Özgür Gürbüz-BirGün/ 13 Aralık 2018
Polonya’nın Katoviçe kentinde deva eden iklim
konferansında son iki güne girildi. 30 bine yakın katılımcıya 100 civarında
bakan da eklendi. Herkes ne kadar kritik bir toplantıda olduğumuzdan bahsediyor
ancak görüşmelerin istenilen hızda gitmediği ortada. BM İklim Değişikliği 24.
Taraflar Konferansı’na başkanlık eden Michal Kurtyka, salı gecesi beklenmedik
bir hamleyle, Paris Anlaşması Kurallar Kitabı’yla ilgili bir değerlendirme
yapıp, Çarşamba sabahı yeni bir metinle müzakerelere devam edileceğini söyledi.
Gelişen ve gelişmiş ülkelerden bir grup bakana da uzlaşma ve ortak metin için
danışmanlık görevi verildi. Bu yazıyı yazdığım sırada öğle saatlerine gelmiştik
ama yeni metni henüz gören yok. Gelecek elbet...
Görüşmeleri yavaşlatan noktaların finans,
şeffaflık, seragazı azaltımı ve ülkelerin Paris’te verdikleri yetersiz
taahhütlerin iyileştirilmesiyle ilgili olduğu biliniyor. Yani, neredeyse her
başlıkta sorun var. Bu kadar fazla başlıkta uzlaşma olmaması her zaman kötü
haber anlamına gelmez. Bu aslında iklim zirvelerinde sıkça karşılaştığımız bir
durum. Son iki günde her şey hızlanabilir veya toplantı uzayabilir. Toplantının
pazar gününe sarkabileceği bile söyleniyor. Elbette riskli bir durum bu. Son güne
kadar uzlaşma sağlanamazsa genelde orta yol bulunmaya çalışılıyor ve bu “orta
yol çözümleri” bbizi istenilen yere götürmekten uzak oluyor. Bizi iklim
krizinin içine düşüren de hep bu oyalayıcı ama ileri götürmeyen sonuçlar oldu.
Gerçek şu ki, 12 yıl içierisinde seragazı
emisyonlarının yüzde 45 oranında azaltmak zorundayız ve kaybedecek bir
dakikamız bile yok. Kaybettiğimiz her gün ortalama sıcaklıktaki artışı bir adım
daha ileriye götürüyor. Halihazırda dünya 150 yıl öncesine göre 1 derece daha
sıcak. 12 yıl içinde hayatımızı kökten değiştirmez, petrol, kömür ve doğalgaz
gibi fosil yakıtları kullanmaya devam edersek geri dönülemez noktaya varmış
olacağız.
Nedir o geri dönülmez nokta? Bilim insanları
dünyanın bildiğimiz dünya olması için ortalama sıcaklıktaki artışın 1,5
dereceyi geçmemesi gerektiğini söylüyor. 2 derece ise politikacıların sevdiği
hedef. Zararın neresinden dönersek kardır misali 2 derecenin altında kalınması
hedefleniyor. Paris Anlaşması’nda verilen taahhütlere bakarsak gittiğimiz yer üç
derece ve üzeri. Halbuki yarım derecenin bile milyonlarca canlının hayatı
üzerinde büyük etkisi var. Canlı deyince sadece börtü böcekten bahsetmiyorum.
İnsanların hayatı da tehlikede. Tehlike 100 yıl sonra değil; bugün.
Yarım derecelik farkı örnekle anlatalım.
İngiltere Meteoroloji Ofisi ve Exeter Üniversitesi’nde görev yapan iklim
bilimci Prof. Richard Betts, ortalama sıcaklıktaki artışın nehir taşkınlarına
etkisini incelemş, dün burada, Katoviçe’de çalışmasını bizlerle paylaştı. Eğer
sıcaklık artışını 1 derecede tutabilirsek her yıl nehirtaşkınlardan etkilenen
insan sayısını 54 milyonla sınırlayabileceğiz. Yarım derecelik artışa daha izin
verirsek bu sayı 78 milyona çıkacak. 2 dereceye çıkarsak her yıl 97 milyon
insan taşkınlardan etkilenecek. Paris Anlaşması’yla ülkelerin verdikleri
tahhütleri iyileştirmez ortalama sıcaklığı 4 dereceye çıkartırsak 211 milyon
insan her yıl evini, tarlasını ve belki de canını sele kaptıracak. İşte her bir
yarım derecenin hayatımızı nasıl değiştireceğinin en çarpıcı örneklerinden
biri.
Çözüm var. Bilimsel ve ekonomik açıdan bizi
çözüme götürecek adımları atmak zor değil ama teknoloji ve ekonomi çözümde
kullanılacak araçlar sadece. Sosyal bir dönüşüme ihtiyacımız var bunu kimse
kabul etmek istemiyor. İklim krizinden çıkmak için tüketim toplumdan,
kapitalizmden uzak yeni bir yaşam kurmamız gerektiğini herkes biliyor. Çalışma
saatlerini düşürmek, nüfusu kontrol etmek, uçakla uzun seyahatleri sınırlamak
gibi birçoğumuzun hoşuna gitmeyecek önlemler almak zorundayız. Karbondioksiti
atmosfere bırakanlara vergi koymak yerine, Fransa’da olduğu gibi yükü işçi
sınıfının omuzlarına bırakmaya kaltığınızda toplumsal isyanlara yol açabilecek
bir saatli bomba var elimizde. O yüzden de birçok kuruluş Katoviçe’deki
toplantıda sadece daha çok güneş paneli demiyor, beraberinde adil iş,
kaynaklara herkesin hakça erişebildiği bir dünya talebinde de bulunuyor. Belki
de bu yüzden 24 yıldır müzakere edilen ama çözüm yolları ortada olmasına rağmen
sonuca gidilmeyen bir konu iklim değişikliği. Sosyal değişim olmazsa iklimin
değişeceği kesin. Bu gerçekle yüzleşmeye 12 yıl kaldı.