Merzifon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Merzifon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Merzifon seragazı emisyonlarını her yıl yüzde 4 azaltacak

Seragazı emisyonlarını her yıl yüzde 4 oranında azaltma hedefi koyan Merzifon Belediyesi, çalışmalarını hazırladığı iklim planlarının ışığında hayata geçiriyor.

Özgür Gürbüz-BirGün / 24 Kasım 2024

Atık su arıtma tesisi - Merzifon
Temmuz ayında Merzifon’daydım. Cumhuriyet Meydanı’nda belediyenin eskimiş, asbestli su borularını sergileyerek şebekenin durumunu göstermesine hem şaşırmış hem de üzülmüştüm. Dijital ilan panolarında da su tasarrufu çağrıları vardı. Azerbaycan’daki Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda (COP 29) sohbet etme şansı bulduğum Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı’ya önce su sorununu sordum. Kargı, yaşanan kuraklıklarla beraber su sıkıntısının gözle görülür hale geldiğini, çözüm için kentteki eskimiş su şebekesini tamamıyla değiştireceklerini anlattı. Merzifon Belediyesi’nin atık sorunu ve güneş enerjisinden elektrik üretme gibi iklim krizine yanıt verebilecek planları da var. İlginç olan ise bu çalışmalara, birçok yerel yönetimde formalite gibi görülen strateji ve iklim eylem planlarının yol göstermesi.

SU ŞEBEKESİNE 15 MİLYON AVRO
Bir yıl ve beş yıl önce hiç görmedikleri şiddette kuraklıklara tanıklık ettiklerini belirten Alp Kargı, “İçme suyumuzun neredeyse tamamını yer altından karşılıyoruz. 2014 yılında göreve geldiğimizde 10 kuyumuz vardı. Ortalama 45 metreden su alıyorduk. Şimdi 22 kuyumuz var ve su çekme derinliği ortalama 95 metreye çıktı. Kullandığımız elektrik miktarı da artıyor” diyor.  Göreve geldiklerinde su şebekesindeki kaybın yüzde 50’lerde olduğunu belirten Kargı, “Biz bunu yüzde 40’lara düşürdük. Bununla övünmüyorum ama bu oran dünyanın kabul ettiği yüzde 8’lere, 10’lara düşmek zorunda” açıklamasını yapıyor. 2016 Temmuz ayında bitirilmesi planlanan bu çalışmanın 15 milyon avroluk maliyeti Dünya Bankası’ndan alınan krediyle karşılanacak. Hazırlanan raporların finansman konusunda yardımcı olduğunu da belirten Kargı, asıl amacın bu olmaması gerektiğinin de altını çiziyor.

VAHŞİ DEPOLAMAYA SON
Merzifon Belediyesi, Avrupa standartlarında olduğunu belirttiği üç ayrı rapor hazırlamış. Karbon Ayakizi Raporu, biyoçeşitliliği de içine alan sürdürülebilirlik raporu ve beş yıllık strateji planı. Karbon ayak izi raporu, kentte kişi başına düşen seragazı emisyonlarının Türkiye ortalamasının iki katı olduğunu gösterince sorunun nereden geldiğine bakmışlar. Emisyonların yarıya yakını vahşi çöp depolama kaynaklıymış. Alp Kargı Türkiye ortalamasının üzerinde çıkan bu rakamdan korkmamak lazım diyor ve ekliyor: “Özeleştiri yapmak ve samimi olmak zorundayız. O zamana kadar vahşi depolama yapıyorduk. O günden sonra tek bir sigara poşetini bile toprağa gömmedik. Toplamış olduğumuz atıkları artık Amasya'daki tesise götürüyoruz. Önce birkaç kamyonla yapıyorduk şimdi büyük bir tır alarak sefer sayısını ve yakıt tüketimini de düşürdük. O kadar iddialıyız ki her yıl seragazı emisyonlarımızı yüzde 4 oranında azaltmayı taahhüt ettik.”

ATIK SU TARLALARI SULAYACAK
Merzifon Belediyesi, ilçenin kuzeyindeki Önce Vatan Piknik Alanı’nın yakınında iki megavatlık güneş
enerjisi santralı kurmak için de gerekli izinleri almış. İleride santralın sahasını dört veya beş megavata çıkarmayı da düşünüyorlar. Göreve geldiklerinde ilçede atık su arıtma tesisi olmadığını belirten, kirli sularla tarımsal sulama bile yapılıyordu diyen Alp Kargı, Avrupa standartlarında arıtma tesisi kurduklarını şimdi bu tesisi ileri biyolojik arıtma tesisine çevirip, kapasitesini artıracaklarını söylüyor. Atık suyun, 8-10 bin dönümlük bir alanın sulanmasında kullanılacağını belirten Kargı, “tam döngüsel ekonomi örneği” yorumunu yapıyor. Projenin tarımsal su tüketimini de azaltarak su sorununa da çare olabileceğini belirten Kargı, “Şehrimizde yağmur suyu toplama kanalı da yoktu. Yoğun yağışların ardından şehirde istenmeyen görüntüler ortaya çıkıyordu. İller Bankası aracılığıyla yağmur suyu kanallarımızı da bitirdik” diyor.

“Sürdürülebilirlik kavramını hayatımızın tam merkezine koyacağız” diyen Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı şunları söylüyor: “Elimi yıkarken kullandığım sudan, soluduğum havaya şu anda sahip olduğum tüm haklarda benden 50 yıl sonra gelecek neslin de hakkı var diye düşünüyoruz. O yüzden kazanımlarımızı sürdürülebilir kılmalıyız”.

Amasya’da termik santral kabusu son buldu

Soma Holding’in kömür santralının ÇED süreci sonlandırıldı 

Özgür Gürbüz-BirGün/27 Aralık 2017

Amasya’nın Merzifon ve Suluova ilçeleri sınırına yapılmak istenen 450 megavat gücündeki kömürlü termik santral projesi ÇED sürecinin sonlandırılmasıyla rafa kalktı.

Amasya’daki termik santral, Türkiye’nin en çok can kaybıyla sonuçlanan , 301 madencinin öldüğü Soma’daki maden kazasının sorumlusu Soma Holding’e bağlı Gürmin Enerji Madencilik tarafından kurulmak isteniyordu. Santral projesine bölgede yaşayanlar ciddi tepki göstermiş, birçok eylem ve etkinlik düzenlemişti.

Santralın ÇED süreci, Soma’daki maden kazasından yaklaşık bir yıl önce başlamış, 13 Eylül 2013 tarihinde de Amasya’da halkın katılımı toplantısı yapılmıştı. Tarımsal üretim yapılan bölgeye yapılacak termik santrala itirazların artması ve 2. İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısında kurum görüşlerinin eksikliği ÇED sürecinin 25 Ağustos 2016 tarihinde durmasına yol açtı. Bu tarihten sonra geçen 13 ay boyunca revize rapor sunulmaması ve şirketin bir bilgilendirme yapmamasıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı projenin ÇED sürecinin sonlandırılmasına karar verdi.

Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı kararın ardından sosyal medyada yaptığı açıklamada, Merzifon Belediyesi, Merzifon Çevre Platformu ve sağduyulu hemşerilerimizin birlikte yürüttüğü mücadele beklenilen sonuca ulaştı. Termik santralin ÇED süreci sonlandırıldı. ÇED Raporunun bu aşamaya gelmesinde emek veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Her türlü dünya görüşüne sahip insanlar konu insan hayatı olunca ortak akılla bir araya geldi ve amacımıza ulaştık” açıklamasını yaptı. Merzifon Çevre Platformu Sözcüsü Eylem Oktay ise kararı sevinçle karşıladıklarını belirterek, “Bu başarı hepimizin. İnandık, dik durup mücadele ettik. Yılmak yok, umutsuzluğa yer yok diyorduk, herkese örnek olsun. Amasya elması, Amasya kirazı ve Merzifon karası üzümlerimiz tarih olmaktan kurtuldu. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan birçok insan yine üretmeye ve ülke ekonomisine katkıda bulunmaya devam edecek. Merzifon ve Suluova’nın verimli ovaları kurtuldu. Bölge halkının işsiz ve zehir soluyarak hastalanmasının önüne geçtik” dedi.

