Özgür Gürbüz-BirGün/10 Şubat 2013
Malumunuz, hükümetimiz Mersin'de
nükleer santral kurulması için çabalıyor. Daha doğrusu, işi
Rusya'ya havale etti, onlar çabalıyor bizimkiler de nükleer iyidir
masalları anlatıp kamuoyunu yanıltıyor, pardon, bilgilendiriyor.
Atom santrali yaparak muasır medeniyetler seviyesine çıkacağımız
masalı da en çok başvurulan bilgilendirme yöntemlerinden. Toprağı
bol olsun, eski bir nükleerci hocamız, “Nükleer santraller
halkın kültür seviyesini yükseltir” bile demişti. Zaman
kendisini haklı çıkardı. Nitekim, nükleer enerji alanındaki
yoğun çaba ve isteğimiz bu yönde sonuç verdi. Nükleer
santrallerin çalışmaya başladığı 1954 yılından bu yana tüm
dünyada kimsenin çözemediği nükleer atık sorununu, hükümetimiz
üstün gayretleri ve “el çabukluğu-marifet tekniğiyle”
beş yıl içinde çözdü. Bu ileri düzeydeki tekniğin adı kısaca
“nükgöm” olarak adlandırıldı. Uzun ismi ise “nükleer
atıkları bulduğun yere göm”.
Tekniğin uygulanmasında atalarımızın kullandığı araç ve
gereçlerin, kazma ve küreğin kullanılması ise bu yeni buluşu
daha da önemli ve yüzde 100 yerli yapıyor. Biliyorsunuz, biz
otomobilden buzdolabına her şeyin ecnebisini, konuşmaya gelince
ise her bir şeyin yerlisini severiz.
Nükleer atıkların bertaraf edilmesi
işlemi nükgöm ilk kez İzmir Gaziemir'de uygulandı. 16
Nisan 2007'de varlığından haberdar olunan nükleer atıkların
üzerine 10 bin 200 ton toprak döküldü. TOKİ inşaatında yeni
kapı yapılsa açmaya giden bakanlarımız nedense gömme töreninde
yoktular. Kurdele kesilmedi, besmele çekilmedi. Önemli olan netice
tabi, böylece nükleer atık sorunu da halloldu. Allah vatana
millete başka dert vermesin.
Hatırlatalım. Nükleer atıklar,
İzmir’in Gaziemir ilçesindeki Aslan Avcı Döküm Sanayi ve
Ticaret A.Ş.’ne ait kurşun döküm fabrikasından İZAYDAŞ'a
gönderilen üç kamyon cürufun birinde radyasyon tespit edilmesiyle
ortaya çıkmıştı. Hemen ardından, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
(TAEK) olaya el koydu ve fabrikada incelemeler yaptı. TAEK'in ara
ara gittiği fabrikadan 16 Nisan 2007 ile 24 Ekim 2008 tarihleri
arasında 247 ton radyoaktif cüruf çıkarıldı. Bu atıklar
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi'ne gönderildi. Söz konusu
radyoaktif madde Europium-152. 135 yıl radyoaktif kalıyor,
doğadan insandan uzak tutulması gerekiyor. Çekmece'deki tesislerde
yer kalmamış olacak ki TAEK 24 Ekim 2008 tarihinden sonra atık
taşımaktan vazgeçti. Gaziemir'deki nükleer atıklar bir anlamda
kaderine terk edildi. Fabrika'nın Torbalı'ya taşınmasıyla da
atıklar fabrika arazisinde başıboş bırakıldı. Çit çekiliyor,
tabelalar asılıyor ama bir süre sonra orası çocukların oyun
alanı oluyor.
2012 yılında Radikal gazetesinden
Serkan Ocak konuyu yeniden gündeme taşıyana kadar kimse bir şey
yapmıyor. Sonra ise mucizevi çözüm “nükgöm” hayata
geçiriliyor. Kalan atıkların üstüne tonlarca toprak atılıyor
ve doğadan yalıtılması gereken nükleer atıklar kaderine terk
ediliyor. Aslında Gaziemir'de “resmi” bir nükleer atık
deposunun temelleri atılıyor. Yarın ülkenin başka bir yerinde
nükleer atık bulunursa ilk adres Gaziemir olabilir. O yüzden de
İzmirliler ne yapıp edip, o atıkları geldiği yere göndermek
zorunda. Söylemedi demeyin.
Europium-152, nükleer santraller
çalışmaya başlayınca çıkacak nükleer atıkların yanında
devede kulak kalır. Bu daha hiçbir şey değil. Nükleer santralden
çıkacak atıkları ne yapacaksınız diye sorduğumuzda, “atacağız,
satacağız” diyenlerin ne gibi cin fikirlerinin olduğunu
artık herkes gördü. Uygun bir yere gömüp, arakalarına bile
bakmadan kaçacaklar. 240 bin yıl radyoaktif kalacak atıkları
umarım biraz daha derine gömerler. İşte size nükleer enerjiye
geçmeye çalışan Türkiye'nin acı gerçeği.
ELEKTRİĞİN YÜZDE 27'Sİ
RÜZGARDAN
Enerji Bakanlığı nükleerle yatıp
nükleerle kalka dursun, Avrupa'da her geçen gün yeni rüzgar
santralleri kuruluyor. 2012 yılında 12 bin 416
megavat gücünde yeni rüzgar türbini elektrik üretmeye
başladı. Avrupa'daki toplam rüzgar gücü 110 bin megavata
yaklaştı. Bunun 2 bin 312 megavatı Türkiye'de kurulu. 2012'de
Türkiye'nin inşa ettiği santrallerin kurulu gücü 506 megavat.
Almanya'da 2 bin 440, İngiltere'de bin 897, İspanya ve İtalya'da
da bin 200 megavat civarında yeni rüzgar kurulu gücü devreye
girdi.
Avrupa Birliği'nde (AB) tüketilen
elektriğin yüzde 7'si rüzgardan sağlanıyor. Danimarka'da bu
oran yüzde 27, Portekiz'de yüzde 17, İspanya'da yüzde 16,
İrlanda'da yüzde 13 ve Almanya'da yüzde 11. Yukarıda
saydığımız ülkelerden daha iyi potansiyele sahip Türkiye'de ise
elektriğin yüzde
2,3'ü rüzgardan elde ediliyor. AB'ye
üye 27 ülkede yenilenebilir enerji yatırımlarında başı yüzde
54'lük payla güneş çekiyor. Yüzde 37'lik payla onu rüzgar
izliyor. Yukarıdaki grafiktede görüldüğü gibi tüm enerji
kaynaklarında da yine güneş önde. Bizde ise güneş enerjisi hâlâ
bürokratik engelleri aşmayı bekliyor. Klasik olacak ama şöyle
bitirelim: Güneş balçıkla sıvanmaz, radyoaktif atık yok olmaz!