Büyükeceli'ye vardığımızda güneş daha yeni doğmaya başlamıştı. Uykusuz geçen yolculuktan sonra niyetim minübüste en azından bir saat olsun uyumaktı. Akkuyu mevkinde kurulmak istenen nükleer santral nedeniyle yapılacak halkı bilgilendirme toplantısına daha üç saat vardı. Nükleer karşıtlarının bazıları bir gün önceden Büyükeceli'ye gelmiş, gece boyunca yöre halkıyla sohbet etmişti. Daha rahat uyumak için minübüsün ilk sırasındaki koltuğa yerleştim. Gözlerim kapanmadan önce önümüzde park etmeye çalışan kamyonu gördüm. Antalya-Mersin karayolundan beldeye giren ana yolun girişindeki dar ve alçak kaldırıma yanaşmaya çalışıyordu. Kamyondan şalvarlı, başörtülü bir kadın indi. Orta yaşta ve oldukça çevikti. Yanaşmaya çalıştığı kaldırıma baktı. Birkaç deneme sonrası ilerideki kahvenin sahibi duruma el koydu. O da kadın şoförden çok başarılı değildi ama kamyonu kaldırıma iyice yanaştırdılar.
Kadın kamyon şoförü pek rastlanır şey değil, merak ettim; uyku da kaçıp gitti. O gün beldede pazar kuruluyormuş. Beldenin içinden geçen ana yol aynı zamanda pazar yeri. Kamyonu park eden kadın araçtan yine hızlıca indi. Eline aldığı çekiçle kasanın kapaklarını tutan zincirleri bir çırpıda özgürlüğüne kavuşturdu. Kamyonun içi patates çuvalları, kasa kasa meyve sebzeyle doluydu. Tek başına olduğunu farkeder farketmez indim, yardım ettim. Bazı kasalar o kadar ağırdı ki nasıl tek başına bu işi yaptığına hayret etmedim değil. Kamyondan malları indirirken bir yandan da sohbet ettik. “Protesto için mi geldiniz” dedi. “Evet” dedim. “Nükleer santral yapmak istiyorlar ya...” diye söze girdim ama çok da uzatmadım. Biliyordu zaten ne olup bittiğini. 40 yıldır orada yaşayan herkes bir lanet gibi beldenin üzerine çöken bu 'nükleer hikayeyi' çok iyi biliyordu. Aklı işinde, daha bildik bir dilde söylersek, geçim derdindeydi. Beldede nükleere evet diyen az sayıdaki halkın ana motivasyonu da buydu. Çoğu santralde iş bulma umudunda. Nükleer bir lanet çünkü bu tehlike bölgede oldukça orada halkın faydalanacağı, para kazanacağı uzun vadeli hiçbir işe girişilmiyor. Örneğin, enfes koylara sahip beldede turizm gelişemiyor. Nükleer santralin yanıbaşında denize girecek kadar 'akıllı' turist olmayacağı için yıllardır bölgeye yatırım yapan yok. Tarım da aynı kaderi paylaşıyor. Nükleer santral kurma planları Büyükeceli'nin hayatını kararttı. Bölgeye ilk gidişim 1995, o gün bugündür sorun aynı. Yine de halkın büyük çoğunluğu atoma hayır diyor. Belediye Başkanı Mehmet Kale'ye göre atomu istemeyenlerin oranı yüzde 80. Medya ise hep o halihazırda santralde çalışanları ya da iş bulma umudunda olanları gösteriyor. Ana akımın yüreği kara, bildik hikayey. Büyükeceli'nin kurtuluşu nükleer santral planlarının bir daha geri gelmeyecek şekilde iptal edilmesinde yatıyor. Aksi takdirde Büyükecelili için bir gelecekten söz etmek mümkün değil.
HER ŞEY YÖNETMELİKTE YAZMAZ
Saat 10'da başlayacak Halkı Bilgilendirme Toplantısı öncesi Büyükeceli Beldesi'ndeki düğün salonu önünde toplanılmaya başlandı. Jandarma barikat kurmuş, nükleer santral kurmak isteyen Akkuyu NGS adlı Rus Rosatom'un şirketi ise düğün salonu önüne dev ekran koydurtmuştu. İçeri giremeyenlere canlı yayın yapmaya hazırlanmışlar. Süreç pek de şirketin umduğu gibi gitmeyince canlı yayın falan kalmadı tabi. Yine de ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Önce toplantıya nükleer karşıtlarını almamaya çalıştılar. Jandarma komutanı ve emniyet yetkilileri, salona sadece 1. dereceden etkilenen köylülerin alınacağını söylediler. Kıyamet koptu tabi. Gülnar Kaymakamı, “Bilgi edinme hakkı burada yaşayanların hakkı” dedi. Nükleer karşıtları bu garip isteklere, “Köylü kentli ayrımı yapılamaz, bu yaptığınız yönetmeliklere aykırı” şeklinde yanıt verdi. Bir emniyet görevlisinin bu karşı çıkışa, “Her şey yönetmelikte yazmaz” yanıtını vediğini duydum. Çevreciler geri adım atmadı, ısrar ettiler ve uzunca bir mücadelenin sonunda salona girmeyi başardılar. Yarım saatlik itiş kakış ve bağırışmalar güvenlik görevlilerini yıldırdı. Zaten söyledikleri hukuki değildi. Nükleer santral kuracaksın ama bunun etkisini sadece 4 kilometre ötesinde yaşayanlara soracaksın. Olur mu öyle şey? Gören de gazoz fabrikası kurulduğunu sanır. Gerçi hazırlanan ÇED raporu da bu mantığın hakim olduğu bir rapor. Şirket ve hükümet, Kıbrıs'tan Karadeniz'e kadar herkesin fikrini almak zorunda. Nükleer santralde kaza olursa bundan tüm Türkiye ve çevresindeki ülkeler etkilenecek. Tek tek her ilde ve komşu ülkelerde halkı bilgilendirme toplantısı yapılması şart.
