı. 2021'de bunu 3,2 GW'a çıkardılar; karada ve denizde ilk 4'teler.
Vietnam 8. Enerji Gelişme Planı taslağında 2050 yılı için net sıfır hedefi de yer alıyor. Bağlayıcı hedef önemli. Bu da yenilenebilir enerjiyi öne çıkarıyor. 2045'te toplam rüzgar gücü 140 GW'ı bulabilir. (Fikir vermesi için: Türkiye'nin tüm santrallarının kurulu gücü 100 GW)
Brezilya bir süredir rüzgar enerjisi gücünü artırıyor, geçen yıl 3,8 GW daha ekleyerek çıtayı yükseltti ancak asıl konuşulan açık denizde 100 GW'ı bulan potansiyelin çevresel etki değerlendirme sürecine başlanması. Rakamlar gerçekten de çok büyük
Kulağa hoş geliyor ama benim üretime odaklanan bu ve benzeri rapor değerlendirmelerinde eksik gördüğüm yanımız, arza bu kadar odaklanırken talep tarafını göz ardı etmemiz. Rüzgar sektörünün çalışmasında talep yönetimini beklemiyorum elbette ancak aralarındaki ilişki kritik.
İklim başta olmak üzere enerji kaynaklı sorunun çözümü için daha çok rüzgar santralı kurulması kaçınılmaz ama asıl başarı talebi mümkün olan en aşağı seviyeye çekerek bu hedefe ulaşabilmek. Daha az santralla murada ermek de diyebiliriz. Enerji yoğunluğunu düşürmek, enerji tasarrufu yapmak ve daha sonra kalan talebi doğru yenilenebilir enerji projeleriyle karşılamak. Aklımdaki formül kısaca bu.
Rüzgarla ilgili eleştirileri de görüyorum. O yüzden talep yönetimini daha fazla vurgulama ihtiyacı hissediyorum. Elimizdeki en "çevreci" elektrik üretme biçimlerinden biri rüzgar; tartışmasız. Sorunlar var. Kanatların geri dönüşümü ve yeniden kullanımı için çalışılıyor, kanatları taşırken yollar açılıyor, az da olsa beton dökülüyor, kuşlar için risk. tüm bunlara rağmen diğer enerji üretim biçimlerine göre hâlâ avantajlı. En düşük karbon emisyonuna sahip kaynak. Atık çok az. Radyasyon tehlikesi yok. Külü, havayı kirletmesi yok.
Unutulan şu, endüstriyel toplumda yaşamayı kabul etmiş bir insan doğaya verilen bu ve benzeri hasarı çok normal kabul ettiği günlük yaşamında her gün defalarca tekrarlıyor. Yıllardır araçlarla yolculuk yapanlar otomobilin aküsü ne oluyor diye hiç sorgulamıyor.
Giydiği kıyafetlerin üretimi sırasında harcanan kimyasalları, suyu, üretimi yapan makineleri çalıştıran yağı görmüyor. Cep telefonundan, bilgisayarından ayrılamıyor ama onların elektrik depolamada kullanılan lityum batarya ile çalıştığını kimse hatırlatsın istemiyor.
Yediğimiz her gıdanın endüstriyel üretim olduğunu, elektrikle üretildiğini, paketlendiğini ve hatta ileride taşınacağını biliyoruz ama rüzgar santralıyla ilgisini kurmak istemiyoruz. Elektriğin hayatla bağını görmezden geliyoruz. Rüzgar ve güneş gibi kaynaklara ben "çevreci" veya "yeşil" diyorum. Ekolojist değiller. 😐
Gerçek bu, elektrik, enerji istiyorsak güneşten, rüzgardan daha iyisi yok. Çamaşır makinesiz yaşamak elbette doğa için en iyisi ama bunun için gerekli olan toplumsal konsensus zor görünüyor.