Efsane Diş Hekimi

Dt. İlhami Gürbüz
O bir diş hekimiydi. İlhami Gürbüz. Babamdı elbette ama diş hekimi bir babaydı. Her şeyden önce hastaları gelirdi. Muayenehanesi onun eviydi. “Bize yatmaya gelirdi ama o muayenehanede yaşardı” desem abartmış olmam. Zorla emekli ettik onu ama direndi. Aramızdan ayrılana dek muayenehanesini kapatmadı. Geçen yıl, 13 Temmuz’dan iki hafta önce, ağabeyim dişlerime bakarken babamdan da gelip duruma bakmasını istedim. Eldivenleri eline geçirmesi, önlüğü giymesi ve koltuğa yerleşmesi birkaç dakika sürdü. Halbuki, kliniğe gelirken çok zor yürümüştü. Son hastası ben oldum. Şimdi bir yıl oldu. Son hastası onu çok özlüyor. 

Merzifon’da hastaları ona “Efsane Diş Hekimi” diyorlardı. Babalar Günü’nde siparişini verdiğim mezar taşına öyle yazdık. 

Anlatırlar... Merzifon’da muayenehanesini ilk açtığı zamanlar haftanın bir günü, durumu zorda olanlara ücretsiz bakarmış. Kasası boş olur ama randevu defteri 3-4 ay boş olmazdı.  Hiç anlamazdık bu işi. Babamın gönül zenginliğini şimdi daha iyi anlıyorum. Gönlü zengin, gerçekten seven dostlarının neden bu kadar çok olduğunu da… 

Dedim ya, babam diş hekimiydi. Benim için hâlâ sırlarla dolu biri o. Hayatımda bir kez de olsa bisiklete bindiğini görmesem, Van’da birinci geldiğine inanmazdım. O diş hekimliğinden başka bir şey yapmamış derdim. Pinponu böylesine iyi bildiğini gözlerimle görmesem, Macaristan-Türkiye maçının kadrolarını defalarca ezbere saydığını duymasam, sporla ilgilendiğine bile inanmazdım. Keşke bir de yüzmeyi öğrendiği "Van Denizi'nde" kulaç atarken görseydim babamı. Politikaya girişi de anlatılacak bir başka hikaye elbette ama belki başka bir zaman.

Yazılarımın hepsini okurdu. Bunu okuyamayacak. Elbet bir gün anlatacağım. 

Efsane diş hekimine, babama saygı ve özlemle.

Yeni Çeltek ve 220 işçi

Özgür Gürbüz-BirGün/15 Nisan 2016

Yeni Çeltek, genelde 1980’deki işçi direnişi ve 1990 yılında 68 işçinin öldüğü grizu patlamasıyla hatırlanır. Amasya sınırlarındaki bu kömür madeni geçen hafta işçilerin açlık greviyle tekrar gündeme geldi. Madeni işleten, Soma Holding’e ait Gürmin Enerji’nin ocağı kapatıp işçileri Soma’da çalıştırmak istemesi üzerine 220 işçi yerin 1200 metre altında açlık grevine başlamıştı. Grev 10. gününde Enerji ve Çalışma bakanlıklardan gelen heyetlerin sorunların çözümü için verdiği sözler neticesinde sona erdirildi. İşçilerin isteği madenin açık kalması ve Soma’ya göç ettirilmemek.

İşçiler mücadelede bir adım öne geçti ama iş bu noktaya nasıl geldi biz onu konuşalım. Amasya Suluova’daki Yeni Çeltek kömür madeni, Soma’da 301 madencinin öldüğü kazadan tanıdığımız Soma Holding’in bir şirketine ait; Gürmin Enerji’ye. Soma Holding’in ilgisi madendeki kömürle sınırlı değil. Şirket, tarım ve hayvancılığın hakim olduğu bu topraklara kömür santralı da kurmak istiyor. Yöre halkı ise bu karara karşı çıkıyor. Merzifon’da MERÇEP adında bir çevre platformu kuruldu. Merzifon Belediyesi projeye karşı olduğunu açıkladı. Diğer ilçe ve köylerde de benzer sesler çoğalıyor. Duyarlı insanlar bu projeye karşı paneller, yürüyüşler düzenliyor. EPDK ise Cumhuriyet tarihinin en feci maden kazasının olduğu madeni işleten firmaya kömür santralı için ön lisans verdi. Ön lisansın süresi 2017 sonunda bitiyor. Soma Holding’in Yeni Çeltek’teki madeni kapatmasının birçok nedeni olabilir. Şirketin termik santrale karşı çıkanları sindirmek amacıyla, “termik yoksa madeni de kapatırız” diyerek gözdağı verme olasılığı ilk akla gelenler arasında.