Toplantıya giriş hakkını zorla da olsa alan nükleer karşıtları bu defa da arama engeliyle karşılaştılar. Bozuk paralar toplatıldı, çakmaklar alındı. Kadınlar iç çamaşırlarına kadar arandı. Gazetecileri bile aradılar. İlginçtir, toplantı salnundaki VIP koltuklarında yerini çoktan almış olan Rus şirketin yetkilileri ve çevreci olmayan projelere ÇED raporu hazırlama konusunda ün yapmış Dokay'ın çalışanları bu arama işkencesinden geçirilmedi. Rusya'ya vize kalktı diye müjde veren Başbakan Erdoğan'ın, kendi vatandaşlarına Akkuyu'da nasıl 'vize' konduğunu ve Rus şirketin nasıl el üstünde tutulduğunu görmesini isterdim. Gerçi, biliyordur ya...
SALONU ZOR TERKETTİLER
Yetkili bir emniyetçiye, “Toplantı salonu kaç kişilik” diye sordum. 300 dedi. İşte o salon doldu, dışarıda da bir o kadar kişi kaldı. Toplantının başladığını söylemek çok zor ama oturum başkanı mikrofona, “ses, bir-iki” dahi demeden nükleer yandaşı Büyükecelilerden biri, “Toplantıyı engellemek isteyen kendini dışarıda bulur” diye bir tehdit savurdu. Nükleer karşıtlarının tepkisi sonuç verdi ve bu kişi toplantı salonundan çıkarıldı. Çevre Bakanlığı İl Müdür Vekili Ahmet Taş, ÇED Genel Müdürü Osman Öztürk, Mersin Vali Yardımcısı Ahmet Şahin, Akkuyu NGS ve Dokay yetkilileri söz alacaktı ancak alamadı. Nükleer karşıtları en az 1,5 saat boyunca sloganlar atarak toplantının yapılmasını engelledi. Toplantı sırasında bazı tartışmalar da yaşandı, bir kişi gözaltına alındı. Özel koruma ve sivil polislerin kurduğu barikatın arkasında, nükleer santralin ne kadar 'çevreci' olduğunu anlatmaya hazırlanan bir masa dolusu yetkili bir süre sonra pes etti. Toplantıda mikrofonu ve kürsüyü ele geçiren çevreciler, toplantının meşru olmadığını ilan ettiler. Nükleer Karşıtı Platform üyeleri Sabahat Aslan ve Erhan Karaçay (aynı zamanda EMO Yönetim Kurulu Üyesi) türünü tarif edemeyeceğim bir tiyatro oyununa benzeyen bu gösteriyi sonlandırdı. Daha sonra Osman Öztürk toplantının protestolar nedeniyle iptal edildiğini açıkladı. Rus uzmanlar bu kararın ardından hemen salonu terk etmeye başladı. Protestolar arttı, kapıda yığılma oldu. Şirket yetkilileri kendilerini dışarı zor attılar desem abartmış olmam. Yerlerinde olmak istemezdim.
TUTANAK SAVAŞI
Ardından tutanak için mücadele başladı. Tutanakta toplantının yapılamadığının yazılmasını isteyen nükleer karşıtları ısrarcıydı. Halkı bilgilendirme toplantısını yapanlar ise tabiri caizse biraz 'uyanık'. Tutanak tutmadan toplantıyı terkedip, çevrecilerden habersiz kendilerine göre bir tutanak hazırladılar ve toplantının yapıldığını yazdılar. Toplantının “t” si yapılamadı aslında. Bunun haberini alan nükleer karşıtları tutanağın peşine düştü. Salondan çıkmayı reddettiler. Israr sonucu sırra kadem basan meşhur tutanak ortaya çıktı. Toplantıya katılan halkın imzası bile olmayan tutanakta protestolar nedeniyle toplantının iptal edildiğinin yazıldığı görüldü. Yine de tutanağın gerisi doğruları anlatmadığı için işi sağlama almak isteyen hukukçular, Barolar Birliği'ne ayrı bir tutanak hazırlayarak gönderdiler. Büyükeceli'de adına 'toplantı' denilebilecek bir şey olmadı. Videolar, fotoğraflar ve ilgili haberler gerçeği gösteriyor. Devlet halkına her şeyden önce doğruları anlatmalı.
Son mücadele de Jandarma Karakolu önünde oldu. Gözaltına alınan iki kişi bırakılana kadar karakolun kapısı önünde bekleyen eylemciler, arkadaşlarının serbest bırakılmasından sonra konuşmalarla eylemi sonlandırdı. Akkuyu'da ilk golü nükleer karşıtları attı ama maç henüz bitmedi.
1 yorum:
gerçekten teprik ederim o çevreci(!!!) arkadaşları bir şeyin ne olduğunu öğrenmek yerine protesto ederek bu ellerine geçmiş fırsatı değerlendiremedikleri ve değerlendirmek isteyenleri de engelledikleri için. heralde okumuş cahil dedikleri kısım bu olsa gerek. körlemeye birşeylere inanmak bu olsa gerek. okumamak, araştırmamak, dinlememek. oradan buradan duyduğu yalan yanlış bilgileri araştırmadan bir süzgeçten geçirmeden bu doğrudur demek.
Yorum Gönder