Özgür Gürbüz-BirGün/28 Ağustos 2015
Hopa’da
insanlar öldü. Kader değil, şansızlık değil. Bu ülkeyi yönetenlerin ihmali
yüzünden öldüler. Tırlar, evler hep bu ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin
basiretsizliği nedeniyle sular altında kaldı. Verdiğimiz vergilerle yapılan
yollar, okullar ve hasar gören tüm altyapı yatırımları yine bu vurdumduymazlık,
bilim tanımazlık ve para hırsı yüzünden sel altında kaldı.
Petrol,
kömür ve doğalgaz kullanarak azdırdığımız küresel iklim değişikliği konusunda
yapılan uyarılar bize şunu söylüyordu. Aşırı
hava olayları (şiddetli fırtınalar, kuvvetli yağışlar gibi) ve bunların
sonucunda meydana gelen sel ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artacak. Kurak
günler oluyorsa daha uzun sürecek, kuraklığın şiddeti artacak. Yağmur
yağıyorsa, bildiğin gibi yağmayacak, hemen yağıp durmayacak. Orman ve Su İşleri
Bakanı Veysel Eroğlu, “500 yılda vuku
bulacak büyük bir taşkın meydana geldiğini” söylüyor. Bu bahane değil
elbette. Olabilecek en büyük felakete hazır kentler yapmak zorundayız. İkinci
yapacağımız iş de iklim değişikliğini durdurmak. Durdurmazsanız 500 yılda bir
olacağını düşündüğümüz felaketler karşımıza daha sık ve daha da şiddetlenerek
çıkacak.
Yazılanlar
çizilenler doğruysa, Hopa’ya metrekare başına 255 kilogram yağış düşmüş. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine
göre, bugüne kadar Artvin’e düşen, günlük toplam en yüksek yağış miktarı 93 kg. O da 1989’da olmuş.
Beşi TOKİ konutlarında olmak üzere, 13 kişinin öldüğü Samsun’da 13 kişinin
canını alan sel felaketini hatırlayın. 7 Ağustos 2012’de Samsun’da metrekareye 116 kg yağış düşmüştü. 9
Ağustos 2013’te Samsun’u yine sel bastı. Can kaybı olmadı ama yağış miktarı bu
defa çok daha fazla, 205 kg’dı.
1967’deki 238 kg’lık rekora yaklaşan bir rakam. Gördüğünüz gibi 100 yılda, 500
yılda bir olur dediğiniz felaketler arka arkaya gelmeye başlıyor. Tüm bu
veriler, Hopa ve Samsun’daki felaketlerin sorumlusu iklim değişikliğidir demek
için elimizi güçlendiriyor. Bilimsellik sınırlarında kalmak isterseniz, daha
uzun süreli verilere bakmadan kesin konuşmak istemeyebilirsiniz ama görünen köy
kılavuz istemez.
Sel
suları altında kalmayı, sıcak hava dalgalarına kurban gitmeyi, ürünlerini
kuraklık yüzünden yakmayı fıtrat, kader kabul etmeyenler için yapılacak tek bir
şey var. İklim değişikliğini durdurmak. Bunun için de her dökülen betonu
icraat, her açılış törenini marifet kabul eden şakşakçılığı bırakmak gerekiyor.
Açılan
her kömür santralinin yeni sellere neden olacağını bilmeliyiz.
TOKİ’nin,
inşaat şirketlerinin yaptığı her yalıtımsız, plansız, kendi enerjisini üretmeyi
hesaba katmamış konut projesinin, kurak yazlara davetiye çıkaracağını görmeliyiz.
Sizi
toplu taşıma yerine otomobile, uçağa yönlendiren her köprü, havalimanı ve
otoyol projesinin, annemizin, babamızın kalbini durduracak, beyin kanaması
geçirmesine yol açacak sıcak hava dalgalarına yol açacağını bilmeliyiz.
Topluma
ve çevreye verdiği zararlar hesap edilmediği için “ucuz” diye adlandırılan, enerjiyi adeta içer gibi tüketen sanayi
yatırımlarını baş tacı ettiğimizde, tarlalarımızı doluya, susuzluğa mahkum
ettiğimizi anlamalıyız.
Köprülü
kavşaklarla, beton duvarlar ve parkların üzerine kondurulan alışveriş
merkezleriyle gelecek nesilleri açlığa ve göçe mahkum ettiğimizi kabul
etmeliyiz.
İklim
değişikliğini durdurmaya çalışırken bir yandan da şimdiye kadar vermiş
olduğumuz destek nedeniyle karşımıza çıkacak aşırı hava olaylarına karşı da
hazırlanmalıyız. Derelerin önüne Karadeniz Sahil Yolu gibi setler çekmemeliyiz
hatta cesaretimizi toplayıp o yolu yıkmalı, doğru yere yenisini yapmalıyız.
HES’leri ciddi denetim altına almalı, kentlerdeki yapılaşma izinlerini bir rant
aracı olmaktan kurtulmalıyız.
“Yapar”
gibi yaparak, haklı eleştirilere “onlar
konuşur” diyerek kulak tıkayanlar, kaybedilen canların, mal kaybının ve
acıların bir numaralı sorumlusudur. Tüm dünyanın gördüğü, bildiği ve durdurmaya
çalıştığı iklim değişikliği sorununu görmezden gelenler de iki
numaralı sorumlu olmaya adaylar.