Özgür Gürbüz-BirGün/10 Kasım 2013
Erkek
erkeğe oturdunuz ve İstanbul’daki son yeşil alanın talan edilmesi için bir
köprü, bir de üçüncü havalimanı yapılmasına karar verdiniz. O küçücük
helikoptere erkek erkeğe sıkışıp, durumu bir de havadan gördünüz. Ağaçları
kesen testerelerin iki ucunda da erkekler vardı. Kamyonları erkekler kullandı.
Büyük
otomobiller, dev kentler, en gaddar savaş makinaları, erkek erkeğe oynadığınız
o ölümcül oyunların araçları değil mi? Kadınların bile erkek gibi düşünenini,
maçlarda küfredenini sevdiniz. En çok da itaat edenini beğendiniz. Evde çocuk
bakanını, yemek yapanını, politikada sizin istediğiniz zaman ve istediğiniz
gibi konuşanını tercih ettiniz. Siz izin verdiğinizde soyundular, siz
istediğinizde giyindiler. Böylesini sevdiniz, ‘söz dinleyenini’.
Çocuk
doğuran kadınlara cenneti vaat ettiniz ama iş yerlerinde müdürlüğü çok
gördünüz. Cennetlik kadınları dövdünüz, erkek erkeğe tecavüz edip, başlık
parası için yine erkek erkeğe pazarlık yaptınız. Kadınlara bir kez kulak
verseydiniz, kadınlı erkekli oturup konuşsaydınız bugün bu korkunç dünyayı
konuşmuyor olurduk. Daha fazla zorlamayın, erkek erkeğe ne yaptığınız ortada.
Kadınlı erkekli ışınlanıyorlar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü
ve Star Gazetesi yazarı Sedat Laçiner, köşe yazısında “Yanyana evleri kiralayıp, duvarları delip iki evi tek
eve çevirip karma halde kalanları da gördüm...” diye yazmış. Bizim memlekette
iki dairenin duvarını delsen bina başına çöker. Çökmezse de ev sahibi, tüm apartman
sakinleri orada biter. Belki de öğrenciler kaşıkla kaza kaza eritmiştir duvarı…
Varsayalım rektör doğru söylüyor. Beni
asıl, öğrencileri yan dairenin kapısını çalmak yerine duvar kırmaya iten
nedenler ilgilendiriyor. Mahalle baskısı mı yoksa Laçiner’in de sık sık
övündüğü atalarından aldıkları ilham mı onları bu zor işe koştu? Ferhat’ın
Şirin’i görmek için dağları deldiğini hepimiz biliriz, deniz kumu dolu duvarın
lafı mı olur?
Laçiner başında bulunduğu üniversiteyi hemen kapatsın.
Orası bir ‘bilim yuvası’. Belli mi olur, öğrenciler bu azimle bilim
kurgu filmlerde gördüğümüz ışınlamayı bulur, kadınlı erkekli
ışınlanıverirler. Bir o evdeler bir bu evde. Aman ha!
Öpüşmezsek trafik sorunu
çözülür mü?
İstanbul’daki
trafik sorunu herkesi çıldırtıyor. 20 yıldır kenti idare eden zihniyet,
seçimler yaklaşınca her yere metro yapacağız diye reklamlara başladı. 20 yıldır
uyuyanlar birden uyandı; inanırsanız. Gariptir, bu toplu taşıma sevmemezlik
sadece İstanbul’a has değil. Ankara’da aynı durumda. Kentte metro öyle nadir
görülen bir şey ki, metro gören gençler sevinçten ne yapacağını şaşırıp
birbirlerini öpüyor. Otomobil ve petrol lobisi ellerini ovuştururken, çılgın
kentlerin çılgın başkanları seyrediyor. Halbuki acil alınacak önlemler
var.
Çin’in başkenti Pekin de trafikten dertli bu nedenle
özel araç sayısını kısıtlıyor. Birkaç yıl önce alınan kararla kentte her yıl
dağıtılan yeni plaka sayısı 240 binle sırlandırılmıştı. 2014’ten itibaren bu
rakam 150 bin olacak. Pekin’de plakalar kurayla dağıtılıyor. Şansınız yaver
gitse bile uymanız gereken bir kural daha var. Plakanızın son rakamına göre,
hafta içi iş saatlerinde trafiğe çıkamadığınız günler var. Bu yasak nedeniyle
hafta içinde bir gün araçlar evde bırakılıyor.
İstanbul’da otomobil kullanımına kısıtlama getirmek
yerine özel araç kullanımını teşvik edecek yeni tüp geçitten bahsediliyor. Enerjide
açıktan yakınıyorlar ama petrol ve otomobil lobilerine diş geçiremiyorlar. Otomobil
satışları düşse ihracat tehlikeye girecek ve petrol üzerinden aldıkları
vergiler de azalacak. Yanlış ve sürdürülemez büyüme politikaları yüzünden bizi
trafik sıkışıklığına mahkum ediyorlar. Önce insan* diyecek cesur bir hükümete
ihtiyaç var.
Not: Yazımdaki son cümlede, rantın değil insanın ihtiyaçlarına yanıt verilmesi gerektiğini yazmak istemiştim ama bu haliyle, "insan merkezli" bir bakış açısıyla yazılmış gibi duruyor. Okuduğumda beni rahatsız ettiği için en azından e-günlüğe bu notu düşmek istedim.