Akkuyu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Akkuyu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Akkuyu’daki gecikme Türkiye için bir fırsat olabilir

Özgür Gürbüz-BirGün / 11 Temmuz 2024

Geçen hafta bu köşede, Akkuyu Yönetim Kurulu üyesi Gennady Sakharov’un rüşvet nedeniyle
tutuklandığını Türkiye’ye duyurmuştuk. Akkuyu Nükleer bu konuda açıklama yapmadı. Onun yerine halkla ilişkiler ajansını devreye sokup, Hürriyet’ten bir gazeteciye santralı gezdirip, “her şey yolundaymış gibi yaz panpa” demeyi tercih etti. O da yazdı. Halbuki Akkuyu’da Rusya için yolunda giden bir şey yok...

Türkiye ile Rusya arasında 2010 yılında imzalanan uluslararası anlaşmayı hatırlayın. Anlaşmanın 6. maddesinin ikinci fıkrası şöyle diyor:

“Proje Şirketi, Rus Tarafı’nın tam desteği ile NGS inşasının başlaması için gerekli tüm belgeler, izinler, lisanslar, rızalar ve onayların alınmasından itibaren yedi yıl içinde Ünite 1’i ticari işletmeye alır. Ünite 1’in ticari işletmeye başlanmasından itibaren, Ünite 2, Ünite 3 ve Ünite 4’ü art arda bir yıl aralıklarla ticari işletmeye alır.”

Ne zaman verildi bu izinler? 2 Nisan 2018’de. Proje şirketi, yani Akkuyu Nükleer A.Ş. ertesi gün ilk nükleer reaktörün yapımına başladı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda da ilk ünitenin inşaatının başladığı tarih 3 Nisan 2018 olarak kayda geçti.

Uluslararası anlaşma Rusya’ya, gerekli izinler alındıktan sonra ilk reaktörü bitirme için yedi yıl süre vermiş. Bu süre 2 Nisan 2025 tarihinde dolacak. Bir yıl sonra (2026) ikinci ünitenin, 2027 ve 2028’de de üç ve dört numaralı ünitelerin yapımının tamamlanması gerekiyor.

Biliyoruz ki Akkuyu’da inşaat gecikti ve gecikmeye devam ediyor. Bizzat Rus tarafı söylüyor bunu. Akkuyu Nükleer A.Ş. Üretim ve İnşaat Organizasyon Direktörü Denis Sezemin, Nisan 2025’i hedeflediklerini söyledi. Bir ay önce TBMM’yi ziyaret eden Rusya Federasyonu heyeti ise bu tarihin 2025’in Ekim veya Kasım’ını bile bulabileceğinin işaretlerini verdi. Verilen tarihler oldukça kritik çünkü gecikmenin ötesinde, anlaşmanın en önemli şartlarından birinin yerine getirilip getirilemeyeceğini belirliyor. 10. maddenin son fıkrasına dikkat.

“NGS’nin ünitelerinden herhangi birinin, işbu Anlaşma’da programlanan tarihten daha geç işletmeye alınması halinde, Elektrik Satın Alma Anlaşması’nda (ESA) öngörülen mücbir sebep durumları hariç olmak üzere, satılacak elektriğin fiyatı ESA hükümlerine göre ayarlanacaktır.”

ESA, santralda üretilen elektriğin yarısının Türkiye tarafından 15 yıl boyunca 12,35 dolar sentten satın alınmasını öngörüyor. Rusya, ESA sayesinde aynı elektriği piyasa fiyatından en az iki kat yüksek bir fiyata; güneş ve rüzgardan üretilen elektrikten ise 4-5 kat pahalıya Türkiye’ye satabilecek. Böylece Rusya, 25 milyar doları bulan yatırımın parasını kısa sürede yüksek alım garantisi sayesinde çıkaracak. Şu ana kadar santrala tek kuruş harcamamakla övünen Türkiye ise santralın dört ünitesi çalıştığında sadece alım garantisi nedeniyle Rusya’ya her yıl 2 milyar dolardan fazla para ödemek zorunda kalacak. Bu da haliyle elektrik faturalarına yansıyacak.  

Gecikme yaşanırsa ESA yeniden pazarlık masasına yatırılabilir. Dirayetli bir hükümet bunu fırsata bile çevirebilir, çevre ve ekonomi için baş belası bu projeden kurtulmak için kullanabilir. Osmangazi, Yavuz Sultan Selim ya da Çanakkale Köprüsü benzeri bir alım garantisi tuzağından halkını kurtarmaya çalışabilir. Dirayetli bir hükümet olsa halkına bu tuzakları da kurmazdı elbet…

Dile kolay, alım garantisi yılda Rusya’ya en az iki milyar dolara varan bir ödeme anlamına geliyor. Şimdi kendimize soralım. Olası bir gecikmede sizce AKP bunu fırsata çevirip alım garantisini, projeyi yeniden masaya yatırmayı mı tercih eder yoksa Rusya’nın kendisine uygulanan ambargoyu mücbir sebep göstermesini kabul edip, Akkuyu’nun sahibine ek süre vermeyi mi?

Akkuyu’nun üst düzey yöneticisi rüşvetten tutuklandı

Özgür Gürbüz-BirGün / 4 Temmuz 2024

Akdeniz’in el değmemiş koylarının ortasında yapımı süren Akkuyu Nükleer Santralı’nda bir skandal daha
ortaya çıktı. Tüm hisseleri Rusya’ya ait Akkuyu Nükleer A.Ş. adlı proje şirketinin Yönetim Kurulu Üyesi Gennady Sakharov, 28 Mart 2024 tarihinde Moskova’da rüşvet suçlamasıyla tutuklandı. Moskova’nın ilgili Bölge Mahkemesi, Telegram hesabından Sakharov’un parmaklıklar arkasındaki fotoğrafını paylaştı. Sakharov’un 15 yıla kadar ceza alabileceği söyleniyor.

