Özgür Gürbüz-Yeşil Ekonomi/11 Kasım 2015
Avrupa
Birliği’nin (AB) bu yılki Türkiye İlerleme Raporu açıklandı. Siyasi
değerlendirmelerin oldukça kötü olduğunu belirtelim. Öyle ki, raporun adı bu
gidişle ‘ilerleme raporu’ değil, ‘gerileme raporu’ olacak. Biz işin
enerji bölümüne bakalım. Enerji kısmında övgüler de var, yergiler de. Başlık
başlık yazalım.
Enerji
güvenliği konusunda Türkiye sınıfı geçmiş. AB’nin geçer notunun ardında,
elektrik şebekesini komşu ülkelerle birleştiriyor olmamız, Türkmenistan gazını
Avrupa’ya götürmek üzere yapılan anlaşmanın onaylanması ve Avrupa Elektrik
İletim Sistemi İşleticileri Birliği’yle (ENTSO-E) kalıcı bağlantı anlaşmasının
yapılması var. Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) projesindeki
ilerlemenin de katkısı unutulmamalı. Enerji güvenliği konusunda olumsuz
sayılabilecek tek değerlendirme, Rusya ile ilişkilerin Suriye meselesi yüzünden
bozulmasıyla hayata geçirilip geçirilmeyeceği bile tartışılan Türk Akımı
projesi. AB bu projenin geleceğini ‘belirsiz’ kabul ediyor. Enerji güvenliği
konusunda AB müktesebatıyla uyumlu, adil ve şeffaf bir gaz nakil geçişi için
uygun koşulların hazırlanması talep edilmiş. Bu bölüm bana enerji güvenliğinin
bizim açımızdan değil daha çok AB açısından değerlendirildiği izlenimini
çağrıştırmadı değil.
Enerji
piyasasında ise üretim özelleştirmelerinin devamı, Enerji Piyasaları İşletme
A.Ş.’nin (EPİAŞ) kurulması ve serbest tüketici sınırlarının düşürülmesi ‘önemli ilerleme’ kategorisinde
değerlendirilmiş. Gaz piyasasında da serbest tüketici olma sınırının
düşürülmesi olumlu not getirirken, Doğalgaz Piyasası Kanunu’nda değişikliğe
gidilmemesi olumsuz not almamıza neden olmuş.
Yenilenebilir
enerjide 2023’e kadar kurulu gücün 61 bin megawata (MW) çıkarılması hedefi AB’nin
gönlünü kazanmamıza neden olmuş. Olur mu, gerek var mı; hiç sanmıyorum. AB,
Türkiye’de başta HES olmak üzere yaşanan çevre sorunlarıyla çok ilgilenmemiş.
Yine de yenilenebilir enerjinin gelişiminde AB müktesebatında belirtilen devlet
sübvansiyonlarıyla ilgili kırmızı çizgilere dikkat edilmesini istemiş. İyi
notlar aldığımız bölümler bunlar. Karnenin gerisi velilere gösterilemeyecek
cinsten. Bisikleti unutun.
‘Enerji verimliliği konusunda hiçbir ilerleme yok’ diye yazmışlar. Oldukça net bir sıfır vermişler.
Hep söylüyoruz, ölçülebilir, rakamsal hedef vermiyorsanız bir değeri yok diye.
AB de aynı şeyi söylemiş. 2015-2019 yıllarını kapsayan stratejik planda
belirgin bir hedefin olmadığına dikkat çekmiş. Enerji Verimliliği Kanunu’yla
ilgili mevzuatın da uyuşmadığına dikkat çekilmiş.
Nükleer
enerji, nükleer güvenlik ve radyasyondan korunma konularında AB müktesebatına
uygun tek bir ilerlemenin dahi olmadığı vurgulanmış. Radyoaktif bir sıfır
yazıyoruz karneye. Japonya ile Sinop’a yapılmak istenen nükleer santralle
ilgili hükümetlerarası anlaşma imzalanması ve Mersin’de denizle ilgili inşaata
başlanmasına rağmen notumuz zayıf. Çok önemli bir uluslararası anlaşmaya
Türkiye’nin hâlâ taraf olmadığına dikkat çekilmiş. Bu anlaşma, ‘Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif
Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşme’ başlığını taşıyor.
Dünyada 42 ülke taraf. Sözleşme, nükleer atık ve yakıt güvenliğiyle kullanılmış
yakıtların kontrolünü sağlamayı amaçlıyor. Nükleer atıkların nasıl saklanacağı
bu anlaşmayla bir anlamda uluslararası denetime açık hale getiriliyor. Nükleer
tesislerden doğaya bırakılan radyoaktif maddeler, nükleer atıkların taşınması
gibi konular da sözleşme kapsamında yer alıyor. Kanun tasarısı 2011’den beri Meclis
gündeminde ama AB Uyum Komisyonu henüz raporunu vermedi. Nükleer enerji
konusunda dikkat çekilen iki konu başlığı daha var. Nükleer Enerji ve Radyasyon
Kanun Tasarısı taslağının akıbeti ile ortada bağımsız bir düzenleyici kurumun
bulunmaması. Belli ki ne Rus şirket ne de hükümet nükleer enerji konusunda
şeffaflık ve denetim istemiyor. AB ise özetle şu yorumu yapıyor: “Nükleer santral yapmak için inşaata
başlamak istiyorsun ama ne kendi içinde yasal sürecin hazır ne de Avrupa ve
dünyayla uyumlu yasaların var. Sıfırı basıyorum” diyor.