Yeni Çeltek maden ocağının kapatılmak istenmesi dünyanın en büyük kömür şirketlerinden Peabody Enerji’nin iflas haberiyle birlikte geldi. Kömür talebinin azaldığı bir dönemdeyiz. Türkiye elektrik piyasasında arz fazlalığı da cabası ancak kömüre teşvik söylentileri firmaların iştahını kabartacak cinsten. Böylesine garip bir ülkedeyiz.

Açık konuşalım. Yeni Çeltek kömür madeninin yeniden açılmasını sorunun çözümü gibi görmek yanılgı olur. Çocukluğumdan beri felaket haberleriyle, korkuyla anılan, işçilerin ocağa dualarla uğurlandığı bu madenin kapanması aslında işin doğrusu. Soma Holding istediği için değil, kömür iklim değişikliğine yol açtığı için, hava kirliliğiyle insan sağlığını riske attığı için ve eğer oraya bir kömürlü termik santral kurulursa bölgedeki tarımsal üretimi etkileyeceği için. Buraya kadar eminim hepimiz aynı fikirdeyiz. Peki, ya işçiler? 220 işçinin bakmak zorunda olduğu aileleri var ve işlerini kaybetmek istemiyorlar. Yoksa kim yerin 1000 metre altında çalışmak ister, Türkiye gibi işçilerin hayatının hiçe sayıldığı, can güvenliği isteyen işçilere tekme atıldığı bir ülkede kim mecbur kalmadıkça bir kömür madeninde çalışmak ister? İster işçi, ister çiftçi, ister orada yaşayan biri olun, sorunun kaynağı belli: Kömür. Eksik olan ise çözüm önerisi.

Termik santral yapılmak istenen bölgede hayvancılık ve tarım yaygın. Tarımda da şeker pancarı öne çıkıyor. Pancar şeker eldesi için Amasya Şeker Fabrikası’na gönderilirken küspesi de hayvan yemi için ayrılıyor. Amasya Şeker’in pancardan biyoetanol yapımında da kullanılan etil alkol üretebildiğini biliyoruz. Son yıllarda yapılan bazı araştırmalar, örneğin ABD’deki Worcester Politeknik Enstitüsü’nün yaptığı bir araştırma, şeker pancarının mısıra göre biyoyakıt üretiminde daha uygun bir seçenek olabileceğini gösteriyor. Bu konuda çalışmalar yürütülse, tarımı etkilemeyecek küçüklükte bir tesisle madendeki işçilerin bir bölümüne istihdam sağlamak mümkün olabilir. Yine aynı şekilde hayvan dışkılarını biyogaza çevirecek bir başka tesis, yeni bir iş kapısı ve enerji üretim kaynağı olabilir. İki küçük tesis ve beraberinde ortaya çıkacak istihdam fırsatları 220 işçiye daha güvenli, sağlıklı bir iş bulmaya yetebilir. Hem de Türkiye’ye yeni bir fikir, gelişme fırsatı sunabilir.

Mesele enerji sorununu çözmekse, bölgedeki altyapı, bir yalıtım firmasının fabrikasını kurmaya çok uygun. Bölge Karadeniz’in batı ve doğusuna giden yolların tam ortasında. Yakınındaki büyük yerleşim merkezlerinde Çorum, Samsun, Merzifon, Tokat ve Amasya’da binlerce binanın mantolama ihtiyacını karşılayacak bir üretim tesisi yine istihdam ve enerji sorununun ikisine birden çözüm olabilir. Verilecek yalıtım desteği veya düşük faizli krediler kurulmak istenen santralin üreteceği enerjinin tasarruf edilmesiyle karşılanabilir. Madencinin, çiftçinin ve orada yaşayanların hepsinin sorununu çözecek bir çözüm mümkün. Ne olacağına yapılacak araştırmalardan sonra karar verilmeli elbette ama çözümün ne olmadığı açık. O da kömür.