Ne gariptir ki, Akkuyu Nükleer’in 12 Mart’ta yaptığı son genel kurul çağrısının bir maddesi de Sakharov’a ayrılmıştı. Gennady Sakharov’un Yönetim Kurulu üyeliğinden istifa talebinin 29 Mart’ta yapılacak genel kurul toplantısının gündem maddelerinden biri olması kararlaştırılmıştı. Sakharov muhtemelen başına gelecekleri biliyordu ve istifaya zorlandı ya da gündeme kibarca “istifa etti” notu düşürüldü. Bir başka olasılık da Moskova’daki sürecin basına geç aksettirilmiş olması. Bu yazı hazırlanırken Akkuyu Nükleer’in sitesinde hâlâ Sakharov’un ismi Yönetim Kurulu üyesi sıfatıyla yer alıyordu. Ticaret sicil kayıtları da değişmemişti.

Gennady Sakharov Akkuyu Yönetim Kurulu’nun beş üyesinden biriydi. Aynı zamanda Rusya’nın nükleer devi Rosatom Devlet Şirketi'nin sermaye yatırımları ve inşaatlardan sorumlu direktörüydü. Rosatom da bildiğiniz gibi Akkuyu Nükleer Santralı’nın sahibi, Rusya Federasyonu’na ait bir devlet şirketi.

Söz konusu suçlama rüşvet olunca elbette bunun Türkiye’ye uzayıp uzamadığı konusunda şüphelenmemiz gerekiyor. Tass Haber Ajansı, aynı suçlama kapsamında gözaltına alınan bir başka kişinin de ‘Elguji Kokosadze’ olduğunu belirtti. Kokosadze, Rusya’nın nükleer enerji alanında çalışan en büyük özel şirketlerinden biri olan Orgenergostroy’da Birinci Genel Müdür Yardımcısı idi. Sakharov’un Rosatom’un bir işiyle ilgili kontratı, Kokosadze’den rüşvet alarak Orgenergostroy şirketine verdiği iddia ediliyor. Bu şirket Rosatom’un daimi yüklenicisi diye biliniyor. Kokosadze’nin şirketinin üzerinde çalıştığı projeler arasında Akkuyu’nun da olduğunu belirtelim. Özetle söylersek meselenin Akkuyu’ya kadar uzanması mümkün.

Nükleer enerji ve rüşvet konularının yan yana gelmesi kimseyi şaşırtmaz. 2000 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit hükümetinin iptal ettiği geçmiş projede de rüşvet söylentileri ayyuka çıkmıştı. Yukarıdaki rüşvet iddiası Akkuyu ile ilgili olmasa bile, nükleer endüstriyle ilgili. Dev ihalelerden, büyük paralardan söz ediyoruz. Konuşulan para miktarı büyüdükçe yolsuzluk olasılığı da o oranda artıyor.

Elimden geldiğince panel veya toplantılara katılıp, özellikle nükleer enerji konusunda bildiklerimi kamuoyuyla paylaşmaya çalışıyorum. Veriler, çevresel ve ekonomik değerler ışığında konuyu tartıştığımızda herkes nükleer santral ısrarının mantıklı bir açıklaması olmadığını görüyor. Sonra da bana şu soruyu soruyor: “Aynı elektriği güneş veya rüzgardan dört kat daha ucuza üretmek varken neden nükleer santralı tercih ediyorlar”. Ben de bu soruyu soranlara, “mantıklı bir açıklaması yok” diye yanıt veriyorum. Belki de ahlaklı bir açıklaması yoktur.

ABD’nin nükleer planları ve Akkuyu

Özgür Gürbüz-BirGün / 16 Mayıs 2024

Foto: @WhiteHouse
ABD’nin Rusya’nın enerji alanındaki hakimiyetini azaltma çabaları devam ediyor. ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya'dan zenginleştirilmiş uranyum ithalatını yasaklayan yasa tasarısını imzalamasıyla eksik halkalardan biri daha tamamlandı. Fosil yakıtlardan (petrol, gaz ve kömür) sonra Rusya’nın nükleer ihracatı da kısıtlanmaya çalışılacak.

ABD, tasarı yasalaştıktan 90 gün sonra Rusya'dan zenginleştirilmiş uranyum ithal edemeyecek. Ancak… ABD Enerji Bakanlığı tedarikte sıkıntı yaşandığı anlarda istisnalara izin verebilecek. Bu istisnalara verilen izin de 2028’e kadar.

ABD’nin nükleer reaktörlerinde kullandığı zenginleştirilmiş nükleer yakıtın dörtte biri Rusya’dan geldiği için istisnalara açık kapı bırakıldı. Dünyada çok fazla nükleer yakıt üreticisi yok. ABD, Fransa, Japonya ve Kanada’nın, Rusya’nın tedarikinin yerini alacak uranyum üretimi için kapasite artıracağı haberleri gelse de kısa vadede sorun yaşanabilir.

Avrupa gazda ABD'ye bağımlı
Buraya kadar her şey anlaşılabilir. Sonuçta yapılan, Ukrayna saldırısı nedeniyle Batı’nın Rusya’ya karşı aldığı tavırla örtüşen hatta gecikmiş bir hamle. İlginç olan ise şu. ABD’nin aldığı ve Avrupa’nın da katıldığı ambargo kararların, ABD için ekonomik zorluk yaratmaktan çok bir şekilde fırsata dönüşmesi. Avrupa’daki ülkelerin gaz tedariki için Rusya yerine ABD’yi seçmesi, ülkenin gaz ihracatını rekor seviyelere taşıdı. ABD, 2023 yılını dünyanın en büyük gaz ihracatçısı olarak kapattı. 89 milyon tonluk LNG ihracatının yüzde 60’ından fazlası Rusya’ya sırtını dönen Avrupa’ya yapıldı. Finlandiya ve Almanya’ya 2022’den bu yana yüksek miktarda gaz satışı başladı. İtalya ve Fransa’ya satılan gaz miktarı savaş öncesi döneme göre 3-4 kat arttı. Artık Avrupa Rus gazına değil Amerika’nın gazına bağımlı.  

