Özgür Gürbüz-BirGün/19 Kasım 2018
Dünyanın en
garip ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Ormanlarının ortasından yol geçiren,
içlerine saray konduran sonra da “yeşilimiz az” deyip “bahçe” açılışı yapan bir
ülke burası. Ormanlarını kaybettiğinde üzülmeyenler, beton bloklar arasında
ufacık bir bahçesi olmasına seviniyor.
İstanbul’un
artık taşı toprağı beton. Gözlemler kadar raporlara da yansıyan bir gerilemeden
bahsediyoruz. Arcadis tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Kentler Dizini 2018 (The Sustainable Cities Index
2018) adlı değerlendirmede İstanbul, dünyadaki 100 büyük kent içinde 82. sırada
yer alıyor. Londra ilk sırada, onu Stockholm, Edinburgh, Singapur ve Viyana
izliyor.
Bahane
arayanlara peşin peşin söyleyelim. İstanbul’un sınıfta kalmasının tek nedeni
çevre değil. İnsanlar, çevre ve kâr başlıkları altında; sosyal, çevresel ve
ekonomik değerlendirmelere göre bu sıralama yapılıyor. İstanbul bu üç başlık
altındaki değerlendirmelerin hepsinde de sonlarda yer alıyor.
Sosyal değerlendirme,
fırsat ve yaşam kalitesine bakılarak yapılıyor. Sağlık, eğitim, suç oranı,
gelir adaletsizliği ve ulaşım gibi kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 75.
sırada.
Çevresel
değerlendirme, enerji kullanımı yönetimi ve kirliliğe bakılarak yapılıyor. Suya
erişim, sağlık önlemleri, hava kirliliği, seragazı emisyonları, enerji
tüketimi, geri dönüşüm, bisiklet yolları ve doğal afetlere direnme gibi
kıstaslar değerlendiriliyor. İstanbul 88. sırada.
Ekonomik
değerlendirme, iş ortamı ve ekonomik performansa bakılarak yapılıyor. Ulaşım
altyapısının verimliliği, işsizlik oranı, küresel ekonomi içerisindeki yeri,
turizm, iş yapma kolaylığı, işsizlik oranı, teknolojik altyapı ve
üniversitelerdeki teknoloji araştırmaları gibi kıstaslara bakılıyor. İstanbul
80. sırada.
En çarpıcı
olan da belki bu; İstanbul’un ekonomik değerlendirme notu. Parayı ve ticareti
her şeyin önüne koyarak, yeşili ve insana ait değerleri (sağlıklı bir kentte
yaşamak, eğitim, ulaşım) hiçe saymalarına rağmen İstanbul bu konuda bile 100
ülke içinde 80’inci olmuş. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. Raporu dış güçler
falan hazırlamıştır diye bahanelere hiç başlamayın. Arcadis adlı tasarım ve
danışmanlık firması yeni havalimanından iş almış firmalardan biri.
Kentin bu hale
gelmesinin sorumlusu belli. Sorumlular da bu kente “ihanet ettiklerini” zaten itiraf
etti. O yüzden suçlunun adını yazmak, İstanbul’u 1994’ten beri yöneten Adalet
ve Kalkınma Partisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Önümüzdeki yerel seçimlerde
yapılan yanlışları düzeltmeyi, kenti küçültmeyi, en azından genişletmemeyi düşünen
bir yönetime şehrin anahtarını vermezsek, son sıraları görmemiz kaçınılmaz.
İstanbul’un içine bahçe yaparak kentin sorunlarını çözemeyiz, kenti bir bahçeye
çevirip, rantı, plansızlığı, yasadışılığı ve betonu bahçenin dışında bırakmalıyız.
Birçok dev projeyi yıkmak pahasına bunu yapmalıyız. Bahçesinde insan yetiştiren
bir kent kuramazsak, İstanbul hep beton kokacak.
***
Dünyayı kurtaran filmler
Hepimiz
kentlerimizi değiştirmek, doğamıza sahip çıkmak istiyoruz ama nasıl yapacağımız
konusunda kafamız biraz karışık. Kafa karışıklığını azaltan belgeseller bana
hep yardımcı oldu, size de olabilir. Hem dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre
sorunlarını görmek hem de çözümlerden ilham almak için, 22-25 Kasım
tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşecek Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ne
gitmenizi öneririm. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 21 farklı ülkeden derlenen
filmler sizi bekliyor. Orada görüşmek üzere. surdurulebiliryasamfilmfestivali.org