Soma Holding hâlâ maden işletiyor

Özgür Gürbüz-BirGün/12 Nisan 2014

Dünyanın hiçbir ‘aklı başında ülkesinde’ 21. yüzyılın en feci maden kazasından sorumlu şirkete başka maden ruhsatı verilmezdi. Daha önceden verilmiş tüm izinler de iptal edilirdi. Soma’da 301 madencinin öldüğü ocağı işleten Soma Holding, sanki hiçbir şey olmamış gibi bu ülkede hâlâ kömür madeni işletebiliyor. Amasya’nın Merzifon ilçesindeki Yeni Çeltek Madeni, Soma Holding A.Ş.’ye bağlı Gürmin Enerji’ye ait. Madende 300’e yakın işçi çalışıyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Soma Holding şimdi de bölgede kömürle çalışan bir termik santral kurmak istiyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) şirkete ön lisansı verdi. ÇED süreci tamamlanmak üzere. Üretim lisansı da kapıda. Yarın Soma’daki kazanın mahkemesi görülmeye başlanacak. Bir yanda 301 kişinin ölümünden sorumlu olduğu iddiasıyla yargılayacağınız kişilere öte yanda hiçbir şey olmamış gibi maden işletme lisansı, termik santral kurma izni mi vereceksiniz? Bu zaten onları aklamak demek. O zaman mahkemeye ne gerek var? Dünyanın hiçbir aklı başında ülkesinde bunlar olmaz.

Amasya ilinin yarısı tarım arazisi. Termik santral kurulmak istenen yer Suluova’ya çok yakın. Adı üstünde, sulu ova. Bereketli toprakların olduğu bir yer. Hayvancılık ve tarım sürüyor. Topraklar meyve ve sebze üretmeye elverişli. Şeker pancarından Amasya’nın meşhur misket elmasına, bamyadan kiraza onlarca ürün yetişiyor. Ermeniler Merzifon’u terk etmeden önce kentte bağcılık yaygındı. Merzifon Karası adıyla bilinen meşhur üzümü zamanında İtalya’ya götürülmüş. Orada ‘Marzemino’ adını almış. Mozart üzümü çok beğendiği için ‘Mozart Şarabı’ dendiği de söyleniyor. Aynı üzümü Merzifon’da tekrar üretmek için uğraşanlar var. Amasya, Suluova ve Merzifon gibi tarım cennetini, Türkiye’de hayvancılığın sürdüğü nadir bir bölgeyi kömür karasına bulamak dediğim gibi akıl ve mantıkla açıklanacak bir olay değil. Merzifon, rengini yastan alan kömür karasını değil, siyahını üzümden alan Merzifon Karası’nı hak ediyor. Organik bağları, üretici kooperatifleri ve sürdürülebilir bir hayvancılık politikası Amasyalı gençleri madene inmekten kurtarabiliriz. Bölge, Soma’da yaşananlara yabancı değil. 25 yıl önce grizu patlamasıyla 68 işçinin hayatını kaybettiği bir maden Çeltek.

Kurulmak istenen termik santral orta büyüklükte, 450 megavat (MW) kurulu gücü var. Yatağan Termik Santrali’nden (630 MW) biraz küçük. Bu santralin üreteceği elektrik ülkenin şu andaki tüketiminin yüzde birinden az olacak. Türkiye’nin elektrik tasarrufu/enerji verimliliği potansiyelinin sadece yüzde 1’i değerlendirilse Amasya’daki santrale gerek kalmaz. Resmi verilere göre yüzde 25’e varan tasarruf/verimlilik potansiyeli var. Bölgede illa elektrik mi üretmek istiyorsunuz? Ona da çözüm üretiriz. Tarımsal atıklar ve hayvan dışkılarını biyogaza çevirip elektrik üreten küçük tesisler kuralım. Merzifon, Karadeniz’i Batı’ya ve Ankara’ya bağlayan yol üzerinde. Kentte bir güneş paneli üretim tesisi açalım. İmal edilen fotovoltaik paneller tüm ülkede elektrik üretsin. Madendeki işçiler yer altında değil yer üstündeki fabrikada çalışsın; işsiz kalmasın. Merzifon’daki organize sanayi bölgesi bu yatırıma kucak açacak kapasiteye sahip. Yetmedi mi? Kayadüzü’ndeki rüzgar santralini de mi görmezsiniz? Bölgede halihazırda elektrik üreten ve kimsenin canına kast etmeyen bir örnek var. Yeni bir rüzgar santrali daha kurarız. Rüzgar azaldığında biyogaz çalışır, rüzgar çokken biyogaz depolanır. Alın size 24 saat elektrik.