Nükleer yakıt Westhinghouse'dan
Nükleer yakıt ambargosu da benzer bir kaderi paylaşabilir. Avrupa’nın zenginleştirilmiş uranyumda Rusya’ya bağımlılık oranı yüzde 31. Avrupa’yı bekleyen asıl tehlike ise nükleer yakıt. Zenginleştirilmiş uranyumu başka kaynaklardan bulma şansınız var ancak AB ülkelerinde (Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Macaristan ve Slovakya) 19 adet Rus yapımı VVER tipi nükleer reaktör var[1]. Ermenistan ve Ukrayna’dakiler de cabası. Bu reaktörlerin yakıtlarını üretmek ayrı bir iş. Dünyada bu konuda çalışan tek şirket de Westinghouse. Olur da AB ülkeleri Rusya’yı nükleer yakıt konusunda boykot etmek isterse gidecekleri tek adres bir Amerikan şirketi.

Türkiye ne durumda?
Mersin Akkuyu’daki Rus reaktörleri de haliyle Rusya'dan gelen yakıta ve bu teknolojiye bağımlı. Ambargo genişlerse Türkiye ne yapar, bu sorunun yanıtı yok. Akkuyu Nükleer Santralı’nın sahibi Rusya olduğu için Türkiye’nin yakıt tedarikçisini değiştirme şansı pek yok. Bu konu, S-400 gibi Türkiye ile ABD arasında yeni bir kriz konusu olabilir. Bizim için de nükleer enerjinin yakıtından teknolojisine ne kadar dışa bağımlığı olduğunu hatırlatan önemli bir unsur.

ABD’nin Rusya’dan alınan zenginleştirilmiş uranyuma ambargo koyma kararı aslında nükleer planlarının bir parçası olabilir. İklim krizi konusunda ABD tarafı, bir yandan yenilenebilir enerjiyi desteklerken bir yandan da nükleer enerji propagandası yapıyor. ABD uzantılı çevre örgütlerinin bile nükleer enerjiyi, “düşük karbonlu” veya “temiz enerji” sınıfına alarak propagandaya katkı yaptığını görüyoruz. Rusya başka ülkelere nükleer santral satışında en başta gelen ülkelerden biri. ABD bu pazarı hedefliyor da olabilir. 

Küçük nükleer iyidir; yersen...
Son birkaç yılda nükleeri yeşile boyama niyeti iyice görünür hale geldi. Özellikle “küçük modüler reaktör” adıyla, bildik nükleer teknolojiyi yeniden pazarlama çabalarında ABD baş rolü oynuyor. Rusya’ya bağımlılıkla korkuttukları eski doğu bloku ülkeleri başta olmak üzere, bu plan Türkiye’de etkili oluyor. Polonya, Bulgaristan ve Çek Cumhuriyeti dışında, Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın açıklamalarından anlaşıldığı üzere Türkiye de bu tuzağa düşmüş durumda.

Akkuyu’nun yanı sıra Sinop ve Kırklareli’ne büyük santral yapacağını söyleyen Türkiye’nin, üstüne küçük reaktör işine girmek istemesinin elektrik ihtiyacıyla bir ilgisi olmadığını defalarca yazdık. Nükleer sevdasının ardında ABD’yle arasını düzeltme çabası mı yoksa yine bol akçeli işler yaratıp yandaşlara dağıtma isteği mi var; henüz bilmiyoruz. ABD’li danışmanların küçük reaktör pazarlamak adına Ankara sokaklarında dolaştığını, Altılı Masa’nın ortak mutabakat metnine bile bu fikri sokmayı başardıklarını ise biliyoruz. Nükleer lobiyi asla küçümsemeyin. 

Merak edenler için bir cümleyle küçük nükleerlerin büyüklerinden farklı olmadığını, hatta daha maliyetli, atık, kaza ve saldırılara hedef olma konularında daha sorunlu olacaklarını hatırlatalım. ABD’deki tek projenin çivi çakılmadan, maliyet yüzünden iptal edildiğini ve dünyada bir örneği olmadığını da ekleyelim. Haliyle reklam çalışmaları tersini söylüyor. Yerseniz...


[1] World Nuclear Industry Status Report

Akkuyu Cumhuriyeti

Özgür Gürbüz-BirGün / 19 Ocak 2024

Foto: Akkuyu Nükleer Santralı
Akkuyu’da iki işçinin ölmesi, birinin menenjitten ölmesinin kesinleşmesiyle, 10 bin civarında işçinin çalıştığı söylenen santral inşaatında salgın tehlikesi de gündeme geldi. İşçilerin hayatını kaybetmesi ile duyduğumuz olayla ilgili yapılan haberler, Akkuyu Nükleer A.Ş. şirketini bir açıklama yapmaya zorladı. Şirket, iki işçisinin Mersin’de hastaneye kaldırıldığını ve hayatlarını kaybettiklerini kabul etti. İşçilerin ölümü haber yapılmasa, Tabipler Odası bilgi vermese, kimsenin salgın riskinden haberi olmayacaktı. Sağlık Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Mersin Valiliği sessiz…

Covid zamanı da benzer bir olay yaşadık. Aldığımız duyumlara dayanarak Rusya’dan gelen çalışanların virüs taşıyabileceğini bu köşede yazmıştık. Bir gün sonra şirket açıklama yapıp, beş gün önce Rusya’dan gelen 136 kişinin karantinaya alındıktan sonra diğer işçilerle çalışmaya başladığını açıklamıştı. Doğrulatma şansınız var mı? Yok. Hükümet kontrol edebiliyor mu? Sesleri çıkmadığına göre, hayır edemiyor.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde, tüm hisseleri Rus devlet şirketlerine, yani Rusya’ya ait olan Akkuyu Nükleer Santralı konusunda tek bilgi kaynağı Rus şirketin ta kendisi. Mersin sınırları içerisinde adeta özerk bir cumhuriyet kurulmuş gibi duruyor; Akkuyu Cumhuriyeti!

Menenjit meselesi ilk olay değil, hatırlayalım. Akkuyu’daki nükleer santralla ilgili yapılarda çatlaklar olduğu öne sürülüyor, herkes açıklama için Enerji Bakanlığı’na bakıyor ama yalanlama Rus şirket tarafından yapılıyor.

Hatay’da deprem oluyor, santralda deprem kaynaklı hasar olup olmadığı merak ediliyor. Olmadığı söyleniyor. Kim açıklıyor? Bağımsız bir kuruluş mu? Denetim yapan Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri mi? Hayır. Akkuyu Nükleer A.Ş.

ZAPSU DAVA AÇTI
Santralın Yönetim Kurulu’nda yer alan ve daha sonra bu görevinden istifa eden Cüneyd Zapsu, “kamu yararını ilgilendiren konularına yönelik fiziki toplantı ve bilgi ve belgelere erişim talebinin” yerine getirilmemesi nedeniyle şirkete ihtarname gönderiyor. Daha sonra da dava açıyor. (Medyascope) Hükümetten, adında nükleer güvenlik vs. geçen kurumlardan ses yok.

Zapsu’nun dava dilekçesinde çok önemli bir ayrıntı var. Zapsu, nükleer santrala kurulması düşünülen radar konusunun güvenlik politikalarıyla ilgili olduğu için önce Türk makamlarıyla görüşülmesini istediğini, bu isteği kabul edilmediği için de muhalefet şerhi koyduğunu anlatıyor. Dava dilekçesine kadar giren bu konuda Savunma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı, Cumhurbaşkanlık tatmin edici bir açıklama yapma gereği bile duymuyor. CHP grubunun verdiği önerge de AKP ve MHP oylarıyla Meclis Genel Kurulu’nda reddediliyor.

Mersin milletvekilleri bile nükleer santral sahasına alınmıyor. Mühendis odalarına izin yok. Çevreciler zaten yanına yaklaşamıyor. Sadece saha değil, bilgi akışı da Rusya’nın eline geçmiş.

Hükümetin sorması gereken soruları gazeteciler soruyor, peşine gazeteciler düşüyor. Sorularımızı ise işin tarafı olan, nükleer santraldan büyük para kazanacak Rus şirket yanıtlıyor. Akkuyu’da bir cumhuriyet kuruldu da bizim haberimiz mi yok? Türkiye nükleer santral ve enerji konusunda tüm yetki ve sorumluluğunu Rusya’ya mı devretti? Yoksa, bu konuda yetersizliğimiz nedeniyle Rusya’ya devretmeye mecbur mu kaldık?

Santralda çalışacak, sorumluluk alacak, bu işi öğrenecek diye Rusya’da okutulan gençlerin şikayetleri de kulağımıza geliyor. Maaşlarının Rus çalışanlardan düşük olduğu, ruble üzerinden maaş aldıklarını ve Ruble’nin değer kaybıyla daha da kötü duruma düştüklerini söylüyorlar. Nükleer Düzenleme Kurumu’nun konulara hakim olmadığı, o yüzden de Rus tarafının tüm isteklerini onayladığı da konuşuluyor. Bir hükümet yetkilisi, olmadı “Akkuyu Cumhuriyeti’nin Enerji Bakanı” karşımıza çıkıp bu iddialara yanıt verirse seviniriz.

Santral açıldığında dolar üzerinden verdiğimiz yüksek elektrik alım garantisiyle Akkuyu Cumhuriyeti daha da şahlanacak. Yüksek elektrik üretim kapasitesiyle Türkiye elektrik piyasasında fiyatı belirleyen önemli bir oyuncu olacak. Radarıyla, yüzlerce Rus çalışanıyla Akdeniz’de kurtarılmış bir bölge. En az 60 yıl Rus şirketin çoğunluk hisseye sahip olacağı da imzaladığımız uluslararası anlaşmayla tescillenmiş. Onu da hatırlatalım ki başımıza örülen çorabın ne olduğu iyi bilinsin.

Akkuyu’nun açılışı seçime yetişmedi

Özgür Gürbüz-BirGün / 31 Mart 2023

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Akkuyu Nükleer Santralı’nı seçim öncesi açarak, “nükleer güç olduk” sloganı üzerinden oy toplama projesi suya düşmüşe benziyor. Elbette AKP’de pes etmek yok! Çelik karyola üzerine beton dökerek hastane temeli atan üstün iletişim zekası, bu gecikmeye de bir kılıf uydurdu. 29 Mart’ta Enerji Bakanı Fatih Dönmez santrala nükleer yakıtın 27 Nisan’da geleceğini duyurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dün aynı haberi santral açılışı 27 Nisan’da yapılacakmış gibi anlattı. Niyet santralı seçim öncesi açmaktı ama 19 yıldır bitmeyen Akkuyu Nükleer Santralı aslında itiraf edilmeyen bir gecikme daha yaşadı.

