Mersin'e nükleer santral kurmak isteyen Rus şirketi Rosatom, tahminen santrala harcadığı paradan daha fazlasını halkla ilişkiler çalışmalarına harcıyor. 2015 yılında, Rusya ile yaşanan uçak krizinde, daha ortada reaktörün "r"si yokken harcanan paranın üç milyar dolar olduğu söylenmişti. Bu paranın bir bölümü, tüm ülkeyi kaplayan sokak ilanlarından, tramvaylara kadar uzanan "yerli nükleer" konulu reklamlara harcandı. Nükleer santralın tüm hisseleri Rus devlet şirketinin Türkiye’deki uzantısı Akkuyu Nükleer A.Ş.'ya ait olmasına rağmen, "yerli nükleer" sloganlarıyla pazarlandı.
Rosatom'un halkla ilişkiler çabaları bununla sınırlı değil. Gazetelerde okuduğunuz nükleeri öven ve karşı çıkanların görüşüne yer vermeyen haberler, çocuklardan, balıkçı ve kamu görevlilerine uzanan Rusya gezileri, Milli Eğitim Bakanlığı'nın gözü önünde Mersin'deki okul çocuklarına verilen tek taraflı “bilgilendirmeler” ve daha neler neler var.
Beyin yıkama çalışmalarındaki son hamlelerini de Evrim Ağacı adlı popüler bilim sitesi sayesinde öğrendik. Rosatom, ODTÜ'lü gençlerin ve onlarca gönüllünün desteğiyle hayata geçirilen bu platforma, birer dakikalık altı videonun yayınlaması için bir teklif götürmüş. Evrim Ağacı ise "ülkemiz için böylesine önemli bir konu hakkında tek taraflı bir reklam yayını yapmanın, Evrim Ağacı'nın değerleri, bilimsel vizyon anlayışı ve izlediği bilimsel etik ilkeleriyle uyuşmayacağını" söyleyerek bu teklifi reddetmiş. Onun yerine, "atom enerjisinin muhtemel tehlikeleri" üzerinde çalışan, kendilerinin seçeceği bir akademisyenle Rosatom temsilcisinin münazara yapmasını önermiş ve bunu da ücretsiz yayınlayacağını belirtmiş. National Geographic gibi kanalların Rosatom destekli belgesel yayınladığı günümüzde elbette alkışlanacak bir davranış...
Rosatom iki hafta geçmesine rağmen bu çağrıya yanıt vermemiş. AKP hükümetinin 2004 yılında konuyu yeniden gündeme getirmesinden bu yana yaptığı gibi nükleer enerjiyi tartışmaktan kaçıyor. Biliyoruz ki nükleer enerjiyi savunanlar bunu yapamaz çünkü pahalı, tehlikeli ve çevreye zararlı bu elektrik üretme biçiminin savunulacak bir yanı kalmadı. Güneş, rüzgar ve biyokütle gibi kaynaklardan daha ucuza ve daha güvenli elektrik üretmek mümkün. Bu kaynaklardan üretilen elektriği depolamak ya da birbiriyle eşleştirerek kesintisiz elektrik üretmenin önünde de bir engel yok.
Evrim Ağacı'nın yaptığı açıklama bizi sevindirse de gördüğüm birkaç eksikliği de belirtmeliyim. Teklifi reddederken yaptıkları açıklamada geçen, "Çünkü konu hakkında bilimsel arka plan ne olursa olsun, halk arasında yaygın bir endişe ve tedirginlik olduğu gerçeği göz ardı edilemez" ve "...öte yandan, nükleer santrallerin bir enerji kaynağı seçeneği olarak tutulmasına prensipte karşı olmayan, sırf patlama tehlikesinden yola çıkarak bir çırpıda, tamamen göz ardı edilmesini doğru bulmayan; daha da önemlisi bilimsel her meselenin sistemli münazara ilkeleri çerçevesinde tartışılması gerektiğini düşünen bir ekip olarak" cümleleri beni biraz endişelendirdi. Konu hakkında bilimsel arka plan ne olursa olsun deyip, nükleer endişenin sadece kazayla sınırlı olduğunu veya bilimsel açıdan desteklendiğini ima eder gibi bir durum ortaya çıkmış. Nükleer enerjiye karşı çıkan Nobel ödüllü bilim insanlarını burada saymayalım. Sorunun sadece kaza olduğunu düşünüyorsanız konuya çok sınırlı bir noktadan bakıyorsunuz demektir.
Nükleer santrallarla ilgili bir tartışma birçok bilim alanını kapsar. İktisattan ekolojiye, siyasal bilimlerden, tıbba kadar farklı uzmanların görüşüne gerek duyulur. Bilimsel arka planın nükleer enerjiyi desteklediği, kaza endişesi gibi bilimsel olmayan ama insani kaygıların bunun karşısında durduğunu söylemek yanıltıcıdır. Örnek vermek gerekirse, bugün ekonomi bilimi açık bir şekilde nükleer enerjinin pahalı olduğunu söylemektedir. Başta ABD olmak üzere, kapanan birçok nükleer santralın arkasında ekonomik gerekçeler vardır, kaza korkusu değil.
Tam da bu yüzden, "sırf patlama tehlikesinden yola çıkarak" nükleer enerjiyi gözden çıkardığımız kanısı uyandıracak ikinci cümleyi de talihsiz buldum. Yapılacak bir münazara, nükleer reaktörlerin patlayıp patlamayacağıyla sınırlı olamaz ve akademisyenlerin tekelinde değildir. Nükleer mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman'ın da yıllardır altını çizdiği gibi, bu bir siyasi karardır. Reaktör yapılacaksa bunun tasarımına elbette bilim insanları karar verir ama burada mesele nükleer enerjiye ihtiyaç duyulup duyulmadığı meselesidir. Elektrik piyasasıyla, elektrik fiyatlarıyla, istihdam seçenekleriyle, kamuoyunun düşüncesiyle (yapılan araştırmalar halkın yüzde 70'e yakının nükleer istemediğini gösteriyor), gelecek kuşakları ilgilendirdiği için sosyal bilimcileriyle, ekolojistleriyle bir konsensüs aranmalıdır.
İşe sadece dar bir bilimsel
açıdan bakacaksak, tek söyleyeceğim bilimin ihtiyatlılık ilkesinin hatırlanması
olacak. Nükleer enerjinin atık ve kaza riski nedeniyle ihtiyatlılık ilkesine
karşı bir yapı olduğunu Evrim Ağacı'ndaki arkadşlarımız da hemen fark
edecektir.