Gördüğünüz gibi, tarımı bitirip halkı üç beş kuruş karşılığında hayatları pahasına madenlerde çalışmaya zorlamak ‘kader’ değil. Başımızdaki yöneticiler şirketlerin değil halkın çıkarını düşünselerdi Soma’da bugün 301 mezar eksik olurdu. Merzifon’da, Suluova’da ve Amasya’da aynı hatayı yapmanın alemi yok. Kömür mecburiyet değil. Onlarca farklı seçenek var. Şirketlerin karını değil halkın çıkarını düşünen bir iktidar olsun yeter.

Kültürel miras lafla korunmaz

Özgür Gürbüz-BirGün/21 Aralık 2014

Foto: www.cekulvakfi.org.tr
Ünye’den gelen bir haber beni eskilere götürdü. ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) ile Ünye Belediyesi el ele verip, Güzelkale Köyü’ndeki eski evlerin korunmasını sağlayacaklarmış. ÇEKÜL’ü tanımayanlar için söyleyeyim. Bu evlerin koruma altına alınması, onların süslenerek, püslenerek Ünye’nin güzel ormanları içerisinde sergilenmesi anlamına gelmez. O evlerin yaşaması, hayatın devamı anlamına gelir.

Sivil toplum örgütleriyle tanışmam çok eskilere dayanır. Gazetecilik yapmadığım zamanlarda kimi örgütlerde çalışmışlığım, ikisini bir arada götürmüşlüğüm de var. ÇEKÜL ise benim ilk göz ağrım. Beyoğlu’nun ticarethaneye dönüştürülmediği zamanlardı, çok değil 20 yıl önce. Bugün yerinde yeller esen Lale Sineması’nın en üst katındaydık, iki oda bir salona sığmaya çalışıyorduk. Ekibi tahmin edemezsiniz, anlatmaya kalksam satırlar yetmez. En küçük üyemiz bugün Birgün Pazar’ın kapak resimlerini çizen Zeynep’ti. O zamandan belliydi boyundan büyük işler başaracağı. Varın gerisini siz hayal edin.

Doğaya ilgim hep vardı ama ‘kültürel çevre’, ‘kültürel miras’ kavramlarını orada öğrendim. Vakfın kurucu başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, 1975 yılında Safranbolu’da koruma çalışmalarını başlattığında, belki de kendi dışında kimse bu çabasının tüm Türkiye’yi saran bir ateşe düşüneceğine inanmıyordu. ÇEKÜL önderliğinde kurulan Tarihi Kentler Birliği’nde bugün 300’den fazla üye belediye var. Anadolu’da ayakta kalmış eski bir ev, mahalle görürseniz ÇEKÜL’ün imzasını da orada görme şansınız yüksek. Gaziantep’te Bakırcılar Çarşısı, Kadıköy’de Yeldeğirmeni/Rasimpaşa Mahalle Canlandırma Projesi, Amasya’nın tarihi konakları, Muğla’nın evleri… Dört aydır da Merzifon’da çalışıyorlar. Merak edenler Merzifon’u takibe alsın, vakfın çalışmalarının kenti nasıl değiştirdiğini görecekseniz.

Eski evleri, mahalleleri korumak daha doğrusu yaşatmak kolay iş değil. Ülkede kültüre ve tarihe verilen önemin atılan birkaç nutuktan öteye gitmediğini hepimiz biliyoruz. Alışveriş merkezlerine, makam otomobillerine para bulanların, ‘Osmanlı’ yadigari cumbalı evleri sitelere, alışveriş merkezlerine kurban ettiklerini de. Vakıftaki ilk yaşatma projeleri sırasında, o evlerde yaşayanların bakım giderlerini üstlenmekte zorlandıklarına da tanık olmuştuk. Böyle bir ortamda evleri nasıl ayakta tutacaktınız? Metin Sözen’den öğrendiğim altın formülü dilim döndüğünce tercüme etmeye çalışayım. Korumak istediğiniz yerde yaşamı devam ettireceksiniz. Eski evlerde yaşamayı külfet değil, nimet haline getireceksiniz. Evi bir müzeye çevirmekten çok, içindeki insanlarla birlikte yaşanabilir kılacaksınız. Eski kentler, yaşam sürdükçe, insan o evlerde/mahallelerde yaşamaya devam ettikçe, çarşıda çalıştıkça var oluyor. Koruma işi 24 saatlik bir iş, kent 24 saat nefes alıp verirse korunuyor, bekçilerle değil. Gaziantep’teki Bakırcılar Çarşısı ayaktaysa bu yüzden ayakta. Amasya’da, Yeşilırmak kıyısındaki konaklar ziyaretçilerle dolup taştığı için parıltıları geceleri yıldızlarla yarışabiliyor. Safranbolu’daki evler müze değil, ev olarak kaldıkları için kara, tipiye dayanıyor. İçinde yıkanan olduğu için Gaziantep’teki tarihi hamamlarda sular akıyor. Evlerde pişen çorbanın dumanının direnci Muğla’daki bacaları dimdik ayakta tutuyor.

