Özgür Gürbüz-BirGün/26 Ekim 2014
Görüşmeyeli
uzun zaman oldu. Umarım keyfin yerindedir. Bizim buralar bildiğin gibi.
Bildiğin gibi diyorum çünkü buradakileri sık sık aradığını basından okuyup
öğreniyoruz. Olan bitenden haberin vardır. Telefon açıp, düşüncelerini
paylaşıyor, tavsiyelerde bulunuyormuşsun. Gördüğümüz, duyduğumuz kadarıyla işe
de yarıyor bu aramaların. Bazen keskin
dönüşlere neden olsa da, bizde bir dediğini iki etmiyorlar izlenimi oluştu.
Sana yazma nedenim de bu. Rica etsem birkaç konuda bizimkilere bazı
hatırlatmalarda bulunur musun? Biz de söylüyoruz ama biliyorsun, buralıyız, halkız,
birçoğumuz da çapulcu. Bizleri pek sevmiyorlar anlayacağın. Paramız, pulumuz da
yok ki sevdirelim, derneğe, cemaate bağış yapalım. Bir tek aklımız var ama onu
da istemiyorlar. Halbuki ücretsiz verecektik. Uzun süre taşıyınca bu ülkede
akıl da başa bela, o yüzden kiralamayı bile önerdik ama nafile…
Sözü
uzatmayayım. Önce ivedilikle halledilmesi gereken bir mesele var. Üsküdar’daki Validebağ Korusu’nda ağaçlar
kesiliyor, toprak betona hapsediliyor. Bu seferki bahane de cami.
“Mahalleli yeterince camimiz var, bize yeşil alan lazım” dese de dinletemiyor. Cami
isteyen kim o da belli değil. Daha iki gün önce oradaydım. Zabıtaların avukat
ve eylemcileri dövdüğü yere gittim. Yol boyunca karşıma adım başı cami çıktı.
Üsküdar zaten camileriyle meşhur. Bir de sel basan, denize kavuşan meydanı var
ama orasını şimdi karıştırmayalım. Belediye başkanı o meseleleri konuşmak
istemiyor. Şimdi senden ricam şu: Bizimkine söylesen de şu inattan vazgeçse.
Seni dinlerler. Yalnız durum biraz acil.
Telefonla olacak iş değil. Bir zahmet SMS atıver ya da ‘WhatsApp’tan yazıver.
Olmadı çoluk çocuk sokağa ineceğiz. Borsa düşecek, sizinkilerin de yüklü
yatırımları var. Şimdi onları da üzmeyelim.
Elime klavyeyi
aldım ya, aklıma bir başka konu daha geldi. Şu koridor meselesi labirent oldu
burada. Açıldı mı, açılacak mı belli değil. Açılsa kim geçecek, kaç kişi
geçecek o da belli değil. Laf aramızda, koridor açılsa özelleştirilmesinden, milletle
derdi olan bir müteahhide verilmesinden bile korkuyorum. Çok yazmayacaksa onun
için bir telefon daha açsan diyorum, hani bizim çözemeyeceğimizden değil ama
pratik olduğundan. Bunca yıllık dostluğumuza ver, bir de tavsiyem olacak. Silah
yardımı konusunda paraşüt iyi fikir ama bizimkiler Kobani’dekiler terörist mi
değil mi henüz karar veremediği için sorun oluyor. Salı, çarşamba, perşembe ve
cumaları PYD’ye terörist diyorlar. Kalan günlerde müzakereler sürdüğü için ortalık
sakin. Paraşütleri mümkünse o günlerde atın. Aslında öyle açıktan silah gönderdim
demeseniz daha iyi olacak. Örneğin, insani
yardım gönderdim deyin. Biz duygusal milletiz, içimiz acıdı mı gönlümüz de
bollaşır. Hatta iyisi mi, ne göndereceksiniz sandıklarla değil, TIR’la
gönderin. Bir Amerikan filminde görmüştüm, paraşütle kamyon falan atıyordunuz.
Yine öyle yapın, kimse ne arar, ne sorar. Zaten
TIR’ın içine girsen, görsen yazamazsın; medyaya yasak var. En iyisi bu. Bir
de telefondan sonra basın açıklaması yaparsan, “Beyefendinin bize söylediği
gibi” diye bitirmeyi unutma lütfen. Buralarda öylesi daha makbul.
Seni çok
yordum ama bir ricam daha olacak. Bir de bizim mahallelinin talebi var. Acelesi
yok diyorlar, beklemeye alışmışlar. O yüzden mektup bile yazabilirsin. Mahalleli demokrasi istiyor. Elçiye
zeval olmaz. Ben de biliyorum çok şey istediklerini ama “Obama’yı kırmazlar, o
derse olur” diye tutturdu buradaki çocuklar. Yalnız, “olmayacaksa bilelim, biz başımızın
çaresine bakarız” da diyorlar. Kararlı gözüktüler, sen istemesen de memlekete
demokrasi getirecekler sanki. Ben de söyledim, “Latin Amerika mı burası” dedim ama dinletemedim.
Az daha
unutuyordum, atama bekleyen öğretmenler için de Milli Eğitim’e bir eposta atar
mısın? Bilgi bölümüne Ahmet Bey’i eklemeyi de unutma lütfen. Michelle’e çok
selam. Ülkecek çok seviyoruz kendisini.
*Sevgili Obama