Foto: Akkuyu Nükleer
Erdoğan, yaptığı açıklamada nükleer santralla nükleer reaktörü de birbirine karıştırdı. "Burada bizim dört tane nükleer enerji santrali var. 27 Nisan'da bir tanesinin açılışını yapıyoruz. Ardından diğer üçünün de açılışını yapacağız. Bunlarla ciddi manada bir enerji depolayacağız. Bunun ardından da üç tane daha planlıyoruz. Bu üç taneyi de inşallah önümüzdeki beş senede halletmemiz gerekiyor. Türkiye enerjide bir sıkıntıya girmesin, bunu yapmaya mecburuz" dedi. Doğrusu ise şöyle olacaktı: “Akkuyu’daki nükleer santralda dört tane nükleer reaktör var, onlardan birine yakıt 27 Nisan’da geliyor ama reaktöre yüklenmesine daha var. Akkuyu’yu bitirirsek, Türkiye’nin üç yerinde daha nükleer santral yapmak istiyoruz” olmalıydı. Metni Fahrettin Bey mi yazmış, ‘prompter’ mı arıza yapmış orasını ben bilmem. Cümlenin düzeltilmiş hali bu ama işin doğrusu bu değil. Onu da anlatalım...

AKP Hükümeti, eski başbakan Bülent Ecevit’in, “nükleer santral içime sinmiyor” diyerek verdiği iptal kararından dört yıl sonra, 7 Mayıs 2004 tarihinde, eski Enerji Bakanı Hilmi Güler’in açıklamasıyla Akkuyu’da nükleer santral yapacaklarını açıklamıştı. Evet, nükleer santral bitme aşamasına geldi ancak ilk açıklamadan bu yana 19 yıl geçti. Açılışı da nükleer yakıtın sahaya gelmesiyle olmayacak. Santralın yüzde 75’lik oranla en büyük hissedarı Rosatom’un Genel Müdürü Aleksey Likhaçev’in 1 Mart 2023’te WNN haber portalına açıkladığı gibi, ilk reaktörün inşaatının tamamlanması yılın üçüncü çeyreğini bulacak.

19 yıllık sürede “nükleersiz elektriksiz kalırız” bahanesinin doğru olmadığı görüldü. Ucuza elektrik üretecek diye pazarlanan nükleer enerjinin bugün güneş ve rüzgara kıyasla 5-6 kat daha pahalıya elektrik ürettiği sözle değil, hükümetin bizzat yaptığı rüzgar ve güneş ihalelerinde ortaya çıkan fiyatlarla defalarca ispatlandı. Santrali yapan Rusya ile anlaşma imzalandığında 1 dolar 1,52 TL’ye denk geliyordu. Rusya’ya verilen alım garantisi dolara endeksli olduğu için santral 1 kilovatsaat elektrik dahi üretmedi ama satacağı elektrik aslında 12 kat zamlandı. Türk Lirası değer kaybettikçe Akkuyu’nun sahibi Rusya’dan alacağımız elektriğe daha çok para ödeyeceğiz ve bu bedel elektrik faturalarına öyle ya da böyle yansıyacak. TL kazanan insanlar dolara endeksli elektrik faturalarıyla baş etmek zorunda kalacak. Nükleer santral ‘yap-işlet’ yöntemiyle yapıldığı ve Rusya ile yapılan uluslararası anlaşmanın 5. maddesinin dördüncü fıkrasına, Rus yetkili kuruluşlarının Akkuyu Nükleer A.Ş.’ deki toplam paylarının hiçbir zaman yüzde 51’den az olamayacağı şartı konduğu için de Akkuyu hiçbir zaman Türkiye’nin nükleer ‘yerli ve milli’ santralı olamayacak.

Akkuyu’da deprem riski var

WWF-Türkiye’nin düzenlediği Yeşil İyileşme Forumu’nda Prof. Dr. Naci Görür’e bölgenin deprem riskini sordum. Kıbrıs’ın güneyinde çok büyük depremler tarih boyunca olmuştur, olabilir diyen Görür, “Bu depremlerden her yer etkilendiği gibi bizim santralda etkilenir ama bunlar düşünülmüştür” diyor. Aktif olup olmadığını sorduğum Ecemiş fayı konusunda da Görür’ün yanıtı kısa ve net oldu: “Kayseri üzerinden gelir, santrala 30 km kadar yaklaşır. Aktif olmasına aktif de geniş zaman aralığı içerisinde depremler oluyor ama 6,5’a kadar ürettiğini biliyoruz” diye ekliyor. Kıbrıs’taki gibi dalma batma zonlarında Tsunami görülebileceğini de belirten Görür özetle nükleer reaktör binalarının depreme dayanıklı yapılması halinde sorun yaşanmaması gerektiğini düşünüyor. Nükleer santrala karşı olsam da Naci Görür’ün bu temennisine katılmamak mümkün değil. Ancak, nükleer santrallarda reaktör binalarının depreme dayanıklı yapılmasının sorunu çözmediğini de hatırlatmalıyım. Fukuşima’da da nükleer reaktörlerin olduğu binalar depremde yıkılmadı ancak elektrik kesintisi sonrası reaktörlere soğutma suyu pompalanamadığı için üç reaktör de kontrolden çıktı ve çekirdek erimesine kadar gitti. Olası bir depremin Akkuyu’yu nasıl etkileyeceği sorusunun basit bir yanıtı olmadığını unutmamak gerek.

Deprem ülkesinde nükleer sevdası olmaz

Özgür Gürbüz-BirGün / 17 Şubat 2023

Kaynak: Bilim ve Gelecek
Mersin’in Akkuyu bölgesinde Rusya’nın nükleer santral inşaatı sürüyor. Kahramanmaraş depremi
sonrası Rus şirket yaptığı açıklamada inşaatta bir sorun yaşanmadığını ve santralın “9 şiddetinde depremlere karşı dayanıklı” olduğunu açıkladı. Büyüklük ve şiddet farklı kavramlar olduğundan, şirket bu iki kavramı büyük bir olasılıkla karıştırdı ya da farkı bilmiyor. Belki de santralın yaklaşık 7 büyüklüğünde bir depreme dayanabildiğini itiraf etmişlrdir; anlamak zor. Bildiğimiz, depreme dayanıklı bina yapmakla nükleer santralda güvenliğin aynı şey olmadığı. İlginç olan bir başka nokta ise, santralın güvenliğiyle ilgili kuşkulara Enerji veya Çevre Bakanlığı’nın değil şirketin kendisinin yanıt vermesiydi. Nükleer Düzenleme Kurumu bir inceleme yaptı mı onu bile bilmiyoruz. Rusya ve onun istediklerini söyleyenler ne derse onu duyuyoruz. Bağımsız, güvenilir bir bilgi yok.

Hükümete ve Akkuyu Nükleer A.Ş.’yi dinlersek santralın yapıldığı bölgenin deprem riski düşük. Nükleer santral konusunu yakından takip eden Jeofizik Yüksek Mühendisi Erhan İçöz ise Kıbrıs adasının güneyinden ve hemen kuzeyinden geçen iki bindirme fayının yanı sıra Akkuyu kıyılarına çok yakın geçen, deniz içinde bir fay hattının daha olduğuna dair iddialara dikkat çekiyor. Bu fayların büyük depremler üretilebileceği ve tsunamilere yola açabileceğinin de altını çiziyor. Geçmişte, hem bu faylarda hem Hatay'dan geçen Ölüdeniz fayında çok büyük depremler olduğu biliniyor. İçöz, Hatay'da, MS 587’de 60 bin kişinin öldüğü kozmik kıyamet diye adlandırılan depremi hatırlatıyor. Bunları bile bile, Akkuyu’da Fukuşima benzeri deprem ve tsunaminin tetiklediği bir nükleer kaza yaşarsak “kader” mi diyeceğiz?

Depremlerin nükleer tesislerde bir felakete yol açması için reaktör binalarının yıkılmasına da gerek yok. Kuvvetli bir deprem santrala verilen ve acil durumda reaktörlerin devreden çıkarılması için ihtiyaç duyulan elektriğin kesilmesine neden olabilir. Böyle bir durumda reaktörün kontrol çıkmaması için eldeki tek güvence dizel yakıtla çalışan acil durum jeneratörleri. Depremde bu jeneratörler hasar görürse, tsunami sonucu su altında kalırsa (Fukuşima’da oldu), jeneratörden reaktörlere giden elektrik hatları zarar görürse nükleer kaza kaçınılmaz. Kaldı ki, büyük bir depremde santralda çalışan personelin panikle yapacağı bir yanlış hareket bile yeni bir Çernobil’le sonuçlanabilir. Mesele betonun depreme dayanıklılığı değil, deprem sonracı ortaya çıkabilecek olasılıkların bilinmemesi. Bir uçak reaktör binasına düşse ve reaktör binası sağlam kalsa ne yazar? Uçağın düştüğü bir santralda kontrol mü kalır?

İsveç’in Forsmark Nükleer Santralı’nda, Temmuz 2006’da bu yazdıklarımız gerçek olmuştu. Santralda bir elektrik arızası meydana gelmiş, iki reaktör devreden çıkmıştı. Üçüncü reaktörün devreden çıkması ve soğutulması içinse jeneratörlerin devreye girmesi beklendi ama 20 dakika boyunca bu olmadı. Otomatik devreye girmesi gereken jeneratörler el yordamıyla son anda devreye alındı ve büyük bir felaket önlendi. Santral yetkilileri de biraz daha gecikilse yeni bir Çernobil yaşanabileceğini itiraf etmişlerdi.

Deprem sonrası Hatay başta olmak üzere elektrik şebekesinin devreden çıktığını, elektrik kesintisinin günlerce sürdüğünü biliyoruz. Akkuyu’ya elektrik sağlayan hatlarda arıza yaşandığını ve artçı depremlerin sürdüğü bir sırada personelin santrala elektrik sağlamak için jeneratörlerle uğraştığını bir düşünün. “Kader planı” deyip sorumluluktan kaçamazsınız çünkü daha ucuza ve güvenli elektrik üretmek varken bu yolu seçen sizsiniz.

Bir de iktidarı ve muhalefetiyle dillendirilen küçük nükleer reaktör konusu var. Nükleer endüstrinin santral maliyeti arttığı için pazarlamaya çalıştığı bu mini nükleer belalar aslında ne ucuza elektrik üretiyor ne de atık sorununa çözüm getiriyor. Kaza riski de büyüklerde olduğu gibi devam ediyor. Nükleer lobi, mahallelere bile bu küçük santral kurma hevesinde. Türkiye’de bu tehlikeli hayallere kendini kaptıranlara soralım. Deprem bölgesindeki 10 ilde 10 küçük nükleer reaktörünüz olsaydı, 7 Şubat sabahı çadır götüremediğiniz illere, radyasyon ekipleri nasıl götürecektiniz? Su şebekesinin yıkıldığı yerlerde su soğutmalı nükleer reaktörlere suyu nereden bulacaktınız? Sızıntı olan reaktörlerin yanında arama kurtarma çalışmalarını nasıl yapacaktınız? Sattlerce açamadığınız yolları açıp nükleer reaktörün yakınındaki insanları nasıl tahliye edecektiniz? Etkilenen bölgelerdeki insanların tiroit kanseri olma riskini azaltmak için gerekli iyot tabletlerini nasıl dağıtacaktınız? Eldiven veremediğiniz insanlara radyasyondan koruyan kıyafetleri nasıl gönderecektiniz? Hilti bulamadığınız yerlerde reaktörlerdeki nükleer atıkları korumalı alanlara nasıl taşıyacaktınız?

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu, güvenlik ve önlemler konusunda beklenen standartların çok gerisinde kaldığını kabul edelim. Nükleer lobi, küçük ve büyük nükleer hayalleriyle Türkiye’yi başımıza yıkmadan onları bu ülkeden göndermemiz gerek.

Akkuyu’da kaya gazına ne oldu?

Özgür Gürbüz-BirGün / 4 Kasım 2022

Kaynak: TPAO
Petrol ve gaz fiyatları artıkça hükümetin müjdeleri de artıyor. Karadeniz’de gaz bulunuyor, Putin Türkiye’yi gaza boğacağını söylüyor. Eskiden halkı umutlandırıp kandırmak için petrol bulunurdu. Elektrikli araçlar petrolün geleceği konusunda şüpheli artırmış olmalı ki şimdi yalancı müjdelerin içinde “gaz” var.

İklim krizinin baş sorumlularından gazı bu kadar çok seven bir hükümetin çevreci olması mümkün değil. O zaman çevre kaygılarını bir yana bırakıp hükümete soralım. Gazda yüzde 99 oranında dışa bağımlı Türkiye’nin önemli kaya gazı rezervleri arasında gösterilen Akkuyu’daki kaya (şeyl) gazı rezervlerine ne oldu? Evet, nükleer santral kurup işletmesi için Rusya’nın kontrolüne verilen Mersin Akkuyu’dan bahsediyorum. Nükleer santral projesine kadar Trakya ve Güney Doğu Anadolu gibi kaya gazı yataklarına sahip bölgeler arasında adı geçen Akkuyu’nun adı artık neden duyulmuyor?

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Akkuyu sahasını haritalarında gösterip, bölgedeki kaya gazı potansiyelinden bahsediyordu. Arşivimizde duruyor. Hükümetin çevre kaygısı malum. Normal şartlarda kaya gazının çevresel sorunlarını umursamadan bu gazın peşine düşmesini beklersiniz. Karadeniz’deki gibi reklamını yapabilirlerdi. Akkuyu’daki gazı çıkarsak başta Rusya olmak üzere gazda dışa bağımlılığımızı azaltabilirdik. Başta Rusya diyorum çünkü 2021’de ithal ettiğimiz gazın yüzde 44,87’sini Rusya’dan aldık. Peki, biz ne yaptık? Akkuyu’yu Rusya’ya teslim ettik ve kendi nükleer santrallarını kurup bize güneşten altı kat pahalı elektrik satmaları için onlarla anlaşma yaptık. Oradaki gazı da unuttuk.

Akkuyu’daki rezervin büyüklüğü konusunda kamuoyuyla paylaşılan bir bilgi yok. TPAO’nun potansiyeli bile araştırmadan sahayı Ruslara teslim etmesi komplo teorisi sevenlere güzel bir malzeme veriyor. TPAO bir araştırma yapmış, sonuçlarını kamuoyuyla açıklamamışsa da bu köşe onlara açık. Verileri iletsinler yayımlayalım. Ben veri görmedim ama sahanın potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyenler var. TESPAM Başkanı Oğuzhan Akyener ve araştırmacısı Necdet Karakurt bir makalelerinde[1], bölgedeki potansiyelin yüksek olduğunun raporlandığını belirtiyor. 2013 yılında yayımlanan İş Bankası’nın “Enerji Piyasasındaki Son Gelişmeler ve Kaya (Şeyl) Gazı” raporunda da Akkuyu, potansiyel alanlar arasında yer alıyor. Sonra Akkuyu’daki kaya gazı sırra kadem basıyor. Bir eve yetecek kadar petrol bulunduğunda bile onu manşetlere taşıyan gazetelerin Akkuyu’daki gaz potansiyelinin hasır altı edilmesi bilgisi karşısında ne yapacağını ise gerçekten merak ediyorum. Üç maymunu mu oynayacaklar yoksa “Rusya bizi katakulliye getirdi” diye başlık mı atacaklar?

Türkiye’nin gaz rezervlerinin üzerine nükleer santral koydurduktan sonra Karadeniz’de gaz aramaya çıkan hükümet, şimdi de Rusya’nın Türkiye’yi gaz dağıtım üssü yapacağım hikayesinin peşinden gidiyor. Rusya bizi “gaza boğacağını” söylüyor, İngilizce “hub” diyorlar ama ben Türkçesini söyleyeyim. Türkiye’yi “gaz bakkalı” yapmak istiyorlar. Dünyanın iklim krizi nedeniyle petrol, kömür ve gazdan vazgeçme adımları attığı sırada, Rusya’nın gazını satmak için Asya’dan başka kapısı kalmamışken, Türkiye’de muhtemelen yine kontrollerinde bir bakkal dükkânı açacaklar. Bu sayede gazda Rusya’ya daha fazla bağımlı olacağız. Uluslararası ilişkilerde de S-300 benzeri bir başka kriz yaşayabiliriz. Rus gazına Avrupa’dan talebin olmayacağı ortada, dünyanın gazdan çıkış senaryolarını konuştuğunu da biliyoruz. Açılırsa, o bakkalın sinek avlama ihtimali yüksek, onu da belirtelim.

Türkiye’nin enerji politikası hayaller ve hatalar üzerine kurulmamalı. Gaz bulacağım derken yerin altını üstünü getirirken, eldeki gaz sahasını, gazda en fazla bağımlı olduğun Rusya’ya vermek, yerli güneş dururken ithal nükleerden pahalı ve riskli elektrik üretmeye çalışmak, iklim ve çevreyi hiçe sayıp petrolün, kömürün ve gazın peşinde koşmak Türkiye’nin enerji politikasının omurgasını oluşturmamalı. Artık yeter.

 



[1] Strategıc Approaches To Unconventıonal Resources To Meet The Turkısh Energy Demand

Akkuyu’da taşeron değişikliği tehlikeyi gösterdi

Özgür Gürbüz-BirGün/ 5 Ağustos 2022

Akkuyu Nükleer Santral İnşaatı
Türkiye’nin büyük bir kısmının, Mersin Akkuyu’daki nükleer santralın Rusya’ya ait bir elektrik fabrikası olduğunu anlaması 12 yıl sürdü. Türkiye ile Rusya arasında 2010 yılında imzalanan anlaşmanın 5. maddesi açıktı. Proje şirketi (Akkuyu Nükleer A.Ş.) Rus tarafınca yetkilendirilen ve yüzde 100 hisseye sahip şirketlerce kurulacaktı. Öyle de oldu. Aynı maddenin 4. Fıkrası, eğer Rusya isterse bu hisselerin en fazla yüzde 49’unu satabilir diyordu. Çoğunluk hissenin 60 yıl boyunca Ruslarda kalması da imzalar atılırken garanti edilmişti.  

Rusya 12 yıldır projenin tek sahibi. Yüzde 1 hisseyi bile Türkiye’den bir şirkete satmadı. Tek yaptığı çimento karma, beton dökme işlerini bir taşeron firmaya, Titan-2 IC İçtaş’a vermek oldu. Hükümet yerli ve milli nükleer enerji masalları anlatırken, Rusya Türkiye’yi her yıl sadece alım garantisi nedeniyle 2 milyar dolar ödemek zorunda bırakacak anlaşmanın keyfini sürüyordu. Biz Birgün’de yazıyorduk bunları ama ne yazık ki “yüksek siyaset” ve “politikacıların atışma” haberleri kadar değer görmedi bu uyarılarımız.

Nükleer santralı yerli olduğuna inananların, buradan bomba yapacaklarını sananların gözlerini perdeleyen büyü, Akkuyu Nükleer’in 26 Temmuz’da yerli taşeron firmasıyla yaptığı anlaşmayı feshetmesiyle bozuldu. Rusya, dört gün sonra kurucuları Rus olan TSM Enerji İnşaat Sanayi Limited Şirketi ile anlaşma imzaladı. Şirketin yetkilileri Silifke’de oturan Ruslar. İçtaş kızgındı. Yaptığı açıklamada, projede Türk şirketlerinin varlığı azaltılmak isteniyor dedi. Akkuyu Nükleer ise TSM ile imzaladığı anlaşmaya dair yaptığı açıklamada İçtaş’la yola neden devam etmediklerinin ipuçlarını verdi. “…şantiyede işin devamlılığının ve kalitesinin sağlanmasının yanı sıra Akkuyu NGS için taahhüt edilen inşaat tarihlerine uyulması, işçilerin çalışma koşulları açısından haklarının korunması ve tüm taşeronların çalışanlarına maaşlarının zamanında ödenmesi de sağlanacaktır". Oda TV’de yayımlanan feshi ihtarnamesinde de inşaat, montaj işlerinde ciddi ve sürekli gecikme olduğu, detaylı tasarım ve işlerde kusurlar bulunduğu, işçilere ödemelerin aksatıldığı ve iş güvenliği sorunları olduğu yazıyordu.

Medya, Rusya’nın bir operasyonla inşaattan Türk şirketlerini uzaklaştırmasına odaklandı. Putin’in bekletilmesine karşılık bir misilleme yapılma olasılığı elbette var. Rus uçağı düşürüldükten sonra olanları herkes hatırlıyordur. Ancak burada asıl odaklanılması gereken mesele zaten yüzde 100 Rusya’nın elinde olan santralda taşeronların da Rus olup olmadığı değil. Enerji Bakanlığı bile tehlikenin farkında değil ya da konuşmak istemiyor. Yaptığı açıklamada Rusya’da Rosatom için eğitim alan 263 öğrencinin santralda çalıştığından bahsediliyor. Bunların halkla ilişkiler çalışması olduğunu biliyoruz. Rusya isterse o mühendisleri yarın kapının önüne koyar, istedikleri kadar yabancı mühendis getirir. Yetki onlarda, güç onlarda. Mesele taşeronun yerli veya milli olması meselesi değil. Asıl soru şu: Rusya, inşaatın bu kadar kritik bir aşamasında, çalışan binlerce işçiyle ilişkili ve hükümetle sorunu olmayan IC İçtaş firmasını neden saf dışı bıraktı?

Sorunun yanıtı Rusya’nın şikayetlerinde gizli olabilir. Bir nükleer santral inşaatı hata kaldırmaz. Finlandiya’da Fransızlar tarafından yapılan ve 13 yıl geciken Olkiluoto nükleer reaktörü bu duruma iyi bir örnek. İnşaat sırasında fark edilen hatalar nedeniyle 2009’da bitirilmesi gereken reaktör adeta tekrar tekrar yapılarak 2022 yılında açılabildi. Maliyeti de 3 milyar avrodan en az 11 milyar avroya çıktı. Dünyanın en pahalı elektrik fabrikası oldu.

Çimentonun başında Rusya mı Türkiye mi duracak sorusuna yanıt aramayı bırakalım. Enerji Bakanlığı ve kamuoyunun, IC İçtaş firması hangi işin kalitesini düşürdü, hangi montajı hatalı yaptı diye düşünmesi ve Rus şirketi bu konularda açıklama yapmaya zorlaması gerekir. Yapılan hatalar düzeltildi mi yoksa üstü kapatıldı mı? Hükümetin santralın ilk reaktörünü gelecek yıl seçimden önce açmak istediği biliniyor. Bu tip baskılar zaten çok riskli olan nükleer santrali saatli bombaya çevirebilir. Karşımızda işin iyi yapılmadığını söyleyen bir nükleer şirket varken oturmuş taşeron firma yerli mi olacak yabancı mı onu konuşuyoruz. Artık anlayın ve kabul edin. Çevreye, ekonomiye vereceği zarar, iş cinayetleri ve çatlak haberleriyle şimdiden ipuçlarını verdiği güvenlik riskiyle Akkuyu Nükleer Santralı bu ülkenin başına bela olma yolunda hızla ilerliyor. Nasıl durduracağız ona kafa yoralım.