Tarihi korumanın yaşatmak olduğunu ÇEKÜL sayesinde öğrendim. Tüm bunları yaparken bir yandan da 7 Ağaç Ormanları’na fidan dikmeye gidiyorduk. Yılbaşında, doğum gününde dostlara fidan hediye etmeyi, altından, ziynetten uzak durmayı, bizzat fidanı toprağa vermeyi de orada alışkanlık edindim. Dostlar saymış, dikilen fidan sayısı 4 milyonu bulmuş. Kesenlere inat. 

Soma Holding’in bir sonraki hedefi Amasya

Özgür Gürbüz-BirGün/14 Mayıs 2014

Soma’nın Eynez bölgesindeki kömür madeninde meydana gelen ölümlü kaza tüm dikkatleri işletmeci Soma Holding’in üzerine çekti. Son yıllarda madencilik alanındaki faaliyetleriyle dikkati çeken şirketin Türkiye’nin yanı sıra Arnavutluk’ta metalik maden aramak üzere kurulmuş bir şirketi var. Türkiye’deki çalışmalarını Soma dışında Zonguldak, Mersin ve Amasya’da sürdüren şirket, Merzifon’daki kömür madeninde üretime başlamak üzere.

Soma Holding’in son maden projesi Amasya’nın Merzifon ilçesinde bulunan Yeni Çeltek kömür işetmesi. Tam bir yıl önce imzalanan rödevans anlaşmasıyla, Yeni Çeltek’teki iki madenin 35 yıllık işletme hakkını kazanan Soma Holding’e ait Gürmin Enerji Ve Madencilik Anonim Şirketi, önümüzdeki günlerde üretime başlamayı ve ilk etapta yılda 500 bin ton ham kömür çıkarmayı hedefliyor. Şirketin nihai üretim hedefi yaklaşık 1 milyon 500 bin ton ve bu kömürü bölgede kuracağı termik santralde yakmayı planlıyor. Yöre halkı ise termik santral projesine tepkisini panel ve halk toplantılarıyla gösteriyor. Soma’daki son kazadan sonra Yeni Çeltek’teki çalışmaların devam edip etmeyeceği merak ediliyor.

HERKES MADEN OCAĞINI GÖRSÜN
Yeni Çeltek madeninde 1990 yılında grizu patlaması meydana gelmiş ve 68 işçi hayatını kaybetmişti. 8 Şubat 2014’teki anmada söz alan Gürmin Enerji Yeni Çeltek Maden İşletme Müdür Yardımcısı Metin Karaçağ şunları söylemişti: “Dünyanın farklı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de bir dönem kalkınma uğruna madencilik hususunda yeterli tedbir alınmaması söz konusuydu. Bu sebeple çok canlarımız kayboldu. Ancak gelinen noktada sürdürülebilir kalkınma anlayışı ve iş güvenliği önem kazanmıştır. Demek ki yapılan çok özenli çalışmalarla bu facialar önlenebilmektedir. Şükürler olsun ki işletmemizde 1960, 1984 ve 1990 yıllarında yaşanan maden facialarından sonra böyle acılar yaşanmamaktadır. İşletmemizde iş güvenliği ve sağlığı son teknolojik imkanlarla sağlanmaktadır. Bu ülkede başta siyasiler olmak üzere herkesin maden ocağını görmesi madenci kardeşlerimizin çalışma şartlarına tanıklık etmesi ondan sonarda bu işletmeler hakkında karar vermesi gerekir”.