Pekin'de otomobiller bisikletlerin yerini alıyor-Foto: O.Gurbuz |
1 Mart Cuma günü Pekin'de, PM 2,5 yoğunluğu
(çapı 2,5 mikron veya daha küçük olan ve akciğerlere nüfuz edebilen havadaki
parçacıklar) metreküp başına 469 mikrograma ulaştı. Dünya Sağlık Örgütü
bir gün boyunca maruz kalınacak miktarın metreküp başına 25 mikrogramı
geçmemesi gerektiğini söylüyor. 469 bir şey değil, Pekin'in bazı bölgelerinde
600 mikrogram görüldü. Kabaca söylersek sınır değerin 20-25 katı bir hava
kirliliğinden bahsediyoruz.
Hava kirliliğin iki ana kaynağı var. Endüstri
ve ulaşım. 20 milyon kişilik kentte belediye metro ağını her geçen gün
genişletiyor ancak araç sahipliği uçak hızıyla artıyor. Kentte 5 milyon 200
binin üzerinde araç var. Sadece 2010 yılında başkentte yola çıkan yeni araç
sayısı 750 bin civarındaydı. 2011'de yerel yönetim duruma el koydu ve plaka
dağıtımını kurayla yapmaya başladı. Otomobil almak için paranız olabilir ama
önce şansınız olacak. 2012'de yola çıkan yeni araç sayısı, kura çekimi nedeniyle
173 bine düştü. Kentte tek-çift plaka uygulaması olduğunu da hatırlatalım.
Kurada şansınız yaver gidip otomobilinize plaka alsanız bile, her gün o
otomobili sürme şansınız yok. Yerel yönetimin şimdiki hedefi ise araçların
egzoz emisyonlarını düşürmek. Pekin'de Avro 5 standardına yakın Çin 5
standardına sahip olmayan araçların satışı Cuma gününden itibaren yasaklandı.
2016'dan itibaren de Çin 6 standardı mecburi olacak. Otomobil üreticileri
ayakta, birçoğunun elinde bu standartlara uyan araç yok. Pekin gibi dev bir
pazarı terk etmek zorunda kalabilirler. Ulaşımda petrolün, endüstride ise
kömürün rolünü unutmamak lazım. Elektrik üretimi ve sanayi kaynaklı hava
kirliliğinde kömür kullanımı ana neden.
Nereden nereye! Çin'in ihracata yönelik
ekonomik modelinin sürdürülebilir olmadığını anlayan merkezi yönetim iç
tüketimi artırmak ve ekonomik büyümeyi sürdürmek için bireysel tüketimi
artırmayı planlamıştı. Formül buydu. Ekonomik krizde büyüme hızının
düşmemesinin ardında yatan nedenlerden biri de bu. Aynı bizde olduğu gibi.
Çin'de kapağı şehre atıp, düzenli maaş alan herkes şimdi ev ve araba almaya
çalışıyor. Bu aynı zamanda bir statü göstergesi haline geldi. Bisikletle dolu
Pekin caddeleri otomobillerle doldu. Doldu ama önce trafik tıkandı sonra hava
karardı. Şimdi başta Pekin olmak üzere her büyük kent aynı sorunlarla
boğuşuyor. Artan nüfus, trafik ve hava kirliliği gibi sorunlarla...
İSTANBUL'DA 3 MİLYON ARAÇ
Türkiye çoğu zaman Çin'le kıyaslanıyor. Büyüme
modeli ve hızı benzerlikler taşısa da arada belirgin farklar var. İstanbul ve
Pekin'i ele alalım. Pekin'de yeni kurulan mahallelerde çarpık kentleşme daha
az. Parklar, geniş caddeler göze çarpıyor. Toplu ulaşım da daha iyi durumda.
Pekin'de mevcut metro hattının uzunluğu 442 km. 16 hat, 261 istasyon var. İstanbul'da
hafif metroyu da saysanız 50 km'lik bir metro hattından bahsediyoruz.
İstanbul çarpık kentleşme için okullarda örnek
gösterilebilir. İstanbul'un merkezinde, mezarlıklar dışında yeşil alan kalmadı.
Bir de otoyol kenarları var. Taksim için cennet sayılabilecek Gezi Parkı
bile rantın izniyle katledilmek üzere. Park deyince belediyenin aklına ağaç
değil 'otopark' geliyor. Nasıl gelmesin? İstanbul'da araç sayısı 2 milyon 906
bin. Pekin'dekine yakın. İstanbul'un nüfusu ise 13 milyon; 7 milyon daha az.
İstanbul bugün Pekin gibi bir hava kirliliği kriziyle karşı karşıya kalmıyorsa
bunu iklime, coğrafi konumuna borçlu. Ağır metal kirliliği gözle görülmediği
için o konu da es geçiliyor. Bu daha ne kadar böyle sürer bilinmez. Şehrin iki
yakasını bir araya getirecek raylı sistem, Marmaray bitmeden, otomobiller için
bir başka tüp geçit planlayanlar Pekin'den ders çıkarmalı. Halkın tüketim
tercihlerini belirlemek her zaman yöneticilerin elindedir. Yüksek vergiler, iyi
bir toplu ulaşım ağı, düzgün kentler hava kirliliğini önleyebilir, otomobil
sevdasının önüne geçebilir. Enerji ithalatında aslan payının doğalgazda değil
petrolde olduğunu hatırlatalım. Bu saçma ekonomik büyüme modelinden vazgeçmenin
zamanı geldi. O sizden vazgeçmeden.
NÜKLEER KARŞITLARI SOKAKTA
Bulgaristan'ın Belene nükleer santralini
yapmaktan vazgeçmesi geçen haftanın haberiydi. Bizim medyamız pek oralı olmadı.
Hükümet korkusu mu, gazetecilik bilmemek mi yoksa Rus şirketin reklam pastası
mı kestirmek zor. Almanya, Japonya, İsviçre, İtalya derken komşu Bulgaristan da
nükleere hayır dedi. Mersin'e nükleer santral kurmak isteyen Rus şirketi
Rosatom da bir açıklama yaptı ve bu yıl başlayacak inşaatın 2015'e kaldığını
söyledi. Nükleer enerji miladını doldurdu, boşa kürek çekmenin anlamı yok.
Mersin projesi de öyle ya da böyle iptal olacak. Ekonomik gerekçeler ve siyasi
konjonktür nükleerin aleyhine. Nükleer enerjiyi ülkeden şutlamak için şimdi tek
gereken halkın sahaya inmesi. Tüm dünyada bu iş böyle oldu. İstanbul Nükleer
Karşıtı Platform da bunu yapıyor. Fukuşima'nın ikinci yıldönümünde, Galata
Köprüsü'nde el ele vererek nükleere karşı bir insan zinciri yapacaklar. 10 Mart
Pazar günü saat 12:00'de. Ben zincirin bir ucundan tutmaya gidiyorum. Hormonlu
domates gibi çocuklarınız olsun istemiyorsanız siz